ANA SAYFA
MEKTUPLAR 1
=> MEKTUPLAR 2
=> MEKTUPLAR 3
=> MEKTUPLAR 4
=> MEKTUPLAR 5
=> MEKTUPLAR 6
FLASH OYUNLAR
KOMİK BİLMECE
BİLGİ YARIŞMASI
NOSTALJİK RESİMLER
ZEKA TESTİ
GÜZEL SÖZLER
SEN YAZ O OKUSUN
DİN KÜLTÜRÜ DERSİ 4. SINIF 1. ÜNİTE TEST 1
DİNİ BİLMECELER
DİLEK VE ŞİKAYETLERİNİZ
 

MEKTUPLAR 3

 
Bir tek sen kaldın 

Bir tek sen kaldın rüyalarımı hayra yoran.. Mütebessim bir yüzle gözlerimi dinlendiren..

Şimdi de ki; olsun, bu da geçer! Kafamı çatlatan bu ağrı, gözaltlarımı morartan bu uykusuzluk, şekersiz kahve ve sigara üstüne sigara geceler. Bütün kaslarımı gerdiren Kudüs sancısı ve set bakışlı Afgan çocuklar. Bizim evimiz o günden beri yaz gibi sıcak.

Şimdi de ki; olsun, bu da geçer.. Geçecek..

Tam da uykuya dalmışken köyümüzün üzerine yağan ölüm, uykudan sıçrayışlarım. Vücudumu sılılsıklam eder ter. Kan ter içinde susuzluktan kuruyan dilim. Şirket binalarında üşüyen kızlar.hep duvar diplerinden yürüyen, yürürken arkaya bakıp duran kızlar. Hayatlarını kemiren yönetmeliklerden kaçan, ürkek kızlar. Akşamüstü pazaryerinde yere atılan sebze ve meyveleri toplayan utangaç kadınlar. Müdürünün masasının üzerindeki tozu almayı unutmuş odabakıcı adam.

Bizim mahallede oturanlar yani. Çayocağında oturup çay içtiğimiz adamlar. Evde “asr” okuyup sohbete başladıklarımız. Sağ yanımızdan kendini tanıtmaya başlayanlar. “yoldaki işaretleri birlikte gözledikleirmiz ve “dört terim” üzerine hayatı kurmaya çalışanlar. Bizim çocuklarımız işte. Yorgun bakışlılar ve sokaklarda iç çekip yürüyenler.

De ki; olsun, bu da geçer!

Bir tek sen kaldın hayatımda, dualarımı sırtına yasladığım.
Neden sustuğumu soruyorlar bütün gece. Artık neden konuşmadığımı.
Onlara bilmediğimi söyle. Söyleyecek çok şey kalmadığını anlat. Kadınların ahlarının üzerimizde kaldığını ve utangaç bir yüzle kelimeleri gizleidğimi söyle. Kurumlarının aşkına, şirketlerinin aşkına, okullarının, televizyonlarının aşkına incittikleri çocukların gazabından sözet. Ödeyemeyecekleri ağır bir hesabın kesileceği günü hatırlat


Yalnızca sen varsın, sözlerimi film karelerinden araklayıp da konuşmadığım. Hep sahici kaldığım...
 
 

 

Söylenecek hiçbir şeyin yoksa, susmaya ne dersin?

Söyleyecek sözü olanları dinlemeye, anlamaya ne dersin?

Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya...

Kâinatı okumaya...

Suratını okşayan rüzgârı, saçlarını ıslatan yağmur damlasını, ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...

Güneşin batışını, hayata dair anlatacakları olan bir filmi, yıldızları, uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...

Hastanedeki hastaları, cezaevlerindeki mahkûmları, kabristandaki mezar taşlarını görmeye...

Yollardaki bir taşı, bir düşeni, bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?

Biraz düşünmeye, geçmişe, geleceğe gitmeye...

Sorular sormaya, hayata, kendine, dünyaya dair...

Kafa yormaya, hep ertelediğin konularda...

Bir cevap bulmaya, bir cevap veren bulmaya; içinden çıkamadığın problemlere dair...

Söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, söyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?

Bugüne kadar söylenmiş sözlerin üzerinde durmaya; kiminin altını kırmızı, kiminin mavi, kiminin siyah kalemle çizmeye; kiminin üstünü çizmeye, kimine bir harf, bir kelime, bir ünlem eklemeye ne dersin?

Yeni bir şey söylemeyeceksen, daha önce söylenmiş sözleri bu kadar yüksek sesle, bu kadar kendi keşfinmiş gibi bağıra bağıra söylememeye ne dersin?

Kendini biraz hesaba çekmeye, cevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye, hatalarını kabul etmeye...

Biraz bozmaya ezberlerini...

Biraz değiştirmeye kurduğun cümleleri...

Teslim bayrağını çekmeye...

Yeni şeyler öğrenmeye...

Yeni şeyler söylemek için susmaya...

Ama susarken de içine hiçbir ima katmadan, sadece susmaya...

Bir şey biliyormuş gibi değil.

Kâle almıyormuş gibi değil.

Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil.

Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...

Daha yolun başındaymış, daha öğrenecek çok şeyi varmış, söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...

Bir "Konuşursam yer yerinden oynar havasında" değil.

"Fırtına öncesi sessizlik" gibi de değil.

Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.

Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...

Susmaya ne dersin?
 
Konuşmak gerekir bazen,susmak artık çare değilse…
Anlatmaya başlamalı bi yerden,en başta kendinden,
Başlıyorum öyleyse dur ve dinle;
Ardından değişti hayatım,bütün değişime mahkum hayatlar gibi,geceler değişti kara kuru oldu biraz daha çok acı verir oldu…mevsimim yıllardır sonbahar rengi soluk,yüreğim yorgun ayazda kalmış bi-çare donuk.
Aynı şarkılar farklı anlamlar kazandı,oysa şarkılar bu kadar içimi acıtmazdı,güneşi seven ben,ay ışığında aydınlatmaya çalıştım dünyamı ve yıldızlar başka türlü parladı gökyüzünde…yalnızlığımı anlatmak istercesine..
Ağır ağır çektim perdeleri
Çekmeceye gizledim çocuksu sevinçleri
Büyüdüm sanki harcadım yılları
Umduğumdan olgun yaşadım ayrılığı
Beyaz örtüler örttüm eşyaların üstüne
Kapadım kapıları topladım anıları
Döktüm denizlere
Ve sen hala varsın,gidip gelirsin içim de bir yerde ama hep aynı yerde…
Payını almış olmalısın değişimden,
İlgili sen olmak üzere bir sözleşme hazırladım içimde,
Sen aklıma gelecektin sadece,yüreğime uğramayacaktın,
Düşünecektim ama dokunamayacaktım,
Üzülecektim belki ama ağlamayacaktım…
Öyle yaptım ve altına imzamı attım…
Ve sen tüm kuralları ihlal ettin,infaz ettin yüreğimi,sana gel dedim gelmedin…rahat bırak gecelerimi uykularımı böyle kabus olma,hala içimdesin gitmiyorsun,bit…bit lütfen…

 
Sigaramın dumanlarına boğduğum bir geceden yine sana sesleniyorum.
Sana yazıyorum..
Bu kez fonda çalan bir şarkım yok
Ben söylüyorum şarkımı
Senin başa sarıp sarıp dinlediğin şarkıyı duymamak için
Ağlaya ağlaya ben söylüyorum..

Çok şeyi göze almıştım uğrunda,biliyorsun
Ama bildiklerin sana yetmedi..
Varlığınla yaşattığın yokluğun,
Sahip olduklarımı alıp götürecek kadar zalim bir duyguymuş sayende öğrendim.


Değmediğini bile bile sevmek seni..
Aşk denen duygunun acizliğiymiş
Herşeye rağmen bu acizliği onur bilmiştim ben..
Herşeye rağmen dağlarıma yağdırdığın karları,
Yorgan misali sahiplenip,
Titreye titreye sevmeye devam etmiştim seni..

Benim değil,sevgimin kadrini bilecek yürek yokmuş sende..!



"gitme" demen faydasız artık.Sana dönen bütün yolları ateşe verdim ben.
Geri dönüş yok..!
Seni tekrar sevmem gibi bir ihtimal yok..!
Dünyama bıraktığın yokluğunu kucaklayıp,çık hayatımdan..!
Çıkar beni hayatından..

Bu sözümü ister sitem kabul et ister nasihat
Benim sevgim fazlaydı sana
Bundan böyle
Yüreğinin taşıyabileceği kadar sevgiye ev sahipliği et..

Bitti demek ar gelse de sevdama " bitti yar,bitti "
Her ihtiyacın olduğunda yanında olan
İhtiyacı olduğunda yanında olmadığın sevgili
Yollarını ateşe verip gitti..

Bu böyle sürüp gitmeyecek biliyorum
Bir sabah bir dilencinin avuçlarına bırakacağım kalbimi
Kim ne derse desin
Tahammülüm kalmadı artık
Bıktım seni sensiz yaşamaktan
Nasılsa döneceğin yok senin
Çıldıracağım bu gidişle
Allah kahretsin!...
Durup durup seninle gezdiğim yerlerde dolaşıyorum
Sanki köşe başından sen çıkacaksın
Sanki duraklarda beni bekliyorsun
Geçen gün birine rastladım aynı sokakta
Saçları sen, gözleri sen, kaşları sen,
Koştum heyecanla peşinden
Ve hayatımda ilk defa
Bir tokat yedim senin yüzünden
Allah kahretsin!..
Dünya ateşler içinde
Savaşlar almış başını gidiyor
Afrika'da insanlar açlıktan ölüyor
Bense bu gidişle sensizlikten ölüceğim
Umurunda mı senin?
Kimbilir hangi cehenmem desin?
Allah kahretsin!...
Hangi masaya otursam
Senin sevdiğin içkiyi koyuyorlar önüme
Vazomda senin sevdiğin çiçekler
Ve dudaklarımda hep senin sevdiğin şarkılar
Senin doğum günlerini kutluyorum senden habersiz
Ve her sabah dualar ediyorum mutluluğun için
Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem
Ecel gibi peşimdesin
Allah kahretsin!...
İşte böyle sevda benimkisi
Bu zamanda bu devirde
Haklısın adam olacağım yok benim
En güzeli artık son vermek bu hayata
En korkunç uçurumlara bırakmak kendimi
Ya da en yüksek tepelerden
En uçsuz bucaksız denizlere bırakmak bedenimi
Ama içimde sen varsın
Ya sana bir şey olursa
Allah kahretsin!... 

Bu da sana yazacağım son şey olsun.


Ne diyeyim..
bir dalganın en tepesinde taşınmış, taşınmış ve şimdi en sonunda bir kıyıya vurup, bırakılmış gibiyim. ne deniz kaldı ortalıkta, ne köpüklü su, ne parlak güneş.
kalbimi açıp gitti birisi. kaburgalarımı ayırdı, çıplak atışlarıyle kaldı kalbim ortalıkta. ve gitti o. kapatmadan göğsümü. kaburgalarım yavaşça kapanacak şimdi kalbimin üstüne, toprak, kar ve çamurla birlikte. bir çocuk azarlandığında omzunun düşüşü gibi.
vakitsiz ikindiler yaşıyorum bir günün ortasında, vakitsiz gün batımları. vakitsiz susuyor dünya, ve vakitsiz konuşuyor. en çok da uyku zamanlarında.
ne diyeyim..
yatakta yatmak yerine oturup kafanı duvara yasladığında anlıyorsun bunu karanlıkta. kafanı duvara yaslıyorsun omzunla birlikte ve uğunuyorsun acıdan. ya da onu da yapamıyorsun. o zaman anlıyorsun sözün tükendiği yeri, ya da yakarmanın ne anlama geldiğini.
şimdi orda değilim. söz var şimdi. söz olabildi nihayet. buna da şükür.
"geçecek, üzülme. sana ne kadar hiç geçmeyecek gibi gelse de göreceksin geçecek" dediğinde bir dostun, gerçekten geçmeyeceğine inanışını ama onu bunları söylediği için ne kadar da sevdiğini hatırlıyorsun. geçiyor gerçekten, hiç geçmeyecek gibi dursa ve geçtiği kadarının daha çoğu bazen yeniden başlasa da..
ne diyeyim..
asla sözcüğünü alfabetik sırasına aldırmadan dağarcığının en başına getirip koyuyorsun şimdi. ama anlayamadığın, engelleyemediğin, adını bilmediğin ikinci bir sen onu ordan alıyor sen görmeden. ve yerine anlamsız bir umut koyuyor. aptal olduğunu yeniden anlıyorsun. ama asla. aptal olsan da asla aptallık yapmayacaksın, biliyorsun.
ne diyeyim.
sakladığım tüm sevgimi senin için çıkarmıştım sakladığım yerlerden. ve ortaya dökmüştüm. oysa öyle yapmamalıydım. baştan beri biliyordum.
II
yaptıklarımı, yaşadıklarımı, hayatımı basitçe anlatmayı hep severdim.
derin sandığım duyguların sığlığını, düşündüm sandığım şeylerin mutlaka daha önce düşünülmüşlüğünü, kendimi farklı sandığım tüm diğer insanlarla ne kadar da benzediğimizi anlatırdım durmadan. ne kadar da zevkliydi bu. öyle bir haz verirdi ki sorma, sanki bir eskrim kılıcını dürtmüşüm gibi gövdeme. sanki tüm beceremediğim şeylerin acısını alıyormuşum gibi. sanki olamadığım şeyleri yüzüme çarpıyor ve oldum sandığım şeylerin aslında bir hiç olduğunu hatırlatıyor gibi.
şimdi basitçe anlatmak istemiyorum ama. oysa en basitçe anlatabileceğim şey bu. tek kelimeye bile sığacak kadar basit birşey.
ama istemiyorum.
halimi karmaşık benzetmelerin içine koyayım da kimse anlamasın istiyorum. ben de anlamayayım bu yaşadığımı. bu yaşadığım gerçek olmasın istiyorum.
mesela toprağından sökülüp kamyona yüklenmiş bir ağacın hala toprak bulaşığı köklerinden bahsedeyim. kim bilir hangi başka bir yere dikilecek, hangi başka bir toprağa kök salmaya çalışacak, kim bilir belki tutacak belki tutmayacak, belki yeşerip belki kuruyacak bir ağaçtan bahsedeyim. ve sen anla. o köklerde kalmış toprağın ne olduğunu.
ya da başka şeylerden bahsedeyim. kırık bir daldan, su alan küçük bir gemiden, bardakla o geminin suyunu boşaltmaya çalışan küçük bir çocuktan ya da aslında koskoca bir kuyudan.. içi karanlık, büyük ve derin..
bir sürü şey söyleyebilirim. birsürü fotoğraf gösterebilirim şimdiye dair. ama aslında hepsi tek kelime. işte kimse onu söylemesin istiyorum.
III
rüyamda gördüm seni. tam uyanmadan önce. tüm yaptıklarını tekrarladın o 8-10 saniye içinde sanki. hepsini. rüyada da yaşanabiliyormuş bunlar. rüyada da sevilip, rüyada da üzülebiliyormuş insan. nefes nefese uyandım. sanki o 8-10 saniye boyunca hiç nefes almamışım ama kalbim 8-10 dakika boyunca hızlanmış gibi. bağıracaktım nerdeyse, nefesim olsaydı belki.
heryerde aklıma geliyorsun. bir acı tat bu. bir burukluk. otobüste, yatakta, bilgisayar başında.. hele birlikte olduğumuz yerlerde, kaldırımlarda, sokaklarda, çarşılarda.. nasıl anlatayım, hatırladığın, hatırlamaktan utandığın, tekrarını istediğin, ama anında karşı çıktığın bir şey bu. gözümü kapatınca karşıma gelen yüzün.. her görüşte aşık olduğum yüzün... allahım..
tüm bunları yazmamam gerekiyor. seni kalbime gömmem, ve başına da bir mezar taşı kondurmam gerekiyor. ama yapamıyorum.
aslında yaparım. daha kaç gün oldu ki.
"zaman. sadece birazcık zaman."
IV
ne diyeyim..
düşündükçe tüm beynime bulaşıyor gibisin. her hücreye giriyor, hepsine bir fotoğraf bırakıyor, hepsine bir şeyler söylüyor ve sonunda sırtımdan itiyor gibisin bir boşluğun içine beni.
belki ben çok büyütüyorum. belki aslında o kadar da çok sevmemiştim seni. kaldıramadığım sadece birden böyle yüzüstü kalakalmak belki de. neler düşünüp neler söylerken birden hepsini susmak zorunda kalmak..
"gidenlerin ardında bıraktıkları boşluk neden sanki her zaman varlıklarında doldurduklarından daha büyük oluyor?"
bilmiyorum.
nasıl bu noktaya geldik onu da bilemiyorum.
seni görmezden mi gelmeliyim, yoksa aklımda senden başka bir şey olamadığını kabul edip aklımdakileri yazmaya devam mı etmeliyim?
söyledikleri gibi aslında kimseye laf sokmaya hakkım yok. herkes kendi duyguları içinde kendi zorunluluklarını yaşıyor. ve yine söyledikleri gibi anlamak nefret etmeyi imkansız kılıyor.
yine de yazmak istiyorum. yazmak hasta mı eder beni yoksa artık kurtulur muyum senden bilmiyorum. ama bu işte..
eski hayatıma dönmeye çalışıyorum. annemin karnından seninle doğmadım sonuçta. ama sokağa çıktığımda kaybolmuş gibi oluyorum. otobüse bindiğimde boğazımda sürekli bir düğüm. cep telefonu elimde duruyor ama artık ne işe yarayacağını kavrayamıyorum. önceden ne yapardım ben bununla acaba.
filmler aldım. hepsi duruyor yatağın üstünde. sinemaya gitsem biliyorum yanımdaki koltuk daha çok üzecek beni.
senden önce yaptığımı hatırladığım bir şey var, yazmak. ama o da senden başkasına çıkmıyor artık.
ben meyilliydim zaten. yani üzülmeye, büyütmeye, böyle şeylere.. şimdi yeni bir fırsat çıktı belki de.
V
şimdi bir yabancısın. bunu kabul etmek çok da zor olmamalı. ben bir yabancı değil miydim sanki sana bunca zaman boyunca?
ağır gelen çok şey var aslında. ama bunları söylemeye hakkım yok.
aldanmış olsam da. saflığıma yanmak zorunda olsam da. ve kabullenmek istemediğim bir sürü durumun içinde olsam da, artık yakınmaya hakkım yok.
seni merak etmemeliyim mesela. sen artık kendi yaşamın içinde, kendi mutluluklarını yaşıyorsun. bunu sana çok görmemeliyim. dediği gibi dostun ben artık kendi derdime yanmalıyım ve toparlanmalıyım.
işimi buldum, evimi tutuyorum. tam da beynimin ikiye yarıldığı, uykunun çatlayan başıma bir türlü girmediği, uyuşamadığım, unutamadığım, ağlamanın her türlüsüyle tanıştığım ve her şeyin bittiği o gecenin ardında oldu bunlar. sen çıktın. bir yanım yıkıldı, ama bir yanım yeniden kuruldu.
sanki böyle olması gerekiyordu. benim daha fazla salak rolünü üstlenmemem gerekiyordu. yeni sayfanın böyle açılması gerekiyordu. hayırlı olsun, sana da bana da yeni yaşamlarımız..
ve bu da sana yazacağım son şey olsun.


Duydum ki yine umudunu kesmissin insanlardan,dostluklardan...
Duydum ki yine acimaya baslamissin kendine...
Yolunu kimselerin bilmedigi, bilmek de istemedigi sevginin o hayal ülkesinde birilerini beklerken çok üsümüssün...
Insan ancak kendisine sevgili olabilir, diyormussun. Simdi artik yollarda ve bin bir hayalin pesinde sürükledigin ve yiprattigin sevgine minnet borcunu ödeyecekmissin...
Aciyan sevgini simartacak, onu örtülere saracakmissin. Onu kendini güçlü ve korunakli oldugunu hissetmedigin hiçbir yerde ortaya çikarmayacakmissin...
Sevgini yirtici bir kus gibi yetistiriyormussun. En iyi savunmanin saldiri oldugunu ve yok olmamak için yok etmek gerektigini ögretiyormussun ona...
Ona onu,sabirlar, merhametler ve inceliklerle degil, hazlar, hayranliklar ve kiskanç ilgilerle beslenecegini vadediyormussun. Her gece uyumadan önce arkasinda Che Guevera'nin resmi olan aynanla konusuyormussun: Bir sen varsin önemli olan, bir sen varsin gerçek olan...
Hem onca aciya ragmen hala güzelim...
Ve artik kendime yasakliyorum baskalarina acimayi ve hayatin acisini...
Aynadaki nefesinin bugusunu görüyorum buradan. Gözlerinle göz göze gelemedigim için tutup aynadaki buguyu öpüyorsun. Yarali kendini öpüyorsun...
Çekmeceden cüzdaninin çikarip içindeki kredi kartlarini seyrediyorsun zoraki bir hayranlikla. Içinde sevgini sakladigin kaleyi daha da güçlendirmeyi geçiriyorsun aklindan. Kredi kartlarini yaliyorsun dilinle ve onlarin zehirli tadini içine akitiyorsun. Bankamatikten her para çektiginde kulagina gelen ölüm çigliklarina alistirmak istiyorsun kendini böylece. Hem senden güçsüzlerin ölümü, hem bu ölümleri gizleyen ve bütün katliamlari aninda temize çeken teknolojinin zehirli tadi sariyor simdi sevginin yaralarini. Bankamatikten her para çektiginde kulagina gelen çocuklarin ve kimsesizlerin ölüm çigliklarina dayanamadigini hissettigin anlar, senin için hayatta sadece annenin babanin ve kardeslerinin önemli oldugunu söylüyorsun kendine ve aksam is dönüsü onlara hediyeler alarak evine dönüyorsun...
Ve eskiden, sevgini bir kalenin ardina saklamadan önce sadece kendi çocuklarini sevenleri kinadigini unutmak içinse bu defa baskalari degil kendin kanatiyorsun sevgini. Sonra küçük, tüylü bir köpek almak istiyorsun kendine. Köpegi severken, kucaklarken sana acimasizlik eden dostlarinin, seni sevginin o hayal ülkesinde yillarca bekletip düslerini ve ömrünü çalan sevgililerin yüzleri geçsin istiyorsun karsindan. Onlarin yüzleri geçtikçe sahibin oldugun için senden baska kimseyi sevmeyecek ve baglanmayacak olan köpegine daha da sikica sarilmak istiyorsun, öpüp koklamak. Kendini öper gibi, yarali ve belki de artik hiç iyilesmeyecek olan kendini. Hiç iyilesmeyecegini artik kendinden bile saklayamadigin böyle anlarda para kazanmak istiyorsun, is kurup daha çok para kazanmak. Böyle anlarda bir kalenin ardinda gizledigin her seye yanlislarla dolu olsa da senden izler tasiyan tarihine bile düsman oluyorsun. Seni bu hale getirenlerle bir olup bu belki de artik hiç iyilesmeyecek yarali kendini yok etmek istiyorsun...
Sonra yorgun düsüyorsun...
Artik dinlenmek istiyorsun. Yarina daha dinlenmis ve korkularindan kurtulmus olarak uyanmak istiyorsun...
Ve uykuya dalmadan önce vitrinlere biraktigin dalginligin geliyor aklina...
Kendine bir kez daha aciyorsun ve bu yüzden pahali bulup da almadigin giysileri almaya karar veriyorsun. Bu pahali giysiler sayesinde ilgilerin kölesi degil, ilgilerin merkezi olmayi istiyorsun. Bu giysiler sayesinde sizlayan sevgilerini örtmek, örtmek, örtmek istiyorsun. Görünmez olmak istiyorsun. Oysa senin gemin camdan sevgili...
Iste güçlü baligin güçsüz baligi yok ettigi kanli denizin her tarafindan seni görebiliyorum...
Sadece ben degil dost düsman herkes uykuya daldigini görebiliyoruz buradan. Çünkü senin gemin camdan sevgili. Sikintindan yedigin tirnaklarinin kenarlarini...
Korkulu bir rüya gördügünde birden silkinisini...
Yarali sevgini korumak için aldigin onca kötücül karara ragmen nasilsa hep masum kalan sayiklamalarini görüp duyuyorum buradan...
Kaleni ve kalenin ardinda sakladigin yarali sevgini. Bosuna saklama sevgini. Senin gibiler hiç örtünemez sevgili...
Seni bu kanli deniz ve düsmanlarin da dostlarin da hemen tanir. Ya benzerini bulup gidersin buralardan. Ya da seni yok ederler sevgili...




Herkes gibi ve her seyi bilerek yasamazsin sen Senin gibiler örtünemez...

Bu kanli denizde senin gemin camdan sevgili.


Bu nasıl bir gidiş böyle!
Hastalık bulaşmış bir köyü terk eder gibi...
Suya sabuna karışmadan akıp gider gibi...
Suç işlemişcesine vatanından kaçar gibi...
Bu nasıl bir gidiş böyle!

İmge toplamak için mi istila ettin yüreğimi!
Batırdın bayrağını göğsüme...
İsteseydin... Sana el değmemiş ilhamlar verirdim...
Gerek yoktu uygarlığımı ateşe vermene!

Şimdi... Küllerinde duman tüten...
Ve içinde ekmek pişen kerpiç fırınların yıkıldığı...
Harabe bir bedende soluk alıyor sevdan...
Bu muydu istediğin!
Yakışmadı!!!
Yakışmadı bu galibiyet erliğine../..Sırıttı...

Can özüm../..Yaşlı kurdum../..Serserim...
Bir zamanlar hasretle bekleyenim...
Söylesene...
Bu nasıl bir gidiş böyle!

Cinayet mahalinden uzaklaşır gibi...
Kan davalını görüp saklanır gibi...
Bir evi soymuşcasına pencereden atlar gibi...
Bu nasıl bir gidiş böyle!!!


Dokunuşun kadar yürek titreten gidişinin ilk sabahında zaman boğazımda bir düğüm
Yarım kalmış bir öykünün satır başlarında arama artık kendini
Gözlerinin kıyısında yakarken gemileri
Martıların çığlıklarına adıyorum gülümseyişlerimi
Mevsimleri ıslatıyorken vedalar
Son bahar bir çocuk düşürüyordu kalbinden

Yol yorgunu düşlerimi sırtlarken kalemim
Dudağımda detone olmuş tüm kelimeleri kusmakla meşguldüm
Düşlerimi sollayan ne idüğü belirsiz kelimelerin acıları dolarken içime
Ağırlık yapsın diye de bağrıma basıyordum aşkın gizemini

Susabildiğim kadardı hayat
Ve konuşabildiğim kadar aşk...



Toplu intiharlar taşıyorum üzerimde
Uydurduğum masalların inanırlığı kalmadı artık
Kuyruklu bir yalandım ben
Her şey başladığı yerde bitiyor şimdi
Günahlarımın tam gölgesinde
Öpeyim ve geçsin dedi hayat..
Çünkü en büyük günahtı seni sevmek



Titrek ellerimle tenhasına dokunuyorum gecenin
Yıldızların sırtına yaslıyorum kaçışlarımı
Korkarken ben ağlamaya
Kefilim oluyordu yalnızlık
Su uyudu düşman içimde
Günü düşürürken gece
Kendime kalıyorum
Gösterisine hazırlanan bir palyaçonun yüzünü taşıyor ruhum
Gözyaşı kokan gülüşlerimde intihar belirtileri
Parçalanmış gülüşlerimi dikmeye kalkışırken dudaklarım
Çaresizliğimi kemiriyor gi-dişlerin



Kendi elimle yıkıyorum ölümlerimi
Ve taziyeler düşürüyorum boşluğuma
Bir kaç ölüm daha gerek bana
Yangına düşmek kadar cesursa yüreğin bu ölümleri bana lütfeder misin?

Bugün sana üşüyorum, içimde sessiz çığlıklar ardı ardına kopuyor, arzularım yoklukla öpüşüyor. Bütün geceleri sabahlara bağlıyorum, senin bana ağlayışını hatırlıyorum, her sevişmemizden sonra sen bana sırtını döner ağlardın, ben niye ağladığını her soruşumda sen sadece bilmiyorum derdin ve ben kendimi her soruşumda suçlu hissederdim.


“Sen kendini suçlu hissettiğin için ağlıyordun , sen ağladığın için ben kendimi suçlu hissediyordum.”


Şimdi yoksun ama ben hala kendimi suçlu hissediyorum, belki de suç seni benden ayıranda ama bunu sende bende bilmiyoruz.
Şimdi yoksun; her telefon çalışında sen olmadığını bile bile telefonu ben açıyorum, ne olursa olsun dönmeni hep istedim, her sevişmemizden sonra ağla, teninde başka tenin kokusunu getir ama dön.


Her gecemiz gizli bir günahtı kendimizden habersiz, olup biten her şeye rağmen biz günah ağacının birer meyvesiydik ama sen hep ağlıyordun, Ah! Niye ağladığını bir bilsem, niye gittiğini ve gidişinden sonra dönmek istemediğini, Ah! Bir bilsem.
Bıktım, öylesine bıktım ki önünde diz çöküp sana “git eğer başka biri varsa ve seni ağlatmayacaksa ona git, beni terk et, yeter ki ağlama” ama ben bunları söylerken bile sen ağlıyordun.


“Siz hiç sevdiğinizi başka birine gitmesi gerektiğini söyleyecek kadar sevdiniz mi?”


Umutsuzum ve bugün sana üşüyorum, uzaksın, uzaklığın içimi üşütüyor, yokluğun içimi kanatıyor. “Birini unutman gerekiyorsa başka birine sığın” bunu sen söylemiştin bana, senin teninin kokusunda başka hiçbir tenin kokusunu solumadım, hiç kimseyle göz göze gelmedim çünkü seni unutmak istemedim, sen benim vazgeçilmezliğimsin, yüreğimde sana ait bir şeyler var ve yaşadığım sürece var olacak. Bugün sana üşüyorum çırılçıplak bir yürekle...


Bıkıp giden bir sen oldun bu dünyadan.
Sessizce kapıyı kapatışın geldi aklıma , rüzgarın kapıyı çarpmasıyla uyandığımda. Hayatımdan çekip gidişin geldi birden aklıma.
Işığı söndürmemiştin gittiğinde biliyordun ki söndürmen veya söndürmemen hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Çünkü sen gidişinle gözlerimi de götürüyordun. Hayatımın eksikliğini yaratıyordun o yumuşacık ellerinle. İkinci kattaki evimin merdivenlerini birer birer inerken ayakkabılarının sesi hıçkırıklarımın sesiyle kayboluyordu. Hastalıklı bir bedene sahipmişim gibi , felçli ayaklarım varmış gibi oturduğum koltuğumdan kalkamadım dur ! demeyi denemedim bile. Sen merdivenleri indiğinde zar zor pencereye yanaştım son bir kez sana ve hayatıma bakmak istedim. Dışarıda akşamdan kalma yağmur damlaları ve hafiften esen bir rüzgar vardı. Sense özgürlüğüne kavuşmuş bir güvercin gibiydin. Boynundaki eşarbını havalandıran rüzgar , seni benden alan tek şey gibiydi. Hızlı adımların kaldırıma ulaşınca durmuştu. Tozlu penceremden son kez bana bakmıştın ama gözlerini çok çabuk kaçırmıştın. Caddelerden geçen arabaların sesi beni hiç bu kadar korkutmamıştı. Elini bir taksiyi durdurmak için kaldırdığında hayatımın o taksiye sığacağından eminmiş gibiydin. Ve taksiye binişin birisinden kaçarcasınaydı. Oysa arkandan gelemezdim kolundan çekip seni zorla alı koyamazdım bunları sende biliyordun. O zaman bu acelecilik nedendi? Yıllarca seni anlamaya çalışmıştım ama şimdi yeni farkına varıyordum. Ben seni bir dakika bile anlayamamıştım belki de gidişin bundandı. Taksi caddeden uzaklaşana kadar arkasından baktım ve tozlu penceremin önünde öylece kaldım. Sığdırmıştın hayatımı o küçük taksiye ve çekip gitmiştin. Kalbimin odalarındaki eşyalar yok olmuştu. Yavaş yavaş varlığımı fark etmeye başlamıştım , evimin içindeki hayatıma dönmüştüm. Evimin perdelerini hayata çekmiş , yine koltuğumda oturuyordum. Hiç bu kadar sessiz olmamıştı bu ev. Sanki bir cinayet işlenmişti ama ardında hiç kan ve delil bırakmamıştı katili. Sadece ölen kalbimdi. Onu da benden başka kimse tanımıyordu.
Saat 8,00 olmuş beni bekleyen bir çok iş vardı. Ama uyandığında sen geldin aklıma bütün hüznünle. Gidişinden buyana birçok mevsim geçmişti ama hala hatırlıyordum o anı bütün ayrıntısıyla. Belki de hatırlamama yardımcı olan son zamanlarda gördüğüm rüyadır. “ İkimizde aynı arabanın içindeydik ve gideceğimiz yerlere varmaya çalışıyorduk. Sen ve ben birbirimizi tanımamazlıktan geliyorduk bu her halimizden belli oluyordu. Sen sonra birden arabadan indin ve sonra aniden arabanın sürücüsü de dışarı atladı. Ve ben bütün çabama rağmen arabayı durduramıyordum ve tam kaza yapacağım anda uyanıyordum.”
Bu rüyayı görürken gidişinin etkisi altında olduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. Birlikte bindiğimiz araba birlikte paylaştığımız yaşamlarımızdı. Ve sen arabadan inmenle aslında beni terk edişini hatırlatıyor ve arabanın sürücüsünü yani hayatımın sürücüsünü alıp gittin ve bende tüm çabalarıma rağmen hayatımı kurtaramıyordum. Oysa ki her şey yoluna girmişti. Artık eskisi gibi yokluğunu hissetmiyordum evimin perdelerini açmış güneşin içeri girmesine izin bile vermiştim. Ama o rüyayı son zamanlarda sıkı sık görmemin nedeni neydi? Yoksa her şey düzelmemiş sadece kendimi mi kandırıyordum?
Yatağımdan kalkmış akşam dağıttığım eşyaları topluyordum. Birden senin eşyalarınla dolu karton kutu aklıma geldi gittiğinde bana istemeden veya bilmeden bıraktığın eşyaları bir karton kutuya koyup dolaba koymuş onları artık görmek istemiyordum çünkü her görüşümde sen ve hayatımın hüzünlü yanı aklıma geliyordu. Anlamalıydım o kutuya eşyalarımı koyduğum günden beri ben sahte yaşamları kendi hayatım diye yaşamaya başlamıştım. Gerçekleri görmemenin herkes için iyi olduğunu düşünmüştüm. Sadece eski fotoğrafını yanımda taşıyordum ve inan bir defa bile elime alıp dikkatlice bakamıyordum.

Burnu bir karış havada, gözü
yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde.
Hele hele benim aşkımı
yerden yere vurup,
nasıl kırmıştı kalbimi zalim.
Dudaklarından dökülen acı sözleri;
öyle ki, bugün bile unutamadım.
Ne tebessümdü o , zehirden beter.
Her olayda içim paramparça,
gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu.
Yorgun düşerdim onsuz geçen,
onunla dolu, koyu siyah gecelerden.
Pişmanlıktan kendime lanetler eder,
sevgimi söylediğim günü düşündükçe,
kaleme sarılıp yazardım ona nefretin
aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı.
Derdim ki; alın yazımdı,
onbeşimin çocuksu aşkıydı.
Nasıl da gülerdi canı istedi mi...
En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir,
ardından bir uçurumun kenarına
yapayalnız bırakır giderdi.
Ben çaresiz, ben yorgun,
ben bıkkın bu sevdadan.
Ah bilirdi o insafsız,
diri diri yanardım o böyle yaptıkça...
Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda;
onda ne bulduğumu bugün bile bilemem.
Ama o günlerde hayatımın amacı,
varolma gibi gelirdi bana.
Çocukluk mu, yoksa gençliğimin
safça tutkusu muydu bu
kölesiye bağlanış,
içten içe kopan fırtınalar,
bu delice yakarış?
Kimbilir, belki de
sevilmeye muhtaç bir kalbin
bitmek bilmeyen kaprisi...
Ondan hiçbir şey istememiştim.
Sadece sevgi...
Evet, şimdi yıllar sonra ben,
onu düşünüyorum ilk defa
kucağımda resimler, hatıralarla.
Hava yine soğuk, yine kasvetli
gözleri gözlerimde yine
sevgi, derin yüreğimde.
Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım,
ağladım saatlerce.
Bu onun "ölüm yıldönümü"dür.
17'sinde toprakla kucaklaşan,
o zalimin hikayesidir anlatılan.
Bir melodidir kırık, umutsuz...
Doldururken sensizlik o an odayı
gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı.
Bir feryat yankılanmıştı acı dolu
tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda.
Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu.
Benim kadar çaresizdi her köşe.
Kendi kendime konuşarak
yaklaştım sırasına;
"Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin
Dileğince nefret et, alay et duygularımla Kızmam sana
Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka.
Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun.
Herşeyini özledim...
Allahım son defa göreyim yeter bana"
Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü
ta ki, ölümün o sinsi kokusunu
içimde duyana kadar.
Hıçkıra hıçkıra ağladım,
sıraya kazıdığın ismini öptüm.
Sonra, ona ait birşeyler bulmak için
aradım her köşeyi...
Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa,
rengi solmuş.
Yazı, onun yazısı.
Bir mektuptu, özenilerek yazılmış,
belki de çok emek verilmiş her satırına...
Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi.
Korkakça, kaybolmasından korkarak,
acıyla okudum her cümleyi
kalbimde büyüyen bir özlemle...
Hele hele o ilk satırı...
Öyle ki, bugün bile unutamam,
okudukça ağlarım.
"İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş
bir tanem, AFFET BENİ !!!..."

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan,
Büyüyüp kök salan , benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren
Bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin...


Haklısın ben sana layık değilim, Anlıyorum gönlün masallara tok.!
Parayla saadet olmazmış yalan! cebimde aşkımdan başka kuruş yok.!
Bakarsın fakat.! sen göremezsin... hayatın benim gibi yaşayanı çok.!
Ey kalbim.. Haddini bil sen kimsinki? cebimde aşkımdan başka kuruş yok.!
Gün yüzü gördü aşka verdiğin değer. Dünyalar Dediğin zerreymiş meğer...
Haberin olsun bak dönersen eğer cebimde aşkımdan başka kuruş yok.!

Hep banaların asla bitmedi hepte sana verdim ama yetmedi Gidişinse hiç zoruma gitmedi cebimde aşkımdan başka kuruş yok.!

Garibim Ne Gezer Cebimde Para Bir Resmin Var Bende Bir Dal Sigara Sıkılma Çekinme İstersen Ara Cebimde Aşkımdan Başka Kuruş Yok. !!


Senin anlayacağın hal değil bunlar beni benim gibi olanlar anlar.!
Ağaydım paşaydım şahtım bizamanlar.... şimdi aşkımdan başka kuruş yok....
Sekizinci katın pembeli kızı bak engellerimiz nekadarda çok..
Sana bir gelinlik alamadımki cebimde aşkımdan başka kuruş yok..
Garibim ne gezer cebimde para bir resmin var birkaç dalda sigara...
sıkılma çekinme istersen ara
Cebimde Aşkından başka kuruş yok.!
Aklımda hep senle olduğum dünler yani o paralı olduğum günler
Şimdi Avuçlarımda Çaldığım Güller....
Cebimde Aşkından başka kuruş yok.!

Garibim Ne Gezer Cebimde Para Bir Resmin Var Bende Bir Dal Sigara Sıkılma Çekinme İstersen Ara Cebimde Aşkımdan Başka Kuruş Yok. !! 

Yık ne varsa üstüme vicdanın rahat olsun,
Varsın bu ayrılığın sebebi benden olsun,
Dilerim ki mutluluk her an yanında olsun,
Ama, çık hayatımdan başka bir şey istemem…
Sil at bütün maziyi sil at her yaşananı,
Hatırlama benimle olan hiçbir anını,
Ben taşırım bu aşkın her türlü günahını,
Ama, çık hayatımdan başka bir şey istemem…
Yeminlerini unut yut bütün sözlerini,
Kırgınlığım yok sana kaçırma gözlerini,
İstersen önüme koy tüm ihanetlerini,
Ama, çık hayatımdan başka bir şey istemem…
Kışlar dursun burada al götür baharları,
Esmesin hiç yellerim durdur çal rüzgârları,
Gecelerimden bile düşür tüm yıldızları,
Ama, çık hayatımdan başka bir şey istemem…
Rüyalarıma girme düşlerimden uzak dur,
Yalan sahte aşkını başka kalplere savur,
Yetmediyse aldığın son bir defa daha vur,
Ama, çık hayatımdan başka bir şey
İstemem!!!


Ne çok söyleyecek şeyimiz var aslında değil mi? Sanki yıllardır susturulmuşuz.. Sanki deliler gibi anlatmışız ama dinleyenimiz olmamış.. Ne çok şey birikmiş içimizde; ne çok şey bekler olmuş yüreğimizde, biri çıkıp onlara kıymet versin diye dua eden. Ama ne ilginçtir; ne kadar anlatırsak anlatalım karşılıklı, gene de yetmiyor. Sevda gibi, öyle uzun beklemiş ki kelimeler.. Farkında mısın, hiç bir konuyu konuşurken bitiremiyoruz. Hep bir başka konuya geçiveriyoruz. Birimiz diğerinin sözünü kesiyor sürekli. Ama kabalıktan değil. Beklemekten usanmışlıktan. Bir daha dinleyen bulamayız korkusundan.

Ne çok şeyim vardı anlatacak
Sonunda kelimeler bir oldu
Hep beraber
Seni aramaya çıktılar.

Belki de bu yüzden anlatmaktan vazgeçiyoruz.. Dinleyen olmadığından. Kızıyoruz; bilmiyorlar ne kadar da hevesliyiz dinlemeye. Ne anlatan var, ne dinleyen oysa ki. Ne kadar bencil bu insanlar.

Sevdanı anlatırsın, küçümserler.. Hüznünü anlatırsın, güler geçerler.. Sevincini paylaşmak istersin, yürür geçerler.. Yalnızlığını kırmak istersin, kullanırlar.. Her kelimenin, her dokunuşun, her öpücüğün, her damla gözyaşının bir bedeli olmalıdır onlar için.. Hiç bir şey karşılıksız olamaz sanki.. Oysa, karşılıksız dinleyen kıymetlidir gerçek yüreklerde. Karşılıksız anlatan özeldir.

Daha anlatacaklarım var desem, beni karşılıksız dinler misin?

Demlenmiş Yalnızlığını Yudumluyorum

Artık kalemimi kırdım gidişinle. Dudaklarımı kanatıp yüreğimin sesini dinliyorum. Baş ucumda sana yazdıklarım ve masada demlenmiş yalnızlığım. Kanayan çığlıklarımı yutkunup kırılmış hayallerimi topluyorum kentimin kaldırımlarından. Üzerimde suskunluğun yeni ütülenmiş elbisesi, yüreğime sunulmuş bir dostun dogum günü hediyesi... Şimdi karanlıklara sarılıp demlenmiş yalnızlığını yudumluyorum. " İsmail Sarıgene

" Ya güneş altında yürümüşüz, ya dolunayda…Tenha sevda yollarında …

Benliğimin kirli çamaşırlarını bir kuytuya;
Serdim
Buradayım.

Acılarımızın merkezkaç savrulmaları mıydı acının son kıyısında, “uçurum çiçekleri”nin yanı başında, bizi buluşturan? Yoksa konuşa konuşa, yaza yaza acıları içselleştirme çabası mı?
Böyle ama böyle değil yine de…
Çünkü bekleyeceğiz bin yıl kendi yalnızlığımızın nehirlerinde!

Biz sevince, çoğaldı her yönden
Ki ölüm, Sevgilinin
Yüreğimize okyanus sığdıran gözlerinden

Geceler…Gündüzden öte sığınaklar…Yıldız koparma, yıldızlara boyama siyahlıkları ve nefes almayı öğrenme boğan dört duvarın yalnızlığına inat…Sonra o hangi gülümseyiştir yardan gelen ya da senden, gecenin emip gizlediği? Açacaksın düş sayfasını, yaşanmışlıkların düş kırıklıklarını, sevgiler hatırına, sevgiye liyakat hatırına; umut renginde, bir sonraki yarına emanet edeceksin…”Her şey burada kalsın” “Gidiyorum Geldiğim Gibi Dünyandan” diyeceksin ama heyhat; günler gecelere devrederken, bir sonsuzluğa evrilen ruhuna ezberlettiğin tatları, duyarlıkları yaşayacaksın her gece yeniden…Tatlı bir çaresizlik, belki de
yorgunluk…
Yüreğin geceyle sarmaş dolaş iken, sabahı sayacak yelkovanın zaman çınıltıları…
Doğan her güne, her güneşe sevgilinin adıyla…

Yağmurlar yağar bir kentin sokaklarına, yağar mevsiminden, derin bir sessizliğin ortasından. Yarin gözleri iner ufuklara, çağırır her yandan…Üşür genç adam, karanlık sokakların gece ortasında, her adımda bir tuzağa dönüşen su çukurlarından ıslak ıpıslak adımlarla geçer. Geriye, geçip gittiği sokaklardan bir karaltıdır kalan, bir silüettir…Zamanın yüzünü acıtan, yalnız dağlara ağıt yaktıran…Nereye bilinmez…Sokaklar, caddeler boyu durmaz yürüyüş. “Ya sevgili uyanıksa” der, sevgilide yeteri kadar sevgili olamayıştan korkar sanki; “deli desinlere” yürür de yürür…Eve getiren usu değil ayaklarıdır, usu çoktan gezmeye çıkmış adamları…Sevgide fani, sevgilide fani olmanın gereğidir yağmurla hemhal olmak, dost olmak. Yağan gökten su değildir biliriz…Gerisi bizi bağlamaz…Sonra gece alır bizi koynuna, ağırlar…Gizil bir sevişmenin kokusu uykuya bağlar ruhumuzu. Yağmura vefa yare vefadır!



Dilimde Sevda Buketi
Şarkılar seni söyler
Şarkılar seni söyler
ben yanarım hasretinle
yokluğun pamuktan bir bebek
ağlar içimde
gömülsün sineme
özlemin ateşten bir gömlek
giyerim üstüme kırış kırış ütüsüz bir biçimde
süzülen gözyaşların yüreğime inen yakıcı bir kor

satarım anasını sensizliğin üç kuruşa
o ne kadar benimleyse
ben o kadar seninleyim
sensiz olmak çok zor

Şarkılar seni söyler
şiirler birkaç kelime bahseder
bense seninle uyurum
seninle uyanırım
seninle yürürüm kaldırımlarda
seninle karnım doyar
seninle huzur bulurum

Dedim ya şarkılar seni söyler
her dümbelek vuruşunda senin adın
her uçan kuşun getirdiği selamında
ve esen yelin her debisinde
sen varsın
her can atımımda
kalbimi varlığınla avutansın

Şarkılar seni söyler
ben seni haykırırım
seni düşündükçe
hasretinden hıçkırık olur gözyaşlarım
gözlerimin kıyılarını sel basar
denizlerimde yokluğunu yüzdürürüm
gülümser dudaklarım
ben senin varlığına
şu dünyanın bütün ışıklarını söndürürüm
karanlık olur her yer
ve bir paranaaain içinde senin şarkını
taş bir plakta
sabah akşam döndürürüm

yeşil bakışlarım bir şarkıysa bir bahar gününde
bir gitar kırık bir melodiyle söylüyorsa
söz yazarı bensem
bestecisi de sensin sevgilim

Şarkılar hep seni söyler
dilimde sevda buketi

‘’ Seni Seviyorum ‘’
Güllerin en tazesi


Düşlerimde Saklısın


Bir birini kovalayan mektuplarımın her bitişinde bu son satırlarım desem de . Sana yazmaktan kurtulamıyorum her defasın sana ben ne kadar ben mutluyum desem de hayatımda başka biri var, yanındayken kahkahalar atıyorsam bilesin ki sadece bir yalandan ibaret o masum ve beni istemeyen gözlerinin bana bakıp ta sokaktaki bir dilenci gibi acımasını istememdir seni ve bedenimi kandırıyorum sadece.
Gittin sen zaten hiç istememiştin beni buna kader mi desem yoksa hayatın oynadığı bir oyun mu desem bilmiyorum.
Gece olunca uykularımdan kalkıp adını haykırmaktan bıktım. Gölgem kadar bana yakın olmandan adının geçtiği her şarkıda gözlerimin dolmasından bıktım katlanamıyorum artık bu acıya. Yaşanacak o güzel sevdaları yaşayamamaktan bıktım.

Biliyorum bir gün geleceksin pişmanlığınla geleceksin sende anlayacaksın seni ne kadar sevdiğimi. Anlayacaksın. Çok geç olduktan sonra sende biliyorsun ki seni benim seni sevdiğim kadar kimse sevemez.

Bu lanet olası aşklarda iyiler hep kaybeder bilirsin bunu sende suçumuz duygularımızın fazla olması sevgiliye değerimizi fazlasıyla vermek yani çok sevmek tir.


Ben yine yazacam sana satır satır gözlerimdeki yaşlar tükenene kadar yazacağım. Zaten ne olduysa şu günlerde oldu heyecanlarım üzüntülerim sıra dağlar gibi birbirine geliyor.

Şimdi bensiz sen ne yapacaksın bilmiyorum ret etiğin bu kalpsiz ne yapacaksın hiç bilmiyorum hani bir söz vardır sevgili bilirsin belki sende ‘’Dostluklar aşka dönüşe bilir ama Aşklar dostluğa dönüşemez ‘’ bana arkadaş kalalım diyorsun ya bir insan sevdiğiyle nasıl arkadaş kalabilir ki anlatsana bana hadi?

Sana öle inanmıştım ki benim olacağına öle hissetmiştim ki ta şuracımdan kalbimden hissetmiştim. Acıları ancak acıyı çeker anlar sevgili acılarını ancak acıyı çeken insan o acıları yaşatmaz sana bilesin bunu. Umutlarıma hayallerime o kadar inandım ki nerden bilecektim nerden bilebilirdim sadece düşlerimde saklı kalacağını evet şimdi sen sadece düşlerime saklısın zaten öle de kalacan bunun geriside yok ötesi de yok.

Geceler bana daha bir başka geliyor kâh bugün kâbuslar içinden uyanmak kah yarın düşlerimde olman acıyı ve mutluluğu veriyor bana. Sabahların ilk ışıklarında yolara koyulduğumda tanrıya bir tek şey için dua ediyorum. Gecelerimi hemencik getirsin diye çünkü sen sadece düşlerimde saklısın ve hep düşlerimde yaşayacaksın.


Bu kaçıncı qün yokLuqunLa e$ oLduqum? Kaçıncı qece kimbiLir kanter içinde qeçirdiqim... Kaçıncı yokoLu$ ,kaçıncı diriLi$...



unuTacaktım...


UnutmaLıydım ya beLki de...!


OLMADI...


U-NU-TA-MA-DIM!




Soquk duvarLara anLatıyorum $imdi seni, seSsizLiqe, qeceye ... Ve FECRE, qün aqarmadan...

Uyuyamadan... AkLımda 1001 dü$ünceyLe,yine sana doyamadan...




Seni anLatıyorum...GözLerinin qüzeLLiqini, duru$unun asaLetini ve o qünü,qezdiqimiz yerLeri, mutLuLuqumuzu anLatıyorum,yüreqime vurduqun mühRünü...Ve daha nicesini.... hiSsediyoRmuSun?


(D) uyuyoRmusun?


Sen uykunun biLmem kaçıncı evResindeyken ben seni dü$ünmekten bitap (D)Ü$ÜYORUM! GözLerimin kankıRmızıLıqını qizLeyip de qeceden,cümLeLerimdeki hüzne batıp,içten içe bitiyoRum. Hani hissedeRsin beLki diye kapıLarımı hep aCık tutuyoRum. GeL diyoRum qeL... Habersiz qeL,sebepsiz qeL,seSsiz ya da $ahLanarak...


"GEL"


BekLiyorum...


UMUDUN BİTTİGİ 1 YER YOK BENİM DÜNYAMDA!


Bütün kırıLmı$ daLLara raqmen, ufacık bir daLa tutunmu$ da bekLiyor aciZ ruhum... Varsın acıLara qebe oLsun yüreqim, vaRsın siyahLara mesken oLsun bicareLiqim... Ama tuttuqum daLı bırakam************ öLüme götüRse biLe umudum biLdiqim...


1 sen vaRdın ya yüreqimde, yine 1 sen varsın ve HEP OLACAKSIN...
Ya sen ya hiç diyemiyor qönüL ,YA SEN YA DA... SEN...
Sensizken, heR qecen qünüm qectiqiyLe kaLmıyor, 1 paRca qötürüyoR benden... Ses edemiyoRum, kızamıyoRum, sövemiyoRum ya da savunamıyoRum kendimi fütuRsuzca...
Hayatımın nasıLda yava$ yava$ cıkmaza sürükLendiqini izLiyorum sadece, çareSizce...
Ama hala ufukta 1 qüne$ var,az 1 ı$ık... Bu biLe yetiyoR nefes aLmama...


eLindekiLerLe yetinmeyi biLmeLiymi$ ya insan öqrendim i$te...


Susacaktım, suSmadı yüReqim...


aqLıyorum $imdi,tükeniyoRum, ama bekLiyoRum...


"GEL HADİ..."


(D) Ü$ÜYORUM...



(D) UYUYORMUSUN?


EĞER hiç bitmeyecek ufak tefek şeylerle bozulmayacak bir sevgi istiyorsan,burdayım.Sana tüm sevgimi veriyorum...
EĞER inanmak,güvenmek istiyorsan,sana hiç kimseye olmadığım kaadar dürüst olurum..
EĞER seni dinleyecek ve anlamaya çalışacak birini istiyorsan,Seni sonuna kadar dinlerim..
EĞER ne olursa olsun hayat pahasına bile olsa seni hiç bırakmayack bişrine ihtiyacın varsa,Sen git desen dahi seni asla bırakmayacak bir SEVENİN olduğunu bilmeni isterim .................

Elveda


Sen gittin.. Bir zifiri karanlık, bir zindan yalnızlığı, ağır bir boşluk bıraktın geride. Gittin ve dönmeyeceksin bir daha. Haklısın gidişinde, bu aşkı bitirmekte haklısın. Tek söz söyleyemedim. Yüzüne bakamadım. Karşında ağlamadım. Eridim, tükendim, bittim. Sonsuzlukta bir insan nasıl olur.. sesi soluğu nasıl duyulur? Elveda aşkım.. Elveda sevgilim. Sen kendini hiç böyle gereksiz, böyle değersiz, böyle yapayalnız hissettin mi? Ayrılık ölüm kadar acı ve soğuk.Aynalara bakıyorum. Aynada gördüğüm ben değilim. Gözlerim cehennem ateşi.. dudaklarım mühürlenmiş. Ellerim titriyor. Yüreğim kızgın demirlerle dağlandı. Yokluğunun bedeli çok ağır sevgilim. Sevinçlerim, hayallerim, umutlarım, renkli dünyam elveda.. Elveda yaşamak.. Yaşamın anlamı elveda. Kimse farkında değil yokluğunun. Sensiz ne hallerde olduğumu kimse bilmiyor. Anlamıyor yitip giden bir aşkın kederini. Düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun, ayaklarımın altından kayıp gidiyordu toprak, denizlerin ovaların üstünde uçuyordum. Güneş kadar yakındı bana aşk. Güneş kadar sıcak ve parlak. Bıraktın birdenbire, kanatlarım kesildi. Hızla çakıldım yere, boşluğun içindeyim, şimdi hiçbir şeyim.Oysa dünyanın en zenginiydim. Bütün çiçekler bizim için açardı, bizim için ballanırdı meyveler, ekinler bizim için bereketli, sular bizim için çağlardı. Şimdi toz duman içinde kızgın bir çöldeyim. Yönümü yolumu şaşırdım. Sam rüzgarlarına bıraktım gövdemi, sürüklenmekteyim. Sen bensiz nasılsın, bilmiyorum. Rahat mısın, mutlu musun, bu kadar çabuk beni unutur musun?.. Nasıl birden mazi olursun? Düne kadar gözlerinden aşkı içtiğim ey sevgili nerdesin? Kimlesin?.. kimlerlesin?.. Kimlerle oynaşır gönül eğlersin? Ben burada, terk edip gittiğin yerdeyim. Elveda aşkım.. Elveda birtanem.. Elveda sevgilim.. Elveda..Elveda sana..


Kursağıma ince ince işlenen bir çığlık
ayrılık namelerine uyandırılmış
gecenin perdelerinde ateş almış
yalınayak bir yağmur’da adımlanmış
''ben'' dedim
ismini hatırlayamadığım tüm şehirlerin
ruhsatlı ruhların ve kaçak sürgünlerin
hüznü tek bir nefeste solumuş yeminlerin
ve;
bir meleğin dalga saçından (düş)en
ilk heceydim
kıpkızıl bir ağustos sıcağının
onbeşinci teninde
bir arzın sıkıca kilitlenmiş penceresinde
ve;
gözlerinin toprak rengiyle
yüreğimi parmak uçlarına emanet ettim
''sen'' dedim
yıkılmış duvarlar arasında yeşermiş bir kır çiçeğinin
turkuaz'a soyunmuş damlasının
hiç tadılmamış bir tuz zerreciğinde
sevda uçurumlarına boy veren bir gövde'nin
ve;
kim vurduya gitmiş bir ''kadın''ın
''adam'' yazgılı suretiydin
ardından
zamanı geçmişin ''di'' isimli rıhtımına demir eyledim
nalan bir cümlenin
en sevdiğim baş harfinde bir ''sen'' daha heceledim
adresimin yirmiyedinci aralığına
puslu bir luna'nın kollarında
bir avuç dolusu kar biriktirdim
kalleş bir ayazın
hançeri saklı sol cebinde
ve
kapısı açık bırakılmış bir tümcede
kelime kelime
üşü-(me)-ye-lim!
apansızlığı katık etmeden
bir kez daha
gel!
''ben''im
avuçlarımda kar'ı kış giyinmiş taneler
''sen''in
parmak uçlarında ise;
emanete hıyanet edilmiş yüreğim

Yağmurun birgün dinmeyeceğinden, hiç bitmez görünen hayat ırmağının birgün kurumayacağından, sizi alıp diyardan diyara gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden.
Emin misin ?
Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden, gören gözünün hep göreceğinden, duyan kulağının hep duyacağından.
Emin misin ?
"Ben olmazsam olmaz" dediğiniz işlerin asla sensiz yapılamayacağından, sen olmazsan dünyanın duruvereceğinden, seslendiğinde titrettiğini sandığın şu dağların hep emrinde olacağından.
Emin misin ?
Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından, yüreğini verdiklerinin birgün sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden.
Emin misin ?
Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkını alacağı günde; balıklardan kuşlara, ağaçlardan güneşe, üzerindeki mesajları okuyup anlamadığın yaratılmışların senden şikâyetçi olmayacağından.
Emin misin ?
Sana hep açık duran ilahî kapıların birgün kapanmayacağından ve şaşırıp kalmayacağından.
Emin misin ?
Karanlığın içinde kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden, yüreğindeki ışıktan başkalarına da verebildiginden.
Emin misin ?
Güzel bir hayat yaşadığından, yapabileceğin herşeyi yaptığından.
Emin misin?
Bütün bunlar için bir kere daha fırsatın olacağından.
Sahiden Emin misin ?

Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum" sevgili... ”

Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum sevgili. Ilık bir Eylül gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sevdana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana. Tek bir nefes bile gülümsemem için yeterdi bana..Sensizlikte kanarken sol yanım, ben hep seni düşledim zembereği kırılmış zamanın avuçlarında. Seni aradım güneşin sıcak alnında, senin ellerini aradım yağmurun ıslak dualarında.


Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Sana çıkan tüm yollar arsız dikenlerle süslenmişti sanki. Ayaklarım kan revan..Bir yanım uçurum bir yanım sensizlik ama her şeye inat sana geliyorum. Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geliyorum bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım ılık bahar bir elimde bulutların saçlarından arakladığım rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyorum bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye bir elimde bir yudum umut zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye. Sana geliyorum sevgili....

Unutmadan sevgili; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve esrarkeş yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını. Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna. Pes etmedim sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “ yenilmedim sevgili....

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Seni sordum memleketimden göçen turnalara. Ama bulamadım seni. Yüreğimin derinliklerinde. kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım seni. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki ben seni gidişinle suskunluğuna gömeyim sevgili…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım sevgili. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşları sevdim. Seni hep " aldığım nefes " bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir adamı sevginle tamamladığın için sevdim seni...


Satırlarıma sonvermeden bilmen gereken bazı şeyler var sevdiğim. İyi dinle beni sevgili. Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla sevgili.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Yalnızlığında kanattım fakir kelimelerimi. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var sana canım. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım sevgili “. Yanlış duymadın sevgili. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum sevgili. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Hem de defalarca… Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

Sen bu satırları benden uzaklarda okurken ben bir kelebek edasıyla baharın ince dallarından binlerce çiçeği yüreğimin eteklerine topluyor olacağım. Bir gün Cennetin taze baharlarında buluştuğumuzda giyineceğin “ beyaz duvağı “ süslemek için en parlak yıldızları çalacağım gecenin kirpiklerinden. Sen benden “ bir ömür “ uzaklıkta yaşarken sensizlikte bile sen varmışçasına sevdana nefes alıyor olacağım. Her gece günahlarınla sevişip güneşle beraber perdelerine gelip yüzüne ilk gülümseyen ben olacağım sevgili... Sen beni unutsan da ben seni yüreğimde yaşatacağım. Uzaklarda bir yerde yaşıyor ve nefes alıyor olmanı en büyük mutluluğum bilip acılarına delicesine yanacağım. Közlenmiş yüreğimle bir sonbahar gecesi ıslak saçlarına yağacağım avuçlarımda güller ile. Gözbebeklerinden yuvarlanıp ayakuçlarına serileceğim. Gülüşlerini nefesim bilip “ sensizlikte “ bile sana yaşıyor olacağım sevgili. Adını yüreğime vurulmuş bir mühür bilip dudaklarında anılan dua olarak hep seninle nefes alacağım sevgili..

“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili. Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “

Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları

Ömür defterinin en masum günahında.
Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.

Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin; “ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”


Ey..! Rüyalarımın penceresine gizlice yaslanan
Ey..! Hülyalarımın perdesini sinsice aralayan
Ey..! Düşlerimin pergelini izlerinle karalayan

Hayallerimin damlasında akan sen, gözlerimin boğuntusunda bakan sen. Her anımdan zihnime kurulan, her yanımdan fikrime vurulan, her yazımdan sonra sislerinle oyalayan: Günlerimin şafakları senle doğar, Gözlerimin nemleri seninle batar.

Sana olan sevdaya son vermişken, umutsuz sevgiyi zamanın kuyusuna gömmüşken, karanlığın işaretine ulaşmışken... karşıma çıktın. Tebessümün ruhumun kalıbında dondu. O günün damlası kan sızarak kalbimi yoran, günlerin teni gözlerime dolan, güllerin rengi gönlümü soran. İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma milleşmiş. Sancılı kalıp içersinde kavrulup duran ben. Gözlerimiz kilitlendi: Sana olan sevdam yeniden filizlendi. Bakışlarında şiir satırları gördüm, tebessümünde hatırların izlerini buldum. Belki de bu umutsuzluğun alevinde mantığımı söndüren boş ve uzak olan sevda düşüdür. Gözlerim gözlerini arıyor, sözlerim sözlerini sarıyor...

Beni ret etseniz de, yüreğinizde set çekseniz de; sizin gönlünüzü sıkacak, ruhunuzu daraltacak gelişmelerden uzak kalacağımdan emin olabilirsiniz.

Var oluş istikameti iki kanattır: Biri sanatla medeniyetin dairesine ulaşmak, diğeri de ihsanların gayesinde bulaşarak ufuklarda süzülmektir. Var oluşun istirahatı iki kanattır: Biri kişilik ve kimliğin olgunda şahsiyet donanımı, diğeri de şahsiyetlerin olgunluğuna ayna olacak ve bütünlük içersinde tamamlayacak eştir.

Benimle hayat yolculuğuna çıkmayacaksanız da; çürük bedenimi sahiller boyu sürükleyerek, yumuşak kumların batışıyla ağır ağır yürüyeceğim. Aydınlık gözlerin ufkunda gündüzün perdesi kapanarak, gecenin karanlığına benliğim yaslanacaktır. Üzerime yığılan zifiri karanlığın bağrıyla size olan hislerimi derin kör kuyulara atacağım. Gözlerimi dolduran geniş deryanın ıslaklığı yüreğime çökecektir. Ve... Sizler; meçhullerin bir daha açılmamak üzere dikenli güllerin bahçesinde gölgenizi kalbime gömeceğim.


ey sevdiğim aşkını helal et...
boğazımda kalmasın şiirlerim
hakkını helal et...
Rüzgara borcum kalmasın...
cümlelerimin arasında kaldığın için
seni sözle anlatabildiğim için
hakkını helal et...
hiç dokunmadığım ellerini öpme hayalinde bulunduğum için
bana hakkını hellal et...
rüzgarı kıskandığım için,sadece saçlarını o okşadığından
kıskançlığımdan rüzgar gibi olmayı düşlediğim için
hakkını helal et...
yanındakine kin beslediğim için beni affet...
gözlerinin yeşilini en yeşil diye sevdiğim için
oysaki hiç görmediğim o güzel gözlerine
yeşili yakıştırdığım için
bana hakkını helal et...
dillerindeki şarkının öznesini kendımce ben yaptığım için
yüreğine zorla ben düşürdüğüm için
hakkını hellal et
sana siyahları giydirdiğimden
saçına da siyah gülü iliştirdiğim için
hakkını hellal et...
hüznü sana mesken tuttuğum için
beni affet...

seni görmeden sana aşık olduğum için
aşkını bana helal et... 

Ben sadece sevmeyi istedim belki de sevilmeyi.Anlatamadım…Şimdi burada oturmuş gidişinin hesaplarını yapıyorum.Her yer dağınık benim gibi.Belkide güzle düşen yapraklar gibi.Öylece kurumuş yere düşmüşüm birileri üstüme basmasın diye rüzgara yalvarıyorum ve oradan oraya sürükleniyorum.Sensiz yolumu bulamıyorum.işte Konuşamıyorum….Diye yazmışım defterime saat gidişini gösteriyor.

Senden sonra ortalığı toparladım ben bana eşlik etmedi.Öylece somurtarak oturdu köşesinde yooo ağlamadı inan ağlamadı.Sonra oturduk beste yaptım gidişine sözsüz, sözcükleri giderken yanında götürmüştün.Bana ne söyleyecek ne yazacak bir şey kalmamıştı.

Mucizelere inanmazdım senden önce giderken inancımı da götürmüşsün ya en çok o içimi acıttı.Gidişler değilde anlamsız sebepler üzüyor insanı.Gidişler bu kadar basit olmamalı diyorsun.Boşver o şarkıdaki gibi “Sensizliğin acısını sen nereden bileceksin,Sen hiç SENsiz kalmadın ki”
Ama eminim Bensizlikte Sensizliği aratmayacak kadar mücadelesini sürdürüyordur beyninin tüm hücrelerinde.

Aradan zaman geçti sözcükler geri geldi.Beste şarkıya dönüştü.İçimde yine yeşermeye hazır çiçekler var Gelsen dönsen dediğim zaman geride kaldı.Herşey iken HİÇBİRŞEYSİN!!!!

BAK ARTIK SENDE HERKES GİBİSİN!!!

Hiç bir insanı unutmak, bir insandan vaz geçmek, Bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mı?
Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi, Her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında Hiç gelmeyeceğini bilmen gibi.
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, Ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana, Ne kadar katlanılmaz bir gerçek değilmi, sen hala bu kadar sevgili iken?
Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek.
Çok kötü değil mi?
Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak onu işitememek, Artık sonunun "Pi" li hali değil mi?
Biliyorsun değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, Kalabalık caddelerde geçen binlerce yüze bakmak.
Belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, Belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek, Belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, Belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak ne zordur değil mi?
Ne kadar eritir insanı farketmeden.
Sen de biliyorsun değil mi bunları?
Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdunmu hiç?
Hiç iki kişi gibi zevk aldınmı bir konserden yalnız başına.
Güzel bir kafe keşfettiğinde,
Güzel bir film seyrettiğinde,
Güzel bir şarkı dinlediğinde, güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettinmi,
Paylaşamadığın için onunla.
Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildinmi?
Baktığında aynada yüzünün yarısını gördüğün oldumu hiç?
Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan Nefret edemediğin oldumu hiç?
Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanın yüzüne Sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldumu hiç?
Hayatta inandığın bütün değerleri alt üst eden birisine aşk şiirleri yazabildinmi?
Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
Feda Oldunmu hiç?


Fırtınalı bir hayatın ortasında birleştik. Sen, kendine yakın bulduğun insanların sana yaptığı hatalardan şikayet ediyordun., bense uzun yıllar acısını çektiğim bir aşkın yaralarını sarmaya çalışıyordum.

İyi birer dosttuk, her şeyi paylaşır olmuştuk. Bu yakınlaşmamızın kısa bir sürede olmasına rağmen zamanım öyle tatlı, öyle güzle geçiyordu ki ben içimdeki kıpırdanmalardan habersizdim.

Sanki rüyadaydım, gözlerimi açtığımda dostluğun yerini aşk almıştı. Kendimi tutamamıştım işte. Duygularıma hakim olamamıştım. Sen benim aşkım, bense senin dostundum artık. Sana aşık olduğumdan habersizdin. İçimdeki volkan öyle taşmıştı ki patlamak için sabırsızlanıyordu.

Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bütün duygularımı bütün hislerimi açıklamıştım ben sana. Sense bana sadece şaşkın bir ifadeyle bunların yalan ve şakadan ibaret olması için yalvarmıştın.

Bende sana bunların ne şaka ne de yalan olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım. İçim rahatlamıştı. Çünkü bir insana ‘’ seni seviyorum ‘’ demek kolay bir iş değildi. Yürek isterdi. Ben bu işi becerememiştim ama sonucuna da katlanmak elimde değildi. Çünkü asıl olan benim için bugündü ve ben bugün sana söylemem gereken şeyleri yarına bırakmamıştım. Yarın böyle bir fırsatın elime geçeceğini düşünerek bütün her şeyi açıklamıştım.

Dünya fani her an her şey olabilir bizim dünyamızda... Şimdi içim çok rahat ama bir o kadar da huzursuzum. Çünkü bunları sana anlatınca suçlu ben oldum. Şimdi o eski günleri arıyorum, hiç sebepsiz, ani ayrılışın şokunu üzerimden atamamamın sonucundandır. Ve zaman eskiden öyle güzel öyle tatlı geçerken şimdilerde, bin bir azap bin bir acıyla geçiyor.

O günün üstünden çok zaman geçti. Şimdi ben senden benim olmanı değil bana biraz hak vermeni istiyorum. Bana duyduğun nefreti duygularımın üstünden çekmen için yalvarıyorum. Bana ne kadar kızsan ne kadar nefret etsen de ben seni yine de seviyorum. Duydun değil mi? Seni seviyorum.

Yaşamak varken yaşamamış olmak,sevmek varken sevgiyi çok uzak dağ sırtlarına gömmek...unutmak varken herşeyi hücrelerine varana dek hatırlamak...bağıra bağıra konuşmak varken sessizliğin içinde aramak nedenlerini....

Zaman ne zaman benim yönüme doğru çevirecek saatteki yelkovanları...yada ben ne zaman haykıracağım bütün gerçekleri tanıdığım bütün insanlara...sanırım çok zor olacak inandığım gerçekleri bir anda değiştirmek....



Aşk geliyor aklıma sonra sen geliyorsun nedensizce..kapılıp gitmek diyorum çok uzak diyarlara...bilmediğim köy kahvelerinde çaylarımızı yudumlamak sabahın en güzel hallerinde..sonra özgürce devam etmek ormanın derinliklerine...görmediğim güzelliklerde seninle birlikte senin güzelliğinle yaşamak.akşamın o dayanılmaz hafifliğinde uzanıp nehrin eşsiz melodilerini duymak sessizce...gece olunca seninle başlamak sabah yolculuğuna ve yolculuğun sonunu seninle tamamlamak....yani hep sen olmak....



Sen ne zaman ben olacaksın?ne zaman gelip alacaksın beni bu karanlık şehrin caddelerinden....o yolculuklara hangi saatlerde çıkacağız?ne zaman unutacağız geçen bütün zamanları....bu kadarmı imkansız herşey...yada bizlermi imkansısız....yada sen diye birşey yokmu?ben bir hikayemi yazdım yine sevdaya dair...



Eğer bir gün gelecek olursan hani beni özlersen akşamın en güzel saatlerinde, vazgeçme olurmu!...sakında bırakma dönüş yolculuğuna çıktığında....beraberliğin en güzel tanımı yapalım birlikte sevgiyi...



Peki biliyormusun neredeyim....yüreğinin götürdüğü yerde....



Gel olurmu?....



 
 


 

 
 

 
saat
E- OKULA GİR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol