ANA SAYFA
MEKTUPLAR 1
=> MEKTUPLAR 2
=> MEKTUPLAR 3
=> MEKTUPLAR 4
=> MEKTUPLAR 5
=> MEKTUPLAR 6
FLASH OYUNLAR
KOMİK BİLMECE
BİLGİ YARIŞMASI
NOSTALJİK RESİMLER
ZEKA TESTİ
GÜZEL SÖZLER
SEN YAZ O OKUSUN
DİN KÜLTÜRÜ DERSİ 4. SINIF 1. ÜNİTE TEST 1
DİNİ BİLMECELER
DİLEK VE ŞİKAYETLERİNİZ
 

MEKTUPLAR 1


Hayatın acısıyla tatlısıyla güzel olduğunu söyler dururdum hep meğer ben hiç acıyı tatmamışım daha. Çok sevdim hem de çok. Bir elveda dedi, arkasına bakmadan gitti. Çok düşündüm nerde hata yaptım diye sonradan hatamı buldum hatam SEVMEKMİŞ. Ama sevmek çok güzel bir duygu. İnsanlar neden sevdiklerini bırakıp gider ki? KADER hayır ben bunu kabul etmiyorum hiç bir şey kader değildir tesadüf değildir. İnsan kendi belirler kendi kaderini. “Buna mecburuz ileride bana hak vereceksin” bunların hepsi palavra sadece kendimizi kandırmak için söylediğimiz sözler. BAHANENELER yani. İnsanlar istediğinde her şeyi yapabilirler sadece bazı insanlar korktuğu için bunu yapamıyorlar. Korkmak niyedir. O korku tünelini geçtiğinde elde edeceklerin için bu korkuyu göze almaya değmez mi. Sevgi için her şey göze alınır ÖLÜM BİLE. Ölümü göze alamıyorsak bilmeliyiz ki biz sevmiyoruz sadece seviyorum diyip kendimizi kandırıyoruz. Bunların hepsi yalan. Dünya yalan, sevgiler mi yalan olmasın? Bu yalan dünyada tek tesellimiz sevmek sevilmekti artık sevilmek diye bir şeyde kalmadığına göre yaşamanın da bir anlamı kalmadı. İnsan niye yaşar? SEVDİKLERİ İÇİN. Yeryüzünde tek sevdiği de onu terk ederse o insan ne yapmalı? Üzülmeli ağlamalı sinirini hırçını birilerinden çıkarmalı ve sonradan hayatına tekrar geri dönmeli. Bu bu kadar kolay mı? EVET, aslında çok kolay bakmayın zor gibi görünse de kolay. Kolay olan unutmak değil yeni bir hayata başlamak. Asla yaşadıklarınızı yaşananları unutmayın her şeyin başlamasında da bitmesinde de vardır bir hayır. YAŞANANLARIN UNUTULACAĞINI SANIYORSANIZ YANILIYORSUNUZ. NE YAŞANANLAR NEDE BU YAŞANANLARA SEBEP VEREN KİŞİLER UNUTULUR!!!!!!

Bana Sor Özlemden Yanıp Tutuşmayı...

Sen özlemeyi bir de bana sor;
Gece olunca yalnızlık sarınca bedenimi,
Bir el tutsun ellerimi diye beklemeyi
Bana sor severken özlemeyi…
Bir ses ararken kulaklarım,
Sessizliğin acı çığlıklarını duymayı,
Gözlerim seni ararken,
Karanlıkta hayalini görmeyi,
Sen bana sor kilometrelerce uzaktan sevmeyi…
Elimi göğsüme sokup,
Okşamayı seni özleyen kalbimi,
Yüreğimin titremesini, içimin aniden ürpermesini…
Şefkatinin eksikliği aklıma gelirken,
Hasretimden süzülen birkaç damlayı,
Bana sor sensiz ağlamayı…
Sensiz saatler çabuk geçsin diye,
Geceye sığınmayı,
Yanımdaymışsın gibi yatakta yorgana sarınmayı,
Bedenimi sarmanı beklemeyi,
Sıcacık teninin kokusunu içime çekmeyi
Sensizken seninle sevişmeyi,
Bana sor…
Bana sor sen özlemeyi
Özlemenin en acı, en yalnız çığlıklarını,
Ben iyi bilirim özlemle yanıp tutuşmayı…

 
Bazen özlüyorum seni
Sanki hiçbirşey olmamış gibi...
Giden çoktan giden,
Biten çoktan biten
Sanki ikimizde birbirimizi
Hiçliklerimize terketmemiş gibi...
Uzaklardan çalan,
Ve öylece aniden
Yanıbaşımda bitiveren
Birkaç melodinin
O birkaç kelimeye sıkıştırılmış nakaratlarında...
Farketmeden gözlerimi ufukta bulduğumda...
Buz gibi bir soğukta...
Ve o hiç sevmediğin içini üşüten ayazlarda...
Birkaç yalan sözde ve gözde...
Belki de hiç istemiyorken,
Senden kalan tek bir kırıntıyı bile
Ve o nefretimde ve nefretimle bile;
İsminin sesini kulaklarımda
Tıpkı seni bildiğim gibi,
Tanıdığım gibi,
Apansız,zamansız ve hazin
Her duyduğumda,
Hiç tanımadığım yüzlerde,
Ve yine hiç istemediğim halde,
Öylesine ararken,senden arta kalanlarda...
Bir eldeki sigarada...
Belkide bazen ince belli bir bardaktaki çayda...
Nasıl olurda giderim derken,
Ve asıl giden ben olmuşken....
Gittiğim yerde kalan yokluğunda...
Sana yağan,
Yokluğunun yokluğuna yağan,
Damlalarda,
O inceden inceye sırılsıklam;
Ve buruk
Yağmurlarda,
Geceleri ordan oraya giderken,
Baktığım pencerelerde...
Bazen senin o çok sevdiğin türkülerde
Hiç sevemediğim halde,
Belki biraz ışıkta,biraz da karanlıklarda...
Geriye kalan hiçbirşeyin olmadığını hatırladığım zamanlarda,
Bazen nedenini hiç bilemediğim gözyaşlarımın bir tanesini de,
Kendimden gizli,senin için akıtırken nedense,
Ve nedense,o tüm içten gülüşlerimin izlerini silerken yüzümden,
Hep sebepsiz yazmak isteyip,
Bir türlü sonunu getiremediğim şiirlerimde ve hikayelerimde,
Sensizlik adına kendime verdiğim tüm yeminlerimde,
Biraz öfke,biraz yalan,biraz siyah,biraz gurur,biraz da acı olan sensizliğimde;
Her saniseyle birlikte esasında benden bir adım daha uzaklaşan,
Ve yüreğimden uzaklaştıkça;biraz daha kaybolan gölgenin ardındaki,
Yaşamımda,
Kendimle baş başa kaldığımda,
Kendime rağmen;
Sensizlikle baş başa kaldığımda,
Sana rağmen,
Herşeye rağmen,
Bazen özlüyorum seni...
Özlemin sen de olanını sanki hiç yaşamamışım gibi,
Özlüyorum seni. 
 
Ümitlerin kırılmasın
Hayallerin yıkılmasın
Kirpiklerin ıslanmasın
Bekle beni gelecegim

Belki bir yaz akşamında
Belki bir güz sabahında
Mutluluğun balkonunda
Bekle beni gelecegim

Uçan kuşun kanadından
Gelin kızın rüyasından
O küstügün postacıdan
Haber bekle geleceğim

Bir Bayramın neşesinde
Umutların gişesinde
Özlemlerin köşesinde
Bekle beni geleceğim

Gözlerini yollara vur
Yüreğini nöbete kur
Saatini o güne kur
Bekle beni geleceğim

Bekle...
Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim bembeyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni, yoktun. Yokluğun, bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip duruyor. Yokluğun cehennemim, yokluğun zifiri karanlığım, zindanım oldu. Belki, bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip, gözlerim ufukta, kucağım dolu sevgi, yüreğimde binbir umut yeşertip ve ölesiye bir özlemle bekledim seni, gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bir bilsen seni ne kadar çok özlediğimi; dağları, tepeleri aşar, denizleri, ovaları devirip gelirdin bana...

İçim özleminle nasıl dolup taşıyor, özleminle nasıl tutuşuyor bir bilsen. Yüreğimin bütün bentleri paramparça sensiz. Şimdi yüreğimin her kıyısından özlem sızıyor. Yüreğime de söz geçiremiyorum artık. Biz bu dünyada seninle çıkarsız, yalansız, hilesiz hesapsız sevdik birbirimizi.. Yüreğimizin bembeyaz tuvaline maviyi fonlayarak ve aşkın da kıpkızıl resmini de çizerek; insanları, kuşları, dağları, çiçekleri, suları da öyle hilesiz sevmiştik.

Biz seninle bütün engellere rağmen, bitmez tükenmez bir azimle sevginin doruğuna erişmek için tırmandık hayat yokuşunu. Ve bitip tükenmeyen bir aşkla sevdik birbirimizi. Biz seninle uzak dağ başlarına yazdık umutlarımızı. Denizlere, dalgalara, fırtınalara, acılara, korkulara, uçurumlara yazdık sevdamızı. Biz seninle kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde. Kanat çırptıkça yükseldik sevdalara, yükseldikçe sevdalara avcılar düştü peşimize.

Zamanın acımazsızlığına, aramızdaki mesafelere, etrafımızdaki çirkinliklere, günübirlik aşklara, saldırılara, satılık sevgilere rağmen, biz yine de yüreğimizde hiç sönmeyen bir yangınla özledik birbirimizi, en kutsal aşkla sevdik, kirletmeden umutlarımızı bekledik...

Senden ayrılalı günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini bilemez, hesabını tutamaz oldum. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi, o ölümüne özlediğim kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür diye yüreğimdeki özlemin ateşini...

Her gece menekşe rengi gözlerini demledim hayalimde. İpek saçlarını, sevdalı gülüşlerini, inci dişlerini demledim. Ne çok severdin yayla yollarında türküler söylemeyi, ellerimi avucunun içine alıp, başını göğsüme dayamayı. Şimdi her gece, insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işleyen sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda , paylaştığımız ümit dolu tatlı hayalleímiz.

Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak, sızlanmak yoktu, geriye dönmek hiç yoktu. Zordu, çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı, ümit etmeyi, sevmeyi, zorluklara karşı direnmeyi de senden öğrenmiştim. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru bakmayı, dürüst ve namuslu bakmayı, merhameti, acımayı, insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayı...

Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka, gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma, yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum...

Seni düşünüyorum. Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi. İnsan olmayan bir adada inip, Robinson gibi insansız bir yaşam kurmak istiyorum. Ve o adada bir ömür yalnız seni beklemek istiyorum...

Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya, inen yolcuları izliyorum, sen yoksun. “ Kahretsin !”. diyorum.” Ne olur çıkıp gelse, sarılsa boynuma.” Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde, karışıp gidiyor uzaklara... Seninle suyu pırıl pırıl bir pınarın başında buluşmak, ellerini tutmak, yüreğinin sımsıcak yerinden, menekşe gözlerinden, narçiçeği dudaklarından öpmek, serin nefesini doyasıya içmek ve doyasıya içime çekmek geçiyor içimden... Sonra sarılıp, sımsıkı kucaklamak ve sevinçten havalara uçmak geçiyor ...

Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaha, susadığımda su olmanı, uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...

Her gece kuş olup sana doğru uçmak, ardında serin rüzgarlar bırakarak, dağlar, denizler, ormanlar aşıp, bir pınarın başında menekşe gözlerine konmak geçiyor içimden. Dalgın bakışlarından, sevdalı yüreğinden öpmek geçiyor. O an bütün ağaçlar diz çökmeli diyorum, özleminle kanayan yüreğime. Bütün yıldızlar göz kırpmalı mutluluklara. “Allahım bu kadar mutluluk çok.” deyip, ellerimi gökyüzüne kaldırıp ağlamalıyım. Gökler de ağlamalı benimle, bulutlar, ırmaklar, yıldızlar da ağlamalı...

Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de bütün kalbinle inan. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim geleceğim inan... Bekle...

Sevgiler büyüttüm
kır çiçeklerinden, güneşin kanını emen
umutlar yeşerttim bahar renginde al yeşil
dağlarda kar erirken ceylanlar emzirdim
melekler uyandırdım her tan ağardığında
toplamak için bütün düş kırıklarını aynalardan
yıldızlarla selam yolladım sana
ve her gece mavi bir kuş tutup avuçlarıma
dudaklara gül ve rüzgar iliştirdim dağların doruklarına
gelmedin.

upuzun köprüler kurdum içimdeki yolculuklara sana kavuşmak için
beyaz günlere uzandım beyaz atlarla, sana getirsinler diye umutlarımı
seninle öpüşürken
beyaz beyaz güvercinler kanat çırpıyordu mavi göklerin burçlarında
bütün ayrılıkların, savaşların, ihanetlerin üzerine bir çizgi çekiyordum
en güzel barış çiçeklerini versin diye dünya

ak alınlı taylar koşarken alnımın çayırlarında
al türkülerle inledim lekesiz sabahlara her bahar
özlemler kanatıp gecelerin sayfalarında
mavi rüzgarların terkisinde sevgiler yolladım sana
çoğaldıkça çoğaldı çılgınlığım
kanımda milyonlarca yıldız tutuştu
alevler içinde parlayan nehirler aktı yüreğime her defasında
her suyun sesine bir damla gözyaşı bıraktım senin için
gül desenli yaylalara bilmedin

bilki sensiz uzak bir dağbaşı ıssızlığıyım
yoksan ürpertilerde tiril tirildir yapraklarım
seni özlemenin korkunç girdabında
göğünü ve yönünü yitirmiş göçmen bir bulut olup
her gece uçurumlara ağlarım

hasret ateşine bürünürken geceler
uzun ayrılıkların dağladığı sevdalarda
korkunç alevler içirdim seni seven yanıma
iç çekmeyi öğrendi bir yanım, acı çekmeyi bir yanım
ve ardından oturup ağladım küskün ırmaklar gibi
karışıp gitti gözyaşlarım çağlayanlara
silmedin

ey kırçıl saçlarımda yıldız tutuşturan
alıp savuran yangınlara yalnızlıklara
hazan bahçelerinde yaralı bir güldür kalbim şimdi
dört mevsim aşkı kanayan
sen ki, yüreğimde demlenen aysın her gece
gözlerimde çiçeklenen aşk
uzun saçlı hasretimsin
geçen bütün mevsimlerde seni bekledim
gelmedin

özlemlerle yaralı bir yağmur bulutuyum şimdi
firari bir hüznün girdabında yitirdim güldesenli sevinçlerimi
bil ki, çağlayan bütün nehirler benim gözlerimdir
benim yüreğimdir ağlayan bütün denizler
su içtiğim bütün pınarlarda seni susarım
seni sorarım geçtiğim bütün yollarda
düştüğüm her uçuruma bir tutam çiçek bırakır gibi
bir tutam kor ve bir demet gözyaşı bıraktım senin için
gelmedin bilmedin silmedin...

Bir gün gökyüzü gülünce ve geçince üşümesi kalbimin
bütün hasretleri yükleyip rüzgarın kanatlarına
yüreğimde taşıdığım sevda aleviyle
upuzun yollardan çıkıp geleceğim sana... Bekle...

Seninle bütünlestim ben...seninle var oldu bu yürek..
Sen varsan bende varim bu alemde..
Sen yoksan korkarim ben kendi gölgemden...
Kimsenin demesiyle senden vazgecemem ben...



HAYAT sendin...
Ask sendin...
Yüregim sendin...
Özlemim sendin...
Benligim sendin...
Ben ise bastan asagi sendim...

Yüregim senle doluydu..bir sevdadi bu yasadigim Ama dokunamadigim.
Bir özlemdi bu.. özleyipte özledigimi diyemedigim...
Sevdigimdin yanina gelemedigim...

Sen geceleri dogardin ay gibi yüregime...
Geceler boyunca aglardi tüm sehir benimle...
Sevmek güzeldi..aglamak güzeldi...raziyim Aglatsanda..
Dertten derde atsanda ben seviyorum seni...
Hatamdin ama yasadigim asktin...

Sen dinmeyen sizimdin...
Sen bitmeyen sevdamdin...
Sen dilimden düsmeyen sarkimdin...
Misra misra..hece hece doladim seni dilime...

Yüzünü göremeden gecsede uzun yillar...
Yinede sevecegim seni ölene kadar...

Bir yol cizdim kendimce...basi SENDIN sonuda SEN...
Bu yolun yolcusuyum...
Ask acidir dedim...
Ya Sen yada ölüm dedim...
Ya ask yada asksizlik dedim..

Ben aski sectim...
Aci da olsa...
Seni sectim...ve yolun sonundayim...tüm Yüregimle seninim...
Sen söyle bana;

SEN GERÇEKTEN BANA
AŞIK OLABİLİR MİSİN?

Ben böyle sevdim işte
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni
gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka
yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu
kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden
ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın
bir
ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En
kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana.
İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi
ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle...

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi.
Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok
edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni
ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu
zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım. çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün
yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok...


Ben gözlerine ölmüşüm.
Yağmalanmış bir şehir gibi sessizliğe bürünecek anıların...Karakışın koynunda kuruyacak baharın...İsminle başlayan tüm şiirlerim yanacak bir bir...Koynunda ihanetinin akrepleri kol gezecek...Ve sen uykularda kaçıncı rüyanı görürken ben toprakta çürürken yine sana ağlar olacağım....

Kanatları parçalanmış bir serce düşecek avuçlarına...Bensiz geçen günlerinde gözyaşların karışacak nehirlere....Gözyaşların bile fayda etmeyecek Cehennemin ateşine...Gece olup ıssızlığına büründüğünde beni arayacaksın....Tavan arasında sana gülümseyen yıldızları anlatan bu adamı arayacaksın...Duvarlara bakıp bakıp gözlerimi bulamayacaksın...Denizlerin dalga dalga acıyı taşıyacak sahillerine....

Ben senin uğruna canımı vermişken sen benim ismimi unutacaksın belki de....Sensiz yaşayamam derken bile bana inanmamıştın.Hangi yitik mevsimlerde acar artık baharların.....Hangi güneşte kurur ihanetinle dökülen gözyaşların.....Tüm şiirlerim yanacak ihanetinde...Beni düşünürken bir gece aklına düşecek sana yazdığım şiirlerin satırları.....Ağır gelecek yokluklumum.....Yıllanmış şaraplar kesmeyecek sarhoşluğunu.....Bir Maltepe paketi daha bitecek durgunluğunda....Arayacaksın beni sokak basında....Bulamayacaksın artık.....

Sorgusuz sualsiz beni sırtımdan bıçaklığın anlar gözlerine düşecek perde perde....Güneşli sabahlarda ihanetin gölgelerinde üşüyeceksin...Üşüyen ellerini ısıtacak bir el arayacaksın....Kaldırımlarda gezerken düştüğünde seni kaldıracak bir adam bulamayacaksın....Kursuna dizdiğin düşlerimi arayacaksın perdesiz anılarında....Baharın koynunda karakışı yaşayacaksın.....Günden güne bir tomurcuk gibi kuruyacaksın...Ve ağlarken gözyaşlarını silecek bu adamı arayacaksın...Ama bulamayacaksın artık....

Firari sevdalarda adın unutulacak.Martılara anlattığım gözlerin bir bir kaybolacak...Gökyüzünde gülüşlerini çizdiğim yıldızlar sönecek....İntihar kokan çiçeklerin eriyecek avuçlarında....Öldürdüğün bu adamın vicdanı çıkacak sokak başında.....Ve günden güne solarken yeniden yeşermek için bir dal arayacaksın...Ama bulamayacaksın artık...

Ben gözlerine ölmüşüm..Mezarıma adımı bile yazmadılar..Gelirde onu da silersin diye.

Sabah erken terminale indim. Çantamı yere bırakıp öylece beklemeye başladım. Bilinçsizce gözlerim etrafı tarıyordu, biliyorum beklemiyordun ama yinede gözlerim seni arıyordu eskiden kalma bir alışkanlıkla... Sen uzun bir zaman önce gitmiştin bu kent de biliyorum ama inatla gözlerim seni arıyordu yine de, arada geçen bunca zamana rağmen...

Soğuktu, Ankara’ya kar yağıyordu, üşüyordum... Benim de düşlerim yağdı Ankara’ya... Ellerimi cebime soktum bir süre öylece bekledim... Sanki biraz sonra bir köşeden çıkıp gelecektin, sadece birazcık geç kalmıştın; koşarak çıkıp merdivenleri gelip sarılacaktın hasretle...

Biliyorum uzaklardasın şimdi .. Kimlerlesin kimbilir, yalnızsın belki de benim gibi şu an..? Oralar da soğuktur belki, üşüyor musun..? hala canını sıkıyor mu, bir ömür tükettiğin bu hayat kavgası..?
Beni sorma! Suyu tükenmiş limanların denizlerine yürüyüp duruyorum hala... Hayatımın sesi kısılmış, yaşlanmış dudaklarımdaki kelimeler, kimse aramıyor, anlamıyor beni... Unutulmuşum anlayacağın...

Beklerken gözlerin geldi gözlerimin önüne, dudakların, duruşun, gülüşün, sevgiyle bakışın... Sonra aklım ayrılığın bir burgu gibi işlediği yüzüne bakmaya, elini tutmaya korktuğum günlere gitti. Burgu ağır ağır işliyordu içime, ağır döndüğü içinde daha çok acıtıyordu...

Yıllardır bu terminale her gelişimde aynı acıyı duyarım, aynı özlemi hissederim, aynı hüznü yaşarım... Oysa aradan uzun yıllar geçmişti ama her şey daha dünmüş gibi gözlerimin önünde canlanıyordu...
Ne zaman bu terminale insem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım...
Her esintide soluğunu hissedip içime ferahlık dolar ve her yokluğunu yokladığımda ruhum sızlar.

Çekip gitmiştin kalbinin bütün kapılarını kapatarak ardında.. Durmadan büyüdü içimde yokluğun. Günler aylar, yıllar geçip gitti ardına bakmadan ama sen yoktun gelmiyordun... Gelmiyeceğini biliyorum beklemem nafile ama yine de köşe başlarına bakıyorum belki bir köşeden çıkar gelirsin diye.. Uzaktasın oysa ki bir ömür kadar... Özlem tek yönlü bir yol işte gidip de dönmeyen...Ve sen bir yel gibi esip gittin hayatımda ardına bakmadan, ben yelkenleri kırık tekneler gibi bakakalmıştım yorgun denizler üzerinde...

Seni ne zaman ansısam bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde; hiç unutamadım ki seni zaten, yıllar oldu buraları terkedip gideli, yıllar oldu ayrıyız, dudaklarımız biribirinden uzak, bedenlerimiz, ellerimiz, gözlerimiz uzak. Oysa aşk karşılıklı sevmektir, dokunmaktır, gerçek aşk paylaşmaktır hayatı. Hala kulağım sesinde, gözlerim etrafta seni arıyorum, çok uzaklarda olduğunu ve gelmeyeceğini bile bile... Kırık bir tebessümdür anımsadığım, bir sevda türküsüydü adın... Herkese bir şeyler verilir belki ama ben sana kalbimi verdim... Kalbimi de alıp gittin beraber...

Çekip gittin hayatımdan düşlerimi ve anılarımı sarsarak.. hayatımda artık mutluluk olmayacak, teselli olmayacak. Hep bir boşluk, hep acılar, hüzünler olacak...

Şimdi güz sonu, kışa giriyoruz ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Dört mevsim çiçek açtın kalbimde, taze bir yaprak gibi yeşildin, sevgi çiçeğiydin, üzerine çiğ taneleri düşmüş kırmızı güldün, maviydin, beyazdın bütün renklerde sevmiştim seni...
Seni severken hayatı da sevmiştim ben, dünyayı da,insanları da...

Uçup gitti şimdi sevgi kuşları hayatımda. Günlerin, gecelerin tadı yok. Leylası kaybolmuş bir mecnunum, Hiçbir çöl kabul etmiyor beni artık Soğuk karanlık gecelerde kayıp çocuk resimleridir hüznün bir başka adı. Gittiğinden beri kayıp içimdeki çocuk...



Ben sana mecburum ; sen imkansızlığa
Ben seni unutmak için sevmedim. Şimdi sessizce yaşamalıyım seni. Son kelimelerini suskunluğuna ilmekleyip " gitmeliyim, mecburum" diyorsun. Ne diyebilirim ki haklısın. Yokluğunda da severim seni. Sana söz sevdiğim; seni sensizlikte bile seveceğim.. Bir dakika önce yürüdüğüm yollarda senin ayak izinde karşılaşma ihtimalinde sevdim seni. Unutmadan sana bir teşekkür borçluyum; bana " aşkı ve sevdayı " öğretip yamalı kalbime bir yudum sevgini verdiğin için.

Unutma ben sevgiyi hiçbir zaman haketmedim. Ne kadar bu cümlemi sevmesen de evet hiçbir zaman bir yudum sevgiyi haketmedim. Ellerim yine ayrılıkların cicekleri topluyor oysa o cicekler senin saclarında olmalıydı. Neyse sevdiğim şimdi kapat üzerime yalnızlığını. Kilit vur ağlayan sesime. Sessizliğinde nasıl yaşarım onu da bilmiyorum lakin bilmeni istediğim şu; sen gittin diye sevda elbisesini duvarıma asıyorum bir gün geldiğinde yeniden sana ve sevdana giyebilmek için. İşte bu gece yalnızlığının koynuna girip yokluğunun avuçlarında gözlerimi sana kapatıyorum bir gün geri döndüğünde " işte geldim helalim, sadece sana geldim " deyip yüreğimi yüreğinle öperek uyandırman için..

Yokluğuna akacak zaman. Takvimler yokluğunu anlatacak, aynalar sessiz isyanlarımı.. Şehrimin gölgelerine güneş doğacak, karakış bile bahara gülümseyecek..Oysa ben sensizlikte yavaş yavaş eriyeceğim. Tıpkı güneşin avuçlarında eriyen bir kar tanesi gibi. Usulca ve derinden.. Sakın üzülme sözlerim sitem taşıyor diye. . Üşüyen dudaklarımı sarmayacak, gözlerinle gecelerimi aydınlatmayacaksın. Şimdi gidiyorum. Lakin bir gün titrek sesimi ve utangaç yüreğimi görmek istersen bu şehrin yalnızlık sokaklarında gezinen eskicilere sor. Küflü bedenimle , yamalı kalbimle seni bekliyor olacağım. Herşeye inat yanımda tek dayanağım , kızımız Elifle seni yaşıyor olacağım..


Haydi tüm ışıkları söndürüp ayrılığını giydir üzerime. Şimdi son kez seni yazdım satırlara. Dışarıda kararmış hava, ben yalnızlığa yürürken sen imkansızlığın içinde seni arayacağım....Seni bana hatırlatan bu şehri, senin bir dakika önce geçme ihtimalindeki yollarda senin ayak izlerini arayacağım. Saatler geceyi yarıladığında eski anılarımı hatırlayıp gözyaşları içinde sesinin sıcaklığında " aşkın " imkansızlığına ağlayacağım.

Herşeye inat seni sensizlikte bile seviyorum canım...Şimdi dudaklarima kilit vurup son cümlemi sana hediye ediyorum kendi doğum günümde tek armağanı olarak..

" Ben sana mecburum ; sen imkansızlığa...." 

SUSTUM

Konuşmamız artık bir hayalse


Seni unutmam yıllar geçse de

Geceme sensiz hüzün düşse de

Sustum, ağlamadım duyarsın diye

Ben her gece seni hayal ettim

İnan bir gün eksilmedi sevgin

Hasretinden yandı tutuştu kalbim,

Sustum, ağlamadım duyarsın diye

Şimdi ağlamak üzereyim,
ben hiç ağlamadım oysa.
Gittiğin zaman bile yine yüzümde gülümseme vardı.
Şimdi o da yok.

Sanırım kabullendim bazı şeyleri.
Mesela hepsinden önce Gittiğini,
seni kaybettiğimi,
dönmeyeceğini
kısacası her şeyi.

Acı çekmek bu olsa gerek dedim kendi kendime.
Mutluğumun bile bir karşılığı olmalıydı
ve ödemeliydim zamanı geldiğinde.
Meğer sen varken hesabıma yazıyorlarmış da benim haberim yokmuş.
Sen gittikten sonra,
her gece, dirhem dirhem aldılar göz yaşlarımı.
Bilirsin, matematiğim kuvvetlidir benim
ve hesaplarıma göre sanırım ödemem gereken fazla bir şey kalmadı
yada canımdan başka verebilecek bir şeyim de.
Üç beş gece daha.
Sonra eskisi gibi mutlu olucam. eskisi gibi...

Hani unuttum diyorum ya yalan.
Sence unutabilir miyim o geceyi.
Herkes yazın verdiği sıcakla yorganı üzerinden savururken
ben yalnızlığın koynunda üşüdüğüm o geceyi unutabilir miyim.
Avutabilir miydim kendimi
Sabah olduğunda ne sen vardı artık yanımda nede bir umudum.
Bir gecede Değişen ne çok şey vardı oysa.
Aynada baktığım yüzüm bile yabancıydı
ışığı sönmüş iki misket parçasından farksızdı gözlerim.
Oysa ne çok beğenirdin....

ellerimi başıma, başımı aynaya yasladım.
Beni hayata bağlayan her şey,
ayakta tutan senmişsin de benim haberim bile yokmuş.
Şimdi ağlamak üzereyim ve ben hiç ağlamadım oysa.
ANLADIM SONU YOK BU YALNIZLIĞIN...

Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir
ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle...

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin Sevdim işte ötesi yok...


Beni de hayallerim ile bırak....
Gidişin susturdu parmaklarımı, ardından bakakaldı gözlerim...Gidişin kuruttu ilham kaynağımı, peşinden gitme diyemedi cılız kalan sesim... Küstüm kendime, karanlıklara hapsettim kalbimi, içerisine tıka basa doldurduğum düzensiz, bumburuşuk, paçavra benzeri artık sevdam ile yollardayım tekrar... Ne çok özenirdim bir limana sığınıp orayı kendi egemenliği ilan eden insanlara, buldum sanmışken tekrar arayışlara girmek üzüyor beni; yoksa gidişine değil isyanım...

Yokluğun öyle zor geliyor ki senden önce ne yaptığımı hatırlayabilsem, vakit geçirecek bir meşgale bulurdum kendime ama senden öncem yok ki benim...Yoksun yanımda, elin elimde gözün gözümde değil. Bir daha bana gelme, bir daha sana dönmeyeyim diye elim bir başkasının elinde artık... Arama beni ne olur! Daha fazla bitirme kuş kadar kalbimi, ömrüm erimesin sesini duyduktan sonra... Benim olduğunu sandığım "herşeyin" xxxxnda hayalden ve yalandan ibaret olduğu gerçeği acı bir tokat gibi yüzüme vurulduktan sonra ne yapabilirdim ki. Beni suçlamaktan vazgeç, "sen" beni öldürdükten sonra bile ben seni suçlamadım... Hep bir savunan tarafım oldu yüreğimde seni, sevgine inandım, beni sevdiğine inandım, benim olacağına inandım ama artık yoruldum, oysa hiçbir sebep benim deli ruhumu yormaya yetmedi yıllarca ,o gün o an o dakika duyduklarımdan sonra yılların yorgunluğu var, uyumak istiyorum kafamı yastıkların altına gömüp aylarca hatta yıllarca uyumak istiyorum, kalbim ağır geliyor bedenime taşıyamıyorum ya bu parçayı al benden ya da beni gerçekten bitir, yorgunum... Gittiğinden beri daha bir yakınız birbirimize, bana acıdığın için mi yanımdasın, kendime bir şey yapabilme ihtimalim mi seni benim yanımda tutuyor, ya da sevgin mi bilmiyorum ama artık yanımda olma, dimdik dikilemeyecek olsam da hayatın karşısına artık ,tekrar emeklemeyi öğrenebilirim. Beni bana bıraktıracak ne çok dengesizlikler yapıyorum görüyorsun ve üzülüyorsun değil mi? Hak etmediğim bir senaryo verdin ve oynamak zorundayım şimdi, lütfen biri çıkıp "dur" desin uyumak istiyorum... Ruhum üşüyor, kalbim yanıyor, ellerim tutmazken gözlerimden kıpkırmızı hayal damlacıkları akıyor, ben bunun için sevmedim seni, üzmek üzülmek istemedim. Kırmak istemedim kırılgan olan kalbimi. Hayatıma son noktayı kendim koymak istemedim. Sadece benim ol istedim. Benim için varolduğuna inanmak istedim inandım da, her güzel şeyin sonu var derler di, ben bunu hiç düşünmedim. Düşündüm ki bizim sonumuz bir çınar altında beraber bitecekti... Olmadı bir tanem, hayata benden çok önce başlamıştın sen ve benim hiç ama hiç hakkım yok benden önce yaşananları silip dağıtmaya, işte bu yüzden şimdi elim bir başkasında... Yaptıklarıma bir anlam yükleyebildiğin zaman ne kendini ne beni suçlayacaksın, beni canlandıran ve ardından dipsiz kör kuyulara atan senin hiçbir suçun yok bende... Tek suçlu sevmek idi, ben sevdim çok sevdim... Sevmek bir ateş oldu bende.... Sana çizmeye çalıştığın yolunda, bensiz ama benden öncekilerle mutluluklar dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden. Küçücük minicik gülümseyişi soldurmaya benim hakkım yok, hani demiştim ya geldiğin güne kadar bekleyeceğim diye, sakın gelme beklemeyeceğim. Benim hiç kimsem yok artık, istediğimi yapabilecek kadar özgürüm... Keşke kalbimde olmasa ve acı vermese. Git artık! Senin hala o sokakta olduğunu bilerek burada yaşamak en azından yaşamaya çabalamak çok zor hadi git artık. Ben ne yaptıysam seni öldürmek bendeki seni bitirmek için yaptım yoksa kalbim hala senin... Seni hak eden ben olsaydım yıllar önce beni buluştururdu kader seninle, benim önümde koskocaman bir hayat var sensiz, seninkindeyse gitmenle sevinecek minicik bir yürek onu bekletme git ,ben beklemeyeceğim hayal kurmayacağım artık... Bıraktım hayallerimiz sonsuzlukta yaşasın. Yaşamak istediğimiz şehirde yaşamak istediğimiz gibi yaşatsınlar hayallerimizi başkaları, sana kızsam da sinirden deliye dönsem de bitti artık ne ben geri dönebilirim sana ne de sen açabilirsin kapılarını artık bana, öyle ise durma git... Söz ağlamayacağım artık, aklın bende kalmasın... Adına sevgi denilen bir şey yaşamasam da bir kez daha hayat devam ediyor.... Sadece çok özleyeceğim seni, yapayalnız kalmış gibiyim belki geçecek bunlar ama yokluğuna alışamayacağım hiç kimsem yok olmayacakta, beni benden çok tanıyan bir sen çıkmayacak karşıma. Ben buna üzülüyorum sadece gidişine , gitmek zorunda kalışına değil. Git artık öykü'ne ...Beni de hayallerim ile bırak....
Beni düşündüğünde
Özlemin bir damla umut oluyorsa kestane karası gözlerinde
Sakın umudunu kağıt bir mendille slip çöpe atma!
Gün gelecek ;
Acılarınla büyüttüğün sevda çiçeğin tomurcuklanacak
Güneş bir başka doğacak ve yağmurlar umutla yağacak
Ve sana söz tomurcuk çiçek açtığında yanında olacağım,
İşte o zaman hayallerin pembe bir düşten ziyade,
Beyazlar içinde bir gerçek olacak,
Umudunu hasretıine yenik düşürme sakın
Mutluluk bizimi mutluluk yakın!

Beni koyup gitme ne olursun..
Düşlerin gerçeğe, gerçeklerinse düşe dönüştüğü bir yaşam özlüyorum.
Yaşamaktan bunalmıyorum, bunalımı yaşayıp, bunu kendime ait bir
yaşam biçimine dönüştürüyorum.

Sanırım bütün sorunum özlemekle ilgili. Keşke "yaşlanmaya başladım,
o yüzden geçmişi özlüyorum" diyebilseydim. Zerre kadar özlemiyorum
geçmişi. Geçmişe dair ne varsa silindi hafızamdan. Ben geleceği
özlüyorum. Belki de hiç yaşayamayacağım geleceğime dair özlemlerim.
Asıl sorunda burdan başlıyor zaten. Geleceğin olmayacağını
biliyorum. Olmayanı, olma ihtimali bulunmayanı özlüyorum. İşte bu
özlem koyuyor insana...

Beni koyup gitme
Ne olursun
Durduğun yerde dur..
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin, yorulursun
Beni koyup gitme
Ne olursun...

Duvarda gölgeler ve o görüntülerle çarpışmak yoruyor. İnsanlar
gerçek değil artık, mekanlar gerçek değil. Belki de o yüzden
sevmiyorum ana caddeleri, ışıltılı alışveriş merkezlerini, konforlu
mini sinama salonlarını. Flimlerin değeri düşüyor oralarda, filmler
hırpalanyor. Ruhumuz bütün "sakıncalı" kareleri sansürlüyor,
makaslıyor, yalnızlaştırıyor. Sansürlü, makaslı, yalnız bir yaşam bu
benim yaşadığım ve yalnızım işte yine...

Şaşırmıyorum aslında, böyle olacağını çok öncesinden biliyordum.
"Boş durmadım, savaştım. Savaştım ama yenildim. Yenildim ama
ezilmedim" diye kandırmayacağım kendimi. İşte itiraf ediyorum; ezile
ezile, hırpalana hırpalana yenildim. Yenildim işte ötesi yok..

Bir deniz kıyısında otur

Gemiler sensiz gitsin bırak

Herkes gibi yaşasana sen

İşine gücüne baksana

Evlenirsin çocuğun olur

Sonun kötüye varacak

Beni koyup koyup gitme

Ne olursun...

İşte bu yüzden korkuyorum ana caddelerden. Deniz kenarlarını
seviyorum, salaş meyhaneleri seviyorum. Issız ve bana ait olan
yerleri seviyorum. Televizyonu değil ama o televizyonun altındaki
dolapta bulunan anılarımı seviyorum. Her açtığımda o dolapta bulunan
anılarımın anlatacakları var bana çünkü. O salaş dediğim meyhanenin
de öyle, kayalara vuran dalgalarında ne çok anlatacağı şey var.
Bunlar dışında herşeyin sadece görüntüsü var oysa.

Elimi tutuyorlar ayağımı

Yetişemiyorum ardından
Hevesim olsa param olmuyor

Param olsa hevesim...

Yaptıklarini affettim

Seninle gelemiyeceğim yine de

Beni koyup koyup gitme

Ne olursun...

Bunun için ve sadece yalnızca kendimi korumak için kaçıyorum
herşeyden. Kaçarak yaşıyorum. İçime kapanmıyorum, düpedüz içime
kapaklanıyorum. Böylece korunuyorum hayattan. Bedenimse ruhumun
zırhı sadece...

Benim içinde mutlu ol Sevdiğim
Geceleri üşürdüm ama soğuktan değil...
Tutamamaktan sıcağı, tutunamamaktan sıcaklığa...Geceler sensiz..
Geceler soğuk..
Sabahlara kadar ayaz geceler..
Gülümseyerek bakıyorum geçmişe. Yaşadığımız o güzel günlerin ardından sadece bunu yapabiliyorum. Gülerken ağlıyorum.... Nasıl diye sakın sorma; resimlerimize bakıyorum önce... Yaşadığımız güzel anlar geliyor aklıma gülüyorum. Ama sonra, evet sonra, şimdiki halimize dönüyorum ve gözlerimden yaşlar akıyor... İçimdeki sevgin canlanıyor....
Ne yaptıysam yok edemedim bu sevgiyi... Kurtulamıyorum bir türlü. Gün geceye dönüyor bense resimlerimize bakıp, o anları tekrar yaşıyorum... Acı çekiyor ama kurtulamıyorum işte.. Vazgeçemiyorum Senden Birtanem...
Oysa ne çok demiştim kapılmayacağım, her şeye hazırlıklı olacağım diye. Meğer benimki sadece kendimi kandırmakmış. Ben kendimi sana ilk anda teslim etmişim meğerse. Şimdi ne yapacaksın diye sorma bana sakın, inan bende bilmiyorum çünkü. Yüreğimde sen varken başkasıyla olamam. Başkalarında seni arayıp onları mutsuz edemem.
Ve Senden Son İsteğim...
Unut beni... Yeniden doğ bensiz.. Sakın
kaybetme yaşama sevincini... Yaptıklarımın acısını belleğinden silerek büyü. Yaralı kalbini sar yarınlarla, yeni umutlarla, yeni sevinçlerle. ilerde seni bekleyen mutluluğa koş, sana hiçbir zaman vermeyi başaramadığım mutluluğa koş.. Yoktur seni benim kadar seven ve sevecek olan, bir o kadarda sana layık olamayan, seni anlayamayan... Ben yaşarım acını, gözlerini hayal eder, biraz daha içer vururum kendimi kelimelere.. Dudaklarına dokunup seni sevdiğimi söylemeyi özlerim ama yaşarım, yaşarım farkında olmadan... Mutlu ol, eksik olmasın yüzünden gülücükler, acılar bulmasın seni. Mutsuzluğumla, bu hayat üzerinde bundan sonra hiç olamayacak olmamla, sensizliğimle yargılayıp affet beni. Cezamı çekiyorum ben.
Her şeyden vazgeçerken tek vazgeçemediğim sana bir çift sözüm var. Seni Hala Seviyorum, Seni Seviyorum...
Mutlu ol.. Mutlu ol... Benim içinde mutlu ol Sevdiğim...
Canim sıkılıyor; ne ellerime, ne zihnime engel olabiliyorum.
Her an yasananlar umutsuz birakiyor benligimi.
Cevremdeki turlu cirkefe ragmen bir seyler yapmaya
calisiyorum.
Hayat her ne olursa olsun, herkese ve herseye ragmen hala yasanilasi, hala keyif dolu.
Butun bunlardan bir katrede benim hakkim var.

Hep urkek yasiyorum her anini yasamimin.
Hani kosup koyversem diyorum, kopamiyorum.
Her hucremle baglanmisim yasama.

Seviyorum diyorum bir garip, bambaska halde;
asIk diyorum, hic bilmedigimce.
Icim icime sigmiyor benim disa vuruyorum coskumu.
Amacsiz diyorum kendime bazi bazi, sonra yasiyorum,
"iste amacim bu!"diyorum.

Ilk defa bunca bencillesiyorum, gamsizlasiyorum.
Bir ben varim, bir sen diyorum, gerisine eyvallah.
Bazen argo damarim tutuyor sovup sayiyorum.
Derken kahkaha atarken tikanip kaliyorum.

Dalip gidiyorum uzun uzun, herseyden herkesten umarsiz. Ozluyorum seninle olan anlarimi, hani o bakipta
doyamadigim kahkaha firtinalari cosan bakislarini. Farkediyorum, senin yaninda kaygisizim, gamsizim,
bir sen varsin diyorum, bir ben.
Geride kalanlara bakip bakip anlamiyorum.

Saplantilarim oluyorsun gun gecmeden.
Sesindeki titreme uyutmuyor geceleri, birakmiyor
hayalin geceler boyu beynimi.
Kisir donguler yasiyorum sana ozlemimde.

Basim belaya dusuyor, aldirmiyorum.
Hersey bos gorunuyor bana, ama hersey...
Bir sen varsin diyorum, bazen cosup tatli belamsin
sen diyorum, sonra vazgeciyorum...
Tatli bile olsa veremiyorum sana bela tanimlarini.

Yaziyorum da bilmem anlatabiliyr muyum?

Hep telefona goturuyor beni ayaklarim,
her telefondan gelisimde.
Yanina kadar gidip telefonun tuslarinda dolastiriyorum
beynimi, cesaretim kiriliyor geri donuyorum oyuncagi e
linden alinmis cocuklarcasina mahsun.
Lakin cosmuyor yaslar bu defa gozumden.
Hep konusuyorum kendimce her husranimi, biliyorum ki konusurken aglamiyorum.

Vakit geciyor son surat, insanlar konusuyorlar hic
bikmadan, ben bikamiyorum senin hayalinden,
her an daha manidar bakiyor gozlerin.
Oturmus karsima beni seyrediyorsun su an.
Neden gulmek bir tek sana bunca yakisiyor, yarasiyor?
Sadece guluyorsun...

Sana guzel demek istiyorum bos kaliyor, hafif kaliyor
anlami. Komik buluyorum anlatmaya olan cabami.
Cunku, sen zaten kendi muhtesemligini
duyumsuyorsundur diye cikmaya calisiyorum acmazlardan.

Neden boyle oluyorum ben bu defa?
Neler yapiyorsun bana?
Bilmiyorum. Merak mi? Merak etmiyorum.
Oyle hosuma gidiyor ki bu halim, her ne yapiyorsan cok
iyi yapiyorsun, sen bana cok iyi geliyorsun.

Radyoda siir dinliyorum sen geliyorsun aklima.
"Bin kere filizlenir cicekler" diyor sair kiziyorum.
Ben yazsaydim diyorum, bin kere milyon kere,
milyar kere sen...

Birden utaniyorum, ne yapiyorum ben diye.
Guluyorum. Bir garip oldum ben artik.
Ben bile anlamiyorum, bilmiyorum, sanirim
anlatamiyorum ayni zamanda .

Klise geliyor kelimeler. Sana yepyeni lugatlar
azmak geliyor icimden. Kararimi veriyorum, ki yeni
lugatin hazir olana dek eskileriyle idare etmen gerekecek.
Hep bu anlatmaya calistiklarim beni buna ulastiriyor,
hep anlatmaya calistigima...

Anlatmaya mecbur muyum bilemiyorum? 

Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.
Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!
Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.
Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz
Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor

Bir Bardak Çay Gibi Ömür

Bir Bardak Çay Gibi Ömür… Kiminin Ki Bir Dikişte Biter Kimininki İse Yudum Yudum… Dibinde Kalan Çöpler İse Hayattan Kalan Kalıntılar

Üç Şeye Dikkat Etmek Gerekir Yaşamda… Göz, Dil Ve Gönül… Göz Ve Dile Hâkim Olmak Zor Ama Gönül'e Hâkimiyet Daha Güç… Gönlü Sakınmak Lazım; Kin Nefret Ve Kıskançlık Yatağı Olmaktan… Tereddütte Kalmamak, Ne İstediğini Bilmek Veyahut Neyi İsteyeceğimizi Bilmek… Küstahlığa Düşmek Korkusu Da Var Tabi İnsanın İçinde Davaya, Hayata Ve İlme Karşı… Övünmek Korkusu Da Var Tabi İnsanın Küfre, Cisme Ve An'a Karşı… Sanki Canavarın Esiri Gibi Bir Sağa Bir Sola Çarpıyor, İstikrarsız Ekonomi Gibi Bir İleri Bir Geri Gidiyorsun… Enflasyonun Canavarı Olmuşuz Haberimiz Yok

Karanlıkta Kaybolan Gölge Misali Silinmiş Hayattan, Ayrılmak Zor Ama Sonu Bilmek Daha Zor… Hazan Mevsiminde Dökülen Yapraklar Gibi, Tek Atımlık Kurşunu Kalmış Kovboy Gibi, Ölümün Soğukluğunu Hisseden Gladyatör Gibi, Hızlı Adımlarla Çıkan Ve Yine Hızlı Adımlarla Düşen Başarısızlıktan Korkan, Başarınca Başarısızlığı Unutan, Başarısız Bir Başarılı Gibi

Ben Mutluluk Sınırlarını Aşıyorum… Asım'ın Nesliyiz Acıların İçinde… Acılarımı Anıyorum Devamlı Günbegün… Dost Görünen Düşmanlar, Düşman Olan Dostlar İle… Aklımın Duru Olması Zihnimi Karmakarışık Yapıyor, Her Bölgesi Neden Ve Niçinler İle Dolu… Toprakta Çürüyen Beden Ve Saç, Yoldaş Olan Kefenle Nefis, Peşime Düşen Sessiz Gölgeler… Karanlık Sokaklarda Sessiz Ve Çaresiz Şikâyetname Hazırlamaktalar Hakkımda… Öldü Dersiniz… Ölümü Hak Edecek Yeterlilikte De Değilim Ama Medet Bekleyecek Tek Bir Kabı, Felaha Çıkacak Bir Yol Vardır Belki

Rengârenk Hayatın Renksiz Yaşamı... Sonsuz Zamanın Ruhsuz Ecdadı... Yaşanmış An'ın Yaşanmamış Saati... Susuz Bahçenin Solmuş Gülü… Hayatın Acımasızlığı İle Ruhum Tevafuklar İle Ayakta… Gül Yüzlülerin Hayranlığı Var Sana… Bunu Düşün Sükût Et… Et Ki En Azından Adam Bilinesin Sükûtsuzlar Arasında

Arkadaşlık, Dostluk Önemlidir... Değerini Bilmek Gerekir... Sırrını Paylaşabileceğin, Derdini Anlatabileceğin, Üzüntünü Dile Getirebileceğin, Sevincini Haykırabileceğin Bir Kişinin Çevrende Olması İnsana Hem Güven Hem De Mutluluk Verir... Sende Taşın Altına Elini Koyacaksın Ama Her Şeyi Başkasından Beklememelisin… Kılıç Üzerinde Yürüyeceksin Ama Kılıç Hayatı Ve Seni Kesmeyecek… Yok, Öyle Yağma… Kalbini Açık Tutacaksın Hayata… Kalbin Kör Olursa Gözler Görür Mü Ki Hiç… Gözü Kör, Kalbi Kör, Yaramaz Bir Beden

Palyaçolara Özendim… Yüzüm Sırıtırken İçime Kan Akıtıyorum… Metafizik Âlemde Takılıyor, Patlamaya Hazır Bombaya Dönüşüyorum… Saniyeler Var Patlamaya… İyiler Arasında Kötülük Yüklü Bir Bombayım… Bütün Kötülükleri Yok Etmek Adına… İyiliğin Değerini Anlamak İçin Bu Yapılanlar… Kötülük Olmasaydı İyiliğin Hiçbir Özelliği Kalmazdı... Onun Değerini Ortaya Çıkarır Kötülük

Bir Bardak Çay Gibi Ömür… Kiminin Ki Bir Dikişte Biter Kimininki İse Yudum Yudum… Dibinde Kalan Çöpler İse Hayattan Kalan Kalıntılar


Sen ki, kaç yangından çıkmış yaralı bir yürek, ne acılar görmüş gözlerin kaç kere ağlamış sebepsiz kuytularda bir bana ağlamak mı zor geldi sana.
İsyanlar ki ; yüreğinin kişiliği asi senin bir benim için mi karşı çıkamadın hayata.
Korkmazdın hiç bir şeyden korkaklığı kendine yakıştırmazdın da bir beni sevmekten mi korktu yüreğin.
Neydi beni sende sevilmez yapan.
Seni koşulsuz sevişim mi, utanmadan saklamadan gözlerine baka baka seni seviyorum diyebilmem mi?
Vazgeçemediğim için mi senden bu olmayışlar hiçe sayışlar.
“Nasıl olsa” mı benli cümlelerinin başı hep.
Sensiz olamadığımı bilmen mi benden kaçışın hep yanında olduğumu bilmen mi.
Neden bu gidişin benden ben hep beklediğim için mi?
Bir anlamı varmı beni sevmeyişinin. Ellere gitmek isteyişin neden?
Neden benden kaçışın bir ben mi ağır geldim sana.
Bir benim sevgimi taşımak mı zor geldi sana
.

Dünlerimin yarım kalmışlığıyla yazıyorum bu satırları...
Garip bir hüzün var içimde...
Sanki bir yanım hep ağlamaklı...

Kaç kez söndürdüm yalnızlığımı sigaramın külünde, ben bile unuttum..
Kaç kez bitirdim o adı sigaramın dumanında...
Ama yine de, sevdamı kırık kalemimde harcayamadım...

Bir fotoğrafa bakıyorum şimdi...
Resmi de hayalim gibi, ben gibi, dünlerim gibi...

Yarım kaldı bir ocak sabahı...
Şimdi düşünüyorum da yarım kalan kimin düşüydü acaba...!

Sevmekse, en büyüğünden seviyorum ama...

Geleceğimde yok artık, dünlerime bıraktım onu...
Sinsice akan zamanlara kattım sırtımdaki yaralarımı...

Şimdi ismi ritimsiz kalp atışlarımda saklı...


Ne yapalım bedenimize hapsolmuş ruhlarımızı ben özgürleştirdim,
o yapamadı...
Şimdi o mahkum ben özgürüm...

İki kişilik bir yürek bu...
Artık ben yetemiyorum içine...

O'na verdikçe küçülüyor, küçücük oluyor gözümde...

Acı bir gerçek kıpırdıyor artık hayatımın sayfalarında...
Rüzgar kulaklarıma fısıldıyor; ''giden gitti'' diyor ''bekleme''

Yüreğimde onun için büyüttüğüm sevdamı hançerlediği vakit...

Dünya dönmekten vazgeçti onun için sanki..
Bir ocak sabahı ben ondan vazgeçtim...

Ama sevgimden vazgeçmedim...

Anlamak biraz zor, neden mi böyle...

Çünkü bütün benliğimle, duygularımla ve sevgimle
o KADINI seven benim...
Olduğu gibi kabullenmek de bana düşerdi tabiiki özellikle de savunmak...
O'nu herşeyiyle sevdim ben... 

Bu uğurda herşeyimi kaybetsem bile..
Ne demiş üstad; ''Güzelliğin beş para etmez, bu bendeki aşk olmasa''...
Şimdi bir hiç değilsen bunu benim sevgime borçlusun!!!


"Bir gidişi yaz" dediler, "yazarım" dedim... gitmeleri öğrenmiştim.
Susardı, susardım, susardık, suskularca.....

Bilinir bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk. Biz en çok susmayı sevdik, sevmeyi sevemediğimiz kadar. Koptuk ve dağıldık her şeye. Giderken durduramadık birbirimizi. Durdurmaya elin, elim, ellerimiz yetmedi. Eğitemedim çocuk kalmış korkularını, yanılgılarını törpüleyemedim. Sana gerçekleri gösteremediğim gibi.

Giderken durdurmalıydın beni, yapmalıydın, yapamadın. Durdurmaya gücün, gücüm, gücümüz yetmedi. Belki de yoktu, biz var sandık.
İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin. Geldiğim gibi gidemedim, gittiğim gibi dönemedim yüzüne. Sen, bildiğim sen değilsin artık. Ben, bildiğin ben, değişemem. Değişmelere suskun dudaklarım.

Şimdi acı, yolunu şaşırmış bir deniz kaplumbağası gibidir yüreğimde. Şaşkın ama inatçı.
Şimdi sen, adı geçmişte saklı ince bir sızı.
Şimdi biz, bir şarkıdan çalınmış iki nota gibiyiz. Eksiğiz ve yokuz. Dilsiz ama mutluyuz.

Bir kapının eşiğinde kaldı her şey. Beni dışarıya göndermeyecektin, içerde tutacaktın, arkamdan gidişimi seyretmeyecektin, yollara yürümeyecektim, sesimi gidişlerde yitirmeyecektim. Sesimi geceye vermeyecektin…
Şimdi, kaldır gözlerini ve geceye bak. Sesimi gör yukarıda, ortada bırakılmış tellerimi. Densiz ama dengeli satırlarımın anlamını kavra. Geceye bak, sesimi kaydırma.

Kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim, ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin…şimdi aşk, inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda..

Sokağımın serseri gülüşü, gençliğimin asi sevgisi, isyanımın suskun gezgini. Gitmeye meyilli değildim, olduğum gibiydim, dinletemedim, dinletemedin, dinletemedik belki de.

Şimdi sen, aksak bir hüzün, nerede coşacağını bilmeyen.
Şimdi ben, değişemeyen bir şehir, nasıl sevileceğini bilen.
Şimdi biz, olmayan bir şeyiz.

Bir kapının eşiğinde kaldı her şey. Konuşmak anlamsız, susmak kalabalık, ayrılık bulaşıcı. Sevda, kör topal yürüyen bir dilenci gibidir artık.
Seni sevdim ama gönderdin. Gönderilince dönemiyorum. Ben bir çiçeğim asi yanım, solunca aynı elde açamıyorum.

Susuyorum, susuyorsun, susuyorlar, suskularca....

Gerçekte kim olduğunu çok düşündüm,özleminin yer yer sağanak yağışlı olduğu zamanlaBeni beklemeye gidiyordun, galiba yolu şaşırdın…

Bir gidişi yaz, dediler, yazarım dedim. Gitmeyi öğrenmiştim, kalmayı öğretemediğim kadar.

Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Gitmeyi giyinmiştim, yakıştırılmıştım veda sözlerine, merhabalara alıştırılamadığım kadar.

Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Çok gitmiştim, söz gitmiştim, uzun gitmiştim, sesimi duyuramayacak kadar.

Bir gidişi yaz, dediler, yazmaya giderken kendimden geçmişim. Arkama dönüp baktım, sende beni gördüm, el salladım. Artık çok geç, sendeki ben için çoktan bitmişim !.... 

Bir masaldı yaşadıklarım.

Ağlamak yok dedim artık sevdiğini bırak gitsin eğer seviyorsa mutlaka geri dönecektir, dönmediyse zaten hiç senin olmamıştır. Gidişinle yüreğime bir çizik attın bu yüzden tek ilacım sensin.

Ayrılığa çok uzak duran gönlüm, yüreğimin tek basımlık gazetesine benden habersiz ilanlar verdi. Sevdamı, kaybettim hükümsüzdür. Ne bir cevap geldi ne de bir telefon. Masamdaki son gülde soldu solacak. Senden gelen nefesi bekliyor...
Sen dönülmez bir yolmuşsun kestiremedim bunu önceden ama aradığım adreste senmişsin meğer. Kendimi sana giden yolun başlangıcında sanırken aslında sana o kadar yol almışım ki farkında olmadan bu yüzden sensiz yapamayışım.

Menzilim sendin tek bildiğim buydu Geri dön dersen dönemem bir tanem çünkü ben senden habersiz seni alıp gitmişim, sana ulaştıktan sonra ben menzili bile geçmişim sen bu yüzden benden bir adım gerisin sevgi yarışında ben seni çoktan geçtim Ardımda sevdalarım, önümde ıslak toprak kokusu kalmıştı.

Vazgeçemeyişim ile sabahladım, avuçlarımdaki kalp kırıntılarıyla. Bir sana kadeh kaldırdım bir de soğuk kaldırımlara. Gökteki yıldızları meze yaptım. Ve senden habersiz hepsini kalbime sapladım.

Bulutlara elimi uzattım yüreğimde şimşekler çaktı. Heyecanlarım coştu , koştu, yoruldu ve sensizlikle duruldu...


Nerden sevdim dedim. Cevabını bulamadım. Neden sen dedim. Bu sorunun da cevabını bulamadım.

Söküğünü dikemeyen terzi gibiydim. Sökülmüştü yüreğim bir baştan bir başa. Titrek ellerim ne iğneyi tutar ne de ipliği.

Şimdilerde bir hoşum, bir elimde hüznün kadehi diğerinde çocuksu sevdam. içimde ki çocuk Minik parmaklarıyla elindeki süt beyaz tebeşirle yazılar yazmakta karanlık odamın soğuk duvarlarına.

Küçük harflerle başlayan büyük harflerle son bulan. Eğricik, kargacık, burgacık. özLeDİM...


Yoksa gençliğin en çağlayan zamanında uçarı bir sevda mıydın umarsız bir sevgi miydin....

sana dokunamamak, seni doyasıya seyredememek, yanına sığınamamak ne bir çocuksu sevda kaldırabilir bu yükü nede uçarı bir aşk dayanır en genç vücuduna rağmen çöker omuzları, aslında hep varken bile, yanımda olmayışına, benim için hep hayallerde kalacağına dayanılırmı sence


Bir masaldı yaşadıklarım. Bir varmışla başlayan bir yokmuşla son bulmayan.

Nasıl bir özlemekti bu sevgiyi boşlukta, sevdayı bilinmezlikte arayan. Nasıl bir masaldı...yanlızca ikimize gerçek….
Bir kutu dolusu "YASAM" gonderiyorum sana, sade bir kurdeleyle suslenmis.
Coz kurdeleyi ve kaldir yavasca kutunun kapagini...
Kocaman bir firca ve bin renk koydum kutuya. Bir cennet resmi yapip icine gir diye...
Dusler serpistirdim gizlice, dus kurmayi unutma diye.
Bir tane de elma sekeri yerlestirdim, icindeki cocugu yeniden tadabil diye...
Gunesin batisini, billur suyun sesini, kirmizi gelinciklerin safligini,
taze ekmegin kokusunu ve bir gulumsemenin sicakligini sigdirdim,
ruhlarimiz ac kalmasin diye. Kutuya biraz da sevecenlik koydum guclu ol diye,
cunku acimasiz olan gucsuzdur...... Beyaz bir guvercin ucup kendi kondu kutuya, baris ve ozgurlugu sunmak icin...
Bir buket sevgi, bir yudum ask ve yarim bir elma da ben koymadan edemedim paylasmayi hatirlayalim diye...
Sevdiklerimize onlari sevdigimizi soylemek icin yarini beklemeyelim, hemen simdi yapalim bunu diye...
Ictenligi, umudu, neseyi, bagislayiciligi, Öz güveni, acik yurekliligi unutmadim, ben'in disina cikip biz'e ulasabilelim diye...
Son olarak da bir kart ilistirdim kutuya. Bak bu kartta neler yaziyor: "Bu kutunun kapagini her kaldirdiginda,
yasamla ilgili yepyeni seyler kesfedeceksin. Yasamak icin yarini bekleme,
al yasami kollarinin arasina ve simsiki saril. Yasamdan yalnizca almak yerine ona bir seyler ver.

Kisacasi butunuyle insan ol. Unutma, yasam dokumasi henüz tamamlanmamış,
olaganustu güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan kucucuk boşluğu yalnizca sen doldurabilirsin."
 
Back to Top
 

 

 
saat
E- OKULA GİR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol