ANA SAYFA
MEKTUPLAR 1
=> MEKTUPLAR 2
=> MEKTUPLAR 3
=> MEKTUPLAR 4
=> MEKTUPLAR 5
=> MEKTUPLAR 6
FLASH OYUNLAR
KOMİK BİLMECE
BİLGİ YARIŞMASI
NOSTALJİK RESİMLER
ZEKA TESTİ
GÜZEL SÖZLER
SEN YAZ O OKUSUN
DİN KÜLTÜRÜ DERSİ 4. SINIF 1. ÜNİTE TEST 1
DİNİ BİLMECELER
DİLEK VE ŞİKAYETLERİNİZ
 

MEKTUPLAR 6


Eski/tilememiş sevgilerdir, yüreğindeki büyülere tutkunluğum
Düşüne karıştı ırmaklarım, sen benim en kutsal suskunluğum
Yüreğindeki yenidünyanın sorgusuz tutanaklarındayım sanki
Ben sende buldum sevdayı, zeytin gözlerinde yitiğim şimdi…


Aralık bırakılan düş ormanlarından kanatlanarak gelmişsin bu çelişkili küreye ağlayarak. Melekler yüreğinin Nil nehirlerinde yıkamışlar seni, bütün gülüşleri aşkla kutsayarak. Güneşler biçmişler sonra ömrüne, yaşanılır bütün güzellikleri künyene işleyerek. Sevdayla doldurmuşlar kalbini, aşk tarlalarına sevginin tohumunu serperek.
Gül dikip toprağa, sevgiyle sularız bir zaman. Yaşam ışığıyla gece ve gündüzün lokmalarıyla sararız gönül ağrılarımızı gülüm. Her mevsim baharında bayram sevinciyken umut, gün gelir düşünüşlere sereriz yürek çarşafımızı. Takvim yaprakları düştükçe duvarlardan ağlamalara daha çok alışırız bir gün. Sevda ağulu bir lokma işte, hayat değirmeninden çuvalımıza ne akarsa onunla avunuruz.
Dudağından dökülen sözcüklerin hangisini yüreğimde kendime ayırsam bilmiyorum. Hangi düşünüşünü es geçerek bir sevda ırmağını akışına bıraksam. Sendeki vefa ve aşkla dolu bu kalbi hangi eylemin üzer, hangi sözün darmadağın eder düşünemiyorum. Her anımdasın artık ve ben evrim değiştirdim. Seni sevmenin büyüsüyle bir tanem, kendimden geçtim.
Sen uzak yolculuklardan dönmüş bir denizkızı gibi ne gözlerimin sorgularını, ne de ruhunun yorgunluklarını görmezden geliyorsun. Umursamazlığın düşüyor yüreğime ve nedendir ağlamak da istemiyorsun özgürce. Yokluğunun sürgünleri ne çabuk meyveye durmuş sevdam, özlemimi bile sevmiyorsun. Kendinden, hayattan delice kaçarak bu sevdalını farkında olmadan ağlatıyorsun.
Günlerin bekleyiş kolyesiyle iki ayrı şehirdi özlem. İki ayrı yürektik, ama bütünden koparılan kokulu bir ekmektik seninle. Beyaz bir kuşla ülkene gittin gideli eskisi gibi aşk bardağına dolamadık nedense. Şiirler biriktirdim sana kadınım, sözcüklerinde kızıl güneşler dönen. Şarkılar ki, her biri hasretine söven, kollarından koptum kopalı bu kafese dar geliyor bu beden.
Özlemim hep büyüktü sana, say ki dağlar deviren, ırmakları gülüşünle tersine çeviren.
Yalnız gülüşler vaktidir avunduğumuz şimdi, selamsız. Her yangının son çıtırtısı küle düşer yankısız. Zamana emdirdik ıslak dudaklarımızı birbirimizden habersiz. Düşlerimizi yaşamdan, sezgilerimizi dumandan aldık en sonunda yalansız.
Günler içiyoruz durmadan ayrı kadehlerden. Birbirimizin sularından uzak düşler tarlasına umut ekiyoruz. Kelimelerin pastil sağrılarından ağrılar çekiyoruz, gamsız, kedersiz, yüreğimizdeki ağuları dökemiyoruz niyetlenip niyetlenip. Böyle bir sevda işte bizimkisi, zahmetsiz. Şimdi koyup sıcak yastıklara başımızı sere serpe, gecenin ayazında dilinin paslarını çözmek istiyorum.
Her yaz döngüsünde sonsuzluğun ayinine katılır beden. Terler dökülür ruhunun uçsuz bucaksız vadilerinden. Geriye dönüp baksan göreceksin belki, umursamazlığa sardığın en güzel yaşanmamışlıkları ve böylesi anlarda ‘kahretsin’ demek daha kolaydır. Uzaklaşırsın yankımdan, tutunamazsın kendi dalında, savrulmak istersin yaprakça. Son notlarını düşersin aşk günlüğüne zamanla, belki de ağlarsın. Sevda vefadır gül yüreklim, mevsim güze dönünce nasılsa anlarsın.
Sanki görünmez ellerin kurgusuyla meçhul mesajlar düşer ruhun krallıklarından yüreğimize. Cennetimizi ararken biz, hiçbir zaman kendi çadırlarımızı terk edemeyiz. En güzel şiirimi yazmadan ben sana, sen en güzel aşkların yollarını ararsın masum adımlarınla. Zorludur oysa bedenin sevdaya kokusunu düşürmesi. Korkak adımlarla yollar tükenir, iğrenç bir gecenin paklanılışına sular dökülür. Gecenin namlusuna er geç hüznün sancısı sürülür.
Çocukluğumun kahır dolu slâytlarından dönünce bugüne, en görkemli kare, dizlerimde uyumaya çalıştığın o kutsal geceydi bende. Zaman kahırlı bir ağıt anlayacağın bebeğim ve isyan aynı her devirde. Sevda sürüyorum yorgun yüreğime ve belki unutuyorum yaşamadığım günleri vefa dolu gülüşünle. Sureti bozuk duygusuzlara inat, dönüyor işte bu anlamsız, iğrenç küre.
Bu gün boyu gerilen sevda yayını yüreğinle asılıp ne çok uzaklara atıyorsun, bilmiyorsun. Dağ kokulu nefesinle, ılgıt ılgıt sesinle, en doyumsuz orman esintinle gözlerinin sedirlerinde ağırlıyorsun şu yorgun bedeni. İşte böylesi anlarda daha çok sorguluyorum aşkı ve daha fazla sevda sözleri büyüyor yamacımda. Öfkemin okları kendime dönüyor, içimdeki karanlığına ışıkların doluyor aniden.
En uç özlemin kırık dayanılmazlığıyla günler yutarız peş peşe, aşk tabletleriyle. Ruhumuzun bildik benzeyişleriyle kelimeler biriktiririz birbirimize. Yanarken rüyalarda, biz birbirimize sarılırız cesurca. Özlemin pembe uyanışlarıyla çözülür dizginlerimiz o an. Bulutlara serili bu aşk döşeğinde özgür çığlıklarla buluşturup dudaklarımızı kenetleniriz sonsuza kadar. Avuçlarımızda yanarken aşk, biz yarınların sularında yıkanırız sevgiyle.
Yüreğinin zili çalınca, döneriz gerçeğimize aniden. O an, kırık bir plakta sesini ararım aşkın. Aynı korkuların damarı yürürken can evimize, biz rüyalarda güneşi aşırırız dağlardan, denize ağlar atarak. Islak ormanlardan geçer, yaşamın çelik kanatlarıyla kendimize sığınaklar ararız. Damlalar düştükçe akşamlara, yıldız düşüşlerine keder, umutlarımıza dilekler yatırırız biz. Hoppadır yine de sevinçlerimiz. Aklımızı çelen çağrılarda meraklarımızı besleriz. Hep yorgun zamanlardır gülüşümüzün korku tüneli, ağrılarımız suskun nöbetleri tutarken.
Mavidir gülüşlerin, ben denizlerin tuzuna şiir yatırırken. Günlerdir sana susuzluğumu sakladım kendimden bile, sen uykusuzluğunun yasını çekerken. Gözlerindi içimde gizlediğim ve yüreğime anlatıp durdum seni hiç bıkmadan. Neyi yaşamışsam, hangi sevdadan ipsiz yolculuklarla dönmüşsem suskularımdı yalnızlığım. Sevdanla, sen sesim, soluğum oldun. Sen aşksız geçen dünüm, sen yaşanmamış bugünüm ve takvimlerde bekleyen yaşanacak yarınımsın.
Eski/tilememiş sevgilerdir, yüreğindeki büyülere tutkunluğum
Düşüne karıştı ırmaklarım, sen benim en kutsal suskunluğum
Yüreğindeki yenidünyanın sorgusuz tutanaklarındayım sanki
Ben sende buldum sevdayı, zeytin gözlerinde yitiğim şimdi…


Aralık bırakılan düş ormanlarından kanatlanarak gelmişsin bu çelişkili küreye ağlayarak. Melekler yüreğinin Nil nehirlerinde yıkamışlar seni, bütün gülüşleri aşkla kutsayarak. Güneşler biçmişler sonra ömrüne, yaşanılır bütün güzellikleri künyene işleyerek. Sevdayla doldurmuşlar kalbini, aşk tarlalarına sevginin tohumunu serperek.
Gül dikip toprağa, sevgiyle sularız bir zaman. Yaşam ışığıyla gece ve gündüzün lokmalarıyla sararız gönül ağrılarımızı gülüm. Her mevsim baharında bayram sevinciyken umut, gün gelir düşünüşlere sereriz yürek çarşafımızı. Takvim yaprakları düştükçe duvarlardan ağlamalara daha çok alışırız bir gün. Sevda ağulu bir lokma işte, hayat değirmeninden çuvalımıza ne akarsa onunla avunuruz.
Dudağından dökülen sözcüklerin hangisini yüreğimde kendime ayırsam bilmiyorum. Hangi düşünüşünü es geçerek bir sevda ırmağını akışına bıraksam. Sendeki vefa ve aşkla dolu bu kalbi hangi eylemin üzer, hangi sözün darmadağın eder düşünemiyorum. Her anımdasın artık ve ben evrim değiştirdim. Seni sevmenin büyüsüyle bir tanem, kendimden geçtim.
Sen uzak yolculuklardan dönmüş bir denizkızı gibi ne gözlerimin sorgularını, ne de ruhunun yorgunluklarını görmezden geliyorsun. Umursamazlığın düşüyor yüreğime ve nedendir ağlamak da istemiyorsun özgürce. Yokluğunun sürgünleri ne çabuk meyveye durmuş sevdam, özlemimi bile sevmiyorsun. Kendinden, hayattan delice kaçarak bu sevdalını farkında olmadan ağlatıyorsun.
Günlerin bekleyiş kolyesiyle iki ayrı şehirdi özlem. İki ayrı yürektik, ama bütünden koparılan kokulu bir ekmektik seninle. Beyaz bir kuşla ülkene gittin gideli eskisi gibi aşk bardağına dolamadık nedense. Şiirler biriktirdim sana kadınım, sözcüklerinde kızıl güneşler dönen. Şarkılar ki, her biri hasretine söven, kollarından koptum kopalı bu kafese dar geliyor bu beden.
Özlemim hep büyüktü sana, say ki dağlar deviren, ırmakları gülüşünle tersine çeviren.
Yalnız gülüşler vaktidir avunduğumuz şimdi, selamsız. Her yangının son çıtırtısı küle düşer yankısız. Zamana emdirdik ıslak dudaklarımızı birbirimizden habersiz. Düşlerimizi yaşamdan, sezgilerimizi dumandan aldık en sonunda yalansız.
Günler içiyoruz durmadan ayrı kadehlerden. Birbirimizin sularından uzak düşler tarlasına umut ekiyoruz. Kelimelerin pastil sağrılarından ağrılar çekiyoruz, gamsız, kedersiz, yüreğimizdeki ağuları dökemiyoruz niyetlenip niyetlenip. Böyle bir sevda işte bizimkisi, zahmetsiz. Şimdi koyup sıcak yastıklara başımızı sere serpe, gecenin ayazında dilinin paslarını çözmek istiyorum.
Her yaz döngüsünde sonsuzluğun ayinine katılır beden. Terler dökülür ruhunun uçsuz bucaksız vadilerinden. Geriye dönüp baksan göreceksin belki, umursamazlığa sardığın en güzel yaşanmamışlıkları ve böylesi anlarda ‘kahretsin’ demek daha kolaydır. Uzaklaşırsın yankımdan, tutunamazsın kendi dalında, savrulmak istersin yaprakça. Son notlarını düşersin aşk günlüğüne zamanla, belki de ağlarsın. Sevda vefadır gül yüreklim, mevsim güze dönünce nasılsa anlarsın.
Sanki görünmez ellerin kurgusuyla meçhul mesajlar düşer ruhun krallıklarından yüreğimize. Cennetimizi ararken biz, hiçbir zaman kendi çadırlarımızı terk edemeyiz. En güzel şiirimi yazmadan ben sana, sen en güzel aşkların yollarını ararsın masum adımlarınla. Zorludur oysa bedenin sevdaya kokusunu düşürmesi. Korkak adımlarla yollar tükenir, iğrenç bir gecenin paklanılışına sular dökülür. Gecenin namlusuna er geç hüznün sancısı sürülür.
Çocukluğumun kahır dolu slâytlarından dönünce bugüne, en görkemli kare, dizlerimde uyumaya çalıştığın o kutsal geceydi bende. Zaman kahırlı bir ağıt anlayacağın bebeğim ve isyan aynı her devirde. Sevda sürüyorum yorgun yüreğime ve belki unutuyorum yaşamadığım günleri vefa dolu gülüşünle. Sureti bozuk duygusuzlara inat, dönüyor işte bu anlamsız, iğrenç küre.
Bu gün boyu gerilen sevda yayını yüreğinle asılıp ne çok uzaklara atıyorsun, bilmiyorsun. Dağ kokulu nefesinle, ılgıt ılgıt sesinle, en doyumsuz orman esintinle gözlerinin sedirlerinde ağırlıyorsun şu yorgun bedeni. İşte böylesi anlarda daha çok sorguluyorum aşkı ve daha fazla sevda sözleri büyüyor yamacımda. Öfkemin okları kendime dönüyor, içimdeki karanlığına ışıkların doluyor aniden.
En uç özlemin kırık dayanılmazlığıyla günler yutarız peş peşe, aşk tabletleriyle. Ruhumuzun bildik benzeyişleriyle kelimeler biriktiririz birbirimize. Yanarken rüyalarda, biz birbirimize sarılırız cesurca. Özlemin pembe uyanışlarıyla çözülür dizginlerimiz o an. Bulutlara serili bu aşk döşeğinde özgür çığlıklarla buluşturup dudaklarımızı kenetleniriz sonsuza kadar. Avuçlarımızda yanarken aşk, biz yarınların sularında yıkanırız sevgiyle.
Yüreğinin zili çalınca, döneriz gerçeğimize aniden. O an, kırık bir plakta sesini ararım aşkın. Aynı korkuların damarı yürürken can evimize, biz rüyalarda güneşi aşırırız dağlardan, denize ağlar atarak. Islak ormanlardan geçer, yaşamın çelik kanatlarıyla kendimize sığınaklar ararız. Damlalar düştükçe akşamlara, yıldız düşüşlerine keder, umutlarımıza dilekler yatırırız biz. Hoppadır yine de sevinçlerimiz. Aklımızı çelen çağrılarda meraklarımızı besleriz. Hep yorgun zamanlardır gülüşümüzün korku tüneli, ağrılarımız suskun nöbetleri tutarken.
Mavidir gülüşlerin, ben denizlerin tuzuna şiir yatırırken. Günlerdir sana susuzluğumu sakladım kendimden bile, sen uykusuzluğunun yasını çekerken. Gözlerindi içimde gizlediğim ve yüreğime anlatıp durdum seni hiç bıkmadan. Neyi yaşamışsam, hangi sevdadan ipsiz yolculuklarla dönmüşsem suskularımdı yalnızlığım. Sevdanla, sen sesim, soluğum oldun. Sen aşksız geçen dünüm, sen yaşanmamış bugünüm ve takvimlerde bekleyen yaşanacak yarınımsın. 

Ben senin degeri sonradan anlasılanınım. Sen benim uzaklastıkça yakınlasanımsın. Ben senin vicdanının kara deligiyim, kalbinin kabuk baglamayan yarası, içini rahat bırakmayanınım

Sen benim en gizli törenlerle içime gömdügümsün. Sen benim bogazıma takılanım, yutkunamadıgımsın. Sen pismanlıgımsın. Sen benim geri dönüsü olmayan yollarım, çıkmaz sokaklarımsın.

Ben senin herkesin yanındaki mutsuzlugunum. Bir türlü unutamayacagın, hafızanın söz dinlemeyen çocucuyum. Ben sende kalbin yargılanmasıyım, kalemin kırılması, adaletin ölümüyüm.

Sen benim “keske dilsiz olsaydım o sözleri söylemeseydim” temennimsin. Sen benim dolu bir bulut gibi üstümde dolasanımsın. Sen benim hayat boyu beraber yagacagım kaderimsin.

Ben senin çalmayan kapın, bosa çıkan bekleyislerinim. Bitip tükenmek bilmeyen son ümidin, her sabah yeniden baslayan umudunum.
Sen benim ne kadar istesem de uzak durdusum, kaçarken daha fazla aaık oldusumsun. Kendime verdigim tutamadıgım sözlerim, içine düstügüm çeliskimsin...

Ben senin gözünden akan damlan, kalbinden gelen öfken, beyninde rahat durmayan “keske”nim. Ben senin bakıp bakıp hatırladıgın, geri alamadıgın zamanınım.

Sen benim utancımsın, yüzlesmekten kaçtısım ama bir ayna gibi karsımda duran, saklanamadıgım, gözlerimi kapatamadıgım utancımsın

Ben senin son serzenesin, artık ne yapsan fayda etmeyeninim.

Sen benim tükenen kelimelerim, kalbimin beynime söz geçiremeyisisin.

Sen benim kalbimin ilk atısısın.

Ben senin kalbinin son atısı...

Ben senin degeri sonradan anlasılanınım. Sen benim uzaklastıkça yakınlasanımsın. Ben senin vicdanının kara deligiyim, kalbinin kabuk baglamayan yarası, içini rahat bırakmayanınım

Sen benim en gizli törenlerle içime gömdügümsün. Sen benim bogazıma takılanım, yutkunamadıgımsın. Sen pismanlıgımsın. Sen benim geri dönüsü olmayan yollarım, çıkmaz sokaklarımsın.

Ben senin herkesin yanındaki mutsuzlugunum. Bir türlü unutamayacagın, hafızanın söz dinlemeyen çocucuyum. Ben sende kalbin yargılanmasıyım, kalemin kırılması, adaletin ölümüyüm.

Sen benim “keske dilsiz olsaydım o sözleri söylemeseydim” temennimsin. Sen benim dolu bir bulut gibi üstümde dolasanımsın. Sen benim hayat boyu beraber yagacagım kaderimsin.

Ben senin çalmayan kapın, bosa çıkan bekleyislerinim. Bitip tükenmek bilmeyen son ümidin, her sabah yeniden baslayan umudunum.
Sen benim ne kadar istesem de uzak durdusum, kaçarken daha fazla aaık oldusumsun. Kendime verdigim tutamadıgım sözlerim, içine düstügüm çeliskimsin...

Ben senin gözünden akan damlan, kalbinden gelen öfken, beyninde rahat durmayan “keske”nim. Ben senin bakıp bakıp hatırladıgın, geri alamadıgın zamanınım.

Sen benim utancımsın, yüzlesmekten kaçtısım ama bir ayna gibi karsımda duran, saklanamadıgım, gözlerimi kapatamadıgım utancımsın

Ben senin son serzenesin, artık ne yapsan fayda etmeyeninim.

Sen benim tükenen kelimelerim, kalbimin beynime söz geçiremeyisisin.

Sen benim kalbimin ilk atısısın.

Ben senin kalbinin son atısı...



Sunduğun merhamet kırıntılarını gerçek dostluk, arkadaşlık ve bazen de aşk sandığım – maalesef gerçekten aşk sandığım- için utanıyorum bugün kendimden!
Ve bütün yalanlarına, bu kaldırılmayacak merhamet – yada teselli mi demeliyim?- oyununa rağmen, seni hayatımda böylesi önemli, böylesi vazgeçilmez bir yere koyduğum için.. utanıyorum kendimden!
Ara ara, insafa gelip, yada can sıkıntısından, yeniden en baştan sunduğun yalan sevgi gösterilerine inandığım, sana tekrar tekrar kandığım.. ve hayatımdaki yerini biraz daha sağlamlaştırdığım için.. bak bunu sen yapmıyorsun, bu tamamen benim saflığım! Bunun için, utanıyorum kendimden!
Yıkılmaz sanıyordum kendimi.. yıkılmamıştım çünkü sana gelene kadar.. Bu kadar güzel kucak açtığın için bana, böylesine güzel sunduğun için yalanlarını, bu kadar güzel oynadığın ve sonunda yıkılışımı seyrettiğin için.. Sana bunu yaşattığım, kendimi böylesi bir duruma ittiğim, güçsüzleştiğim, karşında özgüvenimi, cesaretimi yitirdiğim, ağladığım ama bütün bunlara rağmen sana olan aşkımı baki tuttuğum için, utanıyorum kendimden!
Bu defa son diye binlerce cümle kurduğum halde, bu hiç son olmadığı için.. Seni bırakıp gitmeye, uzaklaşmaya, kaçmaya çalışırken, hep ilk önce seni aldığım için yanıma.. İçime ilk önce senin masum sandığım yüzünü koyduğum için.. Utanıyorum kendimden!
Ama bugün farklı!
Sen biraz önce gerçekleri tekrar tekrar yüzüme vurdun! Bunca zaman kulaklarımı tıkamışım senin iğrenç gerçeklerine.. Bugün duydum!
Ben gidiyorum! Ben bugün seni bırakıp gidiyorum ardımda.. Ve birkez daha dönüşüm olmıcak sana!
Sen bana yalan söyledin!
Sen bana acıdın, ve sevgi kırıntıları sundun!
Sen, ben seni dostum sanırken, beni teselli etmek için yalan bir hayat sundun bana!
Sen beni kandırdın, kandırmacaların en yalanı, en yakanıyla!
Sen beni aşşağıladın!
Sen beni aldattın!
Ben bugün gidiyorum. Yarın sabah bensiz bir güne uyanıcaksın! Ve ben sensizlikte huzurla açıcam gözlerimi..
Bunca yaptığına rağmen, ben bu kadar sarıldım ya sana, asla sırtımı dönmedim terketmedim, hep inandım ya! Seni insan sandım ya! Ve sen beni hep kandırdın ya...
Şimdi sen utan kendinden!
Ben gidiyorum, kendimi yeniden sevebileceğim, sensiz bir yere...
Utan sadece!Sunduğun merhamet kırıntılarını gerçek dostluk, arkadaşlık ve bazen de aşk sandığım – maalesef gerçekten aşk sandığım- için utanıyorum bugün kendimden!
Ve bütün yalanlarına, bu kaldırılmayacak merhamet – yada teselli mi demeliyim?- oyununa rağmen, seni hayatımda böylesi önemli, böylesi vazgeçilmez bir yere koyduğum için.. utanıyorum kendimden!
Ara ara, insafa gelip, yada can sıkıntısından, yeniden en baştan sunduğun yalan sevgi gösterilerine inandığım, sana tekrar tekrar kandığım.. ve hayatımdaki yerini biraz daha sağlamlaştırdığım için.. bak bunu sen yapmıyorsun, bu tamamen benim saflığım! Bunun için, utanıyorum kendimden!
Yıkılmaz sanıyordum kendimi.. yıkılmamıştım çünkü sana gelene kadar.. Bu kadar güzel kucak açtığın için bana, böylesine güzel sunduğun için yalanlarını, bu kadar güzel oynadığın ve sonunda yıkılışımı seyrettiğin için.. Sana bunu yaşattığım, kendimi böylesi bir duruma ittiğim, güçsüzleştiğim, karşında özgüvenimi, cesaretimi yitirdiğim, ağladığım ama bütün bunlara rağmen sana olan aşkımı baki tuttuğum için, utanıyorum kendimden!
Bu defa son diye binlerce cümle kurduğum halde, bu hiç son olmadığı için.. Seni bırakıp gitmeye, uzaklaşmaya, kaçmaya çalışırken, hep ilk önce seni aldığım için yanıma.. İçime ilk önce senin masum sandığım yüzünü koyduğum için.. Utanıyorum kendimden!
Ama bugün farklı!
Sen biraz önce gerçekleri tekrar tekrar yüzüme vurdun! Bunca zaman kulaklarımı tıkamışım senin iğrenç gerçeklerine.. Bugün duydum!
Ben gidiyorum! Ben bugün seni bırakıp gidiyorum ardımda.. Ve birkez daha dönüşüm olmıcak sana!
Sen bana yalan söyledin!
Sen bana acıdın, ve sevgi kırıntıları sundun!
Sen, ben seni dostum sanırken, beni teselli etmek için yalan bir hayat sundun bana!
Sen beni kandırdın, kandırmacaların en yalanı, en yakanıyla!
Sen beni aşşağıladın!
Sen beni aldattın!
Ben bugün gidiyorum. Yarın sabah bensiz bir güne uyanıcaksın! Ve ben sensizlikte huzurla açıcam gözlerimi..
Bunca yaptığına rağmen, ben bu kadar sarıldım ya sana, asla sırtımı dönmedim terketmedim, hep inandım ya! Seni insan sandım ya! Ve sen beni hep kandırdın ya...
Şimdi sen utan kendinden!
Ben gidiyorum, kendimi yeniden sevebileceğim, sensiz bir yere...
Utan sadece!


Söylemek istediğim sözler var. Anlatılacak hikâyeler, anılar. Gücüm olsaydı da eski suçsuzluğumu anlatabilseydim. Tek haykırış nefesim kalmadı şimdi. Anlatamasam da, yüreğime kazmışım onları, soğuk gecelere sarılmışım...

Anılarımda esen meltem rüzgârlarıyla savrulmuşum, yorgun kaldırımları aklıma getirip, yine uzak yollar düşlemişim. Anlatsam da, acı verse de kopamamışım senli günlerden. Pişman mıyım? Asla...

Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmamayı öğrendim yıllar önce. Her ne olursa olsun, kararlarımın arkasında durmayı. Ama içimde karşı koyamadığım, yüreğime yayılmasını engelleyemediğim bir duygu; özlem...

Bana ne oluyor. Bilmiyorum. Eski günlerin akışlarıyla rüzgârları dize getiren, hırçın karşı koyulmaz, sözünden dönmez çaresizlik içinde. Korkuyor, çünkü kendisine itiraf edemediği bu hain duygu iliklerime işliyor, bu benim. Ve yüreğim, parçalanırcasına özlüyorum. Nerelerde şimdi o giderken içimi dağlayan gurur?..

Lanet olsun ki sen beni mahvederken karşı koyamayacak kadar güçsüzdüm. Oysa kendimi senin yerine içimden fışkıran sevgiye kaptırsaydım, ne şimdi böyle çaresiz, ne de bu satırları yazmak için nedenim olurdu. Artık geri dönüşü yok bunun. Mucizeleri ise hakketmiyorum...

Keşke o geçse yine, beraber yürüdüğümüz yollardan diyorum, keşke demekten nefret ederek. Artık eski halim kalmadı hiç. Gözlerimde yanan o ışık çoktan söndü. Eski coşkusu yok yüreğimin. Bedenim, bu kendinden nefret eden ruhu taşımak istemiyor. Sen ne yapıyorsun hiç bilmiyorum. Biliyor olsam bile karşına çıkacak cesaretim yok. Biliyorum şimdi çektiğim ne varsa hepsini hak ettim...

Ve Bir İtiraf
Asla Göründüğüm Kadar Güçlü Olmadım...
Söylemek istediğim sözler var. Anlatılacak hikâyeler, anılar. Gücüm olsaydı da eski suçsuzluğumu anlatabilseydim. Tek haykırış nefesim kalmadı şimdi. Anlatamasam da, yüreğime kazmışım onları, soğuk gecelere sarılmışım...

Anılarımda esen meltem rüzgârlarıyla savrulmuşum, yorgun kaldırımları aklıma getirip, yine uzak yollar düşlemişim. Anlatsam da, acı verse de kopamamışım senli günlerden. Pişman mıyım? Asla...

Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmamayı öğrendim yıllar önce. Her ne olursa olsun, kararlarımın arkasında durmayı. Ama içimde karşı koyamadığım, yüreğime yayılmasını engelleyemediğim bir duygu; özlem...

Bana ne oluyor. Bilmiyorum. Eski günlerin akışlarıyla rüzgârları dize getiren, hırçın karşı koyulmaz, sözünden dönmez çaresizlik içinde. Korkuyor, çünkü kendisine itiraf edemediği bu hain duygu iliklerime işliyor, bu benim. Ve yüreğim, parçalanırcasına özlüyorum. Nerelerde şimdi o giderken içimi dağlayan gurur?..

Lanet olsun ki sen beni mahvederken karşı koyamayacak kadar güçsüzdüm. Oysa kendimi senin yerine içimden fışkıran sevgiye kaptırsaydım, ne şimdi böyle çaresiz, ne de bu satırları yazmak için nedenim olurdu. Artık geri dönüşü yok bunun. Mucizeleri ise hakketmiyorum...

Keşke o geçse yine, beraber yürüdüğümüz yollardan diyorum, keşke demekten nefret ederek. Artık eski halim kalmadı hiç. Gözlerimde yanan o ışık çoktan söndü. Eski coşkusu yok yüreğimin. Bedenim, bu kendinden nefret eden ruhu taşımak istemiyor. Sen ne yapıyorsun hiç bilmiyorum. Biliyor olsam bile karşına çıkacak cesaretim yok. Biliyorum şimdi çektiğim ne varsa hepsini hak ettim...

Ve Bir İtiraf
Asla Göründüğüm Kadar Güçlü Olmadım...

Tutunduğum tüm dalları kıran, korkunç bir fırtınaydı yokluğun !!!
Anlatmak mümkün mü bilmiyorum
Kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik...
Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının...
Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri
Merhem olabilirler mi yaralarıma...
İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara...
Birazdan göreceğiz sanırım çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...
Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın...
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!
Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığındığım...
Dağ başında tahta, küçük bir kulübe ayazlarda ısındığım...
Tutunduğum tüm dalları kıran korkunç bir fırtınaydı yokluğun!
Sen, hep yolumun üzerinde suyu sonsuz bir pınardın...
Tenimde, yüreğimde çöl yanığıydı yokluğun!
Sen, ayrılığı bile sevdiren sapsarı bir güldün,
Kavuşmaların o tatlı heyecanı...
Ömrüme yüklenen; anlamsız, tesellisiz bir hasretti yokluğun!
Sen, türküler gibi yanık, mısralar gibi hoyrattın...
Şiirleri dilsiz, türküleri issiz bıraktı yokluğun!
Sen, bakmaya doyamadığım siyah-beyaz bir fotoğraftın...
Atmaya kıyamadığım eski, değerli bir kitap...
Sen, bütün yorgunluğumu alan bir akşam güneşiydin...
Umudumu besleyen serin bir seher yeli...
Sen, dağların bağrında kirlenmemiş bir ırmaktın...
Kumsalımda serinleyen çığlık çığlığa bir martı...
Sen, avuçlarımda taze ekmek kokusuydun...
Yüreğime kazınmış muzip, şirin bir gülümseme...
Dinmeyecek sandığım gözyaşlarıydı yokluğun!
Sen, tozpembe ruyalardın ilk sana anlattığım...
Uyanmayı beklediğim bir kabustu yokluğun!
Sen, ''!Bensiz yaşarsın, sensiz yaşamayı denerim!'' derdin...
Bizsiz yaşayamadığım, dipsiz bir karanlıktı yokluğun!
Sen, en tatlı sohbetlerin gevezesiydin...
Sözü hiç tükenmeyen bir düş gezgini...
Ortasında boğulduğum sessizlikti yokluğun!
Sen, kadehimdeki en berrak şaraptın, gökyüzümdeki en parlak yıldız...
Avuntusuz gecelerin korkusuydu yokluğun!
Sen, aklın başında değil de, yüreğin elindeyken gelirdin bana...
Sanki soluk soluğa yaşanmalıydı herşey, hep aceleciydin...
Elimi bir yerlere koyamadığım, duvarlardan nefes alamadığım...
Tarifsiz bir sıkıntı, tekdüze bir ümitsizlikti yokluğun!
Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın...
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!
Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda...
Mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan...
Ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin...
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!
Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum...
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!
Tutunduğum tüm dalları kıran, korkunç bir fırtınaydı yokluğun !!!
Anlatmak mümkün mü bilmiyorum
Kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik...
Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının...
Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri
Merhem olabilirler mi yaralarıma...
İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara...
Birazdan göreceğiz sanırım çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...
Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın...
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!
Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığındığım...
Dağ başında tahta, küçük bir kulübe ayazlarda ısındığım...
Tutunduğum tüm dalları kıran korkunç bir fırtınaydı yokluğun!
Sen, hep yolumun üzerinde suyu sonsuz bir pınardın...
Tenimde, yüreğimde çöl yanığıydı yokluğun!
Sen, ayrılığı bile sevdiren sapsarı bir güldün,
Kavuşmaların o tatlı heyecanı...
Ömrüme yüklenen; anlamsız, tesellisiz bir hasretti yokluğun!
Sen, türküler gibi yanık, mısralar gibi hoyrattın...
Şiirleri dilsiz, türküleri issiz bıraktı yokluğun!
Sen, bakmaya doyamadığım siyah-beyaz bir fotoğraftın...
Atmaya kıyamadığım eski, değerli bir kitap...
Sen, bütün yorgunluğumu alan bir akşam güneşiydin...
Umudumu besleyen serin bir seher yeli...
Sen, dağların bağrında kirlenmemiş bir ırmaktın...
Kumsalımda serinleyen çığlık çığlığa bir martı...
Sen, avuçlarımda taze ekmek kokusuydun...
Yüreğime kazınmış muzip, şirin bir gülümseme...
Dinmeyecek sandığım gözyaşlarıydı yokluğun!
Sen, tozpembe ruyalardın ilk sana anlattığım...
Uyanmayı beklediğim bir kabustu yokluğun!
Sen, ''!Bensiz yaşarsın, sensiz yaşamayı denerim!'' derdin...
Bizsiz yaşayamadığım, dipsiz bir karanlıktı yokluğun!
Sen, en tatlı sohbetlerin gevezesiydin...
Sözü hiç tükenmeyen bir düş gezgini...
Ortasında boğulduğum sessizlikti yokluğun!
Sen, kadehimdeki en berrak şaraptın, gökyüzümdeki en parlak yıldız...
Avuntusuz gecelerin korkusuydu yokluğun!
Sen, aklın başında değil de, yüreğin elindeyken gelirdin bana...
Sanki soluk soluğa yaşanmalıydı herşey, hep aceleciydin...
Elimi bir yerlere koyamadığım, duvarlardan nefes alamadığım...
Tarifsiz bir sıkıntı, tekdüze bir ümitsizlikti yokluğun!
Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın...
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!
Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda...
Mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan...
Ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin...
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!
Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum...
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!


Hani tam kazandım dersin ya mutLuLuğu..
ôyLe sandım..
kaybettim..
Seni ve sana dair her şeyi..
Ucu yırtık hayaLLerim vardı oySa..
Uçuk mavi hayaLLerim..
Hani ne oLursa oLsun vazgeçmeyecektin ya..
Hani benim için[di] ya tüm çaban..
Hani bırakmayacaktın ya..
Ne pahasına oLursa oLSun bendim/benimdin ya..
*
*
Biz kaybettik..
Oysa ben sana , sevgine muhtaç..
yamaLayıp birbirine bağLadığım her umudun ardından ,
kôr bir makas gibi yüreğimi deLip geçen sôzLerin..
Ben senin neyindim/kimindim sevgiLim ?
*
*
Bûyûk sevdaLar bôyLe mi biterdi ?
*
*
Susma..SiL at bir köşeye sevdaLarı..
Susma.. Gün batımına göm anıLarı..
Sev[m]iyorum de..
BugünLerim sen[siz] de..
*
*
oLmuyor sevgiLim..
Bu son dedikÇe sonum oLuyor..
Git adım adım hayaLLerimden..
[ SenLi sensiz cümLeLere sustuRdum diLimi.. ]
".uCu yanmıŞ yaRınLara emanetimSin."

Hani tam kazandım dersin ya mutLuLuğu..
ôyLe sandım..
kaybettim..
Seni ve sana dair her şeyi..
Ucu yırtık hayaLLerim vardı oySa..
Uçuk mavi hayaLLerim..
Hani ne oLursa oLsun vazgeçmeyecektin ya..
Hani benim için[di] ya tüm çaban..
Hani bırakmayacaktın ya..
Ne pahasına oLursa oLSun bendim/benimdin ya..
*
*
Biz kaybettik..
Oysa ben sana , sevgine muhtaç..
yamaLayıp birbirine bağLadığım her umudun ardından ,
kôr bir makas gibi yüreğimi deLip geçen sôzLerin..
Ben senin neyindim/kimindim sevgiLim ?
*
*
Bûyûk sevdaLar bôyLe mi biterdi ?
*
*
Susma..SiL at bir köşeye sevdaLarı..
Susma.. Gün batımına göm anıLarı..
Sev[m]iyorum de..
BugünLerim sen[siz] de..
*
*
oLmuyor sevgiLim..
Bu son dedikÇe sonum oLuyor..
Git adım adım hayaLLerimden..
[ SenLi sensiz cümLeLere sustuRdum diLimi.. ]
".uCu yanmıŞ yaRınLara emanetimSin."



Sensiz geçen birgünüm daha be gülüm ömrüm sensiz tükeniyor ben sensizim mutsuzum huzursuzum.....
Hayat senmişsin yaşamak senmişsin Hani bana gülüm derdin bebeğim derdin duyamıyorum artık duyamıyorum gecelerin sessizliğinde sensiz ağlıyorum hiç dinmeyecek gözyaşlarım başlıor ve hiç bitmiyor Hasretin öldürdü be aşkım yaşamak gelmiyor içimden sensiz tat alamıyorum hiçbirşeyden umudum kalmadı duygularım bitti hayat bundan sonra benim için sadece mantık duygularım seni bana kaybettirdi artık onları sevmiyorum Ben bende bittim be gülüm hayat boş benim için İnşallah mutlu olursun Bundan sonra.Ama bilki sevgilim beraber öleceğiz Ben seni Hep hissediyorum benim sende yüreğimin yerini biliyorum sen benim herşeyimsin...Ben seni sensiz sevdim be gülüm halada öle...hepte öyle olacak bigün ben evlensemde çocuğum olsada hep öyle olcak ama hep isterdimki senden bi parça dünyaya getirim bi bebeğimiz olsun senin ve benim ama olmadı sevgilim....Sen yoktun hala yoksun ama hep kalbimdesin nerde el ele bi sevgili görsem aklıma sen geliyorsun Kaçamak yaptığımız günler gecenin bi saatinde gezmeler...

CESARET İSTEYEN GECENİN Bİ SAATİGülüm ben sevdanın sevginin oturduğu sokakta oturuyorum Beni ararsan orda bulursun Seninle bitmeyecek bi sevgimiz aşkımız vardı anlatılamayacak kadar adımızı Leyla mecnun katmışlardı Bizde onlar gibi kavuşamadık be gülüm sonumuz onlar gibi bitsin istemedim ama bu sölediklerim nafileydi ne kadar çaba göstersemde olmadı BİTTİ!!!Hayatımdaki sevmediğim kelimeden biri bunun içinde sende varsan o benim için daha kötü ama inanıyorumki kıyamet günü geldiğinde beni uyandıracaksın Ben seni sensiz sevdim gülüm...Neden bu kadar sevdim bilmiyorum ama kendimi senden alamıyordum olmuyordu sensiz Nefesimdin Vazgeçilmezimdin.....Dünyamdın evrenimdin Ruh eşimdin ama YOKSUN YOKSUN YOKSUN Bundan sonrada olmayacaksın Öbür Dünyada Kavuşuruz Be gülüm İnanıyorum Ben Sevenler orda kavuşur derler ben inanıyorum inanmak istiyorum Hoşçakal Şimdilik sonsuz aşkım sonsuz RUH EŞİM....HERŞEYİM.....
BEBEĞİM....ßİTANEM.....
GÜLÜM. .....SANA GELMEDİĞİM GÜN ÖLDÜĞÜM GÜNDÜR GÜLÜM.....BEN SENSİZ ARTIK BİR HİÇİM.........MUTLU OLAMIYORUMMMMMM
.......YAŞAMA SEBEBİMDİN AMA ARTIK YOKSUN!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!SENİ SEVİYORUM SENİ HEP SEVDİM HEP DELİCESİNE SEVECEĞİM......


Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların bunu sakın unutma.

Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna inan. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.

Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma. Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek.
Açık tut gönlünü tüm güzelliklere. Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde, uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.


İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma. Seni sen yapan yanlarından asla taviz verme. Onunla bir yaşam sürebilmen için, şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.

İçindeki seni katletmeye kalkma sakın.
Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma.
Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucular ne kadar çoğalırsa, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.

Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de ziyan etme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan, hayatta yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir. Korkma insanca korkularından ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.

Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni. Kendin ile kavgalara attığın adımlardan korkma.

Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse.
Umutların bitmesin asla izin verme....
Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların bunu sakın unutma.

Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna inan. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.

Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma. Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek.
Açık tut gönlünü tüm güzelliklere. Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde, uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.


İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma. Seni sen yapan yanlarından asla taviz verme. Onunla bir yaşam sürebilmen için, şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.

İçindeki seni katletmeye kalkma sakın.
Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma.
Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucular ne kadar çoğalırsa, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.

Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de ziyan etme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan, hayatta yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir. Korkma insanca korkularından ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.

Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni. Kendin ile kavgalara attığın adımlardan korkma.

Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse.
Umutların bitmesin asla izin verme....

Unut Beni

Bir rüya gördüm geçen gece, başını omzuma yaslamış ağlıyordun, karanlık bir oda yalnız ikimiz vardık, bir ışık bizi aydınlatıyor sen ağlıyordun.,
İkimizde susuyorduk, hıçkırıkların benim kalp ritmime karışıyordu, üzülüyordum sana dokunamıyordum, ellerimle gözyaşını silmek istiyordum lakin sanki kıpırdasan uyanacağım ve seni görmeyeceğim için korkuyordum, kaç saat kaldık öyle? kaç gün bitmedi gözyaşın, bilmem neden durmadı benim kalbim...

Şimdi uzak bir şehirdesin yüreğin burada, belki aynı düşü görürken ayni rüyada, ben senin omzunda ağlıyordum, senin kalp atışların kulağım da.
“unut” diyordum sana, “beni düşünme” biliyordun benim “seni unutmayacağımı”
yansımamızdı, yüreğimizdi bizi beraber tutan şey, bir sevgili omuzu, bir damla gözyaşı ne kadar hayatın anlamıysa bir aşkı unutmak, bitirmekte o kadar anlamıydı, çok şey mi istedik birbirimizden sence?
Unut Beni

Bir rüya gördüm geçen gece, başını omzuma yaslamış ağlıyordun, karanlık bir oda yalnız ikimiz vardık, bir ışık bizi aydınlatıyor sen ağlıyordun.,
İkimizde susuyorduk, hıçkırıkların benim kalp ritmime karışıyordu, üzülüyordum sana dokunamıyordum, ellerimle gözyaşını silmek istiyordum lakin sanki kıpırdasan uyanacağım ve seni görmeyeceğim için korkuyordum, kaç saat kaldık öyle? kaç gün bitmedi gözyaşın, bilmem neden durmadı benim kalbim...

Şimdi uzak bir şehirdesin yüreğin burada, belki aynı düşü görürken ayni rüyada, ben senin omzunda ağlıyordum, senin kalp atışların kulağım da.
“unut” diyordum sana, “beni düşünme” biliyordun benim “seni unutmayacağımı”
yansımamızdı, yüreğimizdi bizi beraber tutan şey, bir sevgili omuzu, bir damla gözyaşı ne kadar hayatın anlamıysa bir aşkı unutmak, bitirmekte o kadar anlamıydı, çok şey mi istedik birbirimizden sence?


Unutma, senden bir tane daha yok bu dünyada!
Gülümsemeyi asla unutma. Gözlerinin içi gülsün
gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman
nemli kalsın göz pınarların.
Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi
ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından
biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun
koynunda uyuyabileceğini unutma.

Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin
ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma.
Her gül sevgilin olsun, her sevgilin ise bir gül. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.

Ayisiginin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma
hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik olsun ve kaç yaşında
olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini
unutma. Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.
Onurlu bir yasam sürebilmen için, sartlar ne olursa olsun
direnmeyi sakın unutma.

İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın
her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını
unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucu Davutlar
ne kadar çoğalırsa mahallende, hayat mutlaka daha iyiye
gidecektir, unutma.

Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım
diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan
bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.

Korkma insanca korkularından. Ve korkunun kendisinden çok,
onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.
Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların.
Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.

Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin,
rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.


Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini
ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin,
hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.
Ve şaire kulak ver:
" Senden bir tane daha yok bu dünyada
Unutma, senden bir tane daha yok bu dünyada!
Gülümsemeyi asla unutma. Gözlerinin içi gülsün
gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman
nemli kalsın göz pınarların.
Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi
ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından
biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun
koynunda uyuyabileceğini unutma.

Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin
ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma.
Her gül sevgilin olsun, her sevgilin ise bir gül. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.

Ayisiginin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma
hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik olsun ve kaç yaşında
olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini
unutma. Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.
Onurlu bir yasam sürebilmen için, sartlar ne olursa olsun
direnmeyi sakın unutma.

İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın
her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını
unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucu Davutlar
ne kadar çoğalırsa mahallende, hayat mutlaka daha iyiye
gidecektir, unutma.

Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım
diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan
bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.

Korkma insanca korkularından. Ve korkunun kendisinden çok,
onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.
Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların.
Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.

Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin,
rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.


Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini
ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin,
hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.
Ve şaire kulak ver:
" Senden bir tane daha yok bu dünyada
Özledim" diyordun ya iki dudağının arasında öğüterek kelimeleri..
Oysa nefesinle beraber yüzüme vuran her harf,her hece,her kelime hazanı yaşatıyor tüm duygularıma..Yaprak misali tel tel dökülüyor yere,üstüne basılıp çiğnenmek için.."

"Dudak kıvrımından süzülen tebessümünle "seviyorum seni" diyordun ya bana..Oysa yüreğimi okşayan o gülüşün kanatıyordu tüm kalbimdeki "SEN" i..Kör bir hançerin soğuk yüzünden dökülüyor yere damla damla,silinip atılmak için.."

"Ve diyordun ya bana "Gözlerine baktığımda Aşk'ı görüyorum"..Oysa yaydan çıkan bakışın ok gibi saplanıyordu Düşlerime..Düş'ümden uyanmamak için çırpınan gecelerime yağmurlar yağıyor çisil çisil..Biliyorum,Şemsiyemi açtığımda dinecek üstüme yağan kokun.Perperişan olmuş Hayallerim;Asılı kaldığı yerden devam edecek yeni bir sabahla."


Sesleniyorum sana,bel ki de acıtıyorum..
Duyuyor musun?

Boğazımda düğümlenen onca sözü azad ettim..
Aç avuçlarını..
İster yakala yüzüne çarp bin pişmanlıkla..
İster bırak dökülsün yere,bas gitsin..
Ya da Ez, bitsin..

"Ben ki;tüm yollarımı sana meyletmiştim,adına çıkmaz sokak demiştim..Girdiğimde Yüreğine,bir daha dönüşü olmasın istemiştim..Ben ki senin için aklımdan geçenleri;Yüreğime ilmik ilmik işlemiştim.."

"Sana gelirken adımlarım ..Nasıl da yanıyordu yanaklarım ve nasıl da sızlıyordu ellerim..Bir de bakamadığın gözlerim..Nasıl da parlıyordu ayı kıskandırarak.."


Ve Şimdi;

Elini son defa koy şakağına..
Daya başını dizlerine,yaslan soğuk duvara..

Bil ki;

Unutmak için,Seni son kez özlüyorum..
Özledim" diyordun ya iki dudağının arasında öğüterek kelimeleri..
Oysa nefesinle beraber yüzüme vuran her harf,her hece,her kelime hazanı yaşatıyor tüm duygularıma..Yaprak misali tel tel dökülüyor yere,üstüne basılıp çiğnenmek için.."

"Dudak kıvrımından süzülen tebessümünle "seviyorum seni" diyordun ya bana..Oysa yüreğimi okşayan o gülüşün kanatıyordu tüm kalbimdeki "SEN" i..Kör bir hançerin soğuk yüzünden dökülüyor yere damla damla,silinip atılmak için.."

"Ve diyordun ya bana "Gözlerine baktığımda Aşk'ı görüyorum"..Oysa yaydan çıkan bakışın ok gibi saplanıyordu Düşlerime..Düş'ümden uyanmamak için çırpınan gecelerime yağmurlar yağıyor çisil çisil..Biliyorum,Şemsiyemi açtığımda dinecek üstüme yağan kokun.Perperişan olmuş Hayallerim;Asılı kaldığı yerden devam edecek yeni bir sabahla."


Sesleniyorum sana,bel ki de acıtıyorum..
Duyuyor musun?

Boğazımda düğümlenen onca sözü azad ettim..
Aç avuçlarını..
İster yakala yüzüne çarp bin pişmanlıkla..
İster bırak dökülsün yere,bas gitsin..
Ya da Ez, bitsin..

"Ben ki;tüm yollarımı sana meyletmiştim,adına çıkmaz sokak demiştim..Girdiğimde Yüreğine,bir daha dönüşü olmasın istemiştim..Ben ki senin için aklımdan geçenleri;Yüreğime ilmik ilmik işlemiştim.."

"Sana gelirken adımlarım ..Nasıl da yanıyordu yanaklarım ve nasıl da sızlıyordu ellerim..Bir de bakamadığın gözlerim..Nasıl da parlıyordu ayı kıskandırarak.."


Ve Şimdi;

Elini son defa koy şakağına..
Daya başını dizlerine,yaslan soğuk duvara..

Bil ki;

Unutmak için,Seni son kez özlüyorum..


Biz seninle maalesef yarınlara çatısız hayaller kurduk, gerçeklerin ortasında ne yazık ki, kanlı gibi ayrı düştük uzaklara...
Vuslata, bitimsiz, acımasız, siyah staplize yollar set çekti. Hiç yoktan ayrı düştük dağ ceylanım.
Gözlerin aklıma gelirken, gidişin her yanımda kan çiçekleri açmıştı, bütün bedenim, kökünden kesilmiş bir çınar misali , bir anda boylu boyunca uzanmıştı.
Şairin dediği gibi “ISRAR ETMEMİŞTİN KENDİNE, BENİ SEV DİYE” ve öylece de, garip nedenlerinle sırtını dönüp gitmiştin...
Geçen zaman aşkının tek bir anını bile unutturmadı, acının bir dirhemini bile silemedi, bilakis bütün devasal heybetiyle, üzerime üzerime kederleri, varil varil boşaltmakta...
Bir gün derdinin ıstırabından soyunmak istersem, bil ki ölmüşüm, yine bir gün, gül yüzünün kamaştıran ışığını söndürmek istersem, bil ki ölmüşüm ve yine bir gün, sevdanın dayanılmaz isyanına baş kaldırmak istersem, bil ki ölmüşüm, belki de ölüm daha beyazdır diye, bilinmeyen karanlık yollara, İnce’yi sürgün etmişimdir.
Artık birlikte adımladığımız Ankara’nın, taşlı, tozlu sokaklarının ve loş ışıklı bulvarlarının her karesini, bir köpek gibi eğilip eğilip öpmekten, gidişinin yollarına göz kesmekten, döner ümidiyle ufuklara dalmaktan bitap düştüğümü söyleyebilirim, fakat bu sana seni aramaktan yıldığım anlamına asla gelmesin, ben seni, şu gördüğün musalla taşında, bir gün bütün kötülüklerden ve acılardan yanarken dahi yine seveceğim ve yine seni bir başka dünyada bekleyeceğimi söylemek isterim, her şeyin daha beyaz olduğu yerde...Biz seninle maalesef yarınlara çatısız hayaller kurduk, gerçeklerin ortasında ne yazık ki, kanlı gibi ayrı düştük uzaklara...
Vuslata, bitimsiz, acımasız, siyah staplize yollar set çekti. Hiç yoktan ayrı düştük dağ ceylanım.
Gözlerin aklıma gelirken, gidişin her yanımda kan çiçekleri açmıştı, bütün bedenim, kökünden kesilmiş bir çınar misali , bir anda boylu boyunca uzanmıştı.
Şairin dediği gibi “ISRAR ETMEMİŞTİN KENDİNE, BENİ SEV DİYE” ve öylece de, garip nedenlerinle sırtını dönüp gitmiştin...
Geçen zaman aşkının tek bir anını bile unutturmadı, acının bir dirhemini bile silemedi, bilakis bütün devasal heybetiyle, üzerime üzerime kederleri, varil varil boşaltmakta...
Bir gün derdinin ıstırabından soyunmak istersem, bil ki ölmüşüm, yine bir gün, gül yüzünün kamaştıran ışığını söndürmek istersem, bil ki ölmüşüm ve yine bir gün, sevdanın dayanılmaz isyanına baş kaldırmak istersem, bil ki ölmüşüm, belki de ölüm daha beyazdır diye, bilinmeyen karanlık yollara, İnce’yi sürgün etmişimdir.
Artık birlikte adımladığımız Ankara’nın, taşlı, tozlu sokaklarının ve loş ışıklı bulvarlarının her karesini, bir köpek gibi eğilip eğilip öpmekten, gidişinin yollarına göz kesmekten, döner ümidiyle ufuklara dalmaktan bitap düştüğümü söyleyebilirim, fakat bu sana seni aramaktan yıldığım anlamına asla gelmesin, ben seni, şu gördüğün musalla taşında, bir gün bütün kötülüklerden ve acılardan yanarken dahi yine seveceğim ve yine seni bir başka dünyada bekleyeceğimi söylemek isterim, her şeyin daha beyaz olduğu yerde...


Giderken sen, “Unutma!.. ben seni yeniden toprağa doğ diye bıraktım. Bir gün öyle bir filizlenip, dallanıp, olgunlaşacaksın ki, sen bile şaşıracaksın. Ben hiçbir kimseye böyle özenmedim, çocuğum gibisin ...” diyordun .
Evet papatyam, toprağa attığın filizin, yeniden doğdu, dallandı fakat ne kadar olgunlaştı bilmiyorum. “Kolay olmamalısın” diyordun, “Varsın ulaşılmaz görsünler” diyordun ... Bense kendi halimce acabalar içerisinde, yeniden çizmeye gayret gösterdiğin resmime, alışmaya çabalıyordum, şaşkınlık içerisinde ...
Kuşkusuz hayatıma kattıkların tartışılmaz gerçekler, “Gözlerin, saçların, sözlerin, duruşun, salınışın, ana sıcaklığında ki şefkatin, ya yüreğine ne demeli; bir anda hiç yoktan yere, öfkeyle ortalığı kasıp kavuran, diğer bir yanda, kor ateşler içerisinde yanarken bile, hiç düşünmeden, közlerin içine ellerini daldırıp, yanmacasına ateşleri avuçlayıp, sevgiyi kadife sıcaklığında insanlara sunan bir yürek. Duygusallığın, mantığın, ellerin, ruhun ve sayamadığım pek çok güzel yanların” şimdi düşünüyorum da keşke yanımda olsaydın neyse...
Evet hayatıma kattıkların tartışılmaz gerçekler. Peki ya benden götürdüklerin, hiç bunları düşündün mü? Poyraz eserdi başımın üzerinde, yel gibiydim, uçardım, esti mi alır başımı giderdim, enginlere sığmaz taşardım, fark etmez uzakmış yakınmış, yüreğimi dinler vururdum incemi yollara, sevda ağrı dağının tepesindeymiş, hiç umurumda olmaz, yalınayak tırmanırdım, gün yirmi dört saat derdim, sev sevebildiğin kadar, her saniye, her dakika; milim, milim yaşa sevgiyi, aşkı, hayatı ... her şeye rağmen insanları daha çok sevmeli, biz kardeşiz derdim, insanlığın sorunu benim sorunum yaralara merhem olmalı, çözmeli, anlamalı, korumalı derdim, ayırt etmeden insanları doğru bilirdim, bağışlardım, severdim, yüreğimin sarp yamaçlarında gezer dururdum, bıkmadan tükenmeden, şiirler yazardım, türküler söylerdim, dergahlarda molalar verirdim, dualar ederdim, yahu insanları çok severdim, merhaba derdim, beni anlarlar, benden asla zarar gelmez derdim ... derdimde bazen kızardın .
Ey!.. sevgili; zaman, zaman hasretin yüreğimin baş ucuna bağdaş kurup oturuyor, öylece beni seyre koyuluyor, uzanıyorum tutamıyorum. Seyretme, gel ne diyorsan söyle diyorum, mümkün değil aldırış etmiyor ... Senin hasret yanını hiç sevmedim ...
Şimdi dalkavuk zamanların, pişkin yansımaları ile karşılaşıyorum, çörek otu kokusundan uzak, yamaçlardan akan; şırıl, şırıl mutluluk şarkılarına hasret, tebessüm yüzüme kalleş, bilmek zorunda olanların bile bilmediği mekanlar kardeş, kendi içimde inceme bir yer arıyorum, bulamıyorum ...
Peki şimdi ne olacak? Yeniden filizlensin, yeni baştan oluşsun diye toprağa attığın ince ne yapacak? Kime akacak? Yüreğinin yoksulluğunda hangi limana sığınacak yada hangi karaya vuracak? Offf !.. Sevgili oldu mu şimdi ?...
Bazen anlattıklarına hak vermiyor değilim, haklısın anlayan anlasın ama olmuyor papatyam ... Sadece yüreğimi senin bilmen yetmiyor ki ... Yoksun ki ... Nasıl kaş kırarım, yüz çeviririm? Nasıl on adım uzakta kalırım? Nasıl memleketimde bunca insan haksız yere şehit düşerken, sessiz kalabilirim ki ?.. Ağlayan, iki satır yazıp yüreklerine bir hoş seda duymak isteyen gönüllere off!... diyebilirim ?.. bağışla be sevgili !.. yine sözlerine aldırış edemiyorum, yaşamak bana hep bir gömlek fazla geldi. Üzülme be sevgili !.. yazdıklarıma bakma, bu karamsar adam ne anlatıyor yine deme, biliyorsun ben hayatı hep ajitasyon ederdim, aşkın içinde bile hep keder arardım, maalesef tema ayrılıktan dem vururken, ölümü işlememem, biraz ölüme haksızlık olurdu. Biliyorum, yaşamak her şeye rağmen çok güzel ve şu satırları yazamayacak kadar çok kısa ...
Hasretinde söylediklerini aklımdan hiç çıkarmadım, zaman zaman, sana kızdım, hiddetlendim, uzaklarda oluşuna ağladım, lüzumsuz bir çok laf ettim. Sazların teline, türkülerin rengine, yamaçlardaki geçmişimize daldım, sızım sızım ağladım, merak etme kimse görmedi, görmeyecekte. Bir gün milyonların önünde, seni ne çok sevdiğimi haykırırsam, bil ki, o gün nergiste bir çiğ tanesiyim ...
Az kalsın unutuyordum, hani babamdan yıllar önce, bayram hediyesi olarak hatıra kalan radyom var ya, yadigara kilitli kalmışım bağışla. Şimdi O, pulsuz bir mektup yazıyor sanki kulaklarıma. “Söyle birbirimizi nasıl sevdik, saçları sırma gelincik, gözleri sürme gelincik, suçumuz neydi bizim ? Sevdik, birbirimizi deli sevdik, saçları sırma gelincik, gözleri sürme gelincik, suçumuz neydi bizim ?”
Toprağa attığın incen filizlenmişti, gürbüzleşmişti, dal yaprağa bezenmiş, en güzel çiçeklerini giyinmişti ki !.. Erken gelen yokluğunun fırtınasına kapılıp, doğduğu toprağın mistik diyarında, yağmur kokularıyla harmanlandı gitti ,maalesef üzgünüm .
Giderken sen, “Unutma!.. ben seni yeniden toprağa doğ diye bıraktım. Bir gün öyle bir filizlenip, dallanıp, olgunlaşacaksın ki, sen bile şaşıracaksın. Ben hiçbir kimseye böyle özenmedim, çocuğum gibisin ...” diyordun .
Evet papatyam, toprağa attığın filizin, yeniden doğdu, dallandı fakat ne kadar olgunlaştı bilmiyorum. “Kolay olmamalısın” diyordun, “Varsın ulaşılmaz görsünler” diyordun ... Bense kendi halimce acabalar içerisinde, yeniden çizmeye gayret gösterdiğin resmime, alışmaya çabalıyordum, şaşkınlık içerisinde ...
Kuşkusuz hayatıma kattıkların tartışılmaz gerçekler, “Gözlerin, saçların, sözlerin, duruşun, salınışın, ana sıcaklığında ki şefkatin, ya yüreğine ne demeli; bir anda hiç yoktan yere, öfkeyle ortalığı kasıp kavuran, diğer bir yanda, kor ateşler içerisinde yanarken bile, hiç düşünmeden, közlerin içine ellerini daldırıp, yanmacasına ateşleri avuçlayıp, sevgiyi kadife sıcaklığında insanlara sunan bir yürek. Duygusallığın, mantığın, ellerin, ruhun ve sayamadığım pek çok güzel yanların” şimdi düşünüyorum da keşke yanımda olsaydın neyse...
Evet hayatıma kattıkların tartışılmaz gerçekler. Peki ya benden götürdüklerin, hiç bunları düşündün mü? Poyraz eserdi başımın üzerinde, yel gibiydim, uçardım, esti mi alır başımı giderdim, enginlere sığmaz taşardım, fark etmez uzakmış yakınmış, yüreğimi dinler vururdum incemi yollara, sevda ağrı dağının tepesindeymiş, hiç umurumda olmaz, yalınayak tırmanırdım, gün yirmi dört saat derdim, sev sevebildiğin kadar, her saniye, her dakika; milim, milim yaşa sevgiyi, aşkı, hayatı ... her şeye rağmen insanları daha çok sevmeli, biz kardeşiz derdim, insanlığın sorunu benim sorunum yaralara merhem olmalı, çözmeli, anlamalı, korumalı derdim, ayırt etmeden insanları doğru bilirdim, bağışlardım, severdim, yüreğimin sarp yamaçlarında gezer dururdum, bıkmadan tükenmeden, şiirler yazardım, türküler söylerdim, dergahlarda molalar verirdim, dualar ederdim, yahu insanları çok severdim, merhaba derdim, beni anlarlar, benden asla zarar gelmez derdim ... derdimde bazen kızardın .
Ey!.. sevgili; zaman, zaman hasretin yüreğimin baş ucuna bağdaş kurup oturuyor, öylece beni seyre koyuluyor, uzanıyorum tutamıyorum. Seyretme, gel ne diyorsan söyle diyorum, mümkün değil aldırış etmiyor ... Senin hasret yanını hiç sevmedim ...
Şimdi dalkavuk zamanların, pişkin yansımaları ile karşılaşıyorum, çörek otu kokusundan uzak, yamaçlardan akan; şırıl, şırıl mutluluk şarkılarına hasret, tebessüm yüzüme kalleş, bilmek zorunda olanların bile bilmediği mekanlar kardeş, kendi içimde inceme bir yer arıyorum, bulamıyorum ...
Peki şimdi ne olacak? Yeniden filizlensin, yeni baştan oluşsun diye toprağa attığın ince ne yapacak? Kime akacak? Yüreğinin yoksulluğunda hangi limana sığınacak yada hangi karaya vuracak? Offf !.. Sevgili oldu mu şimdi ?...
Bazen anlattıklarına hak vermiyor değilim, haklısın anlayan anlasın ama olmuyor papatyam ... Sadece yüreğimi senin bilmen yetmiyor ki ... Yoksun ki ... Nasıl kaş kırarım, yüz çeviririm? Nasıl on adım uzakta kalırım? Nasıl memleketimde bunca insan haksız yere şehit düşerken, sessiz kalabilirim ki ?.. Ağlayan, iki satır yazıp yüreklerine bir hoş seda duymak isteyen gönüllere off!... diyebilirim ?.. bağışla be sevgili !.. yine sözlerine aldırış edemiyorum, yaşamak bana hep bir gömlek fazla geldi. Üzülme be sevgili !.. yazdıklarıma bakma, bu karamsar adam ne anlatıyor yine deme, biliyorsun ben hayatı hep ajitasyon ederdim, aşkın içinde bile hep keder arardım, maalesef tema ayrılıktan dem vururken, ölümü işlememem, biraz ölüme haksızlık olurdu. Biliyorum, yaşamak her şeye rağmen çok güzel ve şu satırları yazamayacak kadar çok kısa ...
Hasretinde söylediklerini aklımdan hiç çıkarmadım, zaman zaman, sana kızdım, hiddetlendim, uzaklarda oluşuna ağladım, lüzumsuz bir çok laf ettim. Sazların teline, türkülerin rengine, yamaçlardaki geçmişimize daldım, sızım sızım ağladım, merak etme kimse görmedi, görmeyecekte. Bir gün milyonların önünde, seni ne çok sevdiğimi haykırırsam, bil ki, o gün nergiste bir çiğ tanesiyim ...
Az kalsın unutuyordum, hani babamdan yıllar önce, bayram hediyesi olarak hatıra kalan radyom var ya, yadigara kilitli kalmışım bağışla. Şimdi O, pulsuz bir mektup yazıyor sanki kulaklarıma. “Söyle birbirimizi nasıl sevdik, saçları sırma gelincik, gözleri sürme gelincik, suçumuz neydi bizim ? Sevdik, birbirimizi deli sevdik, saçları sırma gelincik, gözleri sürme gelincik, suçumuz neydi bizim ?”
Toprağa attığın incen filizlenmişti, gürbüzleşmişti, dal yaprağa bezenmiş, en güzel çiçeklerini giyinmişti ki !.. Erken gelen yokluğunun fırtınasına kapılıp, doğduğu toprağın mistik diyarında, yağmur kokularıyla harmanlandı gitti ,maalesef üzgünüm .


Sensizliğin bilmem ki kaçıncı saatine giriyorum, şimdi bu rutubetli şehirde hasrete katlan, can reçeteleri yazıyorum. Seni benden Allah’tan başka hiçbir kuvvet tüketemez . Ölüm bile ayıramaz .
Her şey çok komik ve anlamsız . Hayat manasını yitirmiş durumda, karşımda maymundan öte, padişahın soytarısı gibi, ama ben kuduruyorum . Sen yoksun!.. Anlıyor musun?...
Yokluğun öyle belli ki ruhumdaki açlığı anlatamam, bazen bir nefes can gibi, bazen bir yudum hayat gibi, ihtiyacım diz çöküyor tebessümüne. Bilirim bir sonu var bunun...
İçimin aynası sen, gönlümün davası sen, yiğit olsan çözemezsin akla zarardır, kurutulmuş bir sesim kulaklarında, bana gel...
Kara gözlüm, gecenin derinliği, ay ışığı, yıldızlar ve hatta kainattaki her şey bir araya gelse sana olan sevgimi ifade edemezler. Her an her salise yüreğim sen diyor...
Suskunluğum, içimde açmadan soluşum, ya bezginliğim, ya nerede yitirdiğimi bilmediğim yaşam sevincim, artık sebep aramıyorum. Özleminin yansımaları, bezginlik her şeye...
Umut, umutlar, umutçuklar, bir pula satmak için, yarınlar bir şizofrenin kıl fırçasındaki kara lekelerde, düşündüm de, her şeye eyvallah, geçin anam babam geçin...
Uşak makamında göz yaşlarım kayıyor Ah!... Kara gözlüm bağışla, yokluğunda ağlamak, dağıtmak yoktu. Nihavent makamlar şimdi çok uzak, ellerim ellerinde değil ki...
Bir şizofren gibi, unutma!.. başarırsam toprağımın üstünü papatyalarla süsle, göz yaşlarınla değil, unutma ilk kez sevmiştim... Allah’a emanetimsin kara gözlüm bağışla ..Sensizliğin bilmem ki kaçıncı saatine giriyorum, şimdi bu rutubetli şehirde hasrete katlan, can reçeteleri yazıyorum. Seni benden Allah’tan başka hiçbir kuvvet tüketemez . Ölüm bile ayıramaz .
Her şey çok komik ve anlamsız . Hayat manasını yitirmiş durumda, karşımda maymundan öte, padişahın soytarısı gibi, ama ben kuduruyorum . Sen yoksun!.. Anlıyor musun?...
Yokluğun öyle belli ki ruhumdaki açlığı anlatamam, bazen bir nefes can gibi, bazen bir yudum hayat gibi, ihtiyacım diz çöküyor tebessümüne. Bilirim bir sonu var bunun...
İçimin aynası sen, gönlümün davası sen, yiğit olsan çözemezsin akla zarardır, kurutulmuş bir sesim kulaklarında, bana gel...
Kara gözlüm, gecenin derinliği, ay ışığı, yıldızlar ve hatta kainattaki her şey bir araya gelse sana olan sevgimi ifade edemezler. Her an her salise yüreğim sen diyor...
Suskunluğum, içimde açmadan soluşum, ya bezginliğim, ya nerede yitirdiğimi bilmediğim yaşam sevincim, artık sebep aramıyorum. Özleminin yansımaları, bezginlik her şeye...
Umut, umutlar, umutçuklar, bir pula satmak için, yarınlar bir şizofrenin kıl fırçasındaki kara lekelerde, düşündüm de, her şeye eyvallah, geçin anam babam geçin...
Uşak makamında göz yaşlarım kayıyor Ah!... Kara gözlüm bağışla, yokluğunda ağlamak, dağıtmak yoktu. Nihavent makamlar şimdi çok uzak, ellerim ellerinde değil ki...
Bir şizofren gibi, unutma!.. başarırsam toprağımın üstünü papatyalarla süsle, göz yaşlarınla değil, unutma ilk kez sevmiştim... Allah’a emanetimsin kara gözlüm bağışla ..



Kendine iyi bak" bir "veda" degil "elveda" cümlesidir, bir noktadir çogu zaman. Üstelikde, o üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...
Kendine iyi bak; Bundan sonra ben yaninda olmayacagim, olamayacagim. Sevdim seni bir zamanlar, hala da seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olurda bir gün dönersem geri, seni iyi bulmak istiyorum un itirafidir aslinda...
Gidenler, "Bitti" diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. "Kirildim ve affedemiyorum" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. "Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. "Biliyorum çok canim yanacak ama bunu düsünmek bile istemiyorum simdi diyemedikleri için kendine iyi bak derler... Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler. Çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir. Bilirler...
Sen ki gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, içimdeki sevinçsisin... Sen ki yagmurum, gök kusagim, yüregimdeki çarpinti, hayatimin nesesisin... Sen ki yolumu aydinlatan, dert ortagim, gönül yoldasim, herseyimsin... Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.
Keske böyle yasanmasaydi, keske affedebilsen beni ve keske ben de affedebilsem seni.. Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak sil bastan her seyi.
Biliyorum ki imkansiz, ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu nasil doldururum? Savassak aramiza giren herseyle, olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi. Hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi. Hani ask eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta asla kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi?...
Sahiden... Gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Vazgeçmesek olmaz mi?...Kendine iyi bak" bir "veda" degil "elveda" cümlesidir, bir noktadir çogu zaman. Üstelikde, o üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...
Kendine iyi bak; Bundan sonra ben yaninda olmayacagim, olamayacagim. Sevdim seni bir zamanlar, hala da seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olurda bir gün dönersem geri, seni iyi bulmak istiyorum un itirafidir aslinda...
Gidenler, "Bitti" diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. "Kirildim ve affedemiyorum" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. "Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. "Biliyorum çok canim yanacak ama bunu düsünmek bile istemiyorum simdi diyemedikleri için kendine iyi bak derler... Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler. Çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir. Bilirler...
Sen ki gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, içimdeki sevinçsisin... Sen ki yagmurum, gök kusagim, yüregimdeki çarpinti, hayatimin nesesisin... Sen ki yolumu aydinlatan, dert ortagim, gönül yoldasim, herseyimsin... Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.
Keske böyle yasanmasaydi, keske affedebilsen beni ve keske ben de affedebilsem seni.. Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak sil bastan her seyi.
Biliyorum ki imkansiz, ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu nasil doldururum? Savassak aramiza giren herseyle, olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi. Hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi. Hani ask eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta asla kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi?...
Sahiden... Gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Vazgeçmesek olmaz mi?...


Ben geldim bakkal amca..
Bu sefer can kırıklarımla geldim.
Verdiğin 'Aşk'ı geri getirdim.
Tembihlediğin üzere, gözüm gibi baktım ona.
"Çok iyi pişmiş, dolapta uzunca kalır, küflenirse şikayet edin, sıcakta bozulursa gel iade et' dediğin 'Yarım Kilo AşK' varya hani, dün avuçlarımın arasından kayıp düştü yere...
Engel olamadım..
Yüzlerce parçaya ayrıldı, yapıştırmak istedim, gözyaşlarım silip süpürdü 'O'nu. Kalan bikaç parçası ile geldim...
Sonra çok ağladım bakkal amca. Annemin elini tuttuğumda geçer sandım. Meğer ben ne çok büyümüşüm! Babam benden gittiğinde bile bukadar ağlamamıştım. Asıl vurgun buymuş bakkal amca, yürek ağlamandan yorulurmuş, gözyaşlarında boğulurmuş...
Nefes alamadığım da anladım..
Sizin zamanınızda iki bisküvi arası lokuma, bir baş soğana, bir demet ıspanağa, sevgiyi dillendirmek ayıpmış ama, en kalitelisinden saygıya, gönüller alınırmış. Verilen sözler tutulup, işin içine yalan dolan karışmayınca, bir de Allah can kattıkça cana, seneler hiçe sayılırmış.
Dün elimi tutarken anlattı annem bunları.. Zoruma gitti şimdilerde yaşamak..
Neyse bakkal amca.. Ben gideyim artık.
Aldığım 'AşK'ı tezgahın üstüne koydum. Kendi de istemedi zaten artık beni. Çok kırmışım 'O'nu. Sevgi dilenmek de istemedim. Ağladım bu sefer sadece bakkal amca.
Yeniden almak için gelmiştim aslında.. Ama bedelini ödeyemediğim bu aşkın ne günahını almak isterim, ne de bu aşka ihanet ederim...
Veresiye defterinden silme sakın.
Öderim elbet birgün..
Bitti bakkal amca. Hoşçakal.Ben geldim bakkal amca..
Bu sefer can kırıklarımla geldim.
Verdiğin 'Aşk'ı geri getirdim.
Tembihlediğin üzere, gözüm gibi baktım ona.
"Çok iyi pişmiş, dolapta uzunca kalır, küflenirse şikayet edin, sıcakta bozulursa gel iade et' dediğin 'Yarım Kilo AşK' varya hani, dün avuçlarımın arasından kayıp düştü yere...
Engel olamadım..
Yüzlerce parçaya ayrıldı, yapıştırmak istedim, gözyaşlarım silip süpürdü 'O'nu. Kalan bikaç parçası ile geldim...
Sonra çok ağladım bakkal amca. Annemin elini tuttuğumda geçer sandım. Meğer ben ne çok büyümüşüm! Babam benden gittiğinde bile bukadar ağlamamıştım. Asıl vurgun buymuş bakkal amca, yürek ağlamandan yorulurmuş, gözyaşlarında boğulurmuş...
Nefes alamadığım da anladım..
Sizin zamanınızda iki bisküvi arası lokuma, bir baş soğana, bir demet ıspanağa, sevgiyi dillendirmek ayıpmış ama, en kalitelisinden saygıya, gönüller alınırmış. Verilen sözler tutulup, işin içine yalan dolan karışmayınca, bir de Allah can kattıkça cana, seneler hiçe sayılırmış.
Dün elimi tutarken anlattı annem bunları.. Zoruma gitti şimdilerde yaşamak..
Neyse bakkal amca.. Ben gideyim artık.
Aldığım 'AşK'ı tezgahın üstüne koydum. Kendi de istemedi zaten artık beni. Çok kırmışım 'O'nu. Sevgi dilenmek de istemedim. Ağladım bu sefer sadece bakkal amca.
Yeniden almak için gelmiştim aslında.. Ama bedelini ödeyemediğim bu aşkın ne günahını almak isterim, ne de bu aşka ihanet ederim...
Veresiye defterinden silme sakın.
Öderim elbet birgün..
Bitti bakkal amca. Hoşçakal.


Geldin..
Sözlerinle içimi ısıttın önce..
Senden gelen her sözcük; güneşten kopup gelen bir ışık kümsesiydi sanki.. Dünyam bir başka aydınlandı.. İçim bir başka ısındı...
İnceydi.. Zarifti.. Sevgi doluydu..
Sözlerine Vuruldum....



Geldin..
Gözlerinle dünyamı aydınlattın sonra..
Gökkuşağını andıran gözlerinde; mucizeler saklıydı sanki.. Her bakışında hiç bilmediğim diyarlara gidiyordum.. Gözlerin gözlerime kilitlendiğinde; bakışlarında kaybolmayı diliyordum..
İçtendi.. Pırıl pırıldı.. Mucizeydi..
Gözlerine Vuruldum....



Geldin..
Yüreğin yüreğime uzandı usulca..
Tanıdık bildik bir dosttun sanki.. Yıllardır özlediğim beklediğimdin.. Kimsenin bilmediği yaralarım vardı; içten içe kanayan.. Canımı acıtan.. Yaralarıma dokundun..

Okadar ustaca yaklaşıyordun ki..
Direnemedim.. Boyun eğdim ilk defa..
Yıllarca içime akıttığım gözyaşlarım cesurca süzüldü yanaklarımdan.. İlk defa utanmadım.. İlk defa saklamadım..

Yüreğin okadar güzeldi ki..
Samimi.. Hassas.. Güven veren..
Yüreğine Vuruldum...

Geldin..
Sözlerinle, gözlerinle o sıcacık yüreğinle yorgun yüreğime dokundun..
Kanayan yaralarımı, gözyaşlarımı, kimsenin bilmediği sırlarımı gördün..
Dostça uzandın.. Anladın.. Dinledin.
Hayat bir başka güzeldi artık.. Güneş bir başka sıcaktı..
Rüzgarların yönü senden bana doğruydu.. Her damla yağmurda sen yağıyordun..
Söylenen her söz iyiye dairdi.. Her acı tükenmeye müebbet mahkumdu.. Gözyaşları.. mutluluktandı elbet...
Hissettirdiklerine Vuruldum...


Sonraa..
Sonrası yok...


GİTTİN..!!!!!!!

Sen GİTTİN.. Ben ÖLDÜM..

Yanıldım demiyorum.. Diyemiyorum..

Bir tek geceye bin asırlık mutluluk sığdırdın ve ben...
BİN YAŞINDAYIM ŞİMDİ..

Şimdi sensiz nasıl mıyım..???
Korkma; yıkılmadım ben.. Hala ayaktayım.. Hala yaşıyorum.. Kanayan yaralarıma senin açtıklarını da ekledim..
Canımı en çok onlar yakıyor.. En çok onlar acıtıyor..
Ama şikayet etmiyorum hiç.. Onlar bana senden hatıra çünkü
Gözyaşlarım yine içime akıyor.. Ama tek bir farkla.. Her damla gözyaşımı kana buladım artık..
Acılarına vuruldum..

Yüreğim mi..???
Sensiz gecelere dayanması zor oldu elbet.. Yıkıldı.. Kırıldı.. İncindi.. Çok geceler sancılarla uyandı.. Geçmek bilmedi kalp ağrıları.. Kanayan gözyaşlarıma dayanmakta zorlandı..

Sonra...
Sonra sustu..
Sanki hiç yaşamamış gibi..
Şimdi ne konuşuyor.. Ne gülüyor..
Sadece yaşıyor..
Yorgun... Yenilmiş.. Tükenmiş..
Yokluğuna vuruldum...
Geldin..
Sözlerinle içimi ısıttın önce..
Senden gelen her sözcük; güneşten kopup gelen bir ışık kümsesiydi sanki.. Dünyam bir başka aydınlandı.. İçim bir başka ısındı...
İnceydi.. Zarifti.. Sevgi doluydu..
Sözlerine Vuruldum....



Geldin..
Gözlerinle dünyamı aydınlattın sonra..
Gökkuşağını andıran gözlerinde; mucizeler saklıydı sanki.. Her bakışında hiç bilmediğim diyarlara gidiyordum.. Gözlerin gözlerime kilitlendiğinde; bakışlarında kaybolmayı diliyordum..
İçtendi.. Pırıl pırıldı.. Mucizeydi..
Gözlerine Vuruldum....



Geldin..
Yüreğin yüreğime uzandı usulca..
Tanıdık bildik bir dosttun sanki.. Yıllardır özlediğim beklediğimdin.. Kimsenin bilmediği yaralarım vardı; içten içe kanayan.. Canımı acıtan.. Yaralarıma dokundun..

Okadar ustaca yaklaşıyordun ki..
Direnemedim.. Boyun eğdim ilk defa..
Yıllarca içime akıttığım gözyaşlarım cesurca süzüldü yanaklarımdan.. İlk defa utanmadım.. İlk defa saklamadım..

Yüreğin okadar güzeldi ki..
Samimi.. Hassas.. Güven veren..
Yüreğine Vuruldum...

Geldin..
Sözlerinle, gözlerinle o sıcacık yüreğinle yorgun yüreğime dokundun..
Kanayan yaralarımı, gözyaşlarımı, kimsenin bilmediği sırlarımı gördün..
Dostça uzandın.. Anladın.. Dinledin.
Hayat bir başka güzeldi artık.. Güneş bir başka sıcaktı..
Rüzgarların yönü senden bana doğruydu.. Her damla yağmurda sen yağıyordun..
Söylenen her söz iyiye dairdi.. Her acı tükenmeye müebbet mahkumdu.. Gözyaşları.. mutluluktandı elbet...
Hissettirdiklerine Vuruldum...


Sonraa..
Sonrası yok...


GİTTİN..!!!!!!!

Sen GİTTİN.. Ben ÖLDÜM..

Yanıldım demiyorum.. Diyemiyorum..

Bir tek geceye bin asırlık mutluluk sığdırdın ve ben...
BİN YAŞINDAYIM ŞİMDİ..

Şimdi sensiz nasıl mıyım..???
Korkma; yıkılmadım ben.. Hala ayaktayım.. Hala yaşıyorum.. Kanayan yaralarıma senin açtıklarını da ekledim..
Canımı en çok onlar yakıyor.. En çok onlar acıtıyor..
Ama şikayet etmiyorum hiç.. Onlar bana senden hatıra çünkü
Gözyaşlarım yine içime akıyor.. Ama tek bir farkla.. Her damla gözyaşımı kana buladım artık..
Acılarına vuruldum..

Yüreğim mi..???
Sensiz gecelere dayanması zor oldu elbet.. Yıkıldı.. Kırıldı.. İncindi.. Çok geceler sancılarla uyandı.. Geçmek bilmedi kalp ağrıları.. Kanayan gözyaşlarıma dayanmakta zorlandı..

Sonra...
Sonra sustu..
Sanki hiç yaşamamış gibi..
Şimdi ne konuşuyor.. Ne gülüyor..
Sadece yaşıyor..
Yorgun... Yenilmiş.. Tükenmiş..
Yokluğuna vuruldum...

Ya kendini bırak bana ya da beni bana bırakta yaşayayım.
bu nasıl ayrılık bir daha gelme gelme de alışayım.
ben senin yalnız kalışlarında tek adresin olamam.
ya benim ol herşeyinle ya da unut herşeyimle.
yıllardır denedik olmadı suç biraz bende biraz da sende
ama uzatmayalım artık sakın bir daha gelme.
Karar ver artık ya benimle ol benim ol .
Ya bırak beni yakma canımı acıtma kalbimin en derin köşesini ..
Elinde tuttugun kalbim farkındamısın ?
Sıkıldığında strese girdiginde avuçlarındaki bir stres topu değil ..
o benim kalbim..
Canın istediğinde gelip sıkılınca gitmene dayanamıyor artık ne kalbim ne gözlerim ..
Yanlızken ilk adresin ben oluyorum çat kapı geliyorsun gece gündüz fark etmiyor ..
her defasında seni gülen yüzümle ışıldayan gözlerimle karşılıyorum
Bir umutla artık gitmeyeceksin diye artık acıtmayacaksın kanatmayacaksın diye ..
Artık sadece benim diyorum bekledigime deydi diyorum .. Ama sadece diyorum…
Sen açtığın yaraları sarmadan yeni mutlulukar yaşama hevesindeyken
ben kanayan yanlarımı saramadan yenilerini açıyorsun..
Arkana bakmadan çekip gidiyorsun ..
Yıllardır sana ne kal gitme diyebildim nede geldiğinde gelme diyebildim ..
yoruldum yar ..
dayanamıyorum artık tükendim
Bir Daha Gelme..!!
Belkide suç bende elimde tutamadım kalbini yetemedim sana yada sen yetinemedin benimle ..
Belkide hata sendeydi doyamadın gönülden gönüle konmaya kalamadın tek bi isimde ..
Beni ben yapan her zerrem senken. senin canın istediginde ,
gelip dinlendiğin ihtiyacın olan morali sevgiyi depoladıgın biri olmak..
ve bütün yaz boyu uğrak bir otelin sezon sonu bomboş
ve darmadağın bir otel odasıymışım gibi hissetmeme neden olan gidişlerin..
Yıllar boyu devam eden bu amansız sancı kapanmayan yara kapanmalı ..
Git sakın bir daha gelme..!!
sönmüyor ateşimiz ama alev alev de yanmıyor.
ayrılık zor ama beraberken de olmuyor.
yazılmışsa bir kez ilahi kalemle kaderimiz
hiç bir kalem kaderi silip baştan yazmıyor…
Nasıl bir yangın böyle ben yanarken sen sönüyorsun ..
çekip gidiyorsun tam söndü içimdeki kor derken sen yeniden yanıyorsunn.
bir beden kaç Yangından sağ çıkar hiç düşündünmü ? bir can kaç defa ölüp dirilebilir..
bilmiyorsun degilmi ..
bilsen yaparmıydın ? …
Seven için her ayrılık ölümdür yar her ayrılık sözü yakar tenini ..
sen yanmıyormusun?
Sevmiyormusun?
Cevabını bildiğim ama duymaktan korktuğum bir sürü soru var beynimde uğuldayan..
Sensizlikten korkup her geri dönüşünde kabul ettiğim seni korkularıma değişiyorum ..
evet korkuyorum sensizlikten ama varlığının acısı çekilmiyor artık ..
Ayrılık zor evet yakıyor tenimi bedenimi ama varlıgında dindirmiyorki canımın yangısını …
Ne benim oluyorsun nede beni bende bırakıyorsun
Nefesin nefesimken nefesini alıp gidiyorsun Canım canımdan çekiliyor..
Tam hersey bitti dedigim an yine karşıma çıkıyorsun..
Ne yaşatıyor Ne öldürüyorsun ..
YaR SeN BendeN Ne istiyorsuN?… Ya kendini bırak bana ya da beni bana bırakta yaşayayım.
bu nasıl ayrılık bir daha gelme gelme de alışayım.
ben senin yalnız kalışlarında tek adresin olamam.
ya benim ol herşeyinle ya da unut herşeyimle.
yıllardır denedik olmadı suç biraz bende biraz da sende
ama uzatmayalım artık sakın bir daha gelme.
Karar ver artık ya benimle ol benim ol .
Ya bırak beni yakma canımı acıtma kalbimin en derin köşesini ..
Elinde tuttugun kalbim farkındamısın ?
Sıkıldığında strese girdiginde avuçlarındaki bir stres topu değil ..
o benim kalbim..
Canın istediğinde gelip sıkılınca gitmene dayanamıyor artık ne kalbim ne gözlerim ..
Yanlızken ilk adresin ben oluyorum çat kapı geliyorsun gece gündüz fark etmiyor ..
her defasında seni gülen yüzümle ışıldayan gözlerimle karşılıyorum
Bir umutla artık gitmeyeceksin diye artık acıtmayacaksın kanatmayacaksın diye ..
Artık sadece benim diyorum bekledigime deydi diyorum .. Ama sadece diyorum…
Sen açtığın yaraları sarmadan yeni mutlulukar yaşama hevesindeyken
ben kanayan yanlarımı saramadan yenilerini açıyorsun..
Arkana bakmadan çekip gidiyorsun ..
Yıllardır sana ne kal gitme diyebildim nede geldiğinde gelme diyebildim ..
yoruldum yar ..
dayanamıyorum artık tükendim
Bir Daha Gelme..!!
Belkide suç bende elimde tutamadım kalbini yetemedim sana yada sen yetinemedin benimle ..
Belkide hata sendeydi doyamadın gönülden gönüle konmaya kalamadın tek bi isimde ..
Beni ben yapan her zerrem senken. senin canın istediginde ,
gelip dinlendiğin ihtiyacın olan morali sevgiyi depoladıgın biri olmak..
ve bütün yaz boyu uğrak bir otelin sezon sonu bomboş
ve darmadağın bir otel odasıymışım gibi hissetmeme neden olan gidişlerin..
Yıllar boyu devam eden bu amansız sancı kapanmayan yara kapanmalı ..
Git sakın bir daha gelme..!!
sönmüyor ateşimiz ama alev alev de yanmıyor.
ayrılık zor ama beraberken de olmuyor.
yazılmışsa bir kez ilahi kalemle kaderimiz
hiç bir kalem kaderi silip baştan yazmıyor…
Nasıl bir yangın böyle ben yanarken sen sönüyorsun ..
çekip gidiyorsun tam söndü içimdeki kor derken sen yeniden yanıyorsunn.
bir beden kaç Yangından sağ çıkar hiç düşündünmü ? bir can kaç defa ölüp dirilebilir..
bilmiyorsun degilmi ..
bilsen yaparmıydın ? …
Seven için her ayrılık ölümdür yar her ayrılık sözü yakar tenini ..
sen yanmıyormusun?
Sevmiyormusun?
Cevabını bildiğim ama duymaktan korktuğum bir sürü soru var beynimde uğuldayan..
Sensizlikten korkup her geri dönüşünde kabul ettiğim seni korkularıma değişiyorum ..
evet korkuyorum sensizlikten ama varlığının acısı çekilmiyor artık ..
Ayrılık zor evet yakıyor tenimi bedenimi ama varlıgında dindirmiyorki canımın yangısını …
Ne benim oluyorsun nede beni bende bırakıyorsun
Nefesin nefesimken nefesini alıp gidiyorsun Canım canımdan çekiliyor..
Tam hersey bitti dedigim an yine karşıma çıkıyorsun..
Ne yaşatıyor Ne öldürüyorsun ..
YaR SeN BendeN Ne istiyorsuN?… 


Yalanmış ne varsa yaşadığımız.

Ne varsa söylediğin, ne varsa hissedilen, her şey yalanmış. Bu kadar geç mi anlamalıydım? Bu kadar çok mu bağlanmış olmalıydım?

Neden en başında değil de şimdi?
Ben miydim yüreğine seçtiğin oyuncak?

Kaybolan zamanlar, yitik umutlar gelir mi geri?
Issızdım.
Yapayalnızdım.
Çaresizdim.
Karanlık ve de tükenmiştim gittiğinde. Sustum, söyleyemedim.

İçim ağlıyordu da bir damla gözyaşı dökemedim. “Seviyorum” diyemedim.
Toprağın kokusunu, havanın kokusunu, çiçeklerin kokusunu hepsini bir bir çektim içime bir Senin kokundu bilmediğim.

Alâkadar olmadığım ne varsa bildim. Hepsini ezberledim. Yalnızca Sendin bir kelime edemediğim.

Sesini bilmediğim, yüzünü görmediğim, sadece hayal edebildiğim bir güzelliktin. Dolaşıyordun damarlarımda. Sen sadece kendini anlattığın kadardın.

Bir de Seni içimde büyüttüğüm kadar.
Suskundum.
Tek başınaydım.
Âşıktım.
Yanmış ve de kahrolmuştum gittiğinde.Yaşamak bile istemedim.

Ölmeye de cesaret edemedim.

“Seviyorum” diyemedim.

Dur! deseydim, kal! deseydim kalır mıydın benimle?

Gitme! Desem, dinler miydin beni?

“Sevdim Seni hem de aklının alamayacağı kadar” deseydim inanır mıydın?

Sen de beni en az benim kadar sever miydin? Of! Yanıyor içim.

Sen böyle gitmemeliydin. Hani ben vazgeçilmezindim.

Hani uğrumda her şeyi göze alırdın?

Hani “Çık gel!” desem en uzak yollardan bana varırdın?

Hani imkânsızlık denen bir şey yoktu? Hani seven her engeli aşardı?

Yeminlerin, sözlerin hani? O büyük sevdan nerede hani?
Şaşkındım.
Yıkık ve viraneydim sen gittiğinde.

Gitmezdin! Ya sevseydin ya da yokluğuma dayanamaz gelirdin.

Ama gittin ve ben bakakaldım arkandan.
“Seviyorum” diyemedim.
Yalanların, yanlışların, hataların ve de pişmanlıkların hepsi Senin olsun gelme!

Gittiğin yer, hiç olmadığın dünyamdan daha fazla mutluluk vermeyecek sana bilesin!

Affım yok! Ne sana ne de yaptıklarına.
Vazgeçmiştim.
Rest Çekmiştim.
Savrulmuştum.
Harabe ve yok olmuştum sen gittiğinde.

Yaşamadıklarıma pişmanlık şöyle dursun, yaşadıklarıma lanet olsun.

Geri dönme şansımız olsa belki söylerdim.

Tekbir şey kaldı içimde; “Seviyorum” diyemedim Yalanmış ne varsa yaşadığımız.

Ne varsa söylediğin, ne varsa hissedilen, her şey yalanmış. Bu kadar geç mi anlamalıydım? Bu kadar çok mu bağlanmış olmalıydım?

Neden en başında değil de şimdi?
Ben miydim yüreğine seçtiğin oyuncak?

Kaybolan zamanlar, yitik umutlar gelir mi geri?
Issızdım.
Yapayalnızdım.
Çaresizdim.
Karanlık ve de tükenmiştim gittiğinde. Sustum, söyleyemedim.

İçim ağlıyordu da bir damla gözyaşı dökemedim. “Seviyorum” diyemedim.
Toprağın kokusunu, havanın kokusunu, çiçeklerin kokusunu hepsini bir bir çektim içime bir Senin kokundu bilmediğim.

Alâkadar olmadığım ne varsa bildim. Hepsini ezberledim. Yalnızca Sendin bir kelime edemediğim.

Sesini bilmediğim, yüzünü görmediğim, sadece hayal edebildiğim bir güzelliktin. Dolaşıyordun damarlarımda. Sen sadece kendini anlattığın kadardın.

Bir de Seni içimde büyüttüğüm kadar.
Suskundum.
Tek başınaydım.
Âşıktım.
Yanmış ve de kahrolmuştum gittiğinde.Yaşamak bile istemedim.

Ölmeye de cesaret edemedim.

“Seviyorum” diyemedim.

Dur! deseydim, kal! deseydim kalır mıydın benimle?

Gitme! Desem, dinler miydin beni?

“Sevdim Seni hem de aklının alamayacağı kadar” deseydim inanır mıydın?

Sen de beni en az benim kadar sever miydin? Of! Yanıyor içim.

Sen böyle gitmemeliydin. Hani ben vazgeçilmezindim.

Hani uğrumda her şeyi göze alırdın?

Hani “Çık gel!” desem en uzak yollardan bana varırdın?

Hani imkânsızlık denen bir şey yoktu? Hani seven her engeli aşardı?

Yeminlerin, sözlerin hani? O büyük sevdan nerede hani?
Şaşkındım.
Yıkık ve viraneydim sen gittiğinde.

Gitmezdin! Ya sevseydin ya da yokluğuma dayanamaz gelirdin.

Ama gittin ve ben bakakaldım arkandan.
“Seviyorum” diyemedim.
Yalanların, yanlışların, hataların ve de pişmanlıkların hepsi Senin olsun gelme!

Gittiğin yer, hiç olmadığın dünyamdan daha fazla mutluluk vermeyecek sana bilesin!

Affım yok! Ne sana ne de yaptıklarına.
Vazgeçmiştim.
Rest Çekmiştim.
Savrulmuştum.
Harabe ve yok olmuştum sen gittiğinde.

Yaşamadıklarıma pişmanlık şöyle dursun, yaşadıklarıma lanet olsun.

Geri dönme şansımız olsa belki söylerdim.

Tekbir şey kaldı içimde; “Seviyorum” diyemedim 

Gidişlere ve gidenlere dair sözler okurdun hep , gidenlere dair yazılar..”birgün bana böyle yazılar yazdırmazsın umarım yada yazmassın” derdin.. yazmayacağım derdim.. yazdırmayacağım.Hiçbir sözüme inanmadığın gibi bunada inanmazdın bilirim, ve ben sana ilk ve son yalanımı o zaman söylemişim.. Anladım. iyi dinle , bu gidiş benim gidişim.. bu sözler benim sözlerim.. iyi dinle ..

Ben gidiyorum… Gideyimmi demiyorum , gidiyorum diyorum.. Senden istedigim ve bekledigim ama senin vermedigin bir damLa sevgiyi belkide başka kollarda , baska asklarda arayacagım simdi.. Belki bulamayacagım.. belki sevmeyeceğim hiçkimseyi seni sevdiğim kadar.. kimseyi kalbime saklamayacagım seni sakladıgım kadar.. Ama sensizlikle baş edecegim..

Hicbir zaman seninle olamadım ben , hicbir zaman kalbinde olamadım.. Hep benim kalbimde olsanda sen,beni hiç sevmedin.. biliyorum. göz göre göre katlandım bu acıya.Sen beni sevdigini söylerken bile ,başka kollarda avunuyordun.. Baska gözlerdeydin başka sevgilerde.. sana hiç inanmadım belki,ama inanmak istedim.. inanmaya çalıstım.birgün gerçekten sever dedim.. bu kadar taş kalpli olamaz. Ama sen taştanda beterdin,anlayamadım..

Kimsesizligimle bas etmeye calışırken , artık sensizlik ve yalnızlıklada cebelleşeceğim biliyorum.. Susacağım.. konuşmayacağım. kimseler anlamayacak , kimseler bilmeyecek.. güleceğim etrafa , çevreme… ben ağlayamam , biliyorsun.. ağlamayacağım.. gözyaşımı hakedecek kadar degerli degilsin sen..!

Bunlar sana yazdığım son satırlar , iyi dinle ve sakla.. Çünkü bundan sonra ben olmayacağım hayatında.. bundan sonra ben seninle olmayacağım.. Bundan sonra seni benim kadar cok sevecek birileride olmayacak hayatında.. Bundan sonra , sana ne süslü aşk sözleriyle donatılmış yazılar yazılacak , nede gidişleri anlatan sözler söylenecek..

Kalbimde yaşıyordun ya sen , artık yalnızsın..
artık kimsesizsin..
artık bir sahibin yok..
istediğin kisilerle ,
istediğin gözlerde ,
istediğin kollarda
ve yollarda yalan aşklarla harcanabilirsin artık..
Artık BEN YOKUM..
Artık YALNIZSIN..
YANMALISIN , AGLAMALISIN..Gidişlere ve gidenlere dair sözler okurdun hep , gidenlere dair yazılar..”birgün bana böyle yazılar yazdırmazsın umarım yada yazmassın” derdin.. yazmayacağım derdim.. yazdırmayacağım.Hiçbir sözüme inanmadığın gibi bunada inanmazdın bilirim, ve ben sana ilk ve son yalanımı o zaman söylemişim.. Anladım. iyi dinle , bu gidiş benim gidişim.. bu sözler benim sözlerim.. iyi dinle ..

Ben gidiyorum… Gideyimmi demiyorum , gidiyorum diyorum.. Senden istedigim ve bekledigim ama senin vermedigin bir damLa sevgiyi belkide başka kollarda , baska asklarda arayacagım simdi.. Belki bulamayacagım.. belki sevmeyeceğim hiçkimseyi seni sevdiğim kadar.. kimseyi kalbime saklamayacagım seni sakladıgım kadar.. Ama sensizlikle baş edecegim..

Hicbir zaman seninle olamadım ben , hicbir zaman kalbinde olamadım.. Hep benim kalbimde olsanda sen,beni hiç sevmedin.. biliyorum. göz göre göre katlandım bu acıya.Sen beni sevdigini söylerken bile ,başka kollarda avunuyordun.. Baska gözlerdeydin başka sevgilerde.. sana hiç inanmadım belki,ama inanmak istedim.. inanmaya çalıstım.birgün gerçekten sever dedim.. bu kadar taş kalpli olamaz. Ama sen taştanda beterdin,anlayamadım..

Kimsesizligimle bas etmeye calışırken , artık sensizlik ve yalnızlıklada cebelleşeceğim biliyorum.. Susacağım.. konuşmayacağım. kimseler anlamayacak , kimseler bilmeyecek.. güleceğim etrafa , çevreme… ben ağlayamam , biliyorsun.. ağlamayacağım.. gözyaşımı hakedecek kadar degerli degilsin sen..!

Bunlar sana yazdığım son satırlar , iyi dinle ve sakla.. Çünkü bundan sonra ben olmayacağım hayatında.. bundan sonra ben seninle olmayacağım.. Bundan sonra seni benim kadar cok sevecek birileride olmayacak hayatında.. Bundan sonra , sana ne süslü aşk sözleriyle donatılmış yazılar yazılacak , nede gidişleri anlatan sözler söylenecek..

Kalbimde yaşıyordun ya sen , artık yalnızsın..
artık kimsesizsin..
artık bir sahibin yok..
istediğin kisilerle ,
istediğin gözlerde ,
istediğin kollarda
ve yollarda yalan aşklarla harcanabilirsin artık..
Artık BEN YOKUM..
Artık YALNIZSIN..
YANMALISIN , AGLAMALISIN..


İhanet üzerine aşk mektubu
Sana hiçbir şey söylemek istemiyorum. Bütün sözcükler yetersiz.. Hiçbir şey yazmak istemiyorum. Engin denizlerde kulaç attığım, üstüme gökkuşağını kuşandığım bu aşk yalanmış. Şimdi karanlık sularda boğuluyorum. Gökyüzü kurşun gibi ağır. Ne yana dönsem yalan. Gülüşler yalan, vaatler yalan..İnsanlar yalan. Ben seni mi sevdim..Senin gözlerinle mi baktım dünyaya.. senin ellerinle mi çiçek derledim.. sevinçti, aşktı göğsüme bastım. Kocaman bir yalanı seninle mi yaşadım?

Gözlerine baktığım zaman cennet bahçesine geçerdim.. Bir aldatmacaymış, kötü bir rüya.. Kötülüğün bile bir yüzü vardır, bir görünüşü.. ama en beteri buymuş.. bu aldatmaca. Bir masal olsaydın razıydım, bir şiir olsaydın, alır saklardım.Güzel bir yüz kalırdı senden geriye, hoş bir anı.. kimsenin dokunamıyacağı bir tarih. Ama hiçbir şey kalmadı.. Bir yokluğu varsaymışım. Bir HİÇ’e sarılmışım. Çölde serap bile değilsin. Serabın gizli ışığı vardır. Sen ışığı yutan karanlık.. bir kör kuyu.. Ben kör kuyularda kaynak suyu aramışım.

Nasıl olsa biterdi bu aşk. Ama unutulmaz bir hatıra, gençliğin en güzel anısı olarak kalsaydı.. Sen hiçbir şeyin değerini bilmedin. Kökün çürük, yaprağın kül, meyvan zehirmiş. Ben seni aşkın yerine koymuş aldanmışım. Kabahat sende değil, ben insan tanımamışım.

Sana karşı öfke duymuyorum, kırgın değilim, kızgın değilim.. Çünkü sen zaten yokmuşsun. Asıl kızılacak kişi benim.. Küçücük bir toz tanesini bir mücevher sanmışım. Senin ihanetin bana koymadı..Beni kahreden, beni yokeden, beni bin pişman eden tek şey.. bir aşk yaratmış tek başına yaşamışım. Sen zaten yokmuşsun ki.. senin neyine yanayım
İhanet üzerine aşk mektubu
Sana hiçbir şey söylemek istemiyorum. Bütün sözcükler yetersiz.. Hiçbir şey yazmak istemiyorum. Engin denizlerde kulaç attığım, üstüme gökkuşağını kuşandığım bu aşk yalanmış. Şimdi karanlık sularda boğuluyorum. Gökyüzü kurşun gibi ağır. Ne yana dönsem yalan. Gülüşler yalan, vaatler yalan..İnsanlar yalan. Ben seni mi sevdim..Senin gözlerinle mi baktım dünyaya.. senin ellerinle mi çiçek derledim.. sevinçti, aşktı göğsüme bastım. Kocaman bir yalanı seninle mi yaşadım?

Gözlerine baktığım zaman cennet bahçesine geçerdim.. Bir aldatmacaymış, kötü bir rüya.. Kötülüğün bile bir yüzü vardır, bir görünüşü.. ama en beteri buymuş.. bu aldatmaca. Bir masal olsaydın razıydım, bir şiir olsaydın, alır saklardım.Güzel bir yüz kalırdı senden geriye, hoş bir anı.. kimsenin dokunamıyacağı bir tarih. Ama hiçbir şey kalmadı.. Bir yokluğu varsaymışım. Bir HİÇ’e sarılmışım. Çölde serap bile değilsin. Serabın gizli ışığı vardır. Sen ışığı yutan karanlık.. bir kör kuyu.. Ben kör kuyularda kaynak suyu aramışım.

Nasıl olsa biterdi bu aşk. Ama unutulmaz bir hatıra, gençliğin en güzel anısı olarak kalsaydı.. Sen hiçbir şeyin değerini bilmedin. Kökün çürük, yaprağın kül, meyvan zehirmiş. Ben seni aşkın yerine koymuş aldanmışım. Kabahat sende değil, ben insan tanımamışım.

Sana karşı öfke duymuyorum, kırgın değilim, kızgın değilim.. Çünkü sen zaten yokmuşsun. Asıl kızılacak kişi benim.. Küçücük bir toz tanesini bir mücevher sanmışım. Senin ihanetin bana koymadı..Beni kahreden, beni yokeden, beni bin pişman eden tek şey.. bir aşk yaratmış tek başına yaşamışım. Sen zaten yokmuşsun ki.. senin neyine yanayım


Yine sabır tazeliyorum!
Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Sıradanlığımın üzerime kurşun misali çöktüğü gecelerde, sensizliğe türküler söylerdim. Çıkmaz sokaklardaki asudeliğim, asabımın gereğidir. Hükmünde şafaklara yazdım, gün ötesi bölünen uykularımın tedirginliğini... Ne bıraktığın solgun bir buse, ne de kucağında harmanladığın amade sarılışın koydu, sırtını dönüp giderken suratıma astığın zoraki tebessümün kadar!
Sahi, bu kadar uzaklaşmış mıydık?

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Nabzınla gelip giden hayallerim yarınlara süzülürken, mısraların en güzelini toplardım, o günahına sarıldığım gözlerinden... Güneşinde erir, nefesinde ruhumu verirdim. Bir bardak demli çayına efkâr satardım, huysuzluğumun yangınlarında... Gözlerim, gözlerine hapsolur, sıkılgan yüzsüzlüğüm kapına vururdu. Benliğim, bir serseri sarhoşluğunda kudururdu... Sen, yine kendi bildiğini okuyor olsan da ben hala seni okuyorum; anlamsız şiirlerimin anlamlı hecelerinde...

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Bir kum saati telaşına yenik düşerken savrulmuş gençliğim, bir gül
nezaketinde umutsuzluğum, çorak bedenime yağmur olur, bulut bulut... Kurumuş bir daldan arta kalan gözyaşlarım, gühahkâr rüzgarında uçuşurken, nice ömre sığmayan huzuru kucaklarım, dolu dolu boş aldığım keşmekeşliğinde... Başak başak saçlarından topladığım fidanlar, dağ misali geniş omuzlarıma örtün olsun, şifa niyetine... Melekler utanır ey sevgili, ettiğine!

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Mum titrekliğine muhtaç olan bu şehrin her karanlığına, hüznünden uzak çığlıklarım yazılırken, sen beni yine yalnızlığıma bağışlıyordun... Sahiller boyu kum tanelerine saklanan utangaçlığım, çocukluğumun ve çocukluğunun yaşanmamışlıklarının ızdırabını resimlerdi. Hırçınlığın, nefsimi uçurumlara yürütür, sarmaşıklara bürünen ruhsuzluğun ve duygusuzluğun kıskanç avareliğimi yerlerde sürütürdü, medlere tezat tutarsız gelip gitmelerimde...
Yine sabır tazeliyorum!

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Şimdilerde mutluluğun pençesinde kıvranırken bedenin, en güzel tebbessümü ben uğurluyorum sana, yine kalemsizliğimde... Sessizliğe açılan pencerelerde, çekilmiş perdelere sinmiş dik başlılığım, senin meçhûle ramın ile nezaketimi kanat kanat mavi göğe yükseltir, yaşadıklamızdan sonra...
Muhabbet kuşları yoldaşın olsun, kahrımı adımladığın, sonu gelmez
yollarında! Malumundur, bu şehir yine bana emanet... Bari sen kurtul, git buralardan! ..

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde.
Yine sabır tazeliyorum!
Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Sıradanlığımın üzerime kurşun misali çöktüğü gecelerde, sensizliğe türküler söylerdim. Çıkmaz sokaklardaki asudeliğim, asabımın gereğidir. Hükmünde şafaklara yazdım, gün ötesi bölünen uykularımın tedirginliğini... Ne bıraktığın solgun bir buse, ne de kucağında harmanladığın amade sarılışın koydu, sırtını dönüp giderken suratıma astığın zoraki tebessümün kadar!
Sahi, bu kadar uzaklaşmış mıydık?

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Nabzınla gelip giden hayallerim yarınlara süzülürken, mısraların en güzelini toplardım, o günahına sarıldığım gözlerinden... Güneşinde erir, nefesinde ruhumu verirdim. Bir bardak demli çayına efkâr satardım, huysuzluğumun yangınlarında... Gözlerim, gözlerine hapsolur, sıkılgan yüzsüzlüğüm kapına vururdu. Benliğim, bir serseri sarhoşluğunda kudururdu... Sen, yine kendi bildiğini okuyor olsan da ben hala seni okuyorum; anlamsız şiirlerimin anlamlı hecelerinde...

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Bir kum saati telaşına yenik düşerken savrulmuş gençliğim, bir gül
nezaketinde umutsuzluğum, çorak bedenime yağmur olur, bulut bulut... Kurumuş bir daldan arta kalan gözyaşlarım, gühahkâr rüzgarında uçuşurken, nice ömre sığmayan huzuru kucaklarım, dolu dolu boş aldığım keşmekeşliğinde... Başak başak saçlarından topladığım fidanlar, dağ misali geniş omuzlarıma örtün olsun, şifa niyetine... Melekler utanır ey sevgili, ettiğine!

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Mum titrekliğine muhtaç olan bu şehrin her karanlığına, hüznünden uzak çığlıklarım yazılırken, sen beni yine yalnızlığıma bağışlıyordun... Sahiller boyu kum tanelerine saklanan utangaçlığım, çocukluğumun ve çocukluğunun yaşanmamışlıklarının ızdırabını resimlerdi. Hırçınlığın, nefsimi uçurumlara yürütür, sarmaşıklara bürünen ruhsuzluğun ve duygusuzluğun kıskanç avareliğimi yerlerde sürütürdü, medlere tezat tutarsız gelip gitmelerimde...
Yine sabır tazeliyorum!

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Şimdilerde mutluluğun pençesinde kıvranırken bedenin, en güzel tebbessümü ben uğurluyorum sana, yine kalemsizliğimde... Sessizliğe açılan pencerelerde, çekilmiş perdelere sinmiş dik başlılığım, senin meçhûle ramın ile nezaketimi kanat kanat mavi göğe yükseltir, yaşadıklamızdan sonra...
Muhabbet kuşları yoldaşın olsun, kahrımı adımladığın, sonu gelmez
yollarında! Malumundur, bu şehir yine bana emanet... Bari sen kurtul, git buralardan! ..

Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde.

Yitirdim
Parçalaya parçalaya yitirdim bir şeyleri, ellerim kalemleri tutamıyor.Eskisi gibi değil yazılarım ve eskisi gibi cesaret edemiyorum hiçbir şeye, kelimeler korkutuyor beni.Eller, kollar korkutuyor.

insan!..

insanın canlılığından korkuyorum.Yazamadığım harfler oluyor, canlı harfler… capcanlı durumlar var.Kapatamadığım kapılar, kokular, okuyamadıklarım ama onlar canlılığa hiç aldırmadan yaşayıp gidiyorlar.
Yitirdikleri canlıların yerine yenilerini alıyorlar!..
Çok paralar ödüyorlar, et satın alınır sanıyorlar. Küçük kediler yiyip, kayıp gidiyorlar hayatın üzerinde. Acımasız olan ben miyim?
Nefret dolu bile değilim şimdi.
Canlılıklarına veriyorum yaptıkları her şeyi, kızamıyorum.
Kızmak bile bir canlılık belirtisi, ama ölemiyorum da. Ölümsüz olmanın can sıkıntısını yaşıyorum içimde, o yüzden bu kadar dinginim, o yüzden acımıyor ellerim.
Her şeye yeterince vaktim var. okumaya, yazmaya ve boğazı hayran hayran seyretmeye…
kimse beni dürtsün istemiyorum.
tek başıma bütün canlılıkların ortasında dikilip, sürekli boğazı seyrediyorum.
Vaktim çok!
vaktim çok! koşuşturmuyorum.
Gidemiyorumİ merdivenler, şiirler…
zaman… zaman hangi zaman?
kelimeler niye eksik?
güneş neden gözümü almıyor artık benim?
kelimelerin yerine kış geldi. üşümüyorum. dimdik durduğum için bu titreme!
geçeceğini sanıyorum!..
Ama hiçbir şey işe yaramıyor bazen. insanın umutlanacağı bir şeylerinin olmaması çok acı.
ne acı?
acı var mı ki?
Kelime oyunları yok artık. ömrüm yok! zaman var! tik. tak. Geçip giden zaman var, sevemediğim insanlar ve canlılıkları var. Uzaklarda beni bekleyen canlılar… yazdıklarımı asla önemsemeyen canlılar…
Gidesim yok.

Gitmek!

Gitmek!

Gitmelerin hepsini teğet geçiyorum küçük yol perileri dönüp duruyor etrafımda, ama gitmek yok!
Artık daha fazla korku yok!
Yaşanacak bütün karabasanlar yaşandı, kâğıtların kokuları geçti.
Küçük koku mutlulukları…
Bağlılıklarım yok artık. Bütün bağları ve küçük keyifleri attım üstümden. görmüyorum. Görmeyen gözlerle, görünmez kâğıtlara yazıyorum. Yıldızlara bakıp asla benim içinde olamayacağım masallar yazıyorum. benim de bir masalım olsun istiyorum ama olmuyor.Bu dinginliğin masalı yok çünkü.

Yitirdim...

Sonunu bilmediğim masallara dönüştüm , aslında sığsın isterdim küçük defter sayfalarına sevdamız, şimdi ise sensiz bir kaçağım , kaşla göz arasında ...

Bu kadar !
Ötesi yok !
Kelimeler bitti ...
Yitirdim
Parçalaya parçalaya yitirdim bir şeyleri, ellerim kalemleri tutamıyor.Eskisi gibi değil yazılarım ve eskisi gibi cesaret edemiyorum hiçbir şeye, kelimeler korkutuyor beni.Eller, kollar korkutuyor.

insan!..

insanın canlılığından korkuyorum.Yazamadığım harfler oluyor, canlı harfler… capcanlı durumlar var.Kapatamadığım kapılar, kokular, okuyamadıklarım ama onlar canlılığa hiç aldırmadan yaşayıp gidiyorlar.
Yitirdikleri canlıların yerine yenilerini alıyorlar!..
Çok paralar ödüyorlar, et satın alınır sanıyorlar. Küçük kediler yiyip, kayıp gidiyorlar hayatın üzerinde. Acımasız olan ben miyim?
Nefret dolu bile değilim şimdi.
Canlılıklarına veriyorum yaptıkları her şeyi, kızamıyorum.
Kızmak bile bir canlılık belirtisi, ama ölemiyorum da. Ölümsüz olmanın can sıkıntısını yaşıyorum içimde, o yüzden bu kadar dinginim, o yüzden acımıyor ellerim.
Her şeye yeterince vaktim var. okumaya, yazmaya ve boğazı hayran hayran seyretmeye…
kimse beni dürtsün istemiyorum.
tek başıma bütün canlılıkların ortasında dikilip, sürekli boğazı seyrediyorum.
Vaktim çok!
vaktim çok! koşuşturmuyorum.
Gidemiyorumİ merdivenler, şiirler…
zaman… zaman hangi zaman?
kelimeler niye eksik?
güneş neden gözümü almıyor artık benim?
kelimelerin yerine kış geldi. üşümüyorum. dimdik durduğum için bu titreme!
geçeceğini sanıyorum!..
Ama hiçbir şey işe yaramıyor bazen. insanın umutlanacağı bir şeylerinin olmaması çok acı.
ne acı?
acı var mı ki?
Kelime oyunları yok artık. ömrüm yok! zaman var! tik. tak. Geçip giden zaman var, sevemediğim insanlar ve canlılıkları var. Uzaklarda beni bekleyen canlılar… yazdıklarımı asla önemsemeyen canlılar…
Gidesim yok.

Gitmek!

Gitmek!

Gitmelerin hepsini teğet geçiyorum küçük yol perileri dönüp duruyor etrafımda, ama gitmek yok!
Artık daha fazla korku yok!
Yaşanacak bütün karabasanlar yaşandı, kâğıtların kokuları geçti.
Küçük koku mutlulukları…
Bağlılıklarım yok artık. Bütün bağları ve küçük keyifleri attım üstümden. görmüyorum. Görmeyen gözlerle, görünmez kâğıtlara yazıyorum. Yıldızlara bakıp asla benim içinde olamayacağım masallar yazıyorum. benim de bir masalım olsun istiyorum ama olmuyor.Bu dinginliğin masalı yok çünkü.

Yitirdim...

Sonunu bilmediğim masallara dönüştüm , aslında sığsın isterdim küçük defter sayfalarına sevdamız, şimdi ise sensiz bir kaçağım , kaşla göz arasında ...

Bu kadar !
Ötesi yok !
Kelimeler bitti ...

Varlığına alışmıştım tam sen gittiğinde.
Yokluğun varlığından daha durgun daha huzurluydu.
Sen yokken seni özlemek
sen varken özlemekten daha az incitti beni.
Ömür boyu yanımda olma sözlerini
hiçbirzaman ciddiye almamış olmam sadece şansımdandı,
yoksa seni sevecek kadar salaktım.
Gidersin diye korkuyla geçen onca gece geçti,
seni düşünerek.
Sen asla gitmedin.
Ama gelmedin de.
Paylaşmayı daha küçük bir çocukken öğrenmiştim.
Bilmezdim büyüyünce acıtacağını konu sen olduğunda.
En son senin için çarptı bu kalp deli gibi.
En son senin için gözlerim dalıp gitti uzaklara
her gece olduğu gibi.
Benim değildin belki ama.
Hep sen, benimle tamamlanmış olan
eksiklerine bakıp daha fazlasını isterken,
ben sende yeni boşluklar yaşıyordum.
Daha çoğunu isterken sen,
bense yarımlarında kayboluyordum.
Kaç kez vazgeç dedi bu yürek,
kaç kez yolun kenarındaki ormana girip
yok olmak istedi.
Senin varlığını bilmek bile yeterken bana,
sende kendimi yok hissetmek
"yok olduğumdan başka" ne düşündürebilirdiki bana?
Oysa düşünsene, ne coşku doluydu yüreklerimiz
başlarken yeni bir hayata.
Gecelerimizide, gündüzlerimizi de
adamaya hazırdık birbirimize,
koşulsuz, içten ve sımsıcak duygularımızla.
Yaşadığımız her an unutulmaz,
doyumsuz ve vazgeçilmez olacaktı.
Sen bir sonbahar rüzgarında
savrulmuş bir gül yaprağı bense taç olacaktım sana.
Şimdilerde, kim savruluyor ve
kim onu sarmaya çalışıyor karıştırıyorum artık.
Ben bu uykuları, böyle uykuları unutalı çok olmuştu.
Acı uykusu, hüzün uykusu, korku uykusu.
Ama çok sürmez esaretim biliyorum,
Içimdeki bu yenilginin acısı sürsede yıllarca,
bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme.
Şimdi gitmek zamanı belki,
geride yaşanmış yada yarım kalmış anları bırakarak.
Sende tüm ürkekliğinle, tüm hatalarınla,
tüm eksiklerinle, tüm haklı gördüğün yalanlarınla
vede vicdanınla başbaşasın şimdi.
Hepbir şeyler tamamlancak değil ya,
bu da böyle yarım kalsın.
Yine yanıldım...!!!


İlk acım değil ama en büyük acımsın...!!!

Sevmemeye yemin etmiştim kimseleri
kendimden daha fazla sevmeycektm
uğruna hiç bir şey feda etmeyecektim.


SENİ SEVMEK İÇİN SANA İHTİYACIM YOK Kİ BENİM...

Varlığına alışmıştım tam sen gittiğinde.
Yokluğun varlığından daha durgun daha huzurluydu.
Sen yokken seni özlemek
sen varken özlemekten daha az incitti beni.
Ömür boyu yanımda olma sözlerini
hiçbirzaman ciddiye almamış olmam sadece şansımdandı,
yoksa seni sevecek kadar salaktım.
Gidersin diye korkuyla geçen onca gece geçti,
seni düşünerek.
Sen asla gitmedin.
Ama gelmedin de.
Paylaşmayı daha küçük bir çocukken öğrenmiştim.
Bilmezdim büyüyünce acıtacağını konu sen olduğunda.
En son senin için çarptı bu kalp deli gibi.
En son senin için gözlerim dalıp gitti uzaklara
her gece olduğu gibi.
Benim değildin belki ama.
Hep sen, benimle tamamlanmış olan
eksiklerine bakıp daha fazlasını isterken,
ben sende yeni boşluklar yaşıyordum.
Daha çoğunu isterken sen,
bense yarımlarında kayboluyordum.
Kaç kez vazgeç dedi bu yürek,
kaç kez yolun kenarındaki ormana girip
yok olmak istedi.
Senin varlığını bilmek bile yeterken bana,
sende kendimi yok hissetmek
"yok olduğumdan başka" ne düşündürebilirdiki bana?
Oysa düşünsene, ne coşku doluydu yüreklerimiz
başlarken yeni bir hayata.
Gecelerimizide, gündüzlerimizi de
adamaya hazırdık birbirimize,
koşulsuz, içten ve sımsıcak duygularımızla.
Yaşadığımız her an unutulmaz,
doyumsuz ve vazgeçilmez olacaktı.
Sen bir sonbahar rüzgarında
savrulmuş bir gül yaprağı bense taç olacaktım sana.
Şimdilerde, kim savruluyor ve
kim onu sarmaya çalışıyor karıştırıyorum artık.
Ben bu uykuları, böyle uykuları unutalı çok olmuştu.
Acı uykusu, hüzün uykusu, korku uykusu.
Ama çok sürmez esaretim biliyorum,
Içimdeki bu yenilginin acısı sürsede yıllarca,
bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme.
Şimdi gitmek zamanı belki,
geride yaşanmış yada yarım kalmış anları bırakarak.
Sende tüm ürkekliğinle, tüm hatalarınla,
tüm eksiklerinle, tüm haklı gördüğün yalanlarınla
vede vicdanınla başbaşasın şimdi.
Hepbir şeyler tamamlancak değil ya,
bu da böyle yarım kalsın.
Yine yanıldım...!!!


İlk acım değil ama en büyük acımsın...!!!

Sevmemeye yemin etmiştim kimseleri
kendimden daha fazla sevmeycektm
uğruna hiç bir şey feda etmeyecektim.


SENİ SEVMEK İÇİN SANA İHTİYACIM YOK Kİ BENİM...

İlk ve son mektup
Birgün bir arkadaşım verecek bu mektubu sana
Şaşkın bir bakışla alacaksın bu mektubu
Ellerin titreyip,gözlerin yaşararak okuyacaksın yazdıklarımı...
Bu silik satırları okurken bilmeyeceksin yaşamadığımı...
Bazı duygular hissedeceksin
Kaybettiğin zaman ağlayıp,pişman olacaksın
Kanım ile attığım imza çekecek dikkatini,
Kuru bir kan okşayacak parmaklarını
'Olmaz,yapamaz bunu' diye haykıracaksın
Bana koşmak isteyeceksin,koşamayacaksın.
Adresimi bilmediğin gelecek aklına,ağlayacaksın...
O gece uyuyamayacaksın
Karabasanlar uyutmayacak seni...
Bu bir rüya,gerçek değil diyeceksin...
Ama yanı başında duran mektup gerçek olduğunu anlatacak sana...
Sabah okula gitmek için çıktığında yolda parkta olabileceğim gelecek aklına..
Birde bakacaksın ki ben yokum orada..
Ve sonra sela sesleri çınlatacak kulaklarını
Ardından imam ismimi okuyacak
Koşarak camiye gideceksin
Soğuk musalla taşında boylu oyuna yatmış olarak göreceksin beni...
Bir an kalkabileceğimi sanarak ''hadi kalk'' diyeceksin.
Seni anlıyorum, eskiden görmek istemediğin yüzümü görmek isteyeceksin
Buz gibi olduğumu hissedeceksin,
Kalbini parçalamak isteyeceksin,
Yüzlerce insan aşkımın önünde diz çökecek
Bütün dostlarım dua ederken, sen sadece kendini lanetleyaceksin
Uzun bir yoldan sonra mezarlığa geleceksin
Simsiyah gökyüzü ve karatoprak korkutacak seni
Dünyanın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu anlayacaksın...
Ve! İmam şu soruyu soracak, ''Merhumu nasıl tanırdınız''
Arkadaşlarım ''İyi insandı. Bi vefasızı seviyordu,sevdalıydı delicesine''
Sen suskun ,sen pişman, sen gözüyaşlı olacaksın..
Hepsi karatoprak örtecek üstüme, beni karatopraklara gömecekler.
Biri farkedecek seni, hepsi birden yanına gelecekler
Sen o çocuksun neden geldin diyecekler
Gözlerini öfke bürüyecek, seni linç etmek isteyecekler
Sonra evimim adresini ve anahtarlarını sana verip, hepsi çekip gidecekler
Mezarımın yanına gelip ağlayacaksın, mezarlıkta bir tek sen kalacaksın
Sora sora evimi bulacaksın
Kapıdan içeri girdiğinde donup kalacaksın ve ağlayacaksın...
Ben ölmeden önce o evde tek eksik olanın sen olduğunu anlayacaksın.
Duvarda boy boy resimlerini ve sana yazdığım şiirler göreceksin.
Can verdiğim köşe gözüne çarpacak,yer kanla dolu olacak
Masamın üstünde boş bir içki şişesi ve beni öldüren silah olacak..
Evimin her köşesi sana seni hatırlatacak,
Gözlerin yaşlarla dolacak...
Yanağından süzülüp yere damlayacak ve kanıma karışacak
Kapıyı kapatıp çıkarken,masadaki silah da yanına alacaksın
Farkında olmadan mezarlığa geleceksin..
Elindeki silahı şakağına dayayıp,parmağını tetiğe değdireceksin..
Soğuk kurşun birden hızlı bir şekilde,beynine saplanacak
Mezarlıktaki bütün hayvanlar koşmaya,bağırmaya başlayacak
Onlar bile KARŞILIKSIZ sevginin ne demek olduğunu anlayacak...
Ve hiçbir şey söz söylemeden mezarımın üzerine düşeceksin
Yıllarca dillerden düşmemiş olan aşkım bu mezarda noktalanacak...


Senin içi söylediklerimi yapmayabilirim ama,
Şuan benim yaşamadığıma inanabilirsin
Anlaşılmayan karşılıksız sevginin kurbanından anlamayan vefasıza...
İlk ve son mektup
Birgün bir arkadaşım verecek bu mektubu sana
Şaşkın bir bakışla alacaksın bu mektubu
Ellerin titreyip,gözlerin yaşararak okuyacaksın yazdıklarımı...
Bu silik satırları okurken bilmeyeceksin yaşamadığımı...
Bazı duygular hissedeceksin
Kaybettiğin zaman ağlayıp,pişman olacaksın
Kanım ile attığım imza çekecek dikkatini,
Kuru bir kan okşayacak parmaklarını
'Olmaz,yapamaz bunu' diye haykıracaksın
Bana koşmak isteyeceksin,koşamayacaksın.
Adresimi bilmediğin gelecek aklına,ağlayacaksın...
O gece uyuyamayacaksın
Karabasanlar uyutmayacak seni...
Bu bir rüya,gerçek değil diyeceksin...
Ama yanı başında duran mektup gerçek olduğunu anlatacak sana...
Sabah okula gitmek için çıktığında yolda parkta olabileceğim gelecek aklına..
Birde bakacaksın ki ben yokum orada..
Ve sonra sela sesleri çınlatacak kulaklarını
Ardından imam ismimi okuyacak
Koşarak camiye gideceksin
Soğuk musalla taşında boylu oyuna yatmış olarak göreceksin beni...
Bir an kalkabileceğimi sanarak ''hadi kalk'' diyeceksin.
Seni anlıyorum, eskiden görmek istemediğin yüzümü görmek isteyeceksin
Buz gibi olduğumu hissedeceksin,
Kalbini parçalamak isteyeceksin,
Yüzlerce insan aşkımın önünde diz çökecek
Bütün dostlarım dua ederken, sen sadece kendini lanetleyaceksin
Uzun bir yoldan sonra mezarlığa geleceksin
Simsiyah gökyüzü ve karatoprak korkutacak seni
Dünyanın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu anlayacaksın...
Ve! İmam şu soruyu soracak, ''Merhumu nasıl tanırdınız''
Arkadaşlarım ''İyi insandı. Bi vefasızı seviyordu,sevdalıydı delicesine''
Sen suskun ,sen pişman, sen gözüyaşlı olacaksın..
Hepsi karatoprak örtecek üstüme, beni karatopraklara gömecekler.
Biri farkedecek seni, hepsi birden yanına gelecekler
Sen o çocuksun neden geldin diyecekler
Gözlerini öfke bürüyecek, seni linç etmek isteyecekler
Sonra evimim adresini ve anahtarlarını sana verip, hepsi çekip gidecekler
Mezarımın yanına gelip ağlayacaksın, mezarlıkta bir tek sen kalacaksın
Sora sora evimi bulacaksın
Kapıdan içeri girdiğinde donup kalacaksın ve ağlayacaksın...
Ben ölmeden önce o evde tek eksik olanın sen olduğunu anlayacaksın.
Duvarda boy boy resimlerini ve sana yazdığım şiirler göreceksin.
Can verdiğim köşe gözüne çarpacak,yer kanla dolu olacak
Masamın üstünde boş bir içki şişesi ve beni öldüren silah olacak..
Evimin her köşesi sana seni hatırlatacak,
Gözlerin yaşlarla dolacak...
Yanağından süzülüp yere damlayacak ve kanıma karışacak
Kapıyı kapatıp çıkarken,masadaki silah da yanına alacaksın
Farkında olmadan mezarlığa geleceksin..
Elindeki silahı şakağına dayayıp,parmağını tetiğe değdireceksin..
Soğuk kurşun birden hızlı bir şekilde,beynine saplanacak
Mezarlıktaki bütün hayvanlar koşmaya,bağırmaya başlayacak
Onlar bile KARŞILIKSIZ sevginin ne demek olduğunu anlayacak...
Ve hiçbir şey söz söylemeden mezarımın üzerine düşeceksin
Yıllarca dillerden düşmemiş olan aşkım bu mezarda noktalanacak...


Senin içi söylediklerimi yapmayabilirim ama,
Şuan benim yaşamadığıma inanabilirsin
Anlaşılmayan karşılıksız sevginin kurbanından anlamayan vefasıza...

Yüreğimdesin....
Kokun ruzgara dolar eser de
Sarar sensizlik her nefeste
Bilirim gun gelir yaşanir seninle
Bu kadar severken bitemez ki boyle

Kokun hala icimde her ruzgar esi$inde daha da bir doluyorsun icime. Sensiz kaldim işte sensizlik sariyor beni her nefeste. Sensizlik bu alişmam gereken ve alişacagim alişmak zorunda oldugum. Hayalimde senle yaşanacak cok guzel gunler var diyordum artik onlarda yok. Biz cok zamansiz ayri düştük bir birimizden bu kadar cok severken, bu kadar yakinken mutluluga bitti işte. Bitmemesi gereken bir aşkti bizimkisi. Ogrendim bazen sevmek hicbir şeye yetmiyormuş derlerdi bana cok sacma gelirdi bu cumle şimdi ben bunlari yaşiyorum senden uzakta senle.

Bilirim gun gelir yaşanir seninle
Bu kadar severken biz yenilmeyiz
Hic kimseye hicbir seye
Olmuyor bir tanem olmuyor

Ben seninle yaşiyorum bu aşki ama sensiz. Nasil tek kişilik yaşanir deme bu aşk ben yaşiyorum. Hic kimseye anlatamadim bunu sensiz olmadigini, sensiz yapamadigimi kimseler dinlemedi canimdan saydiklarim bile gormuyorlar şimdi benim halimi. Olmuyor senden uzakta sensiz yapamiyorum artik bitsin istiyorum bogulmalarim, cigliklarim ama bitmeyecek.

Yureginden uzaklarda caresiz
Sen canimin parcasi alnimin yazisi
Yoksun nasil yaşarim ben sensiz

Yureginden uzaklardayim ama yuregimdensin sen benim canimdan bir paraca icimde yaşayan diger yanimsin. Sen yoksun soyle ben ne yapayim. Bizim şarkimizin altina bunlari yazmayacaktim ben ama bunlar duştu bizim aşkimiza. Ben şimdi istemedigim bir hayatin kucagina adim adim gidiyorum bilmiyorum şimdi sen hangi yurege dokunuyorsun hangi elleri tutuyorsun hangi goz gozlerine degiyor bil ki yureginden uzaktayim ama yuregimdesin ve senin yerin yuregim.
Yüreğimdesin....
Kokun ruzgara dolar eser de
Sarar sensizlik her nefeste
Bilirim gun gelir yaşanir seninle
Bu kadar severken bitemez ki boyle

Kokun hala icimde her ruzgar esi$inde daha da bir doluyorsun icime. Sensiz kaldim işte sensizlik sariyor beni her nefeste. Sensizlik bu alişmam gereken ve alişacagim alişmak zorunda oldugum. Hayalimde senle yaşanacak cok guzel gunler var diyordum artik onlarda yok. Biz cok zamansiz ayri düştük bir birimizden bu kadar cok severken, bu kadar yakinken mutluluga bitti işte. Bitmemesi gereken bir aşkti bizimkisi. Ogrendim bazen sevmek hicbir şeye yetmiyormuş derlerdi bana cok sacma gelirdi bu cumle şimdi ben bunlari yaşiyorum senden uzakta senle.

Bilirim gun gelir yaşanir seninle
Bu kadar severken biz yenilmeyiz
Hic kimseye hicbir seye
Olmuyor bir tanem olmuyor

Ben seninle yaşiyorum bu aşki ama sensiz. Nasil tek kişilik yaşanir deme bu aşk ben yaşiyorum. Hic kimseye anlatamadim bunu sensiz olmadigini, sensiz yapamadigimi kimseler dinlemedi canimdan saydiklarim bile gormuyorlar şimdi benim halimi. Olmuyor senden uzakta sensiz yapamiyorum artik bitsin istiyorum bogulmalarim, cigliklarim ama bitmeyecek.

Yureginden uzaklarda caresiz
Sen canimin parcasi alnimin yazisi
Yoksun nasil yaşarim ben sensiz

Yureginden uzaklardayim ama yuregimdensin sen benim canimdan bir paraca icimde yaşayan diger yanimsin. Sen yoksun soyle ben ne yapayim. Bizim şarkimizin altina bunlari yazmayacaktim ben ama bunlar duştu bizim aşkimiza. Ben şimdi istemedigim bir hayatin kucagina adim adim gidiyorum bilmiyorum şimdi sen hangi yurege dokunuyorsun hangi elleri tutuyorsun hangi goz gozlerine degiyor bil ki yureginden uzaktayim ama yuregimdesin ve senin yerin yuregim.


Yüreğimin Kanadını Kırasım Geldi
Ah! Benim hercai yüreğim..
Vazgeç bu sevdadan.
Kaç kere umut sofrasına oturup, her seferinde boynunu bükerek sessizce aç kalktın? Uslanmadın mı! Sen ne zaman bu konuda hayal kursan gerçekler o hızla kaçtı senden. Umutsuz yaşamak nedir hala öğrenemedin! Ne kaldı ki, hayal ediyorsun?
Dokunduğun yürek artık çok değişti kabul et. Gri ve ışıklı bir gecenin pencerene dolmasına izin verseydin aylar önce, görecektin aşkın seni nasıl da yaktığını.Güçlüyüm deme! Gücün bitti artık. O, artık çok uzaklarda aşk şarkıları söylüyor ellere.Başka başka tenlere dokundukça gökkuşağı açtırıyor yüreklerde.Yedi mevsimin solgun tüm çiçekleri bizim yanı başımıza çöreklendi anla artık! Gitmeliyiz.
Her çalan telefonda büyüyüp - küçülme dayanamıyorum! Yok etmeyi bilmek gerek kendine gel: Öleceğim.Uyurken bile hızla çarpan hallerinden usandım artık.Kopup gidecekmişsin gibi geliyor benden.
Gözlerimle belirsiz bir biçimde bir araya gelişlerin de canımı sıkıyor. Olur olmadık zamanlarda ağıtlar yakmak hiç hoş değil. Müzik bile dinleyemez oldum sayende; tansiyonumu yükseltecek kadar gümbürdeyip dengemi bozuyorsun. Kişisel denklerimi dahi alt üst ettin..Gecenin kör vaktinde, yangınını gevezelikle geçiştirmek için tüm enerjimi harcıyorum.Ne zoruma!
Tozu yerinden oynatmak başımıza bela açacak.Bizim aşk kalemiz yıkıldı.Kapat bu sayfayı; kanadını kırasım geliyor!
Yüreğimin Kanadını Kırasım Geldi
Ah! Benim hercai yüreğim..
Vazgeç bu sevdadan.
Kaç kere umut sofrasına oturup, her seferinde boynunu bükerek sessizce aç kalktın? Uslanmadın mı! Sen ne zaman bu konuda hayal kursan gerçekler o hızla kaçtı senden. Umutsuz yaşamak nedir hala öğrenemedin! Ne kaldı ki, hayal ediyorsun?
Dokunduğun yürek artık çok değişti kabul et. Gri ve ışıklı bir gecenin pencerene dolmasına izin verseydin aylar önce, görecektin aşkın seni nasıl da yaktığını.Güçlüyüm deme! Gücün bitti artık. O, artık çok uzaklarda aşk şarkıları söylüyor ellere.Başka başka tenlere dokundukça gökkuşağı açtırıyor yüreklerde.Yedi mevsimin solgun tüm çiçekleri bizim yanı başımıza çöreklendi anla artık! Gitmeliyiz.
Her çalan telefonda büyüyüp - küçülme dayanamıyorum! Yok etmeyi bilmek gerek kendine gel: Öleceğim.Uyurken bile hızla çarpan hallerinden usandım artık.Kopup gidecekmişsin gibi geliyor benden.
Gözlerimle belirsiz bir biçimde bir araya gelişlerin de canımı sıkıyor. Olur olmadık zamanlarda ağıtlar yakmak hiç hoş değil. Müzik bile dinleyemez oldum sayende; tansiyonumu yükseltecek kadar gümbürdeyip dengemi bozuyorsun. Kişisel denklerimi dahi alt üst ettin..Gecenin kör vaktinde, yangınını gevezelikle geçiştirmek için tüm enerjimi harcıyorum.Ne zoruma!
Tozu yerinden oynatmak başımıza bela açacak.Bizim aşk kalemiz yıkıldı.Kapat bu sayfayı; kanadını kırasım geliyor!



sustum..
ne kadar susulacaksa o kadar sustum
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor.....

sustum
sustu dudağımdaki şarkı gözlerimdeki şiir
yaraları yarayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız

sustum
bir ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum
sustu benimle deniz
sustu deli dalgalar sustu martılar
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne

sustum
tuz basıp yaralarıma susutum
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi her gece
kimse bilmiyor
kimse görmüyor

sustum..
sustu benimle gök,sustu benimle dağ sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız..
yaralı gönlümün sızıları konuşuyo
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
açıyorum uçurumlardan
kimse hissetmiyor....

saçlarını kokluyorum rüzgarların
dudaklarından öpüyorum hayatı
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar..
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
mendil silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor.....

ben sustum..
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor her gece dışarda inleyen rüzgar
gelmiyor bahar
kuşlar sevinmiyor
yıldızlar küs,ay üzgün
güneş doğmuyor acılar dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor hergece..
kimse bilmiyor...

acılarım konuşuyor kimse duymuyor
duymuyor
duymuyor
duymuyorrrr

sustum..
ne kadar susulacaksa o kadar sustum
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor.....

sustum
sustu dudağımdaki şarkı gözlerimdeki şiir
yaraları yarayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız

sustum
bir ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum
sustu benimle deniz
sustu deli dalgalar sustu martılar
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne

sustum
tuz basıp yaralarıma susutum
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi her gece
kimse bilmiyor
kimse görmüyor

sustum..
sustu benimle gök,sustu benimle dağ sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız..
yaralı gönlümün sızıları konuşuyo
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
açıyorum uçurumlardan
kimse hissetmiyor....

saçlarını kokluyorum rüzgarların
dudaklarından öpüyorum hayatı
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar..
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
mendil silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor.....

ben sustum..
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor her gece dışarda inleyen rüzgar
gelmiyor bahar
kuşlar sevinmiyor
yıldızlar küs,ay üzgün
güneş doğmuyor acılar dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor hergece..
kimse bilmiyor...

acılarım konuşuyor kimse duymuyor
duymuyor
duymuyor
duymuyorrrr



Yürek yorgunda sensiz... Dil serzenişte.
İçimi üşüten… Ne bulutların kurşuni rengi… Ne havanın soğuğu… Beynimi kemiren… Senden ayrı kalmanın, daha ne kadar sürecek sorusu… Yetmedi üç hazan alışmaya… Sen kışın beyaz örtüsüne sakladın yüreğimi… Ben baharlarda göz yaşlarımla suladım ve yeşerttim… En kuytu köşelerini seçtim doğanın… Yaprak oldum… Dokunmanı bekledim… Ne sararmak ve ölmek üzdü beni… Ne de görmediğin için dokunmayışın… Bende kalan saç telindi kalemim… Seni anlatan şiirler yazdım, kır çiçeklerine… Sevgililere sunulan ucuz demetler oldu birer birer… Koparıldılar… Hoyrat ellerce… Gece gecekonduların soluk ışıklarını seçtim kendime… Fal bakmak için… Yanıyorsa düşünüyor… Yanmıyorsa unuttu diye… Mantığım ve duygularım arasında med - cezirleri oynamaktan yoruldum… Sevgimin, benden başka kimseye zararı yok ispatından sıkıldım… Ne zormuş seni, sensiz yaşamak… Ne zormuş seni, kendime dahi anlatamamak… Ne zormuş, insan kalabalığında yalnız bırakılmak… Güzelliklerde, sevinenlerin çok olması beni de sevindirmişti daima… Ayrılıklarda ise neden yalnızlığında kaybolur insan… Kendimde sürekli suç aramaktan, yorgun düştü düşüncelerim… Söz - lere sığındım yetmedi… Son - lara sığındım bitmedi… Kaç üç hazan daha sürecek alışmam… Kaç üç hazan daha sürecek sözümü tutmam… Yürek yorgunda can… Dil serzenişte… başlangıçtan bitime, hata hep bende… Biliyor musun… Aslında serzenişim… Yaşattıklarımdan ötürü özür dileyişim… Yürek yorgunda sensiz... Dil serzenişte kendine...

Üç hazan bana kalsın
Baharları sen yaşa
Bil ki
yakınmam özünde sevgimdendir…
Bir kır çiçeğine iliştireceğim
o teli
ve yazdığım son şiir
Veda busemdir…
Yürek yorgunda sensiz... Dil serzenişte.
İçimi üşüten… Ne bulutların kurşuni rengi… Ne havanın soğuğu… Beynimi kemiren… Senden ayrı kalmanın, daha ne kadar sürecek sorusu… Yetmedi üç hazan alışmaya… Sen kışın beyaz örtüsüne sakladın yüreğimi… Ben baharlarda göz yaşlarımla suladım ve yeşerttim… En kuytu köşelerini seçtim doğanın… Yaprak oldum… Dokunmanı bekledim… Ne sararmak ve ölmek üzdü beni… Ne de görmediğin için dokunmayışın… Bende kalan saç telindi kalemim… Seni anlatan şiirler yazdım, kır çiçeklerine… Sevgililere sunulan ucuz demetler oldu birer birer… Koparıldılar… Hoyrat ellerce… Gece gecekonduların soluk ışıklarını seçtim kendime… Fal bakmak için… Yanıyorsa düşünüyor… Yanmıyorsa unuttu diye… Mantığım ve duygularım arasında med - cezirleri oynamaktan yoruldum… Sevgimin, benden başka kimseye zararı yok ispatından sıkıldım… Ne zormuş seni, sensiz yaşamak… Ne zormuş seni, kendime dahi anlatamamak… Ne zormuş, insan kalabalığında yalnız bırakılmak… Güzelliklerde, sevinenlerin çok olması beni de sevindirmişti daima… Ayrılıklarda ise neden yalnızlığında kaybolur insan… Kendimde sürekli suç aramaktan, yorgun düştü düşüncelerim… Söz - lere sığındım yetmedi… Son - lara sığındım bitmedi… Kaç üç hazan daha sürecek alışmam… Kaç üç hazan daha sürecek sözümü tutmam… Yürek yorgunda can… Dil serzenişte… başlangıçtan bitime, hata hep bende… Biliyor musun… Aslında serzenişim… Yaşattıklarımdan ötürü özür dileyişim… Yürek yorgunda sensiz... Dil serzenişte kendine...

Üç hazan bana kalsın
Baharları sen yaşa
Bil ki
yakınmam özünde sevgimdendir…
Bir kır çiçeğine iliştireceğim
o teli
ve yazdığım son şiir
Veda busemdir…

Zamanı geldiginde cekilmeli Aşk Mektubu
Daima kalabilmek icin zamanı geldiginde cekilmek gerekir

Unuttum inan; unuttum bütün benligimı serüvenlerim, hikayelerim nem toplamıs bir bulut gibi döküldü gözlerimden.

Gök yüzünün bu siyaha çalan ucsuz yüzüne bakarak hep agıt yaktım kaybettiklerime.Güzellerim nasılda kaydınız parmaklarımın arasından nasılda caresızce izledim yok olmalarınızı.Bir kibrit yoktu cebimde karnlıgınıza yakacak ucusan ısıgınızda tutunup kalabilecegim yoktu iste yok.

Zarif gumus kadehlerede sunulmus zehir, itiraz etmeden yudumlamısım ve tepkisiz izlemisim ıssızlıgın kanıma islemesini.Isyanları ise hep bu saate gizlemisim, yani kımsenin duymadıgı zamana. Akmıs bır ömürlük serüven donuk bakıslarımda.Duygusuz sönük inkarlarda.Balkonlar aynı,sahıl aynı dert yine aynı.Bu sonuçsuz yalvarıslarımmıs elimde kalan ve kalacak olan, birde bu donuk sessizlik.Hani kelimeler kifayetsiz. Sözcükler anlamsız bu derde düsmeden önce iste aynen öyle.Ögreniyoruz ıste düse kalka ögreniyoruz zulmu,hiçligi.
Bazen bir sabah kalktıgımda yoklugun ısıgına dair hafiften bır ezgi kalıyor aksamki kasırgadan aklımda.Gün dogmus ya gerisi zaten önemsiz.

Siyah bir halının süpürdükçe kirlenen beyaz beyaz pullanan ön yüzü gibi seni düsündükçe dahada bir batıyorum bu cıkmazlıgın dibine. Zaman kanatıyor derin derin yaralar acıyor benim tedavi diye sana gönderdigim merhabalarda. Gün çeliskili dedikodu kabuslarında yarım yarım kararıyor, uzaklaradan ucan bir güvercinin kanatlarındaki guneşsin, ben elimde havlu pesin sıra kosturuyorum.Sitem yok inan sadece caresizce aranıyorum kah klavyede kah kalemle kagıtlarda yuzunu kelimelerle boyuyorum.Birtek dudakların acıkta, onlarada cesaret edemiyorum…
Zamanı geldiginde cekilmeli Aşk Mektubu
Daima kalabilmek icin zamanı geldiginde cekilmek gerekir

Unuttum inan; unuttum bütün benligimı serüvenlerim, hikayelerim nem toplamıs bir bulut gibi döküldü gözlerimden.

Gök yüzünün bu siyaha çalan ucsuz yüzüne bakarak hep agıt yaktım kaybettiklerime.Güzellerim nasılda kaydınız parmaklarımın arasından nasılda caresızce izledim yok olmalarınızı.Bir kibrit yoktu cebimde karnlıgınıza yakacak ucusan ısıgınızda tutunup kalabilecegim yoktu iste yok.

Zarif gumus kadehlerede sunulmus zehir, itiraz etmeden yudumlamısım ve tepkisiz izlemisim ıssızlıgın kanıma islemesini.Isyanları ise hep bu saate gizlemisim, yani kımsenin duymadıgı zamana. Akmıs bır ömürlük serüven donuk bakıslarımda.Duygusuz sönük inkarlarda.Balkonlar aynı,sahıl aynı dert yine aynı.Bu sonuçsuz yalvarıslarımmıs elimde kalan ve kalacak olan, birde bu donuk sessizlik.Hani kelimeler kifayetsiz. Sözcükler anlamsız bu derde düsmeden önce iste aynen öyle.Ögreniyoruz ıste düse kalka ögreniyoruz zulmu,hiçligi.
Bazen bir sabah kalktıgımda yoklugun ısıgına dair hafiften bır ezgi kalıyor aksamki kasırgadan aklımda.Gün dogmus ya gerisi zaten önemsiz.

Siyah bir halının süpürdükçe kirlenen beyaz beyaz pullanan ön yüzü gibi seni düsündükçe dahada bir batıyorum bu cıkmazlıgın dibine. Zaman kanatıyor derin derin yaralar acıyor benim tedavi diye sana gönderdigim merhabalarda. Gün çeliskili dedikodu kabuslarında yarım yarım kararıyor, uzaklaradan ucan bir güvercinin kanatlarındaki guneşsin, ben elimde havlu pesin sıra kosturuyorum.Sitem yok inan sadece caresizce aranıyorum kah klavyede kah kalemle kagıtlarda yuzunu kelimelerle boyuyorum.Birtek dudakların acıkta, onlarada cesaret edemiyorum…
..

Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum" sevgili... ”

Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum sevgili. Ilık bir Eylül gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sevdana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana. Tek bir nefes bile gülümsemem için yeterdi bana..Sensizlikte kanarken sol yanım, ben hep seni düşledim zembereği kırılmış zamanın avuçlarında. Seni aradım güneşin sıcak alnında, senin ellerini aradım yağmurun ıslak dualarında.

Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Sana çıkan tüm yollar arsız dikenlerle süslenmişti sanki. Ayaklarım kan revan..Bir yanım uçurum bir yanım sensizlik ama her şeye inat sana geliyorum. Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geliyorum bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım ılık bahar bir elimde bulutların saçlarından arakladığım rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyorum bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye bir elimde bir yudum umut zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye. Sana geliyorum sevgili....

Unutmadan sevgili; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve esrarkeş yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını. Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna. Pes etmedim sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “ yenilmedim sevgili....

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Seni sordum memleketimden göçen turnalara. Ama bulamadım seni. Yüreğimin derinliklerinde. kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım seni. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki ben seni gidişinle suskunluğuna gömeyim sevgili…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım sevgili. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşları sevdim. Seni hep " aldığım nefes " bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir adamı sevginle tamamladığın için sevdim seni...

Satırlarıma sonvermeden bilmen gereken bazı şeyler var sevdiğim. İyi dinle beni sevgili. Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla sevgili.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Yalnızlığında kanattım fakir kelimelerimi. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var sana canım. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım sevgili “. Yanlış duymadın sevgili. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum sevgili. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Hem de defalarca… Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

Sen bu satırları benden uzaklarda okurken ben bir kelebek edasıyla baharın ince dallarından binlerce çiçeği yüreğimin eteklerine topluyor olacağım. Bir gün Cennetin taze baharlarında buluştuğumuzda giyineceğin “ beyaz duvağı “ süslemek için en parlak yıldızları çalacağım gecenin kirpiklerinden. Sen benden “ bir ömür “ uzaklıkta yaşarken sensizlikte bile sen varmışçasına sevdana nefes alıyor olacağım. Her gece günahlarınla sevişip güneşle beraber perdelerine gelip yüzüne ilk gülümseyen ben olacağım sevgili... Sen beni unutsan da ben seni yüreğimde yaşatacağım. Uzaklarda bir yerde yaşıyor ve nefes alıyor olmanı en büyük mutluluğum bilip acılarına delicesine yanacağım. Közlenmiş yüreğimle bir sonbahar gecesi ıslak saçlarına yağacağım avuçlarımda güller ile. Gözbebeklerinden yuvarlanıp ayakuçlarına serileceğim. Gülüşlerini nefesim bilip “ sensizlikte “ bile sana yaşıyor olacağım sevgili. Adını yüreğime vurulmuş bir mühür bilip dudaklarında anılan dua olarak hep seninle nefes alacağım sevgili..

“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili.
Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “

Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları
Ömür defterinin en masum günahında.

Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.

Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin;
“ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”
Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum" sevgili... ”

Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum sevgili. Ilık bir Eylül gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sevdana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana. Tek bir nefes bile gülümsemem için yeterdi bana..Sensizlikte kanarken sol yanım, ben hep seni düşledim zembereği kırılmış zamanın avuçlarında. Seni aradım güneşin sıcak alnında, senin ellerini aradım yağmurun ıslak dualarında.

Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Sana çıkan tüm yollar arsız dikenlerle süslenmişti sanki. Ayaklarım kan revan..Bir yanım uçurum bir yanım sensizlik ama her şeye inat sana geliyorum. Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geliyorum bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım ılık bahar bir elimde bulutların saçlarından arakladığım rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyorum bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye bir elimde bir yudum umut zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye. Sana geliyorum sevgili....

Unutmadan sevgili; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve esrarkeş yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını. Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna. Pes etmedim sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “ yenilmedim sevgili....

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Seni sordum memleketimden göçen turnalara. Ama bulamadım seni. Yüreğimin derinliklerinde. kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım seni. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki ben seni gidişinle suskunluğuna gömeyim sevgili…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım sevgili. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşları sevdim. Seni hep " aldığım nefes " bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir adamı sevginle tamamladığın için sevdim seni...

Satırlarıma sonvermeden bilmen gereken bazı şeyler var sevdiğim. İyi dinle beni sevgili. Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla sevgili.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Yalnızlığında kanattım fakir kelimelerimi. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var sana canım. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım sevgili “. Yanlış duymadın sevgili. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum sevgili. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Hem de defalarca… Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

Sen bu satırları benden uzaklarda okurken ben bir kelebek edasıyla baharın ince dallarından binlerce çiçeği yüreğimin eteklerine topluyor olacağım. Bir gün Cennetin taze baharlarında buluştuğumuzda giyineceğin “ beyaz duvağı “ süslemek için en parlak yıldızları çalacağım gecenin kirpiklerinden. Sen benden “ bir ömür “ uzaklıkta yaşarken sensizlikte bile sen varmışçasına sevdana nefes alıyor olacağım. Her gece günahlarınla sevişip güneşle beraber perdelerine gelip yüzüne ilk gülümseyen ben olacağım sevgili... Sen beni unutsan da ben seni yüreğimde yaşatacağım. Uzaklarda bir yerde yaşıyor ve nefes alıyor olmanı en büyük mutluluğum bilip acılarına delicesine yanacağım. Közlenmiş yüreğimle bir sonbahar gecesi ıslak saçlarına yağacağım avuçlarımda güller ile. Gözbebeklerinden yuvarlanıp ayakuçlarına serileceğim. Gülüşlerini nefesim bilip “ sensizlikte “ bile sana yaşıyor olacağım sevgili. Adını yüreğime vurulmuş bir mühür bilip dudaklarında anılan dua olarak hep seninle nefes alacağım sevgili..

“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili.
Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “

Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları
Ömür defterinin en masum günahında.

Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.

Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin;
“ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”

Ölmeyeceğim, Seviyorum
Ay ışıksız gecelerin, yıldızsız semaların korkunç karanlığında kabus dolu intiharlardayım,tükenmeyen gecelerden sabahın uykusuz ilk ışıklarına dek…

... Geceyi inleten sessiz çığlıklarım geri dönmekte kanayan yüreğime biçare...

... Çocukluğumu unuttuğum, gençliğimi harcadım bu kentte boğuluyorum…karanlık düşlerimde uzanan hiçbir eli tutamıyorum… Uzanan ellerde bıçaklar bilenmiş… Silahlar kınından çıkarılmış…haydi kesin kellemi… Vurun... Ne duruyorsunuz? ... Bu yürek sevmekten vazgeçmeyecek…

… Boğucu, sisli sabahlara sırıl sıklam uyandığımda doğrulamıyor, çamur deryası bir derede yüzmeye, kıyıya ulaşmaya çalışıyorum, nafile batıyorum… Battıkça daha çok seviyorum...

... Sesimi ne zaman duyacaksınız? Size rağmen değil, sizlerle ayakta kalmalıyım-ki kan içiciler zafer çığlıklarını vahşi kabileler gibi tam-tamlarla kutlamasınlar…

... Batıyor… Boğuluyorum… Uzandığım eller-ki dost türküler yazdığım eller hançerli…

... Vuruldum… Ama ölmedim… Çocukluğum da ’’ anne ben hiç ölmeyeceğim’’ derdim annem üzülmesin diye… Ölümüm hüzün kokan emekçi sevdaların, hüzün dolu bir çift gözün dizlerinde olmadıkça ölmeyeceğim…

ÖLMEYECEĞİM… SEVİYORUM...
Ölmeyeceğim, Seviyorum
Ay ışıksız gecelerin, yıldızsız semaların korkunç karanlığında kabus dolu intiharlardayım,tükenmeyen gecelerden sabahın uykusuz ilk ışıklarına dek…

... Geceyi inleten sessiz çığlıklarım geri dönmekte kanayan yüreğime biçare...

... Çocukluğumu unuttuğum, gençliğimi harcadım bu kentte boğuluyorum…karanlık düşlerimde uzanan hiçbir eli tutamıyorum… Uzanan ellerde bıçaklar bilenmiş… Silahlar kınından çıkarılmış…haydi kesin kellemi… Vurun... Ne duruyorsunuz? ... Bu yürek sevmekten vazgeçmeyecek…

… Boğucu, sisli sabahlara sırıl sıklam uyandığımda doğrulamıyor, çamur deryası bir derede yüzmeye, kıyıya ulaşmaya çalışıyorum, nafile batıyorum… Battıkça daha çok seviyorum...

... Sesimi ne zaman duyacaksınız? Size rağmen değil, sizlerle ayakta kalmalıyım-ki kan içiciler zafer çığlıklarını vahşi kabileler gibi tam-tamlarla kutlamasınlar…

... Batıyor… Boğuluyorum… Uzandığım eller-ki dost türküler yazdığım eller hançerli…

... Vuruldum… Ama ölmedim… Çocukluğum da ’’ anne ben hiç ölmeyeceğim’’ derdim annem üzülmesin diye… Ölümüm hüzün kokan emekçi sevdaların, hüzün dolu bir çift gözün dizlerinde olmadıkça ölmeyeceğim…

ÖLMEYECEĞİM… SEVİYORUM...

Önce öğren aşkı..
bi dur bakalım..benim aşkımı sorgulama hakkın yok senin..sen aşkın ne olduğunu biliyor musun ki..sen bikere aşk yaşadın mı ki sorgulama hakkını kendinde görüyorsun..
önce öğren aşkı..yaşamayı bil..sonra çık karşıma..ondan sonra'seninkide aşk mı'..de.
bende ancak o zaman cevap vereyim sana.savunayım aşkımı..madem yeri geldi bi iyilik yapayım sana..
oku da nasıl aşık olunurmuş öğren..
TESLİM OLACAKSIN..
KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM OLMAYI GEREKTİRİR AŞK..BİR YANIN AŞKTA DİĞER YANIN BAŞKA TARAFTA OLAMAZ..BEYNEN KALBEN,RUHEN,BEDENEN TESLİM OLMAYI BİLECEKSİN..HERŞEYİNLE AŞKA ADAYACAKSIN KENDİNİ..'CANIM YANAR'DİYE DÜŞÜNMEYECEKSİN..AŞK BU YAKABİLİR CANINI..AMA SEN BUNU GÖZE ALMAZSANDÜNYANIN EN MUTLU MUTLULUĞUNU DA YAKALAYAMAZSIN..HEM GÜLÜ KOKLAMAK İSTEYECEKSİN,HEMDE DİKENSİZ OLSUN DİYECEKSİN..OLMAZ ÖYLE ŞEY!!GÜLÜ SEVECEKSEN DİKENİNİN BATABİLECEĞĞİNİ DE BİLECEKSİN...
korkmayacaksın..
hiç bir aşk'şu gün bitecek'diye başlamaz..
aşk sözleşmelere bağlanamaz.
'ÖNCE SEN AŞIK OL,SONRA BEN OLURUM'diyemezsin..karşılık olmasa da aşk vardır..yüreğine ardına kadar açacaksın..yaralanma olasılığın vardır..ama unutma ki;o yürek aşksız atmaz..aşksız atan o yüreğe yürek denmez..
terkederse aldatırsa diye düşünüp kendine zehir etmeyeceksin hayatı..şüphe hem aşkın hem insanın düşmanıdır..yaşayabileceğin kadar yaşayacaksın..sonu acı bitmiş olsa da şükredeceksin o güzel günleri yaşadığın için..
ÇALIŞACAKSIN..
'AŞIK OLDUN,HADİ BAKALIM NE OLACAKSA OLSUN'DEMEYECEKSİN..
İŞTİR AŞK,UĞRAŞTIR..EMEKTİR!!UĞRAŞACAKSIN..ÇALIŞACAKSIN. .BESİN İSTER AŞK,TIPKI BİR ÇİÇEK GİBİ..İNSANDIR BESİNİ AŞKIN..SEN AŞKA NE KADAR ÇOK ŞEY VERİRSEN O DA SENİ O KADAR MUTLU EDER BUNU UNUTMAYACAKSIN..ASIL İŞ AŞIK OLDUKTAN SONRA BAŞLIYOR ZATEN..AŞK KÜT DİYE ÇIKAR KARŞINA,REDDEDEMEZSİN..ÖYLE Bİ GÜCÜN YOK.AMA AŞKI YAŞATABİLME GÜCÜN VAR,KULLANIRSAN VAR..ÜŞENMEYECEKSİN,
USANMAYACAKSIN..BİR DUVARI ÖREN USTA GİBİ BİR BAHÇEYİ ÇAPALAYAN BAHÇIVAN GİBİ EKECEKSİN..SEN BUNLARI YAPTIĞIN HALDE YAŞAMIYORSA AŞK ALDIRMA..ELİNDEN GELENİ YAPMIŞ İNSANLARIN HUZURUNU HİSSEDECEKSİN..BU BİLE YETECEK SANA..
koruyacaksın..
aşk senin en değerli varlığındır..gözünden bile sakınacaksın..nadide bir çiçek gibi en değerli vazoda paha biçilmez bir mücevher gibi en gizli kasada tutacaksın..dalgalanmalara açık olan bir duygudur aşk..korumazsan kırılır kaybolur!! saklamazsan çalarlar üzülürsün!!
ŞİMDİ OKUDUN MU AŞKI..
ANLADIN MI
YETMEZ Bİ DAHA OKU..
ezberLe..
Sonra GeL Yine..Önce öğren aşkı..
bi dur bakalım..benim aşkımı sorgulama hakkın yok senin..sen aşkın ne olduğunu biliyor musun ki..sen bikere aşk yaşadın mı ki sorgulama hakkını kendinde görüyorsun..
önce öğren aşkı..yaşamayı bil..sonra çık karşıma..ondan sonra'seninkide aşk mı'..de.
bende ancak o zaman cevap vereyim sana.savunayım aşkımı..madem yeri geldi bi iyilik yapayım sana..
oku da nasıl aşık olunurmuş öğren..
TESLİM OLACAKSIN..
KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM OLMAYI GEREKTİRİR AŞK..BİR YANIN AŞKTA DİĞER YANIN BAŞKA TARAFTA OLAMAZ..BEYNEN KALBEN,RUHEN,BEDENEN TESLİM OLMAYI BİLECEKSİN..HERŞEYİNLE AŞKA ADAYACAKSIN KENDİNİ..'CANIM YANAR'DİYE DÜŞÜNMEYECEKSİN..AŞK BU YAKABİLİR CANINI..AMA SEN BUNU GÖZE ALMAZSANDÜNYANIN EN MUTLU MUTLULUĞUNU DA YAKALAYAMAZSIN..HEM GÜLÜ KOKLAMAK İSTEYECEKSİN,HEMDE DİKENSİZ OLSUN DİYECEKSİN..OLMAZ ÖYLE ŞEY!!GÜLÜ SEVECEKSEN DİKENİNİN BATABİLECEĞĞİNİ DE BİLECEKSİN...
korkmayacaksın..
hiç bir aşk'şu gün bitecek'diye başlamaz..
aşk sözleşmelere bağlanamaz.
'ÖNCE SEN AŞIK OL,SONRA BEN OLURUM'diyemezsin..karşılık olmasa da aşk vardır..yüreğine ardına kadar açacaksın..yaralanma olasılığın vardır..ama unutma ki;o yürek aşksız atmaz..aşksız atan o yüreğe yürek denmez..
terkederse aldatırsa diye düşünüp kendine zehir etmeyeceksin hayatı..şüphe hem aşkın hem insanın düşmanıdır..yaşayabileceğin kadar yaşayacaksın..sonu acı bitmiş olsa da şükredeceksin o güzel günleri yaşadığın için..
ÇALIŞACAKSIN..
'AŞIK OLDUN,HADİ BAKALIM NE OLACAKSA OLSUN'DEMEYECEKSİN..
İŞTİR AŞK,UĞRAŞTIR..EMEKTİR!!UĞRAŞACAKSIN..ÇALIŞACAKSIN. .BESİN İSTER AŞK,TIPKI BİR ÇİÇEK GİBİ..İNSANDIR BESİNİ AŞKIN..SEN AŞKA NE KADAR ÇOK ŞEY VERİRSEN O DA SENİ O KADAR MUTLU EDER BUNU UNUTMAYACAKSIN..ASIL İŞ AŞIK OLDUKTAN SONRA BAŞLIYOR ZATEN..AŞK KÜT DİYE ÇIKAR KARŞINA,REDDEDEMEZSİN..ÖYLE Bİ GÜCÜN YOK.AMA AŞKI YAŞATABİLME GÜCÜN VAR,KULLANIRSAN VAR..ÜŞENMEYECEKSİN,
USANMAYACAKSIN..BİR DUVARI ÖREN USTA GİBİ BİR BAHÇEYİ ÇAPALAYAN BAHÇIVAN GİBİ EKECEKSİN..SEN BUNLARI YAPTIĞIN HALDE YAŞAMIYORSA AŞK ALDIRMA..ELİNDEN GELENİ YAPMIŞ İNSANLARIN HUZURUNU HİSSEDECEKSİN..BU BİLE YETECEK SANA..
koruyacaksın..
aşk senin en değerli varlığındır..gözünden bile sakınacaksın..nadide bir çiçek gibi en değerli vazoda paha biçilmez bir mücevher gibi en gizli kasada tutacaksın..dalgalanmalara açık olan bir duygudur aşk..korumazsan kırılır kaybolur!! saklamazsan çalarlar üzülürsün!!
ŞİMDİ OKUDUN MU AŞKI..
ANLADIN MI
YETMEZ Bİ DAHA OKU..
ezberLe..
Sonra GeL Yine.

Ördüm yokluğunun sancılarını
Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “


Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin. Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen. Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açan kelimelerim yokluğunda paslansın istedim. Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “ senden ” kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan kısacası her şeyden kaçtım unutmak için değil senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım..Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidişini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte .” Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. “. Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin….


Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hala sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna ebe oldum bilmediğim oyunlarda.. Gözyaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim işte zamanın kör saatlerinde. Seni götüren tarihi alnımın ortasında bir mıh gibi çaktım. Ve hala gittiğin günde hala bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde….


Hatırlar mısın bilmiyorum. Senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle. Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “ Pes etmeler bize göre değil, yılmakta öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köşe var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından. “ satırları geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara..Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum lakin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken yüreğim kabullenmiyor gidişine.. Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var ; yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…


Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada ben ise sessizce gözyaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak. Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına bırakıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu gözyaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki ; susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.


Sen bu satırları okurken ben tek hayalimiz olan kızımıza “ sonbahar mektupları “ yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca.. Bir gün kavuşmamızın ahiretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kör saatlerinde. Elinde yıldızlar, yüreğinde beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..


Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..
Ördüm yokluğunun sancılarını
Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “


Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin. Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen. Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açan kelimelerim yokluğunda paslansın istedim. Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “ senden ” kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan kısacası her şeyden kaçtım unutmak için değil senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım..Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidişini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte .” Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. “. Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin….


Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hala sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna ebe oldum bilmediğim oyunlarda.. Gözyaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim işte zamanın kör saatlerinde. Seni götüren tarihi alnımın ortasında bir mıh gibi çaktım. Ve hala gittiğin günde hala bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde….


Hatırlar mısın bilmiyorum. Senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle. Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “ Pes etmeler bize göre değil, yılmakta öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köşe var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından. “ satırları geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara..Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum lakin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken yüreğim kabullenmiyor gidişine.. Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var ; yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…


Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada ben ise sessizce gözyaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak. Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına bırakıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu gözyaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki ; susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.


Sen bu satırları okurken ben tek hayalimiz olan kızımıza “ sonbahar mektupları “ yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca.. Bir gün kavuşmamızın ahiretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kör saatlerinde. Elinde yıldızlar, yüreğinde beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..


Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..

Öyleyse söyle bana kimsin sen?
Her an bir yenilik daha. Her yenilik bir tebessüm, her tebessüm bir güneş gününe, her güneşli gün bir umut yarınına ver her umut bir başarı avucunda. Aynada gördüğün yüzden başka birşeymi ki hayat dediğin muamma ve sen zannediyor musun ki, yüzündeki tebessüm senin ve sadece sana hizmet etmekte.

Hiçbir soruna cevap bulamadığın bir gün göreceksin ki; gülümsemek yetmiyor mutlu olmaya. Herşey güzelken de uykusuz geçebiliyor geceler. Anlamsızca! Anlamlandıramadığın herşey için kaçıyor uykun ve istemediğin kadar uykusuz gözlerin. Oysa ömrün boyunca istemiştin ki, uykunun esiri olmayasın da herkesten daha fazla yaşayasın gününü. İşte şimdi gün seninken bu başındaki ağrı niye?

Ne istedin? Herşeye hükmedebilmeyi mi? Büyüyünce sözün dinlenir mi zannettin? Hep dışında biryerlerde olduğun çemberin içinde olmak mıydı bütün çaban! Hani uraştığın kadar uzağında olduğun çemberin.

Haydi söyle bana, hiç dışında kalmak gelmedi mi aklına? Olduğun yerde yaşamak. Senin olanlarla kendini bulmak. Niye düşünmedin ki; aslında çemberin dışındaki güneş seni ısıtan, işte o yağmur kuruyan dudaklarını ıslatan, sen bile şimdi sensin, tam bu halinle, tanımsız bir geleceğin beyhude vehmiyle telaşlanmadan ufukla suyun birleştiği iddiasız ama kesin çizginin yüreğindeki sonsuz güveni hareketlendirdiği ve o sonsuz güvenin kalbinden akıp yüzünü nurlandırdığı umutlu kişisin.

Ne zannetmiştin ki, korkup kaçarak mutlu olunduğunu mu? Yağmurun sen istediğin zaman yağacağını mı? Sen istedin ama yağmadı yağmur. Kaçmadın ve hiçte aklında olmayanlar girdi hayatına. Ama baksana beklemediğin halde başına gelenler isteyipte yapamadıklarını getirdiler sana. Al haydi senin onlar, sadece senin hakkın.

Hep istediklerini doğru bilip, tüm benliğini ona bağlayıpta olmayışlarının ardından hüsranla yürürken sen, bu umutsuz yoldan yüreğine serpilen umut tomurcuklarıyla her yeşerişinde güneş yine aydınlattı gününü, her defasında bıkmadan yine ısıttı seni. Hiç sordun mu ki; kimsin sen? Ben onu senden daha çok sevipte zarar görmüşken senin sevgindi beni yeşerten. Öyleyse söyle bana kimsin sen?

Anladın ki; Kar tanelerinin herşeyin üzerine beyaz bir örtü serdiği anda o örtüyü yırtıpta dışarıya çıkan bir kardelen çiçeği kadar cesur, O çiçeğin renkleri kadar neşeli ve o beyaz örtüyle birlikte yaşamayı bilecek kadar sevgili ve güven vericiydi umut ki, zaten yüreğinin bir köşesinde hep vardı, farkedilmeyi bekleyen mahçup küçük bir çocuk edasıyla. Senin yapman gereken büyümüş olmanın kibirine yenilmeden o küçük zannettiğin çocuğun (yüreğinin) peşine takılıp şu yaşına rağmen görmediklerini öğrenmenin gerekliliğiyle yola çıkmaktı sadece...

Ruhun bedenini terketmeden hissetmeyi öğrenmelisin ondan. Kanın damarlarında dolanmaktan vazgeçene kadar koşmalısın yorulmak nedir bilmeden. Gözlerin, baktığın kadarını görecektir çünki, kulakların, ne söylüyorsan onları duymaya mahkum. Ayakların, nereye yürüyorsan sadece o yoldan, hep aynı yerden varacak günün bittiği yere ve aklın ne biliyorsa onları anlayacak istemediğin sürece.

Kalbinin her atışında hissettiğin farklılık renklendirecek seni. Ve onu her dinleyişinde farklı yerlerden de biten güne yüründüğünü göreceksin. Bu kez heybende daha çok yaşanmışlık olacak, bilmediklerin, hiç görmemiş oldukların.....

Ve zaman geldiğinde o küçük sır öğretilecek sana. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Korkup geriye attığın her adım bir ateş olup yakacak seni ve anlayacaksın ki, "gelecek" asıl yürümen gereken yer. Korkmadan, keşfederek. Ve ileriye atamadığın her adımda, tıpkı geriye attığında yandığın gibi, göreceksin ki; geçmişini kabullenmeden geleceğine asla yürüyemeyeceksin. İstediğin halde sebeplere bağlayıp yapamadığın herşey sebep olup dolaşacak ayaklarına...

Ertelemenin rahatlatıcı yanılgısını öğrendiğin an bir şeyle daha tanışacaksın, kalbin aklının eşi!!! Kalbin hayalleriyle canlı ve sen kalbin kadar canlısın!!! Şimdi sen sus, aklın görüp kalbine gösterecek. Ve dinle, kalbin ne söyleyecek, artık düşün, bakalım aklın ne diyecek. Sıra sende yürü, tek şart cesaret. Zamanı geldiğinde, cesaretin inancınla yoğrulup doğruyu yaptıracak. Bırak bilmeyen yanlış zannetsin. Ama sen sabret ki kalbiyle o da düşünebilsin.

Sen sev, bilmese de öğrensin. Sen gül, ağlıyorsa yüreği çiçeklensin. Sen bekle, sabretmeye özensin. Sen anla, anahtarı olasın. Sen konuş, dinlemek rahatlatsın. Sen bak, kaçmamayı anlasın. Sen hisset, hislerine dokunsun. Sen yürü, beklerken yorulmasın. Sen uğraş, ümitsiz yaşamasın. Ve iste, imkansızı tüketsin.
Öyleyse söyle bana kimsin sen?
Her an bir yenilik daha. Her yenilik bir tebessüm, her tebessüm bir güneş gününe, her güneşli gün bir umut yarınına ver her umut bir başarı avucunda. Aynada gördüğün yüzden başka birşeymi ki hayat dediğin muamma ve sen zannediyor musun ki, yüzündeki tebessüm senin ve sadece sana hizmet etmekte.

Hiçbir soruna cevap bulamadığın bir gün göreceksin ki; gülümsemek yetmiyor mutlu olmaya. Herşey güzelken de uykusuz geçebiliyor geceler. Anlamsızca! Anlamlandıramadığın herşey için kaçıyor uykun ve istemediğin kadar uykusuz gözlerin. Oysa ömrün boyunca istemiştin ki, uykunun esiri olmayasın da herkesten daha fazla yaşayasın gününü. İşte şimdi gün seninken bu başındaki ağrı niye?

Ne istedin? Herşeye hükmedebilmeyi mi? Büyüyünce sözün dinlenir mi zannettin? Hep dışında biryerlerde olduğun çemberin içinde olmak mıydı bütün çaban! Hani uraştığın kadar uzağında olduğun çemberin.

Haydi söyle bana, hiç dışında kalmak gelmedi mi aklına? Olduğun yerde yaşamak. Senin olanlarla kendini bulmak. Niye düşünmedin ki; aslında çemberin dışındaki güneş seni ısıtan, işte o yağmur kuruyan dudaklarını ıslatan, sen bile şimdi sensin, tam bu halinle, tanımsız bir geleceğin beyhude vehmiyle telaşlanmadan ufukla suyun birleştiği iddiasız ama kesin çizginin yüreğindeki sonsuz güveni hareketlendirdiği ve o sonsuz güvenin kalbinden akıp yüzünü nurlandırdığı umutlu kişisin.

Ne zannetmiştin ki, korkup kaçarak mutlu olunduğunu mu? Yağmurun sen istediğin zaman yağacağını mı? Sen istedin ama yağmadı yağmur. Kaçmadın ve hiçte aklında olmayanlar girdi hayatına. Ama baksana beklemediğin halde başına gelenler isteyipte yapamadıklarını getirdiler sana. Al haydi senin onlar, sadece senin hakkın.

Hep istediklerini doğru bilip, tüm benliğini ona bağlayıpta olmayışlarının ardından hüsranla yürürken sen, bu umutsuz yoldan yüreğine serpilen umut tomurcuklarıyla her yeşerişinde güneş yine aydınlattı gününü, her defasında bıkmadan yine ısıttı seni. Hiç sordun mu ki; kimsin sen? Ben onu senden daha çok sevipte zarar görmüşken senin sevgindi beni yeşerten. Öyleyse söyle bana kimsin sen?

Anladın ki; Kar tanelerinin herşeyin üzerine beyaz bir örtü serdiği anda o örtüyü yırtıpta dışarıya çıkan bir kardelen çiçeği kadar cesur, O çiçeğin renkleri kadar neşeli ve o beyaz örtüyle birlikte yaşamayı bilecek kadar sevgili ve güven vericiydi umut ki, zaten yüreğinin bir köşesinde hep vardı, farkedilmeyi bekleyen mahçup küçük bir çocuk edasıyla. Senin yapman gereken büyümüş olmanın kibirine yenilmeden o küçük zannettiğin çocuğun (yüreğinin) peşine takılıp şu yaşına rağmen görmediklerini öğrenmenin gerekliliğiyle yola çıkmaktı sadece...

Ruhun bedenini terketmeden hissetmeyi öğrenmelisin ondan. Kanın damarlarında dolanmaktan vazgeçene kadar koşmalısın yorulmak nedir bilmeden. Gözlerin, baktığın kadarını görecektir çünki, kulakların, ne söylüyorsan onları duymaya mahkum. Ayakların, nereye yürüyorsan sadece o yoldan, hep aynı yerden varacak günün bittiği yere ve aklın ne biliyorsa onları anlayacak istemediğin sürece.

Kalbinin her atışında hissettiğin farklılık renklendirecek seni. Ve onu her dinleyişinde farklı yerlerden de biten güne yüründüğünü göreceksin. Bu kez heybende daha çok yaşanmışlık olacak, bilmediklerin, hiç görmemiş oldukların.....

Ve zaman geldiğinde o küçük sır öğretilecek sana. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Korkup geriye attığın her adım bir ateş olup yakacak seni ve anlayacaksın ki, "gelecek" asıl yürümen gereken yer. Korkmadan, keşfederek. Ve ileriye atamadığın her adımda, tıpkı geriye attığında yandığın gibi, göreceksin ki; geçmişini kabullenmeden geleceğine asla yürüyemeyeceksin. İstediğin halde sebeplere bağlayıp yapamadığın herşey sebep olup dolaşacak ayaklarına...

Ertelemenin rahatlatıcı yanılgısını öğrendiğin an bir şeyle daha tanışacaksın, kalbin aklının eşi!!! Kalbin hayalleriyle canlı ve sen kalbin kadar canlısın!!! Şimdi sen sus, aklın görüp kalbine gösterecek. Ve dinle, kalbin ne söyleyecek, artık düşün, bakalım aklın ne diyecek. Sıra sende yürü, tek şart cesaret. Zamanı geldiğinde, cesaretin inancınla yoğrulup doğruyu yaptıracak. Bırak bilmeyen yanlış zannetsin. Ama sen sabret ki kalbiyle o da düşünebilsin.

Sen sev, bilmese de öğrensin. Sen gül, ağlıyorsa yüreği çiçeklensin. Sen bekle, sabretmeye özensin. Sen anla, anahtarı olasın. Sen konuş, dinlemek rahatlatsın. Sen bak, kaçmamayı anlasın. Sen hisset, hislerine dokunsun. Sen yürü, beklerken yorulmasın. Sen uğraş, ümitsiz yaşamasın. Ve iste, imkansızı tüketsin.

sen karanlığımın ışığı
sen karanlık gecemin beklenen şafağı
sen kapımı zamansız çalan umut
sen.... ışığım....
özledimmmmm... nerdesinnn?.


şiir denilebilirse, şiir bana ait...
sen karanlığımın ışığı
sen karanlık gecemin beklenen şafağı
sen kapımı zamansız çalan umut
sen.... ışığım....
özledimmmmm... nerdesinnn?.


şiir denilebilirse, şiir bana ait...

Sevgilim

Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..

Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli...

Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara ürüyor.

Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.

Yoksun, gittin, tek başına koydun... Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n'olur dayanamıyorum
Sevgilim

Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..

Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli...

Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara ürüyor.

Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.

Yoksun, gittin, tek başına koydun... Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n'olur dayanamıyorum
 
Sensin sadece değer verdiğim sevdiğim, nerdesin
Sensin sadece canım dedigim beğendiğim, nerdesin
Sensin sadece hasret çektiğim özlediğim, nerdesin
Sensin bi' tanem sensin tek aşkım sensin.

Gel bul beni, sar beni aşkım doyasıya kokla
Gel bul beni, öp beni aşkım doyasıya
Yaşayamıyorum ellerinsiz, yaşayamıyorum bu eller sensiz,
Nerde o eski günler
Gezerdik el ele göz göze
Bak gözlerime yeniden
Aşkım olmuyor sensiz yaşanmıyor
Baktığım her yerde masum gülüşün
Seni seviyorum deyişin kulaklarımda çınlıyor

Hiç kimse senin gibi olmuyor
Hiç kimse gözlerime bakıp, her şeyimsin demiyor
Olmuyor aşkım olmuyor, ellerini tutmadan
Gözlerine bakmadan bu kalp boşuna atıyor

Mavişim derdin, canım derdin
Sensiz yaşamak haram derdin
Bi' tanem derdin, tek sen varsın derdin
Sen yoksa ben de yokum derdin!
Şimdi var mısın yok musun bilemiyorum
Sensiz yaşamayı istemiyorum

Haklısın, düşündükçe deliriyorum
Aramızdaki dağların uçurumundan nefret ediyorum
Sensizlikten, beni benden alan sesinden
O masum yüzünden, o tatlı gülüşünden
Marum kalmaktan nefret ediyorum

Bakıyorum etrafıma, herkesin aşkı var!
Benim ellerim bomboş
Ben aşkı değil mantığı seçtim
Mantık için kalbimi kor ateşe ittim

Eğer doğarken deselerdi;
"Ayrımcılık yüzünden aşkını terk edeceksin"
Ben hayatı terk ederdim, aşkımı değil!

Ben bir senin bir de sigaranın tiryakisiyim
En büyük desteğim o, tıpkı sen yokken
Yavaş yavaş ölümü seçmek gibi...

Yoksun artık, ne gözlerine bakacağım
Ne ellerini tutacağım, ne bitanem diyeceğim
Ne de vazgeçilmezimsin diyeceğim
Sadece unutamam seni diyeceğim

Ben seni seveceğim, ölene kadar
Yanımda olmasan da, en büyük
Unutulmazımsın unutma!Sensin sadece değer verdiğim sevdiğim, nerdesin
Sensin sadece canım dedigim beğendiğim, nerdesin
Sensin sadece hasret çektiğim özlediğim, nerdesin
Sensin bi' tanem sensin tek aşkım sensin.

Gel bul beni, sar beni aşkım doyasıya kokla
Gel bul beni, öp beni aşkım doyasıya
Yaşayamıyorum ellerinsiz, yaşayamıyorum bu eller sensiz,
Nerde o eski günler
Gezerdik el ele göz göze
Bak gözlerime yeniden
Aşkım olmuyor sensiz yaşanmıyor
Baktığım her yerde masum gülüşün
Seni seviyorum deyişin kulaklarımda çınlıyor

Hiç kimse senin gibi olmuyor
Hiç kimse gözlerime bakıp, her şeyimsin demiyor
Olmuyor aşkım olmuyor, ellerini tutmadan
Gözlerine bakmadan bu kalp boşuna atıyor

Mavişim derdin, canım derdin
Sensiz yaşamak haram derdin
Bi' tanem derdin, tek sen varsın derdin
Sen yoksa ben de yokum derdin!
Şimdi var mısın yok musun bilemiyorum
Sensiz yaşamayı istemiyorum

Haklısın, düşündükçe deliriyorum
Aramızdaki dağların uçurumundan nefret ediyorum
Sensizlikten, beni benden alan sesinden
O masum yüzünden, o tatlı gülüşünden
Marum kalmaktan nefret ediyorum

Bakıyorum etrafıma, herkesin aşkı var!
Benim ellerim bomboş
Ben aşkı değil mantığı seçtim
Mantık için kalbimi kor ateşe ittim

Eğer doğarken deselerdi;
"Ayrımcılık yüzünden aşkını terk edeceksin"
Ben hayatı terk ederdim, aşkımı değil!

Ben bir senin bir de sigaranın tiryakisiyim
En büyük desteğim o, tıpkı sen yokken
Yavaş yavaş ölümü seçmek gibi...

Yoksun artık, ne gözlerine bakacağım
Ne ellerini tutacağım, ne bitanem diyeceğim
Ne de vazgeçilmezimsin diyeceğim
Sadece unutamam seni diyeceğim

Ben seni seveceğim, ölene kadar
Yanımda olmasan da, en büyük
Unutulmazımsın unutma!

Yüreğim seslendi içime, ayaklarım yüreğimi dinledi, alamadım, tutamadım kendimi sana aktım bugün, baharın öğlen güneşinde, yorgun düşmüş ellerimde direksiyon sana aktım bugün, hiç olmazsa uzaktan görürsün dedi içim, hiç olmazsa gül yüzüne hayranlığını bir daha tasdiklersin dedi gözlerim, ya gözlerin, Ağrı dağının eteklerinde ki yeşile çalan yamaçlar gibi gözlerin, git dedi yüreğim gitti sana bedenim.

Her görüşümde sana olan sevgimin büyüklüğünü yeniden tasdikledi, sol yanım, içimde Ağrı dağının heybeti gibi büyük bir sevgi var sana sevgili, bu sevda bitmez sevgili, bu sevda bitmez, sen bitersin belki bu dünyadan ama bu sevda bitmez her iki dünyada.,

Özlemişim, hemde çok özlemişim, özlemişim, suya hasret güller gibi, özlemişim, keremin hasreti gibi, özlemişim Türkiyenin tarihi giibi seni..Özlemişim seni senin haberin yokken..

Özlemişim........
Yüreğim seslendi içime, ayaklarım yüreğimi dinledi, alamadım, tutamadım kendimi sana aktım bugün, baharın öğlen güneşinde, yorgun düşmüş ellerimde direksiyon sana aktım bugün, hiç olmazsa uzaktan görürsün dedi içim, hiç olmazsa gül yüzüne hayranlığını bir daha tasdiklersin dedi gözlerim, ya gözlerin, Ağrı dağının eteklerinde ki yeşile çalan yamaçlar gibi gözlerin, git dedi yüreğim gitti sana bedenim.

Her görüşümde sana olan sevgimin büyüklüğünü yeniden tasdikledi, sol yanım, içimde Ağrı dağının heybeti gibi büyük bir sevgi var sana sevgili, bu sevda bitmez sevgili, bu sevda bitmez, sen bitersin belki bu dünyadan ama bu sevda bitmez her iki dünyada.,

Özlemişim, hemde çok özlemişim, özlemişim, suya hasret güller gibi, özlemişim, keremin hasreti gibi, özlemişim Türkiyenin tarihi giibi seni..Özlemişim seni senin haberin yokken..

Özlemişim........


şimdi saat sensizliğin ertesi
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben...

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun

soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be..bu son olsun!
bu da benim sana
ayrılırken mazeretim olsun!

şimdi saat yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın!
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben...

şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun...

kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be! ne olacaksa olsun!
bu da benim sana
ayrılırken şikayetim olsun
şimdi saat sensizliğin ertesi
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben...

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun

soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be..bu son olsun!
bu da benim sana
ayrılırken mazeretim olsun!

şimdi saat yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın!
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben...

şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun...

kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be! ne olacaksa olsun!
bu da benim sana
ayrılırken şikayetim olsun

Şimdi SEN
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık.

Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına...

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.

O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Şimdi SEN
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık.

Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına...

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.

O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.


 
 
 

 
saat
E- OKULA GİR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol