ANA SAYFA
MEKTUPLAR 1
=> MEKTUPLAR 2
=> MEKTUPLAR 3
=> MEKTUPLAR 4
=> MEKTUPLAR 5
=> MEKTUPLAR 6
FLASH OYUNLAR
KOMİK BİLMECE
BİLGİ YARIŞMASI
NOSTALJİK RESİMLER
ZEKA TESTİ
GÜZEL SÖZLER
SEN YAZ O OKUSUN
DİN KÜLTÜRÜ DERSİ 4. SINIF 1. ÜNİTE TEST 1
DİNİ BİLMECELER
DİLEK VE ŞİKAYETLERİNİZ
 

MEKTUPLAR 4


Bİr vicdan ayaklanmasına doğru genişlerse kalbin/ şiir gibi yürürse ince ve narin…
Anla ki herkes değilsin!
Gel sevgilim biraz soluklanalım. Çok düştük biraz soluklanalım.
Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden. Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim.
Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro orotoryomuzu yapın.
Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım.
/ Son virdine yataklık yapacağımız bir derviş bulalım.Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim. Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasına bağdaş kuralım.
Gel sevgilim, kapısı çalınmış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım. /
Ah toprak künhüne varamadığımız rüyalar, kaç yerinden çatladı bir tohum, sis neden ellerimizden akar, hangi işaret bu kumpası bozar ve gözlerin neyin rengine çalar?
Bir geceyi daha bölelim, bir dilim sana bir dilim aç kurtlara…
Dudaklarım mühürlendi sevgilim sandım yeryüzü mühürlendi. Tenimde zahit bir ateş.
Ey aşk suretinde gelen yalan. Kocaman bir yüreğe değer gibi geçtin sokaklarımdan.
Ne kadar da sırnaşık bir heyüla göğümüzde asılı kalan güneş.
Dışın zaptedilmez harami. İçin sevgilim uyut beni.
Ruhumuzu darp eden isyan, erimez de saçaklarımızdan sarkarsa ihanet.
Cinneti o zaman sözlerinde tutuklu kalmış susuşlarım say.
Kabil emziren bir zamanla sürgit yoldaşların kahrı düşlerimizi kundakladığında bir sen bil herkes değilsin.
Ruhumuzun aynasında saklı kalan bir vahadır örgütlenmiş bu bahar.
Sen bilirsin bu kokuyu, yusuf’un zindanındaki küf, bu buğu.
Üzerimize serpilmiş kıyımdır; ya coğrafyamız talan ya da sevincimizin atıldığı bu dipsiz kuyu.
Alnımızın çatından sarkıtılmış sarkaç mahşerin tam ortasından geçip hüznümüze dokunuyor.
Ve ruhumuz sevgilim ölüm görmüş yalnızlıklara gömülüyor.
Uzatmalı bir iklim bu. Hiçbir şey kadar masum.
Buğday teninde bir sözcük düşer kalbine. Başak renginde bir bahar çağır.
Ağlayan coçukların gözyaşlarnı çal. Sıkılmış bir yumruğun öfkesini tasdik et.
Ve öğret bana sevgilim demirin ve mizanın kavlince
Nedir sabrımızın gergefine takılıp kalan bu ayrıksı
Bu sukunet…

Gözlerini kapadığında içimde bir yer var sana. Ama sen dilsiz bir insan gibi, dinmeyen bir şimşek gibi ve sen sevdiğim bu şehrin akan tek damla yağmurusun. İçinde ki o kocaman yağmurları yağdıran neydi anlamadım. Önemsiz dedin gidişlerini sayıkladım. Günlerce beklediğim, gelmeyince sustuğum, sustukça kayboluşun gerçekleşti sevdiğim.

Bir aşk bu kadar küle dönerse; yok olur, biter, tükenir. Sen hep bende var oldun. Kıyamamak değil, ayrılamamak kötü. Sevmek değil, özlemek kötü. Yanında olmak değil, hayal etmek kötü. Şu an sende kötüleri yaşıyorsun sevdiğim, sende kötüleri yaşıyorsun. Akşamları hep takvimlere bakıyorum. Bugün sekiz gün kaldı, yedi, altı ve beş. Sonra yeniden başlayan bir sonbaharı hüzne katıyorum. Ağlamak inan bana sevdiğim çok kötü.

Yine susmalarımız başladı. Gözyaşı döken olduğum için suçluyum. Neden seninle ağlayamadığımı anladım. Ben öldüm, sen öldürdün. Sensiz geçen günler çok ağır bana. Ben seni sensiz sevdiğim için, gel ne olur. Gitme benden uzaklara. Dönmeni bugün beklediğim için affet beni. Çünkü ben bugünde gelemeyeceğini biliyorum. Dün olduğu gibi bugün de aynı işte. Bu yüzden kızmıyorum sana. Nefes alıyorum, nefes alabiliyor musun?

Gel desem gelecek gibisin. Sabahlara kadar seninle konuşmak isteyen biri var ama galiba sen yoksun. Eskide kalmış gibi yaşamaktayım hala. Ben seni yaşamadım ama düşündüm ki yaşasaydım bu kadar güzel duygular besleyemezdim. Sen bana yaşattıklarını gerçekten bu sonbaharda yaşıyorum. Senden nasıl vazgeçebilirim. Seni sevmek gerçekten güzelmiş. Sevip haykıramamak kötü değil sevdiğim. Bu yaşadıklarımın bir anlamı olmalı.

Gel ne olur. Varlığını göremesem de, yokluğunu yazıyorum. Hep böyle olmadı mı bu yalnızlık. Nefes alamaz hale geldim, sensiz günlerde. Senin için belki de ölmem gerekiyor. Bir kez seni sevdiğimi söylemiştim. Hatırladın galiba. Öldüğüm gün olacak. Hadi gel sevdiğim. Bir kez olsun bu aşkın cesaret dolu olduğunu göster bana. Ben bu aşkı aşkın için büyüttüm. Şimdi sen bu yarınları nasıl bir şekilde yok edebiliyorsun. Neden bu vakti, bir ayrılık vakti diye büyütüyorsun. Zamanın nasıl durduğunu ben sen gidince anladığımda bu kalbimin dayanacak gücü yoktu. Sen arada bir hatırlamasan bu ayrılık sensiz olamaz. Öyle kolay değil belki de ama aşk seni sensiz yaşamak isterse o bir sevda sen ise sevdalı.

Son bir hayat daha olmalı demek gerekiyormuş. Benim sensiz yaşadığım sonsuzları, sensizliklerinle yaşıyorum. Bu anlaşılması çok güç bir durum ve senin hasretinle yanıyorum.

Sen varmışsın gibi yaşadım, o kocaman yokluğunda. Sen varmışsın gibi hayal ettim, geleceğin o takvim sabahında. Yine akşamdan kalan hüznün sardı bu garip bedeni mi ve sen yine yoktun ve sen sevdiğim yine gelmemiştin sonbaharı geçirdiğimiz evin önüne. Sen gelmemiştin diye saatlerce gözyaşı döktüm. Sen sevdiğim, gelmeyeceksin benim yaşadığım bu şehre biliyorum..


Kırık Kalbimle seni ve bu şehri çıkarıyorum kalbimden. Sevgilimi elimden alırken sahte gerçekler sunan sunduğu gerçeklerle sevgililerimi bana delil olarak gösteren diğer kirli şehirler gibi bu şehri de çıkarıyorum kalbimden. Ama seni değil. İğrenç hikayelerle sevdiği kadınları en iyi şekilde malzeme olarak kullanacak bu şehrin şekilsiz bahar cesedi olmayacağıma dair kendimi saklayıp çıkıyorum bu şehirden.
Yaşama sevincimi adıma şiirlerime ve yazılarıma açtığı sonsuz savaşın soğukluğunda bulunan biçimsiz adamlara eğer onların yanında olmazlarsa yom oyacaklarını sanan zayıf kadınları ve bu insanlara yaşanacak yerler sunan bu şehri ve şehirleri çıkarıyorum kalbimden ama seni değil. Onların açtıkları savaşı tek başıma sürdürmeye mahkum olarak ve hiç bir şeyi umursamadan bu soğuk ve karanlık havaya karşı türkümü söyleyip seni sevdiğimi haykırıyorum.
Bazı şeyleri umursamamanın karşındaki kişiyi nasıl tahrip ve sinirlendirdiğini bana öğrettiğin için teşekkür ederim ey sevgili.
Aşkları hep kendi istediği şekilde yaşayan insanlarla ve senin de kurtulmak istediğin benden ve bu şehirden çıkıyorum. Ama senden değil ey sevgili.
Aşkların umutların ve sevgilerin çoktan seçmeli sorulara bağlandığı o çatı altında bulmuştum seni. Niye tanıdığımı niye geldiğimi bilen ve geliş nedenimi gerçeklik yüzeyine çıkaran bir doğan vardı senin. Kişiliğinde yinede senin olağan üstü yapıcılığına karşın benim kahrolası iyimserliğim ve bazı konularda çekimser kalmam ve bununla beraber bütün sorumlulukları aldın benden ve sonra üstüme bırakı verdin. Bu da güzel bir olaydı aşkımız için.
Bir Perşembe günü sabahı içime attın gözlerini ve yine bir Perşembe akşamı kopardın benden. Gizli sırlarla doluydu gözlerin. Yanıp sönen okyanus fenerlerinden dalgalı bir sonbahar günü uçan martılar ne anlarsa onu anladım gözlerinden.
Bunun sonunda hayatı hep tersindin algılamaya başladım. Ve örnek olarak ta perşembeleri artık hiç sevmez oldum.
İsminde taşıdığın sıfatı alıp içinde seni taşıdığı için yine öteki şehirler gibi tutamadığım bu şehirde kalan ismini kalbim de yoğurup kalıyorum her Perşembeleri.
Aşklara kapatılmış kalbimin kilidini açan yeni zaman çilingiri olduğunu hayır anlatamam kimseye. Egemenliğimi bile sana bırakırım, ama yinede kimseye anlatamam. Kırık neyden üflenen açıklı şarkıların yüreğimde izleri olan gizemli gözlerini anlatamam.
Sanki mavi bir gül gibi üç ayda büyüttüğümüz nadide çiçeğimizi bir Perşembe günü erittin yok ettin. O kıpkırmızı dudaklarınla ve sözlerinle darmadağın ettin o mutluluğumu, ama unutmak ki sen her zaman benim kalbimde ki en güzel mai bir gülsün.
Her yer kirlenmiş insanlarla kirli olsa bile biliyorum ki sen hala ilk doğduğun gün ki bir bebek kadar saf temiz ve dürüstsün bunu unutma güzel insan. Ve güzel sevgili.

Gidiyor musun diye sorma bana.
Gönderen sensin.
Ne terk etmeyi istedim seni,
Ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi.
Senin kadar öfkeliyim bende.
Senin kadar endişeli...



Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana
Ama inandıramadım seni.
Sen, sorgularken beni kafanda
Ben, gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla.
Bir tek sözün bağlardı beni sana,
Oysa sen hep susmanın koynunda.



Biliyormusun
Gidişim yürekten değil, zorunluluktan.
Sanma ki, bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım.
Sanma ki, benden sakladığın gülüşleri
yalancı yüzlerde ararım.
Seni de götürürüm yüreğimde.
Her zaman yokluğunu taşırım.



Bulup, bulup kaybettim seni
Ne yazık ki, tozduman edemedim kuşkularımı.
Ne yazık ki, kalamadın bana.
Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde.
Ve sen kokladıkça;
bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın
 

GİTME;

Gideceksen de bakışlarını bırak öyle git!

Tatlı yaz gülüşünü takınsın gözlerindeki ela bebek

Minicik cesaretiyle “seni seviyorum” lar bestelesin

Dudaklarında bilmediği lisanlarda sevdalar…

Ben yine belki’ler biriktireyim gömleğimin sol cebinde;

Gözlerindeki kundağa mektuplar bırakayım,

Pulu dudaklarım, zarfı solgun yüzüm…

Seni seviyorum yazsın içindeki aciz kâğıdın her satırında.

Gözlerindeki bebek, şaşırsın bilmediği dildeki bu iki kelimeye

Bir ezgi mırıldansın gözlerimden, en tiz düş sesleriyle…

Minicik elleriyle tellerine dokunsun sessiz bir gitarın…


GİTME;

Gideceksen de tenini bırak öyle git!

Dokunuşunda sana dönen yollar bulayım

Ellerimle, sırtına seni seviyorum yazayım

Dudaklarında durulsun sonra aynı dokunuş…

Berrak bir öpücük eskisin dudaklarımızda

Biz, gözlerimizdeki farklı ırklardan bebekleri sevelim…

İnadına barısalım birbirimizle,

Bir mumun alevini mehtaba çevirelim

Söndürüp mumu, mehtabın üstünü örtelim…

Sen dizimde yat, duvardaki melek gülümsesin;

Ben saçlarını okşayayım,

Gülümseyişinin sırrı yayılsın odamıza…

Bir düş şımarsın, bir sabah beklesin kapıda sabırsızlıkla…



GİTME;

Gideceksen de gülüşünü bırak öyle git!

“Gülümsemene bayılıyorum” dediğin günler yankılansın salonda

Terlik kavgalarımıza şahit yastıkları da yoldan çıkaralım,

Onlar da kavga etsinler…

Ve biz yine umuda nazır bir şiirde barışalım.

Ben gülümsemene sarılayım, sen suskunluğuma…

Sen gülümsememe bayıl, ben yanaklarımdaki aynayı parlatayım…

Ve “nedenim sensin” yazayım...

Parmaktan kalemimle, sevgiden yanaklarına…

Sensizliği elimin tersiyle kovayım gamzelerinden,

Ve mavi bir sevinç gözyaşıyla büyüsün benliğimiz…

Tüm kırmızı utangaç güller mavi olsun o an…

Tüm berrak gülümsemeler türkuaz bir sevda…



GİTME;

Gideceksen de sesini bırak, öyle git!

En manasız ezgileri başyapıta cevir,

Kalbimdeki hüzün, balkondaki kış erisin…

Soluğumda sesinden izler,

Gırtlağımda tütün gibi bir acı olsun…

İmkânsızlığına rağmen yutkunayım türkünü…

Bir çığlık parçalansın dudaklarımda,

İncecik sesin kalbime aksın,

Ve arta kalanlar bir hayranlıktan, yanaklarına yansısın

Gamzelerine gülümsemeler ekeyim yeniden, serpe serpe…

Camların buğusunu berraklaştıran sesin yeşersin bahçelerinde…



GİTME;

Gideceksen de düşlerini bırak git!

Mutfaktaki iki kişilik beceriksizliğimiz gelsin düşümüze,

O iğrenç domates çorbasını, bir tutam sevda nasıl da mükemmelleştirmişti?

Bir makarnanın sosu bir öpücükle nasıl bu kadar tatlanabilirdi?

Ve bir balkon fesleğen kokulu,

Nasıl da gökyüzü manzaralı bir düş bahçesine dönüşebilirdi?

Gülümsememi ekleyip dikilirdim karşına,

Bir öpücük dilenir gibi çocukça boynumu bükerdim…

Her yıldıza bir isim verirdik, her düşe bir yarın…

Bir şair, fısıldardı kulaklarımıza:

“yıldızlar kaymaz” derdi.

“gökyüzü taş atar sevdiğinin penceresine…”

Kenetlenmiş iki el, cama yaslanıp ışıklarını söndürürdü gökyüzünün

Ve iyi geceler derlerdi düşlerine…

Sen gökyüzünden kollarıma düşerdin, ben düşümüzü beslerdim…



GİTME;

Gidersen paslı bir hüzün batacak yüreğime.

Sesim ayaklarına kapanacak.

Ve hüznüm tam da beni bırakıp gittiğin bu satırda,

Dış kapının önünde uzun uzun öpecek seni…



GİTME;

Gidersen bitmeyecek bu şiir,

Mavi bir gözyaşı damlayacak gözlerimden.

Ki tüm kırmızılar elindeki gülde saklıdır…

Gidersen, yanaklarımdaki ayna kırılıp kanayacak

Gözümdeki zenci bebek yetim kalacak..

Seni anlatan bir gülümseyiş

O an, tuzla buz olmuş bir kıyamet artık…



GİDERSEN;

Gamzelerim ağlayacak,

Gözlerimden firari mavi ırmaklarla..

Sensizlik ıslatacak her yeri…

Koyu bir sessizlik sızlanacak kanepenin üstünde,

“günaydın” ların olmayacak,

Gün aydın olmayacak…

Gidersen hiçbir mum sevda taşımayacak alevinde…


Bugün bir bavula sensizliği doldurup,

Tıklım tıkış anıları da serperek üstüne,

Bu çaresizlikten taşınacağım.

Sen yine de gitme!

Gideceksen de seni bana bırak öyle git!
 


Gitme(sen) ? Bitme(sen) ? Kal desem ?

Madem gitmek istiyorsun.
İşte kapı...!
Bütün yaşanmışlığı bırakabilirsin bana... Yalanlarını al yalnızca!
Ve bir de yüreğimde yaktığın ateşe bir bardak su lütfen...
Kapıyı giderken hızlı çarp, sessiz olmasın gidişin... Dönmeyeceğini bileyim.
Suratıma çarpar gibi...
Küfreder gibi...
Hiç sevmemiş gibi..!
Şimdi sana beslediğim tek duygu : Nefret!
Ağlamak istemiyorum. Hadi! Acele et.
Gözlerine bakarsam, git diyemem.
Yalanımı anlarsın, nefret edemem.
Hoşça kal deme sakın!
Görüşürüz diye umutlanırım, " Elveda! " de.
" Gidişim şimdi, dönüşüm yok. " de.
Her şeyin hazır güle güle.
Gitme(sen) ?
Bitme(sen) ?
Kal desem ?
Yine de gidiyorsun.

Bu da vicdanıma kapak olsun...!
 
Gittin... Ben arkandan sadece baktim.Oysa soyleyecek o kadar cok seyim vardi ki...``Gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitirecegim hepsini.Gidersen, sönecek içimdeki ates ve bir daha hiç kimse yakamayacak.Gidersen karanliga mahkum edeceksin günlerimi.O karanlikta yolumu kaybedecegim``diyecektim sana.Konusamadim...


Gittin... Gidisini görmemek için gözlerimi kapattim.Öylesine acidi ki içim, tutup koparsalardi kolumu, bacagimi bu kadar aci duymazdim.Acim yas olup akmaliydi gözlerimden.Aglayamadim...


Gittin... Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa.Tutkum seninle olmakti, tutkum teninde erimek, tutkum hayati seninle, sadece seninle paylasmakti.Anlatamadim...


Gittin... Gidisini önlemek için tutmak vardi ellerinden.Ellerim degil miydi her dokunusumda seni ürperten? Ürperirdin yine biliyorum.Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini, gitmek için biriktirdigin bütün cesaretin kaybolurdu.Tutamadim...


Gittin... Bir yikim gibiydi gidisin.Sen adim adim uzaklasirken benden, çöküp kaldi bedenim oldugu yere.Nice terkedilislere dayanan bu yürek bu kez yenilmisti.Bu kadar zayif degildim ben, kalkmaliydim.Kalkamadim...


Gittin... Oysa geldigin gün gidecegini biliyordum.Hazirdim gidisine.Kaçak zamanlari yasiyorduk.Zaman bitecek ve sen gidecektin.Bense gidisinin ertesi günü hayatima kaldigim yerden yeniden baslayacaktim.Baslayamadim...


Gittin... Bir sey söyledin mi giderken? `Kal`dememi istedin mi? Son bir kez`seni seviyorum`dedin mi? `Bekle beni döneceğim`diye umut verdin mi? Beynim öylesine ugulduyordu ki...Duyamadim...


Gittin... Nereye gittigin önemli degildi.Binlerce kilometre uzakta da olsan, iki metre ötemde de farketmiyordu.Artik yoktun ve asil bu düsünce beni felç ediyordu.Kurtulmaliydim.
Kurtulamadim...


Gittin... Unutulanlarin arasina katilmaliydin.Anilari bir sandiga koyup hayati bir yerinden yakalamaliydim.Bu ask noktalanmaliydi, bu sevdadan vazgeçmeliydim.Yapamadim...


Gittin... Bir okyanusun ortasinda tek küregi kaybolmus sandalda dev dalgalarla bogusan bir denizciyim simdi.Bil ki sevmekten vazgeçmedim seni, bil ki seninle birlikte sevdani da tasiyacagim yüregimde.Bil ki seni...Unutamadim...



VE YINEDE GİTTİN...
 
Kızgınım sana hemde çok, Hatta kırgınım sana,
Bense kalımdaki suskunluğumla sana sesleniyorum,

Hızla kaçıyorum bu tenha ülkeden,
Yamaçlara vuruyorum yüreğimi,
Ayaklarıma vuruyor mevsimler ,dolanıyor,
Aşk kuyusunda deniz oluyor sözlerin,
Bense gene koşuyorum söz verdiğin düşlere,

Gönlüm infilak halinde şimdi,
Ayrlık fırtınası bu boğazıma kaçan,
Damarlarımdan çekiliyor yüreğime verdiğin aşk yalanı
Tüm sözlerin geçmiş zaman oluyor bende,
Bir avuç hasret dem vuruyor,
Külleri batıyor gözlerime, yüreğime.

Kimsesizliğin, üvey bir evlatmış,
yaşadıklarımız oysaki,
Zamansız susuşlarla çevrili,

Gittikçe daralıyor yaşam pencerem,
Susmaktan öte gidemiyor cesaretim,
Sendeki cesaretmiydi sorguluyorum her gece,
İntiharın eşiğindeki sözlerin,
Ve bıraktığın son mektubun,

Aşk iki kişinin tekleşme yarışıdır,
Sanma kazandığını,Sen kaybettin,
Çünkü ayrılıklar bu yüzden erken yaşanır,
Yaşlanmışlığım yaştan deil aşktan.

Şimdi hicaz bir hüzün soluyor gözlerim
Ruhuma ecel firakı süzülüyor
İçimi kanatıyor galeyan bir sızı
En diri ölüm ayrılık olmalı

Susuşlarıma düşüyor gaip bir aşk
Ayrılığa borcum mahşer vaadi,
Gittin ama ben,
BİTMEDİM

En çoktan ve en baştan başladı herşey,
Hüzün kaldığı yerden, sevda en derinden devam etti.
Bu gidiş hiç bana yaramadı,
Şimdi daha çok korkuyorum geceleri,
Ve daha çok kızıyorum sana,
ÖFKELENİYORUM.

Adın yaramda tuz, kanım son mevsiminde güz,
İçimde külleniyor hüzün türküleri,
Gurbet soluyor cümleler,yalnızlığımı,

Unutulmuşluğun koynumda yeşerdi zaman zaman,
Göklerden taştı ahım, feryadım,
Aklımı kaybettim firari akşamlarda,
Hep seni düşündüm, hep seni üşüdüm,
Şimdi bir avuç sus sürüldü dilime
Gözlerime katran bir hayal sürüldü,
Kan gözlü ölümler düşüyor kahrıma,

ALNIMDA YILLANMIŞ YILLAR DURUYOR,
GİTTİN..GİTTİN AMA BİRŞEY UNUTTUN.

Şimdi yastığımda nemli bir hüzün,
İçimde küsmüşlüğümün izleri duruyor,
Ve kanıyor içimdeki sen,
Ve içimdeki ateş çemberi bir yalnızlık üşüyor,
Ve ben burda hergün ölüyorum,
İntiharımı gösteriyor, ilan ediyor takvimler,
GİTTİN YAR GİTTİN.

AMA GİDERKEN BİRŞEY UNUTTUN
KENDİNİ ALMAYI UNUTTUN,
VE BEN BU YÜZDEN HİÇ OLMADIĞI KADAR
SUSKUNUM..

GİTTİN YAR GİTTİN
ALÇAK'SINDA ONDAN GİTTİN.

Gittin işte:
şimdi yeni bir hayat bekliyor beni ve tabi ki SENİ!
EVET öyle canımın içi..........
Şimdi kim sevecek beni, kim okşayacak saçlarımı,kim bana güzelim dileyecek?
Belki taaaaaa uzaklarda söyleyeceksin ama ben duymayacağım. Tenim teninin sıcaklığını özleyecek,ellerim ellerini arayacak,gözlerim bir köşeden çıkıp gelmeni bekleyecek gelmeyeceğini bile bile........Artık saatleri saymayacağım seninle buluşmak için,artık bakışlaım anlamını yitirmiş olacak.Belki güleceğim herşeye ve herkese.Kimse bilmeyecek sana olan hasretimi,anlatmayacağım kimselere sana olan sevgimi,kimse bilmeyecek yokluğunda nasıl acı çektiğimi.
belki ikimiz içinde doğru olan ayrılıktı.....Gerçekleri hiç bilmeden,öğrenmeden.Ben şimdi bıraktığın gibi değilim ya sen nasılsın acaba..........Hayat seni hangi yollara sürükledi.Dilerim mutlusundur ben hep senin mutlu olmanı istedim.Benimle olmadı ama bensiz dilerim çok mutlusundur.
Gerçekler inan çok azmış TEK TANEM
Gerçek olan SADE ve sadece ola olan tutkum.sana olan aşkım ve sana olan yeri hiçbirşeyle dolmayan ilk aşkın özlemi.
gerçek olan ve yaşanan benim sana olan sonsuz özlemim.GERÇEK olan sendin TEKTANEM.......
ŞİMDİ hiçbir gerçeğim yok.Herşey sahte,kalabalığın içinde ben yapayanlızım...........
ELVEDA TEKTANEM.....................

o da üşüyordur senin gibi..
bir ağustos gecesinde zangır zangır..
kilitlenmiştir çenesi.
bir şey söyleyecektir..
seni görse..
duyacağını bilse..
bişey..
kalbinin Yedinci odasında yıllardır sakladığı..
bir umut cümlesi..
yıllardır o sözle tutunmuş,
onunla avutmuş,
aşk aşk diye durmadan çarpıp duran..
durmadan onu sarsan kalbini..
görsen nasıl içlidir..
nasıl sevgiliye dairdir sözleri..
bazı zamanlar küçük bir çocuğa,
yavru bir balığa anlatır sensizliğin içine saldığı sisleri..
ama neden o sisler hiç dağılmaz.
ve neden o çocuklar uyku nedir bilmezler hiç..
buğulanmış gözlerin ardından baktığı o çelişkiler yumağı hayat
senin adını andığı anlarda
nasıl ansızın berrak ve ümit ışıklarıyla dolu görkemli bir hayata dönüşüverir..
söyle nasıl..
seni düşlerinde gördüğü bazı gecelerden sonra
susmuş bir rahip gibi,
sessizce okuduğu dualardan başka hiç bi söz duyulmamış bi derviş gibi.
açlık grevinde müebbete mahkum
susmaya yemin etmiş bi komunist gibi..
-günlerce sus-pus..günlerce sessiz dolaşıp durmuştur..yeryüzünde.
sensizliğin derin yokluğunda boğulmak bu olsa gerektir....
boğulmak..
binaların..insanların..kamyonların
üstüne üstüne geldiğini hissetmek..
o nun olmadığı bi dünyada yaşamın anlaşılabilir bi nedeninin kalmadığını..
aldığın her oksijen zerresinin ciğerlerine bir iğne olup saplandığını..
ve saplanan her iğneyle beraber dilinden dökülen tüm feryatların adınla başladığını..
ve adınla bittiğini yaşamaktır,boğulmak..
biliyor musun..
ciğerlerim böyle milyonlarca iğneciklerle dolu BENİM..
ve her nefes alışımda daha derinime gömüldüklerini hissetmekteyim; sensiz bir dünya düşündüğüm anlarda..
hani demişsin ya..
o özlediğim seslerin sessizliiği.
o suskun zamanlarım..
gelir mi diyorsun..
bu ihtimaldir bizi aşkın o gotik gölgelerinde
umutlu bekleyişlere muntazır kılan..
bu ihtimal..
bizi her gün eritip tüketen
bu azalmak bilmez sancıyla yaşamaya alışkın kılan..
yoksa ne kalır ki geriye
pörsümüş düşlerden,
ne beklediğini bilmeden bekleyen kör bekleyişlerden,
sarı izmiritlerden başka..
ne kalır..
oysa uzaklara gitmeyi isterdim ben,seninle..
herkesin varılmaz sandığı o eşsiz doruklara..
zamanın olmadığı..
çığlıkların sustuğu
kuşların hiç ölmediği yurtlara...
böyle bi yurt var mı diye sorma bana..
bunun cevabını biliyorsun sen de..
şimdi çevir gözlerini ve bak içine..
henüz açmış bir papatya
bulacaksın; içindeki o güzel bahçede..
tebessüm et şimdi; aşka
ve ilk kez gülümsüyormuş gibi gülümse...
...
Hastalıklı bir aşktı benimkisi. Ne hastalığımın adını biliyordum ne de hastalığımın yerini... Bütün ölümler bende gömülüydü ve isimsiz mezar taşları ile dolu idi bu mezarlık, bozgundum... Toplayamamıştım dağınıklıklarımı henüz. Umudumun bir parçası el olmuştu, uzaktı benden.
Aşkımda verecek tek şey bölen ve bölünenin ben olduğu bölmelerdi... Ne kendimi çarpabiliyordum kendimle ne de toplayabiliyordum bir başkasıyla...
Çıkılmamış yolculuklarımın bavulları küf tutmuştu. Ellerimde dokunma hissinin yetisizliği. Kendimi mi yaşıyordum, yoksa hastalığımda bir ben daha mı vardı?.. Telaffuz edilecek sözcüklerim küf tutmuş bavullarımda tutsaktı.
Hastalıklı bir aşktı benimkisi, hücrelerim artık kendi kendini yaratmıyordu.
Sen geldin sonra... Ardında bir kentin tamamlanmamış inşaatı, büyümemiş bir aşkın, gökyüzünde uçuşan zümrüdüankaların... Belki bir umut, bir aşktı ve yetecekti bütün dağınıklığımı toplamaya. Belki de bölmelerimin sağlamasıydın...
Geldin... Kanamalı bir hastaydım. Dikenlerim geçit vermiyordu kalbime.
Ölümlerimin yası bitmemişti henüz. Ben yalnızlığımı yaslarımda büyütüyordum, Seninse tutulacak yasların yoktu.
Bir aşka yetecek biz yoktuk belki de. Ben dikenlerimden geçit vermedim, Sende dikenlerime basacak cesaret yoktu.
Bende bütün ölümlere yer vardı, Senin içine gömülecek ölümlerin yoktu.
Geldin... Gözlerimde Seni görecek mecalim yoktu. Bende belki bir aşka yer yoktu, Sende kambur bir aşkı yaşayacak güç.
Gittin... Gidişin bende başladı, bittiği yer olmadı henüz. İçimde kambur aşkın ürkekliği..
Belki bir aşka yetecek cesaretim yoktu ama, zümrüdüankalarının kanatlarında aşkı yaşadığım düşlerim var sana dair...
Gidişin bende başladı, bittiği yer olmadı henüz...
 
Ey sevgili,bana seni seviyorumlarla geldin amalarla gidiyorsun bana bahaneler üretme gidiyorsan git ama amalar etme hayatıma girmek için çok savaştın bende seni hayatıma sokmamak için çok çabaladım ama sen galip geldin ne vaatlerle geldin neler verdin bana içinde olmayan duyguların varmış gibi neden söz ettin bana saf bir kızdım çabuçak inandım çabucak aldandım sana yada aptalmışım nerden bielebilirdimki maskeli olduğunu nerden bilebilirdimki ama tek şey bildim ben oda seni sevdiğimi beni bırakıp gidecektin neden hayatıma girdin hayatımı alt üst etttin beni düşünmeden arkana bakmadan çekip gittin git ey sevgili git yaşama umudumuda aldın elimden kimsin sen söylesene sen başlatıyorsun sen bitiriyorsun hakkın yok buna sana nekadarda baglandım nekadarda sevdim çok iyi bir oyuncusun aslında sen rolünü çok iyi yapıyorsun bravo sana ben ise bu dünyada yaşamak istemiyorum bu devrin insanı değilim ben ALLAH kahretsin rol yapamıyorum ben maskeli olamıyorum ben neysem oyum ben şimdi vicdanın nasıl belkide kendi kendine gülüyorsun birini kandırdım birile oynadım hemen aldandı bana diye ama seni ALLAH a havale ediyorum gi hadi git gitde sen bende kalasın sen yatağında sabahlara kadar kıvranmak nedir bilirmisin sen gözyaşının ne demek oldugunu bilirmisin çok yorgunum sol yanım çok agrıyor ya beni bana bırak yada içimdeki seni al götür benden çünkü ben yaşıyamıyorum ey sevgili sen varken içimde
 
Hasret

Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.

Biliyor musun, iki gözüm; bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz? Bahar mı, kış mı, sonbahar mı, yaz mı; inan farkında değilim. Sıla ne yana düşer, gurbet ne yanda? Nerdeyim, nasılım? Bilmiyorum.


Derdim, kederim ne ? Biliyor musun yanıtını?... Neşemi, sevimcimi, yaşama gücümü yitirdim. O coşkulu, mutlu, umutlu günlerimi ne de çok özlüyorum. Öylesine bir özlem ki bu; ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Sevdiklerim, özlediklerim ve bana dost olanların her biri başka bir yerde; hiç birine kavuşamıyorum.

Dalları fırtınada kopmuş bir ağaç gibiyiz iki gözüm. Her dalımız bir sınır boyunda, her yaprağımız bir ülkeye savrulmuş. Bir yanımız vizeli, bir yanımız kaçak. Çocukluğumu, ilk gençliğimi, geçmişimi, memleketimi velhasıl eskiye ait herşeyimi nasıl özlüyorum biliyor musun? Özümü özlüyorum, özümü.....Kendim olabilmeyi, sözümde durmak için verdiğim çabayı, kendime dürüst olmak için kendimle olan mücadelemi, özümle barışık yaşamayı özlüyorum. En iyi sen bilirsin, bir huyumu terk etmek için sarf ettiğim gayreti. Doğaya, insanlara, hayvanlara, çocuklara olan sevgimi, tutkumu ve yüreğimdeki ateşi, dimağımdaki tadı da en iyi sen bilirsin.

Zaman geçiyor, hayat geçiyor, ömrümde akşam çanları çalmaya başladı bile. İnsanın mutlulukları, heyecanları, hayatı, yaşadıkları geride kalıyor iki gözüm. Bizim gibileri yıllar geçtikçe daha bir duygusallaşıyor. Toplumların gittikçe bencilleştiği, duyarsızlaştığı dünyamızda olup bitenler beni hüzünlendiriyor. Acaba bu durumun bilincinde ve farkında olan çevremizde kaç insan var ? Binbir düşünce üşüşüyor beynime. Anılarla, özlemlerle boğuşmak beni yıpratıyor. İç acısıyla dolu, yaralı, bin yerinden vurgun yemiş bir gönülle acılara karşı umarsız olmaya çalışıyorum ama olmuyor. Belki bir gün son bulacak ufuklarda solar hüznümüz. Hala bir şeyler bekleyerek bulutsu bir sise gömülüyor her şey.

Şimdi ise, gülmek-ağlamak arası monoton bir hayatın girdabında kaldım. Üzerime ölü toprağı serpilmiş gibi. Silkinip çıkamıyorum. Gün ışığına, suya hasret bitkiler gibi tatsız ve tuzsuzum. İşte şimdi böyle bir insan oldum iki gözüm. Gayesiz ve huysuz . Evden sokağa her çıkışımda, penceremden dışarı her bakışımda, karabasan gibi çöken sis ve karanlık dokunuyor bana. Oysa ışık umut, umutsa hayat demektir. Ben mi o ışığı yitirdim, yoksa o ışık mı beni; bilmiyorum.

Nedense hep geçmişe bir özlem duygusu büyüyor içimde... İşte böyle iki gözüm. Hangi gündeyiz? Bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz ? Bilmiyorum. Bilsem de, benim için artık hiç bir önemi yok..........

Uzun yıllar önce sevdamı yüreğime yükleyip geldiğim bu yabancı ülkede, koynunda volkanları taşıyan bir dağ gibi sustum. Suskunluğumu delicesine haykırmak isterken, içime ağuları akıttım ve öylece sustum. Kara bir diken gibi yuttum ve içime yığılıp öğlece kalakaldım. İçimdeki yangını, yüreğimdeki yarayı, gözlerimdeki damlayı sorma. Hasretlere dayayıp başımı, hüzünle geçip giden günlere, gecelere döndüm sırtımı iki gözüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Gönlümün duvarına kocaman bir sevda resmi çizdim, bir de ateş yaktım ocağıma dağ gibi.Ki, okyanuslar söndüremez.

İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının Mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası....

Ben ki, sevdanın çöllerinde ayrılıkların en büyük hasretini çektim Leyla ‘mın. Ferhat oldum dağları deldim. Kerem oldum yaktım kendimi. Pir Sultan oldum asıldım, Nesimi oldum yüzüldüm. Kavuşmak için gönlümü yollara düşürdüm. Horlandım, ezildim, hakaretlere, işkencelere maruz kaldım.

Yüreğimdeki yangını, gözlerimdeki hicranı sorma iki gözüm. Acılarımı kimsesizliğime yükleyip, uzayıp giden yollara düştüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Aşık oldum, yaktım kendimi. İçimde bin yangınla çıktım yola. Sevgilime şiirler yazmak, şarkılar bestelemek, türküler yakmak en büyük ibadetimdi. Kavuşmak ise en inanılmaz hayalim.

Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.

Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl?

sorma
ben kimim, adım ne, nereden geldim
kim açtı bu kahrolası çukuru yüreğimde
kimi sevdim, kime özlemim
kaç yıl sevda doldu iliklerime
kaç yıl eksildim.

tut ki, bir pınarım suyu kesik
akamadım nazlı nehirlere tut ki
susturulmuş binlerce türkü
bastırılmış binlerce acıyım
baştanbaşa aşk ve ateş

tut ki, incinmiş bir gülüşüm
gecikmiş bir düş
bir ateşin çemberinde
yarım kalmış sevinçler kanayan

tut ki, kar altında sevincim
bütün mevsimlere küsmüşüm

kanadı kırık bir serçeyim tut ki
dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek

ateşin zulmünü gördüm
suyun ihanetini
baştanbaşa aşk
baştanbaşa hasret
susturulmuş
milyonlarca türküyüm

bir sarı çiçek
bir sarmaşık belki
çözer dilini yüreğimin

ihanetlerin kilitlediği

Haydi Kalbim Şimdi Sen Düşün

Her an bir yenilik daha. Her yenilik bir tebessüm, her tebessüm bir güneş gününe, her güneşli gün bir umut yarınına ver her umut bir başarı avucunda. Aynada gördüğün yüzden başka birşeymi ki hayat dediğin muamma ve sen zannediyor musun ki, yüzündeki tebessüm senin ve sadece sana hizmet etmekte.

Hiçbir soruna cevap bulamadığın bir gün göreceksin ki; gülümsemek yetmiyor mutlu olmaya. Herşey güzelken de uykusuz geçebiliyor geceler. Anlamsızca! Anlamlandıramadığın herşey için kaçıyor uykun ve istemediğin kadar uykusuz gözlerin. Oysa ömrün boyunca istemiştin ki, uykunun esiri olmayasın da herkesten daha fazla yaşayasın gününü. İşte şimdi gün seninken bu başındaki ağrı niye?

Ne istedin? Herşeye hükmedebilmeyi mi? Büyüyünce sözün dinlenir mi zannettin? Hep dışında biryerlerde olduğun çemberin içinde olmak mıydı bütün çaban! Hani uraştığın kadar uzağında olduğun çemberin.

Haydi söyle bana, hiç dışında kalmak gelmedi mi aklına? Olduğun yerde yaşamak. Senin olanlarla kendini bulmak. Niye düşünmedin ki; aslında çemberin dışındaki güneş seni ısıtan, işte o yağmur kuruyan dudaklarını ıslatan, sen bile şimdi sensin, tam bu halinle, tanımsız bir geleceğin beyhude vehmiyle telaşlanmadan ufukla suyun birleştiği iddiasız ama kesin çizginin yüreğindeki sonsuz güveni hareketlendirdiği ve o sonsuz güvenin kalbinden akıp yüzünü nurlandırdığı umutlu kişisin.

Ne zannetmiştin ki, korkup kaçarak mutlu olunduğunu mu? Yağmurun sen istediğin zaman yağacağını mı? Sen istedin ama yağmadı yağmur. Kaçmadın ve hiçte aklında olmayanlar girdi hayatına. Ama baksana beklemediğin halde başına gelenler isteyipte yapamadıklarını getirdiler sana. Al haydi senin onlar, sadece senin hakkın.

Hep istediklerini doğru bilip, tüm benliğini ona bağlayıpta olmayışlarının ardından hüsranla yürürken sen, bu umutsuz yoldan yüreğine serpilen umut tomurcuklarıyla her yeşerişinde güneş yine aydınlattı gününü, her defasında bıkmadan yine ısıttı seni. Hiç sordun mu ki; kimsin sen? Ben onu senden daha çok sevipte zarar görmüşken senin sevgindi beni yeşerten. Öyleyse söyle bana kimsin sen?

Anladın ki; Kar tanelerinin herşeyin üzerine beyaz bir örtü serdiği anda o örtüyü yırtıpta dışarıya çıkan bir kardelen çiçeği kadar cesur, O çiçeğin renkleri kadar neşeli ve o beyaz örtüyle birlikte yaşamayı bilecek kadar sevgili ve güven vericiydi umut ki, zaten yüreğinin bir köşesinde hep vardı, farkedilmeyi bekleyen mahçup küçük bir çocuk edasıyla. Senin yapman gereken büyümüş olmanın kibirine yenilmeden o küçük zannettiğin çocuğun (yüreğinin) peşine takılıp şu yaşına rağmen görmediklerini öğrenmenin gerekliliğiyle yola çıkmaktı sadece...

Ruhun bedenini terketmeden hissetmeyi öğrenmelisin ondan. Kanın damarlarında dolanmaktan vazgeçene kadar koşmalısın yorulmak nedir bilmeden. Gözlerin, baktığın kadarını görecektir çünki, kulakların, ne söylüyorsan onları duymaya mahkum. Ayakların, nereye yürüyorsan sadece o yoldan, hep aynı yerden varacak günün bittiği yere ve aklın ne biliyorsa onları anlayacak istemediğin sürece.

Kalbinin her atışında hissettiğin farklılık renklendirecek seni. Ve onu her dinleyişinde farklı yerlerden de biten güne yüründüğünü göreceksin. Bu kez heybende daha çok yaşanmışlık olacak, bilmediklerin, hiç görmemiş oldukların.....

Ve zaman geldiğinde o küçük sır öğretilecek sana. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Korkup geriye attığın her adım bir ateş olup yakacak seni ve anlayacaksın ki, "gelecek" asıl yürümen gereken yer. Korkmadan, keşfederek. Ve ileriye atamadığın her adımda, tıpkı geriye attığında yandığın gibi, göreceksin ki; geçmişini kabullenmeden geleceğine asla yürüyemeyeceksin. İstediğin halde sebeplere bağlayıp yapamadığın herşey sebep olup dolaşacak ayaklarına...

Ertelemenin rahatlatıcı yanılgısını öğrendiğin an bir şeyle daha tanışacaksın, kalbin aklının eşi!!! Kalbin hayalleriyle canlı ve sen kalbin kadar canlısın!!! Şimdi sen sus, aklın görüp kalbine gösterecek. Ve dinle, kalbin ne söyleyecek, artık düşün, bakalım aklın ne diyecek. Sıra sende yürü, tek şart cesaret. Zamanı geldiğinde, cesaretin inancınla yoğrulup doğruyu yaptıracak. Bırak bilmeyen yanlış zannetsin. Ama sen sabret ki kalbiyle o da düşünebilsin.

Sen sev, bilmese de öğrensin. Sen gül, ağlıyorsa yüreği çiçeklensin. Sen bekle, sabretmeye özensin. Sen anla, anahtarı olasın. Sen konuş, dinlemek rahatlatsın. Sen bak, kaçmamayı anlasın. Sen hisset, hislerine dokunsun. Sen yürü, beklerken yorulmasın. Sen uğraş, ümitsiz yaşamasın. Ve iste, imkansızı tüketsin...


Bir hayatın tozLu sayfaLarı içimi acıtan.
CepLerimde kırık qece masaLLarı duruyor,
ÖksüzLüqümü avutuyor sonbahar.
Ne yana baksam sen oLuyorum,
ParmakLarımı kanatıyor kirLi duvarLar.
KuşLar yuvaLarından terk ediyor beni,
Bir sarsıntı qeçiriyor yüreqim, sen şiddetinde...
ELLerime kar diye yokLuqun yaqıyor,
Aşk sorqusunda yüreqim can çekişiyor.
Yüzümde sensizLiqin izLeri,
AyakLarımın aLtında bir yıqın cam kırıqı...
İçimden söküLen her keLime,
Tekrar dönüp içime batıyor.
Ve her seferinde sana isabet ediyor.
Bir zindan karanLıqı şimdi qeceLerim,
DuvarLara sinmiş qözLerinin renqi...
SaatLeri infaza çekiyor qeLmeyişin,
Yavaş yavaş qidiyor benden hayat;
DamarLarımdan çekiLiyor içimdeki sen !
Bense düşüyorum hiçLik ötesi bir hayata,
Kanıyorum sana , sende aşkı buluyorum
Hem de ayrıLıqa çarpa çarpa...
SuskunLukta sesLer daha çok acıtıyormuş,
Bu yüzden senden harf harf kaçışım.
YaLnızLıqıma esir düşüyorsun,
Bense kayboLuyorum cümLeLerinde.
Ve susuyorum sana, avaz avaz susuyorum.
Sende birikiyor içimin tüm söküLenLeri
Ben dipsiz bir kuyu oLuyorum.
Biriktiriyorum her harfimde seni...
Şimdi yokLuqa düşüyor zaman,
Ben bir adımda düşüyorum senden.
KuytuLarıma sokuLma, bırak bana uçurumLarımı,
KaLemimden azat et beni,
Herkes konuştuqunu yazar, bense sustukLarımı...!!!!

Herşeyin sebebi sendin belki..
Beni yüreğimden alıp,bir hancer gibi yüregine kazımak,
Geceler boyu adını sayıklayıp,söylemekten yorulup hecelemek,
Yasanmıs en agır cezadır .

Evet sendin herşeyin sebebi .
Kahrederdi senin masum gülüşün,
Ve o en anlaşılmaz saflığın herseyi anlatıyordu
Kara kaşların altındaki bakışların ......

Fıtınalar estirdin sönmüş volkanlarıma,
Ama mutluluk senin hakkındı...
Defalarca dalıp dalıp gittiğimi,
Boş ve anlamsız hayatıma anlam kattığını...

Sana olan sevgimi şairler bile anlatamadı.
Anladımki yine ben sana anlatabilirdim..
Evet sendin herşeyin sebebi..

Şuursuzca yaşamışım hayatı sen olmadan...
Güneşin ayı görmediği gerçek gibi seviyorum seni..

İsterdimki seni hep gün ışığında seviyim
Batmasını dilemezdim o zaman güneşin.
Yoksa biterdi sevgim anlatır sana gün ışığı.
Korkar oldum gölgeni görmesem bile evet sendin herşeyin sebebi..
 
Kaç kere geldin hayatıma...
Ve sonra kaç kere gittin...
Ben durgun sularda yüzerken, sen çalkantılı bir denizdin...
Med cezirlerinle kumdan kalelerimi devirdin...
Geldin gittin...
Geldim gittin...
Söylesene canım, ben seni kaç kere sevdim !!!
“Seviyorum” cümlesi bile yetersiz kalır mı bir duyguyu anlatırken...
Hani laf cambazıydım ben...
Kelimelerimi yitirdim seni seyrederken...

Şimdi soruyorum...
Mademki gidecektin, niye geldin !!!
Mademki beni hiç olmadığı kadar
Kimsesiz, öksüz, yetim bırakacaktı yokluğun...
Neden doldurdun hayatımdaki boşluğu !!!
Bıraksaydın
Yürek içindeki koca delikle yaşamaya devam etseydi...
Alışmıştı ne de olsa...

İşin kötüsü
Nice şairde sonradan ilhama dönüşen acılara da benzemiyor benimki...
Ne sadece gözlerin özlediğim, ne sadece ellerin, ne sadece kokun...
Sensiz de yapabilirim sanıyordum ama yanılmış içim...
Daha gitmek için arkanı döner dönmez, her şeyini özledim...! 

Hiç beklemediğim bir anda çıktın karşıma. Hazır değildim aşka! Hazır değildim yaşanacaklara!
Aradığımı buldum demiş bulamamamışsın zamanında... Tıpkı benim gibi...
Yanlışlar içindeki tek doğrun olacakmışım... Tıpkı senin gibi...
Nedendir bilinmez karşıma çıkan hiç kimseyi sevemedim bugüne kadar... Adıma "kalpsiz" dediler, "duyguları alınmış" dediler ama sevemedim işte. Olmayınca olmuyor. Ben konu aşk olunca kalp atışlarımı hızlandırmayan, içimi huzurla doldurmayan, yanımdayken zamanı durduramayan kimseyi sevemedim ki... Nasıl severdim onları? Senden başka hiç kimse yanımdayken zamanı durdurmadı, içimi huzurla doldurmadı, kalp atışlarımı hızlandırmadı.
Sevemedim kimseyi gelişini bekler gibi...
Bakamadım kimseye gözlerini izler gibi...
Açmadım gönlümü kimseye yüreğini bilir gibi...
Atmadı şu kalbim kimse için sevdiğini hisseder gibi...
Şimdilerde gerçek benden kopmuş gibi... Bir rüya sanki bu yaşadıklarım... Kişi gerçek aşkı yaşıyor ve yüreğinin taaa derinlerinde hissediyorsa mükemmel bir sevda masalı yazılabiliyormuş. Uğruna bir ömür feda edilebiliyormuş ve cananı uğruna can verilebiliyormuş.
Kalp atışlarımın sebebi hoşgeldin hayatıma!
Hiç "Güle Güle" dememek üzere " HOŞGELDİN! "
 
Hiç sevmedin mi beni?
Sevmedin…
Sevsen bırakıp gidermiydin…?
Diyelim ki gittin…
Bir kez olsun aramazmıydın..?özlemezmiydin..?sesimi duymak istemezmiydin..?
Sevseydin isterdin ama sen sevmedin ki..!

''yürek dayanmıyor bu gidişe sonsuz bir ucurumdayım sanki..ama dön desen de dönemem artık..''

Gidişinin yeri var yüreğimde ama dönüşünün olmayacak bilesin.
Sen gittin,ve gittiğin gün bittin…
Sen o gün beni de bitirdin…

''derin bir mavi var orada içinde kaybolmak gerek boğulmak gerek yüreğine akmak gerek ''

Engin bir okyanusu aşardım hep o gözlerde..çoğu zaman kaybolur hatta boğulurdum….
sonra…
bir baktım dipteyim…ne o güzellik var etrafımda ne de kurtulabılecegım bır fırsat…

''allahım tutsun ellerimden bırakmasın beni deniz gözlüm ağlatmasın gözlerimi ''

Ardından gittiğin geldi aklıma…

Gittin ve bittin…

Kurtulsam bile faydasız artık…

Bundan sonrasında her yaşanmışlığın ardında kalan korkulardan biri olacak o gözler…

Yüreğimi acıtcak…

Anılarımı hatırlatcak….


Derin gözlerin artık çok derin gelmekte ve bana korku vermekte bilesin…

Ne bir daha dalarım,nede bir daha korkumu yenmeye çalışırım…..

Ben hala yeni umut bekliyorum sevgili…

Seni değil…

Artık gitmişsin dönmüşsün kimin umrunda…?

Benim olmadığı kesin…

Napıyorum ben sana,yüreğime...seni uzakmı tutuyorum kendimden,yüreğimden....yanlışmı yapıyorum...sensizlik zaten hep var olacak,biliyorum benim olamayacaksın...içim acıyo artık yüreğim,sen gelince aklıma..kendimden şüphe ediyorum bu benmiyim,kimim ben?
korkuyorum insandan,yaşamdan ağlatacak,üzecek beni diye...sen hiç istemedin ağlamamı,üzülmemi.....
göz yaşlarımı sildin giderken,"iyi ol"diye fısıldadın kulağıma....
nerden biliyim sen gidince böyle olucak,nerden biliyim gerçeğe döneceğimi....
bana bakarken miğden bulanmasın bebeğim
gözlerini kaçırma benden.....
isyan etme!!!
ölürüm yoksa,dayanamaz bu yüreğim....
gitmek zorundayım bebeğim....
senin tanıdığın ben,ben değilmişim...
sen bana verilen bir oyundun,ben rolümü oynadım...
gidiyorum bebeğimmmm
HOŞÇAKAL


Yenildiklerimle ipe attı darağacına sürükleri aşk beni

''Hoşçakal'' bile diyemedim!


O günün o saatin o Mutluluğun anına yazıyorum bunları

''Seni Seviyorum''!!

Gece karanlık ay daha şeklini almamış herşey için çok erken ama sen gittin ya benden,bende gittim artık bendenYakıştırdın ama musaAllah taşını,bıraktın sahipsiz caddelerde ismimiAdı konmamış ayrılıklarda bıraktın YüreğimiNe kadar masum bir aşktı bizimkisiÖlümü bile göze almıştık hani,hani hiç bitmeyecekti,içimizdeki kızgın Ateş sönmeyecekti haniHani sen gün gelip benim olacaktın !!!Unut demek kolay mı gelde bana bu asi yüreğime sorNeden istedin bunu benden aşkın adını ayrılık koyalım diyemiSavaşmadım mı senin için Ölüme her seferinde meydan okumadım mı ?!! Nasıl dalgasız deniz bir hiçse,ben sensiz sende bensiz bir hiçsinO günlerin hatrına aşk dolu gecelerimizin hatrına Hakkını helal et gözbebeğim

Hangi aşka,hangi zamana,hangi kadere,hangi şeytana yenildik ? Yoksa kendimize mi yenildik ?

Sevmek kolaydır,aşık olmak kolaydır ama yürütmek sonsuz kılmak kolaymıdır ?!!
Her gece insaf her gece İsyan peki bu İsyan neye zamana mı kaderemi ?Sorularla tek başıma yapayalnız bırakıp gittin Yüreğimin derinliklerini

Hiç bir eroin,hiç bir esrar hiç bir sigara bagımlı yapamadı beniAma seni tek çekişte bağımlı kıldı bu Gönlüm

Ne denmiş bi Şiirde ;

''Seni çekiyorum içime seninle sarhoş oluyorum''

Damarlarıma bir şırınga gibi yapıştınKelimeler anlamını yitirmiş,kifayetsizce anlam arıyolar kendi aralarındaKaç mevsim daha cekecewm seni içime ?Kaç kere daha ölecem ? Damarlarım daha nekadar sana karışacak ??

Hangi aşka,hangi zamana,hangi kadere,hangi şeytana yenildik ? Yoksa kendimize mi yenildik ?

Yenildik ya ne önemi var neye nasıl neden yenildiğimizinŞimdi beni soracak olursanız''Ucurumun bir adım gerisinde yeter diye bağırmaktayım''
Fırtına gibi girdin,alabora ettin ve kaçtın dagıttın tüm hücrelermi toz duman ettin beni ve hayallerimi sadece geride kalan kirli bir ''Ben''Hiç bukadar ölmeyi istememişti Yüreğim

Tüm ışıkları söndürün !!! Zifiride artık Belalarım,karanlıkta artık sevdalarımİçimde ki geceye nasıl hiç Güneş doğmayacaksa gecelerimdede ay hiç bir zaman şeklini alamayacak

''Yüreğim benim efendimdirOna İtahat ettim onun emrine göre Köpek oldum hareket ettim ve gene Köle olan ben oldumHiç bir zaman Aşkın efendisi olamadım,Hükmedemedim YüreğimeDedim ya Yüreğim efendi ben ise Köleydim hep o Hükmetti hep ben YenildimHep o Hükmetti hep ben Yenildim''

ve

Yenildiklerimle İpe attı,Darağacına sürükleri aşk beni!

Yürüdüm Yaklaştım Çıktım Boynuma Taktın ve Sandalmeye vurdun !! ve ben giderken O dar ağacında bıraktım tüm Aşkımı,Hayallerimi

'' Hoşçakal'' bile diyemedim!


Ey gönlümün has çiçeği,yürek sızım..Senden şikayetçiyim!!!!
Hiç bir insan senin benden aldığı kadar almadı yüreğimden,kimseler yakmadı canımı senin yaktığın kadar..
Biliyormusun ne zamandır geceleri uyumamaktayım??
Uyumamaktayım çünkü korkmaktayım uyumaktan ve tekrar uyandığımda acı çekmekten..
Bak yine gecenin sonlarına vardım.Yine uyumamak için direnen kan çanağına dönmüş nemli gözlerimle duvardaki saate bakıyorum.Saat sabahın 4'ünü gösteriyor.Dışarıda rüzgar olanca hızıyla esiyor..
Saatin akrep ve yelkovanı rüzgardan üşümüş gibi birbirine sarılmış ve tüm şehir gibi yatmakta.. oysa ben kendimle cebelleşmekteyim uyumamak için...
Çünkü biliyorum ki ne zaman uykuya dalsam;aslında artık olmayan sen ortaya çıkıyor ve uzun zaman önce yüreğimin en derin zindanlarına hapsettiğim demir parmaklıklar arkasından pas tutmuş kilitleri kırıp çıkıyorsun ve beni eşsiz mutluluklara boğuyorsun,özlemlerimi gideriyorsun..ama bu mutluluk çok kısa sürüyor nedense ve işte o an geliyor..Ellerimin arasından kayıp gittiğin o an,damarlarımda dolaşan her hücrenin senle öldüğü,vucudumda ki atomların teker teker parçalandığı o an,beni sensizliğe mahkum ettiğim o an.....işte ben o anlardan çok korkuyorum.
Kan ter içinde ve çığlıklar atarak uyanıyorum,hıçkırıklar yankılanırken dört duvar arasında seni arıyorum..ama sen yoksun..ve işte o an seni tekrar kaybediyorum ve tekrar ölüyorum.
ama artık hergün tekrar tekrar ölmekten,tekrar tekrar canımın yanmasından yoruldum!!!!
Kendime bir an olsun geldiğimde ellerimle yorgun başımı ovalıyorum ve seni düşünüyorum.
Ayrılığın yüreğimin en kuytu köşesinden hüzzam bir şarkının ahengiyle günyüzüne çıkıyor.Özlemlerim kabardıkça rüyalarımda seni devşiriyorum ve uyandıktan sonra bende ne kadar yer tuttuğunu anlıyorum.
Seni ne kadar sevdiğimi gönül limanımdan ne gemiler kalktığını bilirdin gözbebeklerine..Hala her yağmur damlasında,rüzgarın uğultusunda,kar tanesinin her ipekten dokunuşunda seni arıyorum..Her sabah açan erguvanlarda,güneşin yeni bir umuda kuşandığı mavi atlasta,gönül dantelamda ve yüreğime kazıdığım hatıralarda seni arıyorum..Ama yükün çok ağır gelmeye başladı be sevdiğim..Eziliyor unufak oluyorum bu yükün altında...Çekemiyorum..
Bağışla beni ey ıssız sevdam sabah olmak üzere ve artık seni azad ediyorum..Bir daha dönmemecesine seni salıveriyorum...yolun açık olsun ..
Şafak sökmek üzere bedenim yorgun gölgesinde yeni bir zafer şarkısının besteleneceği günü bekliyor artık.Yapraklar arasından sızarken günışığı durulsun istiyor artık hıçkırıklar....Hoşçakal sevdam....
 
Geceydi seni bana taşıyan…
Sen geceye yakındın, bende sana….

Ağır aksak işleyen zamanın düşürdüğü tuzaklardan kurtulup geldin, hoş geldin.Korkularınla, sırlarınla ve sadece gözlerine derin bakanların görebileceği acılarınla geldin, iyi ki geldin…..
Bekleyişlerimin içine hapsettiğim özlemlerim vardı.Nicedir kimseyle paylaşmadığım hüzünlerim.Soramadığım sorularım..
Hatırladığımda yüreğimde yaratacağı o korkunç sızıyı duymaktan korktuğum için beynimin bir köşesine fırlatıp attığım ve bir daha hiç dokunmadığım anılarım vardı….
Şimdi özgür bıraktım özlemi.Şimdi hüzünde sevinçte doyasıya yaşanıyor bende.Sorular cevabını buluyor, anılar canlanıyor çünkü sen geldin.Susmak ne çok akıllandırmış beni… Ne çok biriktirmişim kelimelerimi….
Bir bir dökülürken dilimden sevda sözcükleri senin o tedirgin duruşun bile durduramıyor beni.”Seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum.”, yüreğimi bir yelken gibi açtım, seninle dolduruyorum.Seninle olmanın, seni yaşamanın ve zamanı sadece seninle paylaşmanın eşsiz hazzını duyumsuyorum, ne iyi ettin de geldin…..
Bir büyüysen bozulma. Bir hayali yaşıyorsak kaybolma. Hep biz çözecek değiliz ya gerçeğin düğümlerini, bırak kendi halinde kalsın. Ruhuna talibim ben asıl gerçek bu. Kaçışlardan bıkmış, hep yarım kalmış ruhum da bir tek seninle doyuma ulaşacak, kendini bulacak. Dedim ya, sen geldin.Bir de mavi var öyle ya…..
Nereye saklamıştım maviyi ? Kimlerden gizlemiştim de yok sansınlar istemiştim ? Bak, güneş bile mavi mavi parlıyor görüyor musun ? Yavaş yavaş yok oluyor yüreğimin gri katmanları. Maviyle anılıyor görebildiğim her şey.En çok maviye tutkunum ben, bu yüzden mavi sen oluyorsun, çocuk gibi seviniyorum. Sen maviyle geldin..
Sahi , çocuk olmayı ne kadar özlemişim ben…
Senin içindeki çocukla oynayacak bendeki çocuk. Yalansız ve saf olacak. Kumdan kaleler yapacak, içine seni koyacak. Kaleyi yıkacak, seni kurtaracak, kahraman olacak.Çığlıklar atacak, yorulmayacak, sensiz hiç bir oyunda “ebe” olmayacak.Korkma , içindeki o çocuk hep yaşayacak, kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim.Çünkü sen o çocukla varsın, o çocukla geldin.Yoktum ben , senden önce yoktum sanki. Sen geldin varlığını bildim. Sen geldin bir dokunuşun, bir öpüşün nasıl da büyük bir hazza dönüştüğünü gördüm. Sen geldin ben oldum, aşk oldum.
Sen geldin….
ama ne güzel geldin…
 
Hüzün yüklü morglarım var benim, sol yanımda. Ağrıyor.
Düştü kelepçeli gözlerin, kırılan deli sözlerinin yanına.
İçimden fersah fersah kaçışın iç denizine, sancım olur.
Benim sancım İstanbul gibidir, biliyorsun…
Sayfalara sığmayacak kadar bitimsiz.
Coğrafyamı bertaraf eden rüzgâr gibidir yâr …

YAR/SIZIM…

Susuzluğun en kesif sayhalarındayım…
Uzun seslenişlere dönüyor suskunluklarım…
Başını alıp gitmiş bir hikayenin peşinden koşarken,
düşürdüğüm sözcükleri dipnot düşüyorum eksik günceme…
Hangi kıvrımından tutunsam acıdan bükülmüş harflere;
Kırılgan İmâ’lar çatırdayarak saldırıyor sanki,içimdeki sancılara…
Uzun ve derin camkesiği çiziklerimden kanıyor,
anlamı morarmış güncemin önsözü…
İç içe geçmiş anlamların karmaşıklığında sıkışıyor,zamana direnen sevdam…

ZAMAN/SIZIM…

Kekeme yüreğim adını sayıklıyor habire.
Adını şerh, yüzünü dipnot düştüm içime! ...
Ki yağmur sonrası toprak kokar adın.
Hadi ifşa et de düşlerini gökyüzüne. İçsizliğine (h)içleneyim.
Al işte;

(H)İÇİM…

Koynuma doldurduğum insancıl cümlelerin dili sürçüyor…
Şizoid bir krizin,arsız ısrarıyla kaybediyorum benliğimi…
Öfkeli serzenişler çıkıyor demir kapılarımdan altından,hızla ve yanarak…
Savaşlardan bana kalan her şeyi,diğerleri gibi takıp koluma;
Yürüyoruz duvardan duvara…
Dilime düşen birkaç tanıdık şarkının,no(k)tası konulmamış satırlarını
kararlı “ES”lerle no(k)talıyorum…
Boğulmuş sesimle ,
Acı (K)ayıplar afişliyorum şehrimin duvarlarına…


(K)AYIBIM…

Elimde belki çoktan unuttuğun iki fotoğrafın var.
Hangisine baksam (d)üşüyorum yâr..
Akrebin yelkovanı defalarca kez yakaladığı zamanlarda,
ben seni ezberimden silemiyorum.
Susuyorum / üşüyorum / düşüyorum.
Duyumsuyor musun? Soluklarıma sinen kokunu.

DUYMUYORSUN …

Hapislik gibi atıştıran yağmurlarda,
yine hüzünlere gönüllü devriyelik yapıyor,gece yürüyüşlerim…
Bahçemdeki sarı ışığın uzayan gölgesinde,
sessiz ve yasak yalnızlıklar büyütüyorum kalabalıklara…
Hüznün röntgenini çıkarıyorum bilmeden…
Hadi ! tut/un bana güneşi ,lekelerim çıksın ortaya…
Ya da güneşe tut/un beni…

KARANLIKTAYIM…

Ölmeyi denedim kendime, ölemedim.
Sana gelecek zamanlarda tükendim. Artık gelemem.
Ellerim (d)üşüyor. Nefesim tükeniyor. Ne desem duyulmuyor.

SEN DUY BENİ EY YAR…

Sessizliğin teninden soyamadım çığlıkları…
Bu yüzden deliyorum öfkemin ambargosunu…
Yine salıyorum yüreğimi,ölümlü kavgaların şiddetli çarpışmalarına…
Yalana büyüyen bir çocuğu emziriyor zaman…
İnfazlar büyütüyor geçmişimin beşiğinde…

SALLANIYORUM...
 
Ilık rüzgarla gelen bir müzik sesiyle dalıverdim uzaklara; "Aşık olmak günahsa ben bir günahkarım, pişman değilim tanrım..." diyordu yumuşak bir ses... bir sızı saplandı ilk önce kalbime... sensizlik yüreğimi yakıyordu, sana hasrettim... sarı kurumuş yapraklar arasında yürürken rüzgarın yüzüme vurmasıyla kokunu duydum sanki... yalnızdım... mutsuzdum, sen yoktun... ebediyen gitmiştin... Şimdi yanımda olsaydın kollarınla beni sarar, yüzüme dağılan saçlarımı parmaklarınla düzeltirdin.. iki taraftan kulaklarımın arkasına sıkıştırır, "Böyle daha güzel aşkım"derdin.. yüzüme düşen saçlarıma tuzlu gözyaşlarım karışıyor şimdi. "Sakın ha ağlama, seni birgün bile ağlarken görmek istemiyorum" derdin bana... şimdi bir yerlerden bakıyorsa gözlerin üzülüyorsundur... ama gözyaşlarıma söz geçiremiyorum sevgilim... Hani biz sonsuza kadar mutlu olacaktık? Hani birbirimizi terketmiyecektik? Neden beni tek başıma bırakıp gittin aşkım.? Kaza haberin geldiğinde inanamadım... evimizden nasıl çıktığımı bile hatırlamıyorum... hastanede seni öyle kanların içinde baygın bir şekilde görünce dünya başıma yıkıldı... elini tuttum ve sen gözlerini açtın "Sakın ha! Sakın elimi bırakma" dediğin zaman bile "Gözlerindeki ormanda yağmur yağmasın" dedin... yanaklarımdan süzülen sicim gibi yaşlar yüzüne döküldüğünün farkında bile değildim.. ameliyathanenin kapısına kadar elini hiç bırakmadım ve mecburen elini ayırdılar benden.. saatlerce o odada kaldın... çıktığın zaman komadaydın... doktorlar ümitsizce gözlerime bakıyordu... seni odana götürdüler.. neydi, neden o makinaları vücuduna bağlamışlardı.? Sen yaşayacaktın.. beni bırakmayacaktın yemin etmiştin..yavaşça elimi elinin üzerine koydum.. hiç kıpırdamıyordun... günlerce başucunda bekledim... farkında bile değildin... hep uyuyordun... yanında seni beklerken; geçirdiğimiz günler bir film şeridi gibi gözlerimden geçti... beni kızdırmaların, sinirletmelerin ve ondan sonra gönlümü almak için bütün evi ben yokken çiçek bahçesine çevirmen... doğumgünlerimizde birbirimize aldığımız müzik kutuları... hani son doğumgününde sana mavi bir kazak almıştım da hemen giyip mankenlik yapmıştın ya ve ben seninle dalga geçmiştim sen de pastayı alıp yüzüme yapıştırmıştın ve sonra da bütün evi pastayla alt üst etmiştik... ne kadar deliymişiz, ne kadar aşıkmışız... mavi kazağını son gördüğümde kanlar içindeydi.. kaza günü onu giyiyormuşsun meğer... çok sinir ettin beni, nasıl çıkacak şimdi kazaktaki kan lekeleri? Olmadı şimdi, iyileşir iyileşmez kazağını sen yıkayacaksın.. onu sana ben aldım atmak olmaz ki... Hala uyanmadın... bir hafta geçti hiç bir kıpırtı yok...doktorların biri gidiyor biri geliyor.. söyledikleri hiçbirşeyi artık anlamıyorum.. bu arada o yağmurlu gün geldi aklıma.. bisikletlerle yarış yaptığımız o gün.. hani ani bir yağmur başlamıştı da eve zor yetişmiştik.. balkonda durup yağmuru izlerken bir gün bebeğimiz olursa ismini Yağmur koyalım demiştik... bizim yağmurumuz yaz yağmuru olsun demiştik... Ve bir gün daha geçti işte, yanında sen o yatakta hareketsiz yatarken bir gün daha geçti... elim elinde.. ve başım yatağın yanında, kendimden geçmişim.. ve aniden elin elimde kıpırdadı.. aniden kırmızı, şiş gözlerimi sana çevirdim... ve gözlerini açtın... o halinle bile gülümsüyordun bana... dudaklarına küçücük bir öpücük kondururken sessizce gözlerimden yine bilinçsizce tuzlu gözyaşlarım dudaklarına düştü... kızar gibi yine baktın bana... "Tamam" dedim "Ağlamıyacağım..." Gözlerime baktın buğulu... hiç beklemediğim bir anda dudakların kıpırdamaya başladı "Affet beni" dedin, "Birbirimizi terketmiyecektik, hala daha da seni terketmedim ama..." dedin ve gerisini duymak bile istemiyordum, parmaklarımla dudaklarını kapattım, "Konuşma, yorulma, sonra konuşuruz" dedim ama başınla "Şimdi" dercesine işaret ettin... "Şehre inmiştim, yıldönümümüz için beğendiğin tek taşlı pırlanta yüzüğü alacaktım, aldım da... yanında 25 tane gül vardı, arabanın torpido gözünde yüzüğün, koltukta da güllerin vardı" dedin... ve devam ettin "Hayatımda geçirdiğim en güzel yılları seninle paylaştım, gözlerim, kalbim hep yanında olacak, arabadan emanetlerini almayı unutma" dedin bana... gözlerimdeki yaşları artık durduramıyordum... "Bir dahaki sonbahara yürüdüğümüz yolda yanlız yürüyeceksin ve çok güçlü olacaksın, beni affet aşkım seni bensiz bırakıyorum, seni canımdan çok seviyorum, son bir öpücük ver bana" dedin ve bir elim elinde bir elimle alnını okşarken istediğini yaptım dudakların sıcaktı ve aniden makineden ince bir ses geldi, elin elimden kopuverdi.... Gözlerin yavaşca kapandı... Doktorlar koşup geldiler... öylece orda kalıverdim hareketsiz kaldım, donmuştum, sen yoktun artık... doktorlar seni götürdüler... artık sen yoktun, yanlızdım.. Ve şimdi sensiz geçen ilk sonbahardayım& yürüdüğümüz yolda kurumuş yaprakların arasında tek başınayım. Arabadan bana getirdikleri emanetlerimin biri evde diğeri parmağımda... yüzüğünü yaşadığımı sürece parmağımdan, güllerini yatağımın yanından hiç ayırmayacağım... mavi kazağını yıkadım, temizledim... yastığının üzerinde duruyor.. Hazan mevisimi, hüzün mevsimi... aşk mevisimi.. ayrılık mevsimi... Kulağımda bana söylediğin şarkıyla yürüyorum tek başıma söz verdiğimiz gibi sarı yapraklı yolda....

"SANA RÜYA DIYEMEM, SENDEN UYANAMAM KI
NEREDE OLURSAN OL, SENINLEYIM BEN SANKI
BULUTLU GÜNEŞIMSIN, SEVGILIMSIN BENIMSIN
YAZ YAĞMURUM, KIŞ GÜLÜM, NEŞEMSIN KEDERIMSIN
SENINLE DOLU DÜNYAM, GÜNDÜZÜM GECEM SENSIN
ÖLSEMDE AYRILAMAM, BENLIĞIM RUHUM SENSIN..."

Biliyorum her an her saniye benimlesin, beni izliyorsun. Iyi ki şarkılar var ve şiirler. Sen sözünü tutmadın, beni bırakıp gittin. Belki birgün aşkım... Bu yağmurlar diner ve biz yine birlikte oluruz hiç ayrılmamacasına.

"HER YERDE HATIRAN VAR, HERŞEY SENINLE DOLU
HERŞEYDE SENIN IZIN, BU YOL AŞKININ YOLU
ALAMAZ BIN SEVGILI KALBIMDEKI YERINI
SANKI IÇIMDE AÇAR BU SARMAŞIK GÜLLERI.... "
 

Ne zaman iki satir yazmaya kalksam
Hep sana, hep seni hep bizi yaziyorum
Ne zaman bir kadeh alsam elime
Hep sana, hep seni, hep bizi iciyorum
Her gece kederdeyim, durmadan iciyorum
Sevda ektim kalbime, yalnizlik biciyorum.
Elveda deyip bir gün viran edip gönlümü
Ayrilip gidisinin bu gece yildönümü
Bugün de sensiz ictim, bu aksam sensiz hictim.
Bu gece her damlayi, iki kadehe bictim
Ayrilik öyle zor ki; kimsesiz kalan bilir
Gözyasi ne demektir; her gün aglayan bilir
Her gece kederdeyim, durmadan iciyorum
Sevda ektim kalbime, yalnizlik biciyorum
Yoklugunla bas basa, kendimden geciyorum
serefe deyip simdi, bin kahir iciyorum
Birazdan gözlerimden gecersin ilik ilik
Nice yillar sevgilim, mutlu olsun ayrilik
Sevincim kederim sen,
Gözüm sen ellerim sen
Benim ne sucum var ki
Sen benim kaderimsen
Karistirmis kaderim su gönlümün harcini
Yas döküp ödüyorum, ben bahtimin borcunu
Dertliyim efkarliyim gönlüm yine tasada
Unutmak istiyorum kendimi bu masada
Her sey yalniz senin icin üzme kendini
Belki bugün belki yarin
Anlayacaksin, cok sevdigimi
Aglayacaksin
Ayrilik mi cikti falda
Sen bir yanda ben bir yanda
Böyle bir ask bu zamanda
Belki bu gün belki yarin
Anlayacaksin cok sevdigimi
Anlayacaksin
Rüzgar gibi gecti yillar
Tutunacak dal kalmadi
Biran mutlu olmak icin
cekilmedik dert kalmadi ...
 
İşte ayrılık saati geldi, bir akşam üzeri gittin bir daha gelmemek üzere. Ellerimi aldın, dudaklarına götürdün, hala sızlıyor gözyaşlarının değdiği yerler. Oysa hiç istemiyordum gitmeni, hep benimle kalacağına öylesine inanmıştım ki, geçici ayrılıklarına ne kadar uzun olsada katlanıyordum. Çünkü, yine sana kavuşmak ümidi vardı içimde. Şimdi öğle sonları; bir gece yarısının zifiri karanlığına gömülecek, koridorlar, boşuna bakleyecek ayak sesini. Daha düne kadar yaşamak diyordum, senin için yaşamak... Nasıl inanıyordum sana bilemezsin. Beni yaşama gücünün en yüksek noktasına çıkarmıştın. Yalansız bir sevgiydi verdiğin, öyle güzeldi ki. beni durmadan sevmeni istiyordum.Belki, yine seveceksin, daha çok seveceksin fakat ben çıkardığın noktanın çok uzağındayım şimdi, boşluğa bırakılmış bir cisim gibi sıfıra doğru yaklaşıyorum. yere çarpıp, parçalandığım anda anlayacaksın, verdiğin acının dayanılmazlığını. Araladığın varlıkla yokluk arasındaki o perdeden muhteşem bir son seyredeceksin. Yaşamasız ve ölümsüz bir son olacak bu.
Gitme diyemedim sana, demeyeceğimde. Beni sevmek hakkını tanıdığım ilk erkeğe gitme diyemem anlıyor musun?çünkü kalacağına inanıyordum, dedim ya sana inanıyordum. ayrılığı gerektiren sebeplerin tartışması yapılmaz bence, sevmek istemektir, istemekse kalmaktır bir bakıma. sevsen isterdin bei istesen kalırdın hiç gitmezdin. her çaresizliğe karşı durabilirdim seninle, her şeye meydan okuyabilirdim. sevgin gücümdü, sevgimin acın olduğu kadar. seninle paylaşmak vardı, kederleri, hazları bölüşmek vardı. seninle yaşamak vardı kıyasıya. hepsi bir anda yok oldu, görüyor musun?_ kestiğin yerden kan akmayacak mı sandın, beni yapa yalnız koyup gittiğin yer bir KAN DENİZİ şimdi.
senden diyordum, seninle diyordum, senin için diyordum... şimdi sensizim. seninle olmamın haksızlığını öğrettin bana. artık senin için yazamam bile. bana kendi idam hükmü mü imzalattığın
Kalemi kırıyorum.
 
Hangi baharın eksik Nisan’ına bıraktım ki seni be sevgili! Oysa ellerim gibi soğukta değildi kalbim. Bilemedim hangi hicrana bulaştı gözlerim. Sonunda mücrim bir geceye daha yükledim günahları. Acıları zulaladım adı bile olmayan bir aşka. Aşk dedim sonunda adına. Adı bile sevimsiz geldi son ayrılıkta…


Ben Akıl nimetinden yoksun bir halde yalanlar ve yanlışlar arası saylardayken, sen, kim bilir hangi cümlelere zoraki tebessümlerle mahkûm edilmiştin. Ben uyku ile uykusuzluk arası acılara meyilliyken, sen, kim bilir hangi düşte sessiz çığlıklara rehin bıraktın aklını. Düşünmedim mi sandın her yeni günün şafağında senin hangi güne çığlıklarla uyandığını.
Bana ellerini uzatma be sevgili! Rahmani bir yasaya tabii oldu ellerim…
Sinesine sardım kanlı bıçaklı bakışlarını acının. Çok korktum gündüze rağmen, ya kâbuslarıma dahi konuk olmazsan… Her zannı kötüye yorardım yokluğunda. Belirsiz zamanlarda saniyeler çalardı son akıl kırıntılarımı. Susmayı becerirdim bir kez daha yokluğunda. Kurduğum düşler hep vuslatsızına tesadüf etse de sevdanın. Oysa sonu olmayan sevdaları düşünemeyecek kadar yorgundum. Aklım beni bile hayretlere sevk etti yokluğunda…
Ve kalemim bile uslandı aşk yazmayalı…
 
Kar Yağıyor bu Şehire!.. Ve Sen Yoksun


Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay..? Saymadım.. Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana. Bir çöl ıssızlığı, yokluğun kimsesizliğim oldu, yokluğun kederim, söyle şimdi ben nerelere giderim… Yağmurlar bu şehre kızgın artık, yağmıyor sokaklara… Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya...

Sen gittin kar yağıyor bu şehire! Ve ben üşüyorum, gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla... Gözlerimin içinde bir eski hikaye geziniyor sokakları... İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi…

Hani hayallerimiz vardı geleceğe dair, mutluluk dolu. Rüzgarlar savurdu, ulaşamayacağımız yüksek dağlara yağdı.
Öyle de olsa koynumda hala mavi mavi hayaller taşıyorum sana dair... Sen gideli yüreğim yangın, gözlerim buğuludur benim...Kar yağıyor bu şehire ve sen yoksun, üşüyorum!.. Yoksun!.. Gözlerime, dudaklarıma, yüreğime yağıyor kar!..

Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece... Giderken "beni de al" diye bağırabilmiştim sadece... Ama nafile duymamıştın...

Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda da olsa, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım…. Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın benden, uzaklaştıkça yaklaştın... Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır…

Gel ey sevgi meleğim, cangülüm, bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel!.. Damarlarıma kan olmak için gel!.. Hasretlik boyu uzayan raylarda, gönlünün sıcaklığına muhtacım...

Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin. Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence… Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna..

Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde, gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez. Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm. Bin 'âh'la iniledi dağlar, bin 'âh'la aktı pınarlar, 'âh'ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti…

Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece. Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde...

Gel ey gül-i rana; gel ey cangülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsa da yollara, prangalar vurulsa da ayaklarına, kırıp zincirleri gel… Gelmezsen yok olurum, tükenirim. Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat…

Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu... Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim...

Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım… Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına. Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al… Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal ışık için, aşk için kucakla…

Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde. Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece... Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları…

Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz.
Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım. Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; uyusam, bir daha hiç uyanmasam…


 
Bu Kadar İÇimdesin İşte...
------------------------------------------------------------------------------öyle içimdesin ki...yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların...
küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belkide herzamankinden daha çok yanımdasın...
yani öylesine, o kadar bendesin ki.. ahh nasıl anlatsam...


Kelimeler eksik, kelimeler yaralı... Kelimeler cılız.. Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de...

Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan.. Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken.. Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mi asırlarca.. Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep ayni heyecanla açar mi.. Dedim ya, başka bir şey bu..

NE KADAR YALNIZSAM, O KADAR SENİNLEYİM ŞU GÜNLERDE..

Belki de en basta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum.. Bana sakladım.. Derine, hep daha derine...

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım!.. Paylaşamadım Yanlış yaptım!..

Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim. Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor.

Tutunamıyorum...

Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum.. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaslanıyorum..

Yalnızlıklar peşimde..

Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ahhh onun ne olduğunu biliyorum. Sonu, sana geliyor her cümlenin..

Her şeyin başında, içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor..

ÖYLE İÇİMDESİN Kİ.. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün, çok mutluydum...
Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım.
Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
Yine zamansız yağmurlar dedim, Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları dedim,
Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin dedim..
Çok uzun bir mektup oldu..
Başından sonuna kadar okudum da.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, Adını yazdım, Büyük harflerle..
YALNIZCA ADINI..
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum..
Mektup cebimde..
Cebim yüreğime yakın..
Yüreğim sende!..
Sen, yüreğime yakın..
Öyleyse mektup sende..

BU KADAR İÇİMDESİN İŞTE!..
 
Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.

Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.

Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.

Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.

MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM.. AŞKIM. NEREYE, KİME GİDERSEN GİT YETER Kİ SEN MUTLU OL... 
 
Güvenmeli miyim sana bana bu kadar acı çektirdikten sonra yoksa terk mi etmeliyim büsbütün bütün hayallerimi...
gelmek miydi, seni görmek miydi bütün özlemlerin sonu... hani uzaklar büyük aşkları daha da güçlendirirdi, yoksa bizim aşkımız senin gözünde boş muydu...
acımadı mı kalbin bırakıp giderken zavallı yüreğimi, hayallerimi umutsuz ve çaresiz...
kalbin öyle taş ki sevgili ezmişti beni. dayanamıyorum artık ne olur çektirme bana bu eziyeti...
ya konuş yada tamamen bırak git..
"beni anla diyemiyorum sana. bana ne olduğunu bende bilmiyorum ama sen üzülme seni seviyorum" deyip 1 hafta aramayan sen...ne demek ben çözemedim bu sözlerin anlamını yoksa benim anlamadığım anlamlar mı gizli altında (var mı anlayan söyleyin lütfen)...
kalbim sıkıntıdan durmuyor artık sessizce bekliyor dönüşünü...
ama biliyorum ki eskisi gibi olmayacak hiçbir şey (döneceğinden emin de değilim ama)
sevmeyeceğim eskisi gibi...
aşkım demeyeceğim tutkuyla...
sarılmayacağım içten...
öpmeyeceğim dudaklarını...
üşüdüm dediğinde tutmayacağım ellerini...
gözlerine bakarak ilk aşkım demeyeceğim artık...
her gün aramayacağım ve merak etmeyeceğim nerde diye...
sabahları güneşin doğuşunu izlemeyeceğim artık senle...
ve güneşin batışını...

kaybettin sen, belki de kazandın sanıyorsun ama KAYBETTİN...
ve asla kazanamayacaksın...
çünkü sende yürek yok seni sevmiyorum artık diyebilecek yürek...
Ama ben her mesajımda tekrarlıyorum sana sevgimi çekinmeden ve artık senin b aşkı bitirdiğini bile bile...
Ve kalp kırdın sen. kırdın kelebeğin kanadını ve öldürdün uğur böceğini.
canlanmaz artık onlar bittiler ...
İŞTE ARTIK BENİ DE CANLANDIRAMAZSIN...
BENDE BİTTİM ...
SEVGİMDE BİTTİ...
VE SEN ; SENDE BİTTİN......

Kendine iyi bak” bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...
"Kendine iyi bak." Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“

“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.”
"Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum."
"Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…"
Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler.
"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler.
Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler.
Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler.
"Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.
Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?……….
"Kendine iyi bak" derler, kursunu kafana sikip giderler... ...
Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse...Sen de KeNdiNe iYi ßaK....
 

keşke güneşe haber verseydim,o gittiği halde doğmaya ve batmaya devam etti.
keşke yaşadığım anların değerini bilebilseydim.
keşke mavimsi rüyalar görebilseydim.
keşke ayaklarının dibinde gölgen olmasaydım.
keşke o farkımda olsaydı.
keşke evimi gözlerinin rengine boyasaydım.
keşke gökkuşağını ayaklarımın dibine serselerdi.
keşke gözyaşlarımı içime akıtmasaydım.
keşke cesur olsaydım,ardından gelecek kadar.
keşke kalbim bir çöl gibi kavrulmasaydı sıcaktan,soğuktan.
keşke yıllar su gibi akıp gitmeseydi
keşke ağır adımlar ile yürüyebilseydim,zamana karşı.
keşke her ayrılığa dayanabilseydim,yüreklice.
keşke kavuşmaları-ayrılıkları zorlaştırmasaydım,acemice.
keşke dostlarımı daha sık hatırlayabilseydim.
keşke bir merhabaya muhtaç olmasaydım
keşke sevgilinin gözleri beni bu kadar yakmasaydı.
keşke hayatım bir kitap olsaydı ve 102. baskısını yapsaydı.
keşke hayatım fazladan birşeyler anlatsaydı,farklı olsaydı,fuzuli olmasaydı günlerim.
keşke doğrularım yanlışlarımdan çok olsaydı.
keşke fotoğraflarım hep gülseydi.
keşke zamana bırakmasaydım herşeyi.
keşke vicdanım rahat olsaydı.
keşke gerçek benliğimi kolayca bulsaydım.
keşke bazan uzaklaşmasaydım kendimden,kaybolmasaydım beynimin derinliklerinde.
keşke her nevi hüznü taşımasaydı gönlüm.
keşke bir ağaç olsaydım,gölgelik.
keşke çocukken şekerli leblebiden daha çok yeseydim.
keşke dedem bana yine sade gazoz ısmarlasaydı.
keşke bir oğlum olsaydı.
keşke bu dünyanın bir misafirhane olduğunu bilebilseydim.
keşke başımı yastığa koyar koymaz uyuyabilseydim.
keşke daha çok insanın kalbine dokunabilseydim.
keşke yağmurlu bir gecede bebek sahilinde yürüseydim,bir başıma.
keşke boğazımda düğümlenen hıçkırık senin için olmasaydı.
keşke eşyalarım tozlanmasaydı.
keşke bana aldığın yüzükleri atmasaydım çöpe,sana kızdığımda..
keşke gördüğüm bütün rüyalarda sen de olsaydın.
keşke rüya gibi bi hayatım olsaydı.
keşke bisiklet kullansaydım,yemyeşil ormanlarda..
keşke balkonuma gelen kuşlara daha çok yiyecek verseydim.
keşke aziz düşmanlarım beni hep sırtımdan vurmasalardı.
keşke o geri dönseydi.
keşke yüzüme gülüp arkamdan konuşan dostlarım olmasalardı.
keşke kanatlarım olsaydı da nereyi arzu ettiysem oraya uçabilseydim.
keşke hayatımdaki yanlışları taşımak için vince gerek olmasaydı.
keşke yalınayak yürüseydim veliler gibi.
keşke yelken açsaydım bilinmeyen limanlara,seninle.
keşke bir hanımeli kadar beyaz olabilseydim.
keşke bana bir şans daha verilseydi hayatımı baştan düzenleyseydim.
keşke kaçmasaydım.
keşke ardımdan gelmesiydi.
keşke onun istediklerini ben yapabilseydim.
keşke o gece kalsaydım.
keşke bir koalam olsaydı.
keşke affetmeseydim onu.
keşke ağlamasaydım mezarında seni üzdüğümü bile bile.
keşke resimlerine bakabilseydim.
keşke odana kapansaydım yıllarca.
keşke acıyan yerlerim körelseydi.
keşke hislerime isim verebilseydim.
keşke ona herşeyi açıklasaydım.
keşke gerçekten yaşadığım anlarda sen de olsaydın.
keşke kanayan yüreğimin sitemleri daha az olsaydı.
keşke kurduğum hayallerin çocğu gerçek olsaydı.
keşke senin için ağlamasaydım,sebepsiz.
keşke veda,elveda kelimeleri olmasaydı sözlüğümde.
keşke ayrılık ve ölüm acısı olmasaydı.
keşke köpeğim Bobi ölmemiş olsaydı.
keşke uzay yolculuğuna çıkabilseydim.
keşke sessiz harflere bu kadar takılmasaydım.
keşke şiirlerdeki aşkı insanlara armağan edebilseydim ama hep başka bir insana.
keşke onunla karşılaşmasaydım.
keşke seçtiğim her kelime sevgi üzerine olsaydı.
keşke keşke demeyecek kadar inancım olsaydı.
keşke…

keşke hayatımda keşke yapmasaydım diyeceğim hiçbir şey olmasaydı
Alışsaydım farklı olurdum inan, alışsaydım sensizliğe daha mutlu olurdum.Amadeğilim, yanıyor içim.Ve hiçbir yağmur söndüremiyor bu yangını... Bir umut bekliyorum kendi kendine sönsün diye. Ah anlasaydın beni, ah bilseydin seni ne kadar çok sevdiğimi.Şimdi yanan, yüreğim değil aşk ateşi olurdu.Vazğeçtim beklemekten gelmeyeceksin. Ne acı bir gerçek.Kimi koyayım yerine kiminle avutayım kendimi? Kimi sen sayayımda sarılayım boynuna? kimin dudaklarını öpeyim? kimin elerinin sıcaklığını hissedeyim?Bukdar acımasız olmamalıydın yar,Ben seni böyle tanımamıştım çünkü.Kocaman bir yüreğin vardı ben o yürekte oldugum için şanslıydım.Çok seviyordunbeni yada ben ÖYLE SANIRDIM. Hiç bitmeycek diye düşünürdüm, öyle ya büyüktü bizim aşkımız, özeldi.Hayatta iyi yada kötü ne varsa hep birlikte paylaşacaktık, birbirimiz için yaşayacaktık.BAŞKALARI İLE MUTLU OLMA İHTİMALİ AKLIMIZDAN BİLE GEÇMEZDİ. Yolumuzu aşkımız aydınlatacak biz o yolda yürüyecektik hiç durmadan.

Derken, seni kendine bağlayan o yürek koyboldu birden... şimdi yüreğinin yerinde bir taş var, yoksa bu kadar vurdumduymaz olamazdın... her giden bahanesini yaratır her giden acımasızdır, ama sana konduramıyorum bunu.Kimbilir, belkide sensizliğe kendime konduramıyorumdur. Bu yüzdendir haykırışım.Alışılmıyor, sensizlik kabullenilecek bir şey değil. Acım büyüyor bu yüzden. Her acı geçer biliyorum ama niye bu kadar uzun sürdü bu sefer. niye yarı ölü gibiyim hala? Her şeyde seni arıyorum lanet olsun'' Madem gidecektin söylemeliydin bana sensizliğe nasıl dayanılacağını. İnsanın yüreğinin yarasını atıp gitmesi mümkün değilki ben yapamıyorum sen yap hadi. Son kez gel yanım, çıkar yüreğimi yerinden va al götür nereye istersen. At bir kenara öyle kalsın...

Yok yok, kendi kendinede sönmeyecek bu yangın. Ben yaşadıkça yanmaya devam edecek içten içten. En azından bir tesellim var... bundan böyle hiç kimse yani bir yangın başlatamayacak yüreğimde,bir daha yaralayamıyacak beni. Acım o kadar derinki, kimse bir daha ACITAMIYACAK İÇİMİ...
 
İçim acıyor... Geçer elbet, geçer de, anlamsız bir yer de, unuttuğumu
sandığım bir yer de , yeniden sızlar.
Ama varsın sızlasın, sızlamadı mı;
kocaman sevilmiyor ki… ”

Ne yapacağını bilememek ne kadar kötü bir durum. Beyaz bir ışık arıyorsun
bazen, görüyorsun...
Siyahın yoğunlu eritiyor ışığı yine kör oluyorsun...

Nerdesin sen şimdi kim bilir? Neler yapıyorsun? Özlüyor musun beni?
Biliyormusun ben geceleri hep seninle konuşuyorum uzun uzun.. Seni Seviyorum diye
haykırıyorum. Dünya umurumda değil. Takmıyorum, düşünmüyorum hiçbir şeyi...

Sadece seni, sadece seni düşünüyorum ve ağlıyorum!!! Sırf senin yanında
olamadığım için ağlıyorum...

Bırakıp gittiğin, tüm kapıları yüzüme kapadığın günden beri aylar geçti...
Aylar geçti ama içimdeki sevgin hiç bitmedi… Beni sevmediğini, önemsemediğini bilmeme rağmen büyüttüm sevgimi.
Ama bu gece Vazgeçiyorum Senden...
Ben seninle olmak, seni yaşamak istiyordum...
Ama izin vermedin...
Bilmiyorsun ki geç zamanlar vardır... Ne yapsan affedilmeyecek, ne yapsan boş...

İşte şuan, o an...


Korkma, seni artık sevmiyorum
 

Kusursuz Aşk


Artık gitme demeyeceğim, zaten iyice hazırsın bu sefer.
Herşeyi yanında götür; anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lâzım olur.
Tek kelime etmesem diyorum, ama etmeliyim, sana bilmediğin bir şeyden
bahsetmeliyim; kendimden. Evet, onca zaman tanıdığını sandığın benden.
Hırçın yanımı gördün daha çok, oysa öyle uysal bir çocukmuşum ki.
Neydi beni zaman zaman hoyrat yapan?
Sanırım, düşünmedin.
Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim, mevsimleri de.
Aslında çok şey var sevdiğim,
kavgalar ve savaşlar dışında bir de niye olursa olsun vedalaşma anları,
İsterdim ki uyumlu halimi yaşasaydın daima ama bana hep vurgun
saatlerinde geldin, ya da sen vurdun.
Uzaklara bakardım uysal çocukluğumda içimde dolmayan derin boşluğumla,
denizden gelecek bir gemi bekledim durdum,
sonra yıldızlara baktım yıllarca ve sen sandığım bir yıldıza.
Kadınlar, erkekler, çocuklar ve şehirler tanıdım, çoğunu da sevdim.
Aşklarım da oldu, hem de uğruna ölebileceğim aşklar, ama en çok seni sevdim.
Ve şimdi gidiyorsun, evet git içimdeki melek sana dua edecek.
Sanırım kahrolmayacağım bu veda sahnesine - senin baban öldü mü?
Bu gidiş ölümden beter olamaz.
Hangisi doğru bilmiyorum,
Seni uğurlayıp öylece kalmak mı?
Yoksa, benim uyumamı bekleyip gitmen, benim de sensiz sabaha uyanmam mı?
Bence şimdi git, hayır gitme! Yani git de önce üstümü ört, ben uzanayım şöyle, ışığı kapat ve git.
Hayır hayır gitme!
Yani git de ışığı yak git, ben karanlıktan korkuyorum da!
Hem sensizlik hem karanlık bu kadarı fazla.
Üstümü de örtme bu şevkat de fazla, ışıkların hepsi açık olsun.
İçim burkuluyor sen nasıl gidersen git.
Dur, burayı iyi dinle; birkez daha söylüyorum ve son kez.
Seni seviyorum.
Sen giderken ben içimden haykıracağım 'kusursuz bir aşktı bu' diye.
Kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm sen ne yaşadın bilmiyorum...

Yine de tanıdı gönlüm yaşadı

Bir kusursuz aşk büyüttüm sana pişman değilim

Her akşam vaktinde bu gönül üzülür

Hüzünle dolar seni düşünür
Şimdi çok uzakta kimbilir neredesin
Geri dön ya da dönme ben sendeyim

 
KIRILDIM AŞKA AMA ONUN HABERİ YOK

Biliyorum konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.
Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,
seninle konuşuyorum..Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,
sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum... Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda...

Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz ama umutlu hasretine... Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum,
imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor..Bir çocuk gibi isteklerimi bastıramıyorum... Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum... Bende olan seni, hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum...

İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum!
Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı...
Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım
anılarım dışında... Isınabilmek için onlara sarılıyorum...
Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye
çalışıyorum... Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı..Belki de görmeyi istemek gerekiyordu... Gözlerini aç desem kapatacaksın
ama kapatma gözlerini!
Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma..Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş itiraf etti sonunda….Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil....
Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini,
sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi,
dokunacaktım, sarılacaktım.Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye hiç niyetin yoktu aslında.Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum.

Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi
ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana.Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda….Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi...
Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda değilsin ki?
Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana...
Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım.Ayak uyduramadım
yorgunluğuna... Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım...

Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın;
dokunuşlarında kendini bulan... Ama! En çok da imkânsızın oldum...
Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum…..İnanamadığın, Yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum... Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan göz yaşların, birikmişliğin oldum...
Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum... Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve her şeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum...
Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim...
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?

Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan
ama bir ömür gibi gelen aşk... Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini,
öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum..Seni halen benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum...
Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların
sonunda olması acıtıyor içimi... Suskunluğun en büyük silahındı,
suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak...

Söylesene unutulmak kime yakışıyor?Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor...

Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak
sende daha güzel duruyor... Görüyorsun işte, aşk'a ve sana ihanet etmiyorum….
Benim kırgınlığım Aşk'a....Sen üstüne alındın Aşkım....
 
Sana baktığım zaman gözlerim kamaşıyor. İnce bir rüzgar esiyor saçlarının arasından, bütün denizler deviniyor .. binlerce güneş parlıyor gözbebeklerinde.. senin ışığın öyle parlak ki gökyüzündeki utancından eriyor

Sana dokunduğum zaman sudan geçer gibi ellerim, senin beyazlığınla arınıyor. Yüreğimin içinden ırmaklar akıyor. Sana dokunduğum zaman nefes alamıyorum, soluğum kesiliyor.Sana dokunduğum zaman boyut değiştiriyorum.. bütün renkler yenileniyor.

Bir masanın başında oturuyorsun, elinde çay bardağı… Diyelim ki çay içiyorsun. Senin oturduğun masa birden anlam kazanıyor. Çay daha lezzetli, masa daha sevimli, bulunduğun oda huzur veriyor.

Sen yürüdüğün zaman bastığın kuru toprakta çimen bitiyor, çevrende güller açıyor. Kuşlar havalanıyor sevinçle mavi gökyüzüne. Senin el sürdüğün yerden bereket fışkırıyor.

Ah sevgilim.. yüreğimin ateşi, başımın dumanlı yüce dağı, dinim kadar imanım kadar güvendiğim ey güzel insan.. seni kimse benim gözlerimle görmüyor. Sana sıradan biriymişsin gibi, yüzüne bile bakmadan bir söz söylüyor, cevabındaki gizemi fark etmiyor. Seninle kurulan cennet umurlarında değil.. Ama senin yüzüne bakıyorlar, onlara gülümsüyorsun, sana uzanıyorlar ses etmiyorsun. Verdiğin nimetin farkında değiller. Ben sana niçin onlarla berabersin diye hesap sormuyorum. Ama onlar senin değerini bilmiyorlar.

Bunun adı kıskançlıksa evet.. Seni kıskanıyorum.. Ama bu, sana layık olmayanların vurdumduymazlığından kaynaklanıyor. Kimse seni bulunduğun yerden bir santim aşağıda göremez, görmemeli.. İşte o zaman çıldırıyorum. Sana uzanan elleri kırmak, sana bakan gözlere mil çekmek istiyorum.

Sen burada, benim dünyamda, teksin, ulaşılmazsın. Sana ulaştığını sanan herkese lanet ediyorum. Çünkü onlar seni benim gözümle seni görmüyorlar 

Yağmurlu bir gündü demlenişim...
Sırıl sıklamdım, ama bir o kadar susamış...
Tenim kurumaya yüz tutardı,
Her bir damla da...

Yağmurun öyküsünü anlat hadi bana, hani o damlaların birbirlerine hiç dokunmadan yere düşüş macerasını ve her bir can da yeniden canlanışlarını...

Yağmurun öyküsünü anlat hadi bana, semadan arşa inerken nasıl çoşkuya büründüğünü ve herkesin yüreğine nasıl usulca dokunduğunu... Yağmurlar da senin o ipeksi saçlarını savurdu mu, senin de yüreğine usulca incitmeden dokundu mu? Kalp sancılarını dindirip, yerine sancısız bir kalp bıraktı mı? Gözlerinde ki yaşı herkesten saklayasın diye yüzüne yüzüne serpildi mi? Bir gece ansızın uykudan uyandırıp seni, kendini izletmesine izin verdi mi? Ya da pencerenin camlarına sevdiğinin adını yazasın diye buğulattığı oldu mu? Yağmurlar sana yoldaş, sana gardaş, sana yar oldu mu, oldu mu? Peki yağmurun damlaları sarıya, pembeye, maviye ya da yeşile çalınık mı? Söylesene gökkuşakları her yağmur sonrası mıçıkar , yoksa sadece aşıkların mekanına mı uğrar her hangi bir yağmurlu gün de... Bana yağmurlara anlatsana, onların da kokusu var mı? Onlarda herkese sevdiğinin kokusuna bulanırda kokar mı? Çok soru değil mi, ama ben yağmurları bilmem ki... Hiç yağmurları izlemedim ki, sokaklara atıp doya doya ıslatsam da kendi mi damlaların rengi ne renk göremedim ki... Bazen sarıya çaldım, bazen pembeye...Bazen maviye çaldım, bazen yeşile... Peki sen yağmurlara hiç dokundun mu? Şey ben hiç dokunmadım da, onlar dokundu hep bana zaten dokunamam da nerden ne yöne aktığını anlamam ki... Doğru ya unuttum, kusuruma bakma körüm ben ve göremediğim o damlaların esiriyim ben. Bazen pencerenin kenarına otuttururum kendimi ve yağmurun o tatlı melodisini dinlerim saatlerce ve şekillendiririm her bir damlasını kendimce...


Bazen üçgen oluverirler, bazen dörtgen...
Bazen kare oluverirler, bazen beşgen...
Ama eminim ki, hiç birine benzemezler.
Ben yine benzeterim işte
Kendimce...

Yağmurun öyküsünü anlat hadi bana, hani o kendi melodisine gizlenmiş yanları varya heh işte onları ve bir de, bir de anlat işte içinden geldiğince, yüreğinin yettiğince ve kaleminin tükendiğince....

Yağmurun öyküsünü anlatıyorum hadi sana...
Onlar hiç birbirlerine dokunmazlar canım, dokunmazlar çünkü
Dokunup da birbirlerini incitmekten korkarlar.
Ve her bir canda yeniden canlanırlar,
Çünkü kendilerin de olmayan aşkı ve sevgiyi
Bizde bulurlar.

Yağmurun öyküsünü anlatıyorum hadi sana...
Onlar bizleri o kadar çok sever ki...
Bize geleceğini anladıkları anda yarış yaparlar
Birbirleriyle adeta çoşkuya bürünerek...
Ve yüreklere dokunurlar usulca mutluluğa
Kavuşmak adına...

Bu arada evet saçlarımı da savurdu,
Yüreğime de dokundu.
Kalp sancılarımı da aldı, yerine
Sağlam kalp de bıraktı.
Bak işte bunu çok yaptı, herkesten saklamak için
Gözyaşlarımı yüzüme yüzüme çaldı hızlıca damlalarını...
Nadir olmuştur uyandırması ama ben de izleyenlerdendim tabi...
Ne vakit yağmur yağsa, ben buğulan hangi cam varsa yazdım
Adını her ne kadar vefasız da olsa...
Bu yağmurlar öyledir ki, yoldaşın da olur gardaşın da...
Sevdiğin de olur, kin tuttuğun da...
Hiç bir renge çalınık değildir damlalar.
Şeffaftır ve saydamdır en az bir su kadar.

Yağmuru anlatıyorum hadi sana...
Onların kokusa da var tabi...
Ama bu ne sevdiğinin kokusuna benzer, ne de annenin...
Bu bambaşka bir kokudur, bu toprakla bütünleşmesinin
Sonucun da ortaya çıkan doğanın ta kendisinin kokusudur.

Yağmurun öyküsünü anlatıyorum hadi sana...
Kendi melodilerin gizli yanlarındadır onlar.
Öyle olmasa bu kadar anlam ifade eder miydi bizim için...
Anlattım işte şimdi sana içimden geldiğince,
Yüreğimin yettiğince ve kalemim tükendiğince...
Ve masum gülücükler taktım yakana,
Sen hep ne halde olursan ol gülümse diye..
 
Meraba yeşil gözlüm merhaba ben bir zamanlar erkeğim dediğin insan...!
ne güzell günlerimiz saatlerimiz geçti senile kim bilirdiki bu saatler birgün gelecek ayrılığı gösterecek diye şimdi ben sensizim çaresiz en çok bir zamanlar benim olan gözlerini özledim şimdi başkası bakıyor o gözlere sap sarı saçlarına başkası okşuyor yeminler etmiştik sözler vermiştik biz bu aşka ben tutum ama sözlerimi bak hala içki içmiyorum çünkü sana söz verdim ama sen yeminini tutmadın başkasının kolarında açtın ve buna rağmen bu lanet dünyada yaşadın...! senden son isteğim yeşil gözlüm oğlun olursa adını ersen koy ersen koy kii erişsin büyüsün yeminin ne olduğunu görsün senin benim canımı yaktığın gibi oda başkasına yeminler edip sözler veripte başkasının canını yakmasın...!

Geceleri üşürdüm ama soğuktan değil...Tutamamaktan sıcağı, tutunamamaktan sıcaklığa... Geceler sensiz..Geceler soğuk..Sabahlara kadar ayaz geceler..Gülümseyerek bakıyorum geçmişe. Yaşadığımız o güzel günlerin ardından sadece bunu yapabiliyorum.

Gülerken ağlıyorum.... Nasıl diye sakın sorma; resimlerimize bakıyorum önce... Yaşadığımız güzel anlar geliyor aklıma gülüyorum. Ama sonra, evet sonra, şimdiki halimize dönüyorum ve gözlerimden yaşlar akıyor... İçimdeki sevgin canlanıyor....Ne yaptıysam yok edemedim bu sevgiyi... Kurtulamıyorum bir türlü. Gün geceye dönüyor bense resimlerimize bakıp, o anları tekrar yaşıyorum... Acı çekiyor ama kurtulamıyorum işte.. Vazgeçemiyorum Senden Birtanem...Oysa ne çok demiştim kapılmayacağım, her şeye hazırlıklı olacağım diye. Meğer benimki sadece kendimi kandırmakmış.

Ben kendimi sana ilk anda teslim etmişim meğerse. Şimdi ne yapacaksın diye sorma bana sakın, inan bende bilmiyorum çünkü. Yüreğimde sen varken başkasıyla olamam. Başkalarında seni arayıp onları mutsuz edemem.Ve Senden Son İsteğim...Unut beni... Yeniden doğ bensiz.. Sakın kaybetme yaşama sevincini...

Yaptıklarımın acısını belleğinden silerek büyü. Yaralı kalbini sar yarınlarla, yeni umutlarla, yeni sevinçlerle. ilerde seni bekleyen mutluluğa koş, sana hiçbir zaman vermeyi başaramadığım mutluluğa koş.. Yoktur seni benim kadar seven ve sevecek olan, bir o kadarda sana layık olamayan, seni anlayamayan... Ben yaşarım acını, gözlerini hayal eder, vururum kendimi kelimelere..

Dudaklarına dokunup seni sevdiğimi söylemeyi özlerim ama yaşarım, yaşarım farkında olmadan... Mutlu ol, eksik olmasın yüzünden gülücükler, acılar bulmasın seni. Mutsuzluğumla, bu hayat üzerinde bundan sonra hiç olamayacak olmamla, sensizliğimle yargılayıp affet beni.

Cezamı çekiyorum ben.Her şeyden vazgeçerken tek vazgeçemediğim sana bir çift sözüm var. Seni Hala Seviyorum, Seni Seviyorum...Mutlu ol.. Mutlu ol... Benim içinde mutlu ol Sevdiğim...
 
Nazlı sevgiliye aşk mektubu
Biliyorum sen de seviyorsun beni. Gözlerinden okunuyor, uyku gibi, yağmur gibi, duman gibi aşk dökülüyor gözlerinden. Beni sevmediğini söylerken dudaklarının kıvrımında öyle bir işaret görüyorum ki sevdiğini söylüyor. Elini tutuyorum, elimi iterken elin, yanarak titriyor.

Biliyorum sen de seviyorsun beni. Bazen hiç ses vermiyorum sana, beni çağırıyorsun, adımı sesleniyorsun, yüreğin beni arıyor. Uzaklara giderken beni de alıp ürüyorsun, yoksa bu kadar çınlar mıydı kulaklarım ?. Akşam yıldızına bakarken ben geçiyorum aklından, yıldız birden ışığa kesiyor.

Beklenmedik bir zamanda, umulmadık bir yerde ansızın karşıma çıkıyorsun, gözlerimiz karşılaşınca yüzünü çeviriyorsun. Benim yanaklarım alev alev..senin dudakların nar çiçeği.. bir rüzgar esiyor aramızdan görmezden geliyorsun. En yaşanacak zamanda saatler boşa akıyor, çileler sarıyorsun.

Sevgilim, benim nazlı sevgilim.. Neden bu cefa ? Neden susuyorsun? Aramızda niçin bu kadar insan, neden bu kadar engel koyuyorsun ? Sevgilim her şey bahane.. bütün söylediklerin.. Kelebek kanadı kadar ince, yağmur damlası kadar temiz bir aşk bu.. Korkmana, kaçmana gerek yok.
 
Öznesiz cümleler kurmaya alışmıştım ben oysa...

Yalnızlığıma, ıssızlığıma sahip çıkmıştım onca kalabalığın arasında..

Korkularımdan korkmamayı öğreniyordum yavaş yavaş.

Hayallere düşlere sığınıp onlarla avunuyor, küçücük mutluluklara, hayata dair geçici heveslere sarılıp gülümseyebiliyordum.

Geride bırakmıştım bütün hüzünleri, ertelenmişleri, yaşanmışları, yarım kalmışları.. Yürüyordum ardıma bakmadan kendi yolumda. Geçmişin izleri bazen takılıyordu ayaklarıma bir yerlerde, ama ben aldırmadan yürüyordum işte..

Sevdaya dair hikayelerin noktasını koymuştu hayat yıllar öncesinde. Ben de çaresizce boyun eğmiştim ona.

Bence mutluydum ben kendi kendimle..

Hiç beklemediğim bir zamanda, ansızın çıktın yollarıma.

Yalan mıydın sen?
Yalan.. Bunca ısıtabilir miydi ruhumu? Bunca işler miydi sevdanı yüreğime? Geçmişin izlerini silip, doldurabilir miydi yüreğimi böylesine?

Bilseydim dinler miydim seni?
Geçmişimden koparıp, beni alıp gitmene,
İzin verir miydim?

Görseydim, eğer sonunu görseydim,
Başlamadan daha, orada dur derdim...

Bilseydim, eğer sonunu bilseydim,
"Sevme bırak" derdim,
"Sevme, uzak dur..."


Geldiğin gibi de gittin ansızın bir gün..

Sensizliğe alışmak daha zordu yalnızlığa alışmaktan.

Şimdi öznesi sensin cümlelerimin, yüklemleri yok...

Sensiz günüm zordu zaten,
Bir de sen geldin üstüne..
Yokluklarım yetmezmiş gibi,
Sen de eklendin üstüne...

Ben zaten bunları sen olmadan da yaşardım.
Ne gerek vardı sana, sensiz de yalnız kalırdım.
Ben zaten sen olmadan da ağlardım isteseydim eğer,
Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna..
Sensiz olamıyorum artık
ANLASANA!!!!!

Ne kadar yaşasam sen, ne kadar ölsem sen!
Ne kadar yaşasam sen,
ne kadar ölsem sen!

Bir gün seni düşünerek son nefesimi verdiğimde, bunu bir üstünde dolaşan bulutlar bir de ayağını
bastığın toprak bilecek. Bir tek onlar anlayacak halimden, bir tek onlar bilecek kadri kıymetimi, bir tek
onlar dostluk edecek bana uzun uykularımda...

Hiç iyileşemeyecek kalp yaralarımla sarıldığım bembeyaz kefenim, benim acılarım için sargı bezi
olurken, ağrılarıma merhem olacak toprağın ve nefessiz kalan bedenime can verecek gökyüzün hep
birden şahitlik yapacaklar seni ne kadar çok sevdiğime.
Gökyüzü kuşları dolaştıracak, toprak çiçekler bitirecek üzerimizde. Kuşların ve çiçeklerin şarkılarıyla
hasretim dile gelecek nice ömürler boyunca.

Eğer bir gün gzinirken güzel yüzünle sokaklarda, gelir de tatlı bir rüzgar, dünyanı en tatlı güzel
gözlerine, dünyanın en tatlı yanaklarına bir öpücük kondurursa bil ki bendendir. Sana hasret gitmiş
dudaklarımın hüzünlü özlem şarkılarına dayanamamış bulutların ve toprağın ricasına gelmiş bir rüzgardan
en riyasız, en içten, en yanlız ve en ölümlü öpücüğüdür o.

Dünyanın tüm aşıklarından neşet etmiş ne kadar öpücük varsa, işte o zaman derin bir ah ederler
halime. Tüm aşıklar mezarlarından bir titreme sarsılır, tüm kavuşmuş sevenler mutluluklarına pişman
olup, en içten dualarla yakarırlar rablerine. Tüm mutluluklarını bağışlamak isterler; senin o güzel
dudaklarının bir öpüşüne.

Ne çare ki, bedbaht ömrümün son sayfası da karalanmış, acıların alfabesiyle doldurulmuş ömür
defterim mahşere kadar açılmamak üzere kapanmıştır. Lakin kapanmadan giden, sana bakmaya
doyamadan giden gözlerim, mezarda da olsa hep seni gözler...

İmkansızlığını bile bile bir meleğin elinden tutup gelip, son bir sözünü söylemeni beklemem ne kadar
beyhude olsa da, bilsen ne büyük bir hasrettir ki, ölümlü bedenimi son uykusuna bir türlü bırakmaz.
Nice geceler gördüm, nice sabahlar; lakin toprağın karanlık bağrında gecemi gündüzümü ayırt
edemeden seni beklerken bir bakarsın, sen ellerinde boynu bükük iki çiçekle gelirsin. Adım sanım
unutulsun diye ismimi bile yazdırmadığım mezar taşımı öpüp toprağımı okşar, bulutumu gözlersin. İki
damla gözyaşı döküp beni ne kadar çok sevdiğini söylersin. Uzun uzun anlatırsın bana; mahçup ve
kaçamak bakan gözlerimizle bakarak güç bela can verebildiğimiz üç beş kelimeyi konuşurken ne kadar
mutlu olduğunu. Söylediğin her sözün sonunda bağıra bağıra seni seviyorum demek istediğini söylersin.
Gelip nefessiz kalana kadar öpmek istediğini. Ve ben de seslenirim sana aşağıdan: Tıpkı benim gibi...

Ah sevgilim. Gelip geçen ömre kurban edilmiş nice büyük bir sevgiydi bizimkisi. Zorlu dağların
zirvelerinde binlerce kilometrelik beyazlığın ortasında açıveren kardelen gibiydi. Ya da milyonlarca
kilometrekarelik bir çölün ortasındaki minik bir vaha. Ne karları eritebilirdik, ne de çölü yeşile
çevirebilirdik.
Olsun. Her şey için meteşekkirim sana, yaratıcının içime gizlediği şifreyi bulduran sevgine, hiç
öpemediğim yüzünü, hiç tutamadığım ellerine. Seninle iki yabancı gibi geçen günlerin güzelliğine.

Bil ki, şimdi üzerimde uçan bulutlar, altımda uzanmış toprak ve alfabemden sana sunduğum harfler
yokluğunu aratmıyor bana. Çünkü neyim varsa, sensin. Neye baksam sensin, neye dokunsam sen.

Ne kadar yaşasam sen, ne kadar ölsem sen.
Sen kalbim.
Sen yaşamım.
Sen ölümüm.
Sen dünya.
Sen ben.
 
Anlat dedin bana, neden kaçıyorsun benden... "Düşlerini görebilmek için gözlerini kapatmalısın, ölmekten korktuğun için yaşamaktan vazgeçmemelisin. . ."
Beni en iyi sen anlarsın, anlamalısın. Nice depremlerde üzerine yıkılan enkazların altından yaralı çıkmadın mı sen de? Paramparça olmadı mı gelecek güzel günlere dair kurduğun hayallerin?... Ve bilmiyor musun ki incinmiş bir ruhun ilacıdır yalnızlık. Kapanan kapıların ardından yeni bir pencere açacak gücü toplayabilmek için. . .
Anla beni. 
 
Ellerimi uzatsam sana, bulutlarına dokunabilecek kadar yakınında olsam da uçamam senin gökyüzünde. Yollardadır benim tesellim, bir başıma kendimi vurduğum yollarda... Bir garip yolcu bil beni, yaralı kanatlarıyla umuda tutunmuş eflatun bir kuş... Vakitsiz çıktın karşıma, en olmayacak zamanda. Bir de şu ay ışığı bakışlı gözlerin olmasa, ne kolaydı senden geçmek! Ne kolaydı sana esenlikler dileyip, yola devam etmek. Yakamozuna demir atmış bir gemi gibi kalakaldım hasret denizinin ortasında. Yüreğimin med-ceziri oldu; yarım kalmış bir şiir gibi bakan gözlerin... Hele şu her gece saatlerce kuytusunda gizlendiğim o buğulu sesin... Başımı döndüren sessizliğin... Ölmek ne kolaymış, gitmek ne zor! . .
Seni ve beni "biz" kılan o saatlerde sana anlatamadığım çok şey var. 'Hoşçakal' dediğinde, kaldığımda bir başıma, söylenmemiş sözcükler sarıyor dört bir yanımı. Türkü tadında bir nehir, yatağını kendi yaparcasına kanatarak geçiyor içimden, su alıp gidiyor vücut bulmamış kelimeleri. Öksüz kalıyorum sonra. . .
Geç mi kaldım sana, çok mu erken buldun beni... Bir bilsem! Bildiğim, baharım sen oldun benim... Kara kışlara sürgündüm ben bir başıma, ama şimdi; duyduğum bu koku sarhoş ediyor beni. Vakitsiz açmış ilkyaz çiçeklerinin kokusu... Gözlerimi kapatıp dinlerken seni, her yanım yeşil, bütün çiçekler güneşe sevdalı... Seher vakti, ayaza durmuş ağaçların yaprağından ayrı düşmüş dallarında birikiyorken çiy damlaları... Seninle tüm gecelerin sabahı aydınlık; senin aydınlığın bu. . .
"Ayrılıklara da güzel şeyler kadar kolay alışılabilseydi keşke, o zaman ürkek bir serçe gibi davranmazdın belki" demiştin bana, hatırlar mısın? Ayrılıklara alışamamak değil korkum... Düştüğüm yerden ayağa kalkmazsam, koşamam ki sana. Yine de uzat elini bana, yüreğinin bir köşesinde sakla beni. Adımı ne koyarsan koy, yeter ki unutma... Yeter ki inan, zifiri karanlığın içinde görebildiğim tek ışık olduğuna.
Bu gece ilk defa ağlattın beni... Ne vardı yüreğimi dağlayan o sözleri söyleyecek?... Ben de biliyorum uçmaya başladığımda seni bulamama ihtimalini. Sen de şunu bil, eğer uçacaksam bir gün, sebebi sensin, vuslatı olmasa bile birbirinden ayrı düşmüş hayallerimizin. Okuduğun her şiiri, söylediğin her türküyü ezberlercesine dinleyişim nedendir sanıyorsun? Ya bir daha hiç duyamazsam. . .
Her ne olursa olsun, bendeki bir parça sen, aklımın bir köşesinde, gülüşümde, iç çekişimde, sessizliğimde saklı duracak. . .
Ölmek ne kolaymış ay bakışlım benim, gitmek ne zor. . .
Artık hangimiz ağlayan bulut, hangimiz sevinen toprak?... Farkeder mi filizlenen, umut çiçeği olacaksa. İkimizi dağların ardında bekleyen o sevda; o şiirin henüz yazmadığın en son dizesinde saklı sevda, güneş olup doğacaksa bir gün taç yapraklarının üstüne, sırf bunun için bile değmez mi ayrılığa?. .
Ben seni bildim bir kere. . Geçmem artık senden. . .
Yüreğime sürgün buğulu bir ses, sesime çağlayan kocaman bir yüreksin şimdi sen... Bense rüzgarların savurduğu bir kum tanesi, hasretinin sedefi ile incilenen. 
 
Bak insan diyorum sana! İnsan… Peki, sen inanıyor musun insan olduğuna? İnanıyor musun gerçekten “inandığına” ? İnancına, inanman gerektiğine, neye ve neden inandığına? Sen sen ey insan! Nasıl yaşıyorsun? Dur dur! Sen yoksa yaşadığını mı sanıyorsun? Nedir senin için yaşamak?
Fecir vakti O’nu düşünerek açıyor musun gözlerini? Ellerin, ayakların kıpırdıyor mu? En önemlisi kalbin atıyor mu? Fark ediyor musun, bugün de nefes aldığını? Sen yaşıyor musun ey insan? ! Tenin sıcak mı, soğuk mu? Hissettiğin duygunun adı ne? Üşüyor musun, terliyor musun ve gerçekten hissediyor musun?
Yaşamak nedir senin için söyle? ! Açtın gözlerini… Ellerin, ayakların kıpırdıyor… Tamam, kalbin de atıyor… Peki, yeterli mi bu oluşlar yaşamana? Yerinden doğruldun, bastın yeryüzüne… Bunlara “izin verenden” bihabersen yaşıyor musun söyle?!
Adım attın günün kalbine… Çevrende eş, dost belki… Ya yalnızsın ya da paylaşıyorsun; o yaşadığını zannettiğin hayatı sevdiklerinle… Sesler geliyor harmanlanmış güzelliklerle… Hepsi hitap ediyor sana… Mutlu oluyorsun duyduklarınla… Mevsim belki yaz, belki de kış… Ya bir kuş sesi var dışarıda, ya da yaz
yağmurunun çatı üzerine vuruş sesi… Yani ıssız değil hiçbir yer… Peki, farkında mısın duyduğuna? Ve bu yaşamak mı ey insan söyle?! Sen inanıyor musun gerçekten yaşadığına?
Hissediyorsun şimdi soğuğu ve sıcağı… Sol yanında bir et parçası ki; bütün bedenin onun elleri arasında… Bir kıpırtı, bir hareket var; gün içinde belki de hiç hissetmediğin… Oysa seni ayakta tutan, sana sevgiyle ya da nefretle baktırtan o… Ah be insan! Sen bir kalp taşıyorsun… Yoksa taşıdığını sanıyorsun! İnsan! Sen kalbini biliyor musun? Nedir senin için kalp, söyle? !
Gözünde iki damla belirirse kalbin sızladığındandır… Sesini duymak istediğin birine hasretteysen, kalbindir o özlemi, o hasreti taşıyan. Yüzünde bir tebessüm oluştuysa, bil ki o et parçasına Yaradan sevgi koyduğu içindir ki; o et parçası “sahibini biliyorsa” hep tebessüm kardır…
Hiç düşündün mü ha bir kalp taşıdığını? Ey insan! Sen ne kadar da bencilsin… Bilmiyorsun ki o olmasa sen hiçsin! Bilmiyorsun ki taşıdığın her uzuv onunla hareket eder… Ah insan! Bak, hala insan diyorum farkındaysan! Biliyorum, diyorsun ki; “ Bana mı sesleniyorsun?” Yoksa sen insan değil misin? Bilmem… Belki sen öyle olduğunu zannediyorsun…
Düşüncen var bilirim… Seni her gün güzelliklerden alaşağı eden… Bir de nefsin ki; gaflet kuyusuna adım adım sürükleyen… Ne demeli bilmem ki! Kişi kendi iyiliğini istemezse başka fani onu ne kadar düşünür? Kendinden çok düşünür ey insan! İnan kendinden ve nefsinden çok düşünür!..
Şimdi asrısaadete uzan bir an… Kapat gözlerini… Emri verdin, kapandı gözlerin… Eğer ki “biliyorsan” düşün şimdi Efendimizi. Sen ki O’ndan asırlar sonra gelecektin… Ne görmüştü seni, ne de bilmişti… Karşı komşun değildir; senden bir şey bekleyerek iyilik yapan! Oğlun ya da kızın değildir O; menfaatle seni sevip, canım diyerek sarılan… Kara gözlerine vurulan, sesine aşina olup vazgeçilmezi olduğun eşin değildir O! Demem o ki ey insan, O
Peygamberin! O seni görmeden seven! O senin için gece gözyaşı döken… Senin belki adını bir kere bile aşkla anmadığın halde sana “kardeşim, ümmetim” diyen…
Ne o! Ağır mı geldi insan! Kaçırıyorsun gözlerini… Yoksa bir vicdanın olduğunu mu hatırladın sözler içine dokununca? O zaman şükret Yaradan’a hala vicdanım var diye… Hala bir yazı okuyunca, bir gerçeği duyunca sızlıyor diye…
Ah ben insan! Ne mutlu sana… Hatırladın ben insanım diye… “Ben dünyaya insan suretinde, sağlam, ayakları yere basan, gören, hisseden, duyan, dokunan, ağlayan, gülen biri olarak geldim… Bir kalbim var; Allah’ı (c.c) biliyor. Bir dilim var; O’nu zikrediyor. Ben yürüyen, koşan yani sapasağlam…”
İnsan! Demek insansın ha! Bu dünyaya neden geldiğini biliyor musun peki? Vazifen ne, ne için yaratıldın? Tamam geldin… Tamam sağlamsın… Peki, gerisi yok mu? Ye, iç, gez, toz, ağla, gül, bağır... Ah insan! Sen yaşamak diye buna mı diyorsun? Öyleyse Ashap yaşamamış… Evliya hiç gelmemiş dünyaya! Peygamberimiz (s.a.v) yaşamayı mı bilmiyordu yoksa? Yaradan sana öğretmiş de en sevdiği, bütün âlemi O’nun adı için yarattığı “Sevgilisine” mi öğretmemiş?
İnsan! Demek yaşıyorsun… Ah gafil ah! Sen bal gibi de yaşadığını sanıyorsun… Anlayacaksın biliyor musun? Fakat bu dünyadaki gibi; nasıl bir şeyi elinden kaçırdığında onun değerini
anlıyorsun, işte ölüm meleği gelip o farkında olmadığın, taşıdığını sandığın ruhunu aldığında duracaksın… “Ben nerdeyim? Ah be! Ben insandım, yaşıyordum, yaşadığımı sanıyordum!” diyeceksin.
İçinde taşıdığın ve her gün hareket halinde olan ama senin ı koşuşturmada, iş peşinde, para peşinde ya da peşinde koştuğun her ne ise, farkında olmadığın o et parçasının o an farkına varacaksın… “Durmuş!“ diyeceksin… Yani görevi bittiğinde, yani değerini yitirdiğinde, hiçbir özelliği kalmadığında, aç kalmış bir hayvana verdiğinde bir lokmada yutacak küçük bir et olduğunda… Hani seni ağlatan, sevgilerle
coşturan, kör kütük aşık olan, bazen sancılarıyla seni uyutmayan o kalbin çok geç farkında olacaksın…
İşte böyle insan! Bak hala insan diyorum sana… Yalan diyorsam söyle, vur yüzüme! İnan gocunmam… Ben de senin gibiyim… Fani, geçici, kendini bilmeyen ve yaşadığını zanneden…

Sen şimdi bana doğruyu söyle!
Sen nereden geldin?
Sen nereye gidiyorsun?
Yaşıyor musun, yoksa sen yaşadığını mı sanıyorsun?
 
Neydin Senn? aşk mektubu
Mutlulukların en doyulmazı seninle başladı. Sevgilerin en tükenmezi seninle doldu içime. Seninle vardı özlemler kavuşmalar.
Seninle yaşadım aşkların en eksilmezini,anıların en unutulmazını.
Sonra acılar,çaresizlikler,en kahırlı ayrılıklar geldi seninle.
Senden uzak kopkoyu zifir geceler,bitmek bilmez upuzun günler geldi ve bir sessizlik geldiki anlatılamaz.
Düşünüyorumda seni tanımasaydım sensiz kalmayacaktım.
Bilmeyecektim yokluğunun bu kadar dayanılmaz olduğunu.
Beni sen bütünlemiştin yine sen yarım bıraktın.
Şimdi belki yine seninleyim.
Ama öyle kırık ve öylesine sensizimki!
Sana sesleniyorum.
Bu seninle dopdolu satırlarımı oku ve bana söyle ben seni sevdim mi?
Neydin sen?
Bir rüzgarmıydın da şöyle bir esip geçtin?Yapraklarını döküp dallarını kırdın içimdeki duygu çınarının.
Neydin sen?
Bir aynamıydın içinde gözlerimi kaybettiğim.
Ve şimdi ne seni ne de kendimi görebildiğim?
Neden bir an pencerelerine varana değin açtın bana gönlünü sonra bir başka diliminde zamanın esrarlı bir havaya bürünerek kapılarını bile kapattın yüzüme?
Yoksa mevcut değilmiydin?
Kuru bir ısırgan dalımı sarstı beni?
Şimdiye kadar yaşadıklarımız kör ebe oynayan bir romantizmin köpüklerimiydi?
Neydin sen?
Gökten avuçlarıma düşen bir damla su mu? Kalbimin yangınları bütün hücrelerimi sarınca buharlaşıp kayboldun.
Sonu gelmez sandığım bir heyecanmıydınki? Kendi ellerinle hazırladın sonumu?
Yoksa bu gurbet gönlümde yıkılmaz bir kule olarak mı algıladım seni ve sen bir kuştüyü gibi uçup kayboldun gökyüzünde?
Bir masalmıydın kuşların geceleyin ruhuma anlattığı?
Bir efsanemiydin çağların ötesinden kopup gelen?
Yoksa bulutların kulağıma fısıldadığı bir nağmemiydin?
Neydin sen?
Gözyaşım! Seni hiç bu kadar yakından tanımamıştım!!! 
 
İki tırnak işareti arasına sığan bir kaç kelimeydin sen, içimi oyup geçen rüzgarlara inat, yürek durağımda beklediğim tek yolcu.

Gerçeklerde aramıyorum artık seni, gerçek olmadığına inandırdım kendimi.

Kırgınım yalnızca hatta adı aşk ile başlayan cümleler kulağımı tırmalayan rahatsız edici birer ses artık.
Mülteci bir kaçaklığım vardı eskiden, şimdi terkedilmiş evler gibi duvarlarımda asılı eskimişliğim. Garipti aslında, sen dudağımdan apar topar dökülen sözlere virgül koymaya çalışırken, ben ettiğin cümleleri noktalıyordum.
Cümlelerin sonuna nokta koymak hep bana düşse de,noktaları hiç sevmiyordum.

Noktalar acıttı kalbini , biliyorum.
Şu üç harfi biraraya getirip gelişi güzel zikretmeyi de sevmiyorum ama,
a-ş-k biraz sabır, en çokta cesur olmaktı...

Şimdi oturduğum şehrin gözlerine yağmur doluyor, elimde bir fincan kahve, ağaçları seyrediyorum. Bir fincan kahvenin kaç yıl hatırı kaldığını sayıyorum kendimce ve halen merak ediyorum yazdıklarını.
Sanırım denge üzerine kuruluydu dünya ve dengeler altüst olduğunda gökyüzünün kalbinde bile kocaman bir delik açılabiliyordu.
Acılarımız mı bizi eğiten, dengesizliklerimiz mi bizi acıtan, yoksa tecrübelerimiz mi ayağımızı yere kenetleyen?

Binlerce soru sormak geliyor içimden, binlerce sorunun altında bırakmak istiyorum zihinleri.
Elimdeki kahve bitmiyor bir türlü, içindeki zararlı maddelere inat yudum yudum damıtıyorum içime, varsın benimde kendine zarar verenler arasında bir kıyamlık yerim olsun.
Ne çıkar?

Kalbim ahşap evlerin tahta arasından sızan damlaları gibi usul usul yürüyor gözlerime, kalbimi yanaklarımın coğrafyasına gömüyorum.
Hani bazı hikayelerin sonunu kimse bilmez herkes kendine göre bir son uydurur ya, işte öyle bir şeydir a-ş-k...
Kimisi için cümle sonuna konulan, öldürmeyen ama sol yanını felç bırakan bir nokta kimisi içinse yeni bir cümleye başlamak için verilen müsaade...

Bir hikaye de noktalama işaretini doğru yerde kullanmak mühimdir aslında, cümlenin en olmadık yerinde el yordamıyla kondurulan bir nokta,
ne yeni bir satır başının müjdecisi ne de anlamlı bir öykünün yardımcısıdır.
Aslında çokta zor değildir bir hikayeyi nerede bitirdiğine bakmadan bitirebilmek ,ama eğer noktaları doğru yerde kullanmadıysanız,
hikayeyi her okuduğunuzda bir urgana atılmış gemici düğümü gibi çarpar dilinize...

Kanar diliniz, kanar kalbiniz...

Çok mutlu bitmese de, doğru yerlerde kullanılmış noktaları, ister iki satırlık isterse sayfalar dolusu bir sonu olmalı hikayelerin.

Ama mutlaka bir sonu olmalı.

İki nokta üst üste : 
 
Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevdim.Parlak bir inciydin benim
için.Paha biçilmez bir inci... Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramizdaki kilometreler nasil çoksa
Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan atesin ile
Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken
Kalbimin yanip tutustugu anlarda
Gelip o bu atesi alevlendirerek
Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Korkuyorum!
Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten
korkuyorum.
Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.
Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.
Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.
Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.
Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.
Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten degil;
dostlugunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten
korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum ...
ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...
Sana uzaktan bakıyorum. Sana bakmak inanılmaz mutlu ediyor beni. Sen gidince aklım da senin peşinden sürüklenip gidiyor, yüreğim de.. Yanında biri mi var, ona bir şey mi söylüyorsun, onunla gülüyor musun.. içim yanıyor. Ama senden sonra gördüğüm o insan birden senden biri oluyor. Senin baktığın her yer artık güzel, senin konuştuğun her insan, özel oluyor.

Sen evine şu yollardan gidiyorsun. Ardından yürüyorum. Beni fark etmiyorsun. Önünden geçtiğin evlere, gölgesinde yürüdüğün ağaçlara, her gün bindiğin otobüse bakıyorum. Senin gözünle bakıyorum. Sen yokken de o yollardan defalarca geçiyorum. Senin kokun, senin havan, senin auran sinmiş havaya.. Sanki seni soluyorum.

Akşamları ne yaparsın acaba? Sofraya oturduğun zaman yanında kimler var? Hangi yemeği severek yersin, neyi sevmezsin? Kitap okur musun? Hangi kitapları seversin? Ne tür filmlerden hoşlanırsın? Televizyon izler misin? Gece sokağa çıkar mısın? Arkadaşlarınla en çok neye gülersin? En çok kim kızdırır seni..Hangi futbol takımını tutarsın?

Bilmeliyim. Senin hakkındaki bütün ayrıntıları öğrenmeliyim. Çünkü ben de o filmlere gideceğim, ben de o dizileri izleyeceğim, ben de o yemekleri seveceğim ya da nefret edeceğim. Bilmeliyim. Baştan kuruyorum dünyamı. Seninle yaşamaya başlıyorum.

Onca kalabalığın içinde, karmaşık yaşamın ortasında eğer sen varsan daha seni görmeden bir kuş gibi çırpınmaya başlıyor yüreğim. Bir ışık çarpıyor yüzüme, bir sıcaklık yürüyor göğsümde. Anlıyorum ki sen varsın. Sen ordasın. Sen gelmişsin. Bakmadan, başımı çevirip seni görmeden varlığının farkındayım.

Ey uzak uzak baktığım.. göz göze gelmeden, saçını okşamadan, değil bir rüyayı bir cümleyi paylaşmadan sevdiğim sevgilim. Bir aşk filiz verdi, fidan verdi, kök saldı içimde. Onu sana göstermek için ömrümü veririm. 
sadece iki satır..
yanlızca iki dizelik bir operasyondu.. aşkın beden ölümü gerçekleşmişti.. beynen kaybetmiştik aşkı da, kalben bir umut daha vardı.. kalbe elektro şok yapıldı.. olmadı.. ve can çekişen bir aşkın kurbanı son sözlerini söyledi..

ya kal benimle, ya git
ya tut elimden, ya it..
son nefesini de vermişti sonunda.. gittim demese de gitmişti.. O'nun için çarpan kalp artık atmıyordu.. tüm müdehalelere rağmen kurtarılamamıştı aşk. ve o aşk artık yanıyordu.. külleri ilk lodosla savruldu etrafa.. o ne gitti ne de kaldı.. aşkı da, kendi de askıdaydı.. kendi yandı, külleri kaldı.. külleri hep O'nun üstünde şimdi.. o ve külleri mutlulardır heralde..

kendisiyle mutluluğu istmedi, belki külleri mutlu olur şimdi..

operasyona katılan tüm doktorlar, profesörler, pratisyenler, hemşireler başları önlerinde ayrıldılar ameliyathaneden.. morgdan bir çekmece tahsis edildi kendisine.. cansız bedeni morgda, içlenip yanmış bedenin külleri O'nun yanında.. kalbini de dondurdular şimdi. çözümesi için bekleyecek bir hayli..

ve bir aşkın ardından son söyledikleri mezarında üstünde şimdi.. defnedilen aşkın üstüne atılan toprak oldu sözleri..

ya kal benimle, ya git
ya tut elimden, ya it..


ve en azından artık sevinmeliydi şimdi, yalansız geçirilen zamanların ardından. her ne kadar gömüldüyse de bedeni, her ne kadar savrulduysa da külleri yaşadıklarına teşekkür ediyor şimdi.. yaşattıkları için de şükrediyor.. kimse O'nun gibi olamayacak çünkü.. kimse O'nun gibi sevemeyecek O'nu..
 
Artık gitme demeyeceğim, zaten iyice hazırsın bu sefer.
Herşeyi yanında götür; anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lâzım olur.
Tek kelime etmesem diyorum, ama etmeliyim, sana bilmediğin bir şeyden
bahsetmeliyim; kendimden. Evet, onca zaman tanıdığını sandığın benden.
Hırçın yanımı gördün daha çok, oysa öyle uysal bir çocukmuşum ki.
Neydi beni zaman zaman hoyrat yapan?
Sanırım, düşünmedin.
Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim, mevsimleri de.
Aslında çok şey var sevdiğim,
kavgalar ve savaşlar dışında bir de niye olursa olsun
vedalaşma anları,
İsterdim ki uyumlu halimi yaşasaydın daima ama bana hep vurgun
saatlerinde geldin, ya da sen vurdun.
Uzaklara bakardım uysal çocukluğumda içimde dolmayan derin boşluğumla,
denizden gelecek bir gemi bekledim durdum,
sonra yıldızlara baktım yıllarca ve sen sandığım bir yıldıza.
Kadınlar, erkekler, çocuklar ve şehirler tanıdım, çoğunu da sevdim.
Aşklarım da oldu, hem de uğruna ölebileceğim aşklar, ama en çok seni sevdim.
Ve şimdi gidiyorsun, evet git içimdeki melek sana dua edecek.
Sanırım kahrolmayacağım bu veda sahnesine - senin baban öldü mü?
Bu gidiş ölümden beter olamaz.
Hangisi doğru bilmiyorum,
Seni uğurlayıp öylece kalmak mı?
Yoksa, benim uyumamı bekleyip gitmen, benim de sensiz sabaha uyanmam mı?
Bence şimdi git, hayır gitme! Yani git de önce üstümü ört,
ben uzanayım şöyle, ışığı kapat ve git.
Hayır hayır gitme!
Yani git de ışığı yak git, ben karanlıktan korkuyorum da!
Hem sensizlik hem karanlık bu kadarı fazla.
Üstümü de örtme bu şevkat de fazla, ışıkların hepsi açık olsun.
İçim burkuluyor sen nasıl gidersen git.
Dur, burayı iyi dinle; birkez daha söylüyorum ve son kez.
Seni seviyorum.
Sen giderken ben içimden haykıracağım 'kusursuz bir aşktı bu' diye.
Kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm sen ne yaşadın bilmiyorum...
Yine de tanıdı gönlüm yaşadı
Bir kusursuz aşk büyüttüm sana pişman değilim

Her akşam vaktinde bu gönül üzülür
Hüzünle dolar seni düşünür
Şimdi çok uzakta kimbilir neredesin
Geri dön ya da dönme ben sendeyim... 
Yine bir akşam üstü... Ve ben yine bulutlarla beraber çay içiyorum... Az şekerli. Aylardan ekim. Üç gün sonra dolunay çıkacak. Hava birazcık serin gibi. Senin yanımda olmanı istediğim akşamlardan birisi işte. Her akşamki gibi yine boş ve yine sabaha gebe. Sanki kar yağacakmış sanıyorum. Birazcık serin dedim ya işte bu serinlik sadece bu akşama özgü bir serinlik değil. Temmuz dada böyleydi hava benim için. Seni arıyorum. Belki biraz sana sarılır ısıtırım kendimi diye düşünüyorum. Sen yanımda olsan belki şubat ta bile yalınayak gezebilirim. Şubat bile üşütmez beni yanımda olsan. Hatta mart bile bir şey yapamaz. Eminim. Sen yanımda olsan deniz kenarına bile giderim seninle. Deniz donmuş bile olsa sen yanımda olunca bana bir şey olmaz bilirim. Ben kardan adam yapmaya bayılırım. Ama kardan adam yaparken hiç sabır edemem. Biran evvel olsun da bitsin diye acele ederim. Hele o en son havucu burun olarak takmak yok mu işte o bitiriyor beni. Kömür ile göz ve dudak yapıp ona gülümsemeyi öğretmek bir başka haz benim için. Tabi birde boynumdaki kaşkolu üşümesin diye onun boynuna dolamak sanki birisine büyük bir iyilik yapmışım hissini verir bana hep. İşte sadece o zamanlar sevmem ben güneşi. Zaten ben üşümesin diye ona kaşkolumu vermiştim niye doğuyorsun aptal güneş.Sen yanımda olsan seninle de kardan adam yapardık. Ama o zaman ben hiç acele etmezdim. Ne kadar uzun sürerse sürsün beklerdim. İsterse hiç bitmesin. Beklerdim. Bir daha ki kışı bile beklerdim sen yanımda olsan. Sen yanımda olsan bu sefer havucu kardan adamın burnuna takmazdım. Seninle beraber oturur kıtır kıtır yerdik. Bize okulda öğrettiler. Havuç gözlere çok iyi gelirmiş. Hep öyle derdi zahide öğretmen. Zaten benim de senin gözlerine ihtiyacım var. Onlara iyi bakmam lazım. Her gün bir havuç yerdik seninle. Sırf gözlerine iyi gelsin diye. Biliyorsun benim senin gözlerine ihtiyacım var. Sonra kardan adamın gözlerini ve dudaklarını yapardık. Ben gözlerini yapardım sende dudaklarını yapardın. Dudaklarını sen yaptığın içinde gülümsemeyi öğretmek sana düşerdi. Eminim ona çok iyi öğretirdin gülümsemeyi. Aynı senin gülüşün gibi sımsıcak gülerdi biliyorum. İyi öğretirdin. Sen yanımda olsan kaşkolumu sana verirdim. Nasıl olsa kardan adam gülümsemeyi öğrendi ya üşümez artık. Artık güneş bile çıksa üzülmem ben.Sen yanımdasın ya bir tane kardan adam daha yaparız güneş batınca. Güneş doğunca yine eritir onu. Biz bir tane daha yaparız. Sen yanımda olsan bu kez bulutlara hiç yüz vermem. Çayımı seninle içerim. Üç şekerli. Sen yanımda olsan beraber kız kulesine gideriz. Yok yok gitmeyiz. Üsküdar da bir rıhtım turu yaparız. Sonra kız kulesini uzaktan uzağa şöyle bir süzeriz. Tam karşısına oturup uzun uzun bakarız. Yok yok uzun uzun bakmayız. Uzun uzun bakarsak gözlerimiz yorulur. Biliyorsun benim senin gözlerine ihtiyacım var ya onları fazla yormayız. Zaten daha çok gezecek yer var. Sonra . Sonra nereye gidelim ? Sonrasına sen karar ver canım. Biliyorsun sende söylemiştin ya nereye gittiğin önemli değil kiminle gittiğin önemli diye... Sen yanımda olsan nereye olursa oraya giderdim.... 
 

 
 


 

 
Back to Top

 
saat
E- OKULA GİR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol