ANA SAYFA
MEKTUPLAR 1
=> MEKTUPLAR 2
=> MEKTUPLAR 3
=> MEKTUPLAR 4
=> MEKTUPLAR 5
=> MEKTUPLAR 6
FLASH OYUNLAR
KOMİK BİLMECE
BİLGİ YARIŞMASI
NOSTALJİK RESİMLER
ZEKA TESTİ
GÜZEL SÖZLER
SEN YAZ O OKUSUN
DİN KÜLTÜRÜ DERSİ 4. SINIF 1. ÜNİTE TEST 1
DİNİ BİLMECELER
DİLEK VE ŞİKAYETLERİNİZ
 

MEKTUPLAR 5


Sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Ah bir görsem, bitirsem içimdeki özlemini bu kadar zor gelmeyecekti senden, sevginden vazgeçmek... Nasıl olsa alışkınım ya seni görmemeye, galiba böyle de başarabilirim... "Ama eğer hissedersen hayatından çekildiğimi bana sana geri dönmemem için şans dile... " Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen, tek yapabildiğim yazmak olduğundan yine yazıyorum işte! Seni daha önce de yazmıştım ama bu kez bir daha yazmamak üzere, seni beynimde, içimde bitirerek yazıyorum, yada bitirmek isteyerek... Ne kadar sürer bilmiyorum ama ben senden, sevginden vazgeçmek istiyorum. Yine senden habersiz... Ben seni severken de senden habersiz sevmiştim. Belki de kendimden bile habersiz... Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir kalbi bilerek isteyemezdim. Kendimden ve senden habersiz "birtanemmm" olmuştun sen... Öyle ya; Sen bir taneydin; Eşin benzerin yoktu yeryüzünde, Yoktu Sen Kadar Güzel Güleni, Sen canımdın! Yaşanmamış ve yaşamamış olsam bile Sen Özel'din... Aşk Özel'di.... "Yağmurda Aşk Başkadır" diyenlere gülüyordum ama bende yağmurda üşüyen ellerini severek başladım seni sevmeye...Aralık'tı... İstiklal'e hiç o kadar güzel yağmur yağmazdı.... Önce aldırmadım seninle güzelleşen herşeye... Sonra tüm parfümeri dükkanlarını aşındırıp kokunu ararken anladım seni deliler gibi özlediğimi... Ne kadar gerçeksen o kadar yalandın... Ve ben her seferinde en baştan başladım... Yeniden bir sondayım ama bu kez yeniden başlayacak gücüm yok... Ben senden vazgeçmek istiyorum!

Herkes gibi biri olmanı yada hiç kimse olmanı istiyorum...Sesini duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duyduğumda içimin titreyip,gözlerimin dolmasından kurtulmak istiyorum...Senin benim için herhangi biri olman ne kadar zor bir bilsen...Zaten kolay olan ne vardı ki benim için;Sanki seni öldürmemle sevmem ararsında hiçbir fark yoktu...Ve ben hep sevgim yüzünden cezalıydım...Hiç sonu olmayan bir yolda seninle yürümek,yeni çıkan filmleri birlikte izlemek, saatlerce sana sarılı kalmak,sadece ama sadece bir kez olsun sana sarılıp uyumak, bir sabah gözlerimi açtığımda yanımda seni bulmak isterken, sen sevgimle utanmamı sağladığın için galiba gerçekten "bir taneydin"!

İşte bu yüzden imkansızlığına hep inandım! Ben yalnız kalıp seni düşünmeyi deli gibi sever olduğumda, sen benim her şeyim olduğunda ben senin için hiç yoktum... Bu yüzden yalnızlıklarım, ağlamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı. Benim tarafımdan sevilmek belki de hayatında önemseyeceğin en son şeydi... Keşke kendi dünyamda bir zamanlar seni sevdiğimden hiç bahsetmeseydim…

Sen Beni hiç sevmedin!

Ben Seni Seviyorum dediğimde Seni Seviyordum!

Ben Seni Özlüyorum dediğimde Seni Özlüyordum.

Ben Senin İçin Ölürüm Dediğimde ben senin özleminden zaten ölüyordum...

Ve Ben Şimdi Senin Hayatından Gidiyorum!

Ne zaman Aralık'ta bir yağmur yağsa, ben İstiklal'de ıslanıyor olacağım, Ne zaman bir parfümeriye girsem hala kokunu

arıyor olacağım, Ne zaman bir havuz görsem, kenarında oturup seni bekliyor olacağım demiştim... Başaramadım...

Ben Kaybettim...

Sen Kazandın!

Artık sesimi duymayacaksın...

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum, kokunu içime yıllarca bana yetecek kadar çekerek, sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Gelmedin!

Gelsen yapabilir miydim bilmiyorum... Ben artık gidiyorum canım…….

Eğer hayatından çekildiğimi hissedersen, bana sana geri dönmemem ve seni yeniden deliler gibi sevmemem için şans dile...
 
Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “


Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin. Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen. Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açan kelimelerim yokluğunda paslansın istedim. Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “ senden ” kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan kısacası her şeyden kaçtım unutmak için değil senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım..Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidişini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte .” Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. “. Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin….


Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hala sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna ebe oldum bilmediğim oyunlarda.. Gözyaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim işte zamanın kör saatlerinde. Seni götüren tarihi alnımın ortasında bir mıh gibi çaktım. Ve hala gittiğin günde hala bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde….


Hatırlar mısın bilmiyorum. Senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle. Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “ Pes etmeler bize göre değil, yılmakta öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köşe var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından. “ satırları geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara..Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum lakin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken yüreğim kabullenmiyor gidişine.. Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var ; yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…


Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada ben ise sessizce gözyaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak. Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına bırakıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu gözyaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki ; susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.


Sen bu satırları okurken ben tek hayalimiz olan kızımıza “ sonbahar mektupları “ yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca.. Bir gün kavuşmamızın ahiretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kör saatlerinde. Elinde yıldızlar, yüreğinde beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..


Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..
Satırlarımı son kez yüreğine eğip sana yazıyorum. Yoksun işte. Cümlelerim bile değişti sensizliğin vurgun saatlerinde. Herşey anlamsız, herşey kapkaranlık. Seninle gülümseyen satırlarım bak şimdi yokluğunda karamsarılığa büründü "Hayatımın hiç bir karesinde sevgi olmamıştı. Sevgi zannetmiştim yalanları, umut zannetmiştim karanlıkları. Hep severken terkedildim, hep gülümserken acıya yenildim. Belki de sevilmeyi haketmedim ben. Belki de hiçbir zaman sevginin sofrasında gülüşlerimle nefes alamayacağım."

Sensizliğin vurduğu dalgaların arasında ılık nefesini bekliyorum. Telefonlarım hala sessiz, yüreğim ise sensiz. Bıraktığın yerdeyim. Çok mu senden istediklerim ? Çok mu seni uzaklarda bekleyip bir yudum nefesini beklemelerim çok mu ? Haklısın. Ben sevgiyi hiç haketmedim..Hiçbir zaman da haketmeyeceğim.

Şimdi bu yazıyı okuyupta çok karamsarsın deme bana. Sensizlikte çektiğim acıları bilemezsin. Sanma senin yokluğundan kanayan yaralarımın sancı değil çektiklerim. Dört duvar yalnızlığı arasında nefes alan yüreğimin çığlıklarıdır hissediklerim. Hani senin düşlerinde gökyüzüne kanatlanmayı öğretecektin bana ? Hani gözlerimin renginden gökyüzünü " mutluluğa " boyamayı öğretecektin ? Şimdi yalnızlığa demlenmiş yokluğunla başbaşayım. Sevgiyi haketmeyen yüreğimle sesinden gelecek ılık rüzgarları bekliyorum odamda. Yokluğun kanıyor içimde, yetimliğin ağlıyor gözbebeklerimde....

Birkaç gün sonra doğum günüm. Haklısın dünyanın en mutlu insanı benim. Yanılıyorsun, dört duvar yalnızlığında üşüyorum. Artık dışarıya bile çıkmıyor. Herşey seni hatırlatıyor. Dört duvar yalnızlığında yokluğunu soluyorum. Çok mu istediklerim senden ? Çok mu sana dair beklentilerim....?

Düşlerinde ellerini tutmaktan öte ne istedim senden. Karanlıklarıma bir avuç güneşinle gelmeni, gecenin avuçlarında uyumaktansa avuç içlerinin arasına kıvrılıp bir cocuk gibi senin yanında gülümsemeyi istedim hep. Gelmeyeceğini bile bile bir yudum sevgini diledim. Çok mu istediklerim ? Artık kelimeler anlamsız, çaresizliğim ise yapayalnız. Şimdi beni bıraktığın yerde hala seni bekliyorum. Çok şey istemiyorum senden. Yüreğime yüreğinle dokunmak, ılık nefesinden düşüp gülüşlerinden avuçlarına yuvarlanmak..Sadece gözlerinde demlenmiş umutları sesinden duymak, kirpiklerinde ıslanmış gözyaşlarınla kanayan yokluğunu yıkamak. Söyle hadi senden istediklerim çok mu sevgili ?

Senden hiçbir zaman yollarıma serilecek bir ömür istemedim. Ya da duygularıma sunulacak bir beden diledim senden. Asla senin yüreğinde bir yudum sevgi damlası istedim. Dilinde ıslanan bir kelime, iki dudağından havaya kanatlanmış bir nefes olmayı diledim ben. Biliyorum hiçbir zaman ellerimiz birbirini tutmayacak. Yüreklerimiz hep hasretin avuçlarında " imkansızlığı " yaşayacak. Lakin karanlıkların içindeyim. Ne olur nefesinden bir yudum " hayat "yolla. Seni soluyayım havayı solur gibi. Zifiri gecenin içinde kaybolmak üzereyim. Yokluğun kanarken ne olur bir avuç güneşinle karanlıklarıma gel. Karanlıkların içinde sonbaharda solan bir yaprak gibi düşmek istemiyorum kuru toprağa. Anla sevgili; gözlerinde saklı aydınlığına ihtiyacım var benim..


Eğer gelmeyeceksen sevgili ; bırak tövbeleri yarım kalmış günahlarını ser bedenime. Sevgiyi haketmeyen kalbim bari bir işe yarayıp küllerimden yalnızlık gülleri yeşersin yalnızlığın gölgelerinde. Bir yudum sevginle düşlerime gelmeyeceksen; bırak ta sensizliğin içinde avuç içlerinden kanatlanayım sonsuzluğun satırlarına. Bir avuç güneşinle karanlıklarımı ezmeyeceksen; bırak dilinde ıslanacak son dua, gözbebeklerinde akan son damla olup toprağa ben sarılayım. Ben ellerimi uzattım yüreğine; nefesinden ya yokluğunu yolla yalnızlığa sarılayım ya da gözlerini yolla delice yüreğine soluyayım..

" Karanlıklarıma yokluğunun hançerinin düşmesine izin verme; gözlerinde saklı bir avuç güneşle gel yalnızlığın gölgelerine. "
 
Bu gün yalnızlığımı , mutsuzluğumu satılığa çıkardım.
İlk sahibindendir. Kullanmamıştır başka hiçkimse.
İlk yürek kırığımdan. İlk kalp ağrımdan. İlk kez SEVDİM SENİ deyipde yüreğime aldığımdan.Bilmiyordum ilklerin bu kadar acı vereceğini.


İlk Aşkın bu kadar ağlatacağını. Çekip gittiğinde bile hala deli gibi seveceğimi. Bilmezdim onu affetmek için inadına bahaneler arayacağımı. Gece adını silip uyuyupda , sabah uyandığımda hatırlayacağımı bilmezdim.


Yalnız camları kırıldı. En son yürek harbinde. Cam kırıkları hala üzerinde. Afedersiniz temizlemeye olmadı fırsatım. Ya da ne bileyim işte gelmedi temizlemek içimden. Siz aldığınızda komple geçirirsniz bir elden.Temizlersiniz iyice.


Ama her cam kırıklığında nasıl acıdı canım bilmezsiniz siz. İzin verdim işte sırça camlarımın kırılmasına. Dedim ya. Son AŞK harbinden kalma.


Gönül kapılarımında otomatik kilidi bozuldu. Nedense kitli kalmış. Bir daha açamadım. Zaten yüreğimde içerde kaldı. Sevgiyse dışarda. Yani anlıyacağınız kalbim sevgisizlikten öldü. tamirciye götürdüğünüzde kalbimin naaşınıda teslim edersiniz bana. Malum anılarım hep o yürekte saklıydı.


Haketmiştir o şimdi anlı şanlı bir cenaze törenini. Cenazemde bir tek o vefasız olmasın. Korkarım yüreğimin yeniden canlanmasından, hayata sarılmasından. Ona bir daha , bir daha güvenmesinden.


Biraz hor kullanılmıştır. Boyaları, sırçaları dökülmüştür. ee tabi kolay olmadı. AŞK'ın ardından, yaralanmış kalması. Giderken "senden intikam almam " demişti ama.


Gün aşırı , artık sinirinden mi,hıncından mı yoksa aşkından mı yaptı bilmem. Gelip çizdi yüreğimi hep. Her çizdiğinde onarılmaz yaralar açtı.Sanırım onu bir yalancı boyacıya götürüp boyatmanız gerekecek.


Kilometresi , o sıfırı aşalı çok oldu. Dedim ya kullanıldı biraz. Hemde hor kullanıldı. Kapanmayan yaralar açıldı. Gizli saklı ,görünmeyecek yerlerde. Ben ona güvenip inanırken o yüreğimi haince kullanmakla meşguldü.


Şimdi gelelim , tüccar alıcı. Seninle pazarlığımıza. Artık AŞK yok,olmazda zaten. Bir onaydı sevdam. O da geçti sevdamdan. Ben sana anlattım tüm olan biteni , artık biliyorsun.


Bu yürek ilk sahibinden
Camları kırılmış
Boyası dökülmüş
Dışı çizik çizilmiş
otomatik kilidi bozulmuş
Çok saklı gizli yerleri yara almış
Birazda kilometre yapmış.


Söylesene kaç para eder yalnızlığım. Ne verirsen razıyım al götür yalnızlığımı..!!
 
Sen...Yüzümdeki gülüşlerin,ellerimdeki terlemenin,yüreğimdeki deli atışın sebebi...Her gece uykum,her sabah güneşim.Yıldızım,ay'ım,akan kanım.Bitmeyen masalım.Bahçedeki çiçeğim,çiçekteki rengim.Gökyüzüm,denizim,mavim sen...
Sevdamın adresi,aşkımızın menzili,içkimdeki tat,yaşadığım hayat sen...Sebebim,niyetim,geleceğim,geçmişim,
bilinmezliğim,belirsizliğim,
kararlılığım,kararsızlığım sen...Bitmez yolculuğum,sonsuzluğum.Sen,gözüm,
elim,yüreğim.Bebe ğim sen...
Hani gidecek olsan,yollarına sererim tüm kır çiçeklerini.Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle.Üzülecek olsan,içim erir,kalırım öyle.SENİ ÜZEN BİŞEY BENİ BİN ÜZER İNAN.Kırıyorsam seni,bu benim dengesizliğimdendir,şaşırmışlığımdandır.
Kendimle kavgalıyım ben.Bir yanım sana tutkun,bir yanım çok bencil.Kayboluşlara vuruyorum kendimi,seni üzdüğümü bilmeden.Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum.Ah ben,nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen...Bakma bana birtanem,içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme bunlarla.Seviyorum diyorsam seni,öyle.Gereğinden fazla 'erkeğim'bazen,bağışla...
Seni bilirim ben,bir tek seni.Seni söylerim,seni duyarım her yerde ve her zaman.Sensiz olmaya gücüm yok artık,sensizliğe katlanmak benim harcım değil.Seni her şeyinle,ay parçası yüzünle,duruşunla,gülüşünle,
bakışınla,konuşmanla,ç ocukluğunla,olgunluğunla,
kızgınlığınla,şaşkınlığınla,
güçlülüğünle,zayıflığınla kabul etmişim bi kere.NE DEĞİŞ,NE DE DEĞİŞTİR BENİ.Biz böyle sevdik birbirimizi.Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki...YOKLUĞUNU YAŞAMAYI BECEREMİYORUM,ÜZGÜNÜM.
İçimdeki o 'fazla erkek'yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum.Katlanamıyorum anla,sensizliği 'yok' hükmünde sayıyorum.Sensizlik diye bir şey yok,öyleyse sensiz kalmak da yok.
Şimdi hangi denizin kıyısındaysan,hangi göğün altındaysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak.Aşkımı,yüreğimi,içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum,tut onu.Tut ve bırakma...
"Bazen hüzünse yaşamak, gölgenin hüznüme düştüğü yerdeyim..."

Parmak uçlarımdan kağıda sızan susup, yuttuğum iç çekişlerim. Sensizken sessizim ki yokluğunda bütün seslerim ıpıssız. Dilimin darağacında kurşuna dizdiğim cümleler senin, sustum, sustuğum bütün kelimelerden seni kustum. Boynu bükük paragraflar dizdim kağıtlara, yetim kalmış mısralar karaladım. Satır satır seni kanadım, elim yüzüm kıpkızıl, anlatmak istedim ayrılığa çıktı bütün kelimelerim...

Sen -di li geçmiş zamanım...
Başımda avuçlarım, avuçlarımda aklım içinden seni ayıkladım, içime terledi gözyaşlarım, yutkun(a)madım. Yüzüme vurdu yalnızlığımı yüreğim, kırıldım, kırıldıkça kırka yarıldım, topladım senden kalan kırk parça kırığımı yerine yamadım. Aklımdan ayıkladığım senimi yanıma aldım, ne soğuk işledi içime, ne yağmurdan ıslandım, Ay'ın aydınlatamadığı sokakları bir bir adımladım. Kaldırım taşlarıyla oyun oynadım ;

"seviyor-sevmiyor"
"özlüyor-özlemiyor"
"dönecek-dönmeyecek"

dönmeyeceğini söyleyen dönemeçte meyhaneye rastladım. Kapıyı araladım, şöyle gözden uzağa iki kişilik bir masa ayarladım. Her yerimden çıkarıp seni karşıma aldım. Bir kadeh sana, bir kadeh bana rakıyı ısmarladım;

içtim - seviyor
içtim - sevmiyor
içtim - özlüyor
içtim - özlemiyor
içtim - dönecek
içtim - dönmeyecek

her yudumda biraz daha arttı hasretin özlemin gözümden aktı, ağladım.

ağladım-bağırdım
bağırdım-ağladım

bütün şarkıları sana adadım;
Durma haydi şöyle derinden çal kemancı
" hangi kapıyı çalsam, elimde buruk acı"
Dilim lal oldu karşında konuşamadım, sustum, sustuğum her kelimeden ayrılık kustum;

"Ben artık en hazin şarkıların güftesindeyim
idama mahkum edildi bu yürek yine
kalemi kırık bir aşkın son demindeyim..."
Bir yanımı efkar bastı, öbür yanım zaten sarhoş. Hayaline daldı gözüm, ayır(a)madım.

Ayrılığın hesabını ödeyip usulca masadan kalktım, kolumu yavaşça koluna taktım.
Aydınlanmamış ıslak sokaklarda sabaha bir adım daha yaklaştım. Her adımda sen,
her adım sen, adım sen, sen, bomboş kaldırımlarda bir sen bir de ben.

güzel gözlüm
kıyamam sana
yine yüzüne güneş vursun hep
asla gölge düşmesin sacının birteline
bütün bunlar sıradan şeyler
sende özel sende güzel
yoksa neye yanar bu yürek kor kor..
her ne kadar bir yanım çocuk kalmışsa
seni düşünüp ağlayaçak kadar
diğer bir yanımda bir o kadar büğüdü
acılarla yoğrula yoğrula
senin uğruna olsa bile
koruyabilmekte beni...
yoksa ben nasıl var olurum
sende biliyorsunki
sabah güneş herkes için doğar ve yine herkes için batar
ama ona ançak bilenler başka bakar...
doğarkende batarkende
ve herkes için birde üztündeki şebnem için konmuştur çiy
ama ona sadece aşık olanlar bakarken ağlar 

 
Yakınında olduğum zamanlar, uzağında gözüküyordum. Sen hayatımın en iyi gecesinde çıka geldin ve ben belki de hayatımın sonuna kadar senin hayatına girememiştim. Bundan eminim; uzağımda olduğun için, uzandığında tutamayacağın için sevmedin ve hep kaçıp gittin. Bir şey demeden, bir şey istemeden ve şimdi şuna eminim ki artık canımı istemektesin. Sana verebileceğim bir canım daha var yaşantımda, yaşayacağım bir ömürde ve senin yok olmanı, gitmeni, üzülmeni istemediğim gecenin ertesinde.

Bir köşede beklemek, uzakta kalmaktan çok kötüymüş. Ben senin çok uzağındayım, elini uzattığında uzanamayacak tarafındayım. Bir çemberin içinde nasıl yanarsa insan bende senin gibi yanmaktayım. Şiirlerle hep kendimi avuttum, yazdıklarım için yazacaklarımı avuttum ve gördüklerim için, senin için kalbimi avuttum. Her geçen gün yüreğimi yüreğine koyduğum gecelerde seni özledim ve sen hala yoktun, suskundun. Ben artık dayanamayacağım ya da dayanmam için bir sebep yoktu. Belki yazdıklarımda çok olmuş olabilirim, kırmış, üzmüş olabilirim ama buna emin ol ki; senden başka sevebileceğim, yazabileceğim, konuşabileceğim bir diğer yarım yok. Bir müzik eşliğinde dans etmeni, peşimde yürümeni, koşmanı, yetişemediğinde üzülmeni istemedim. Sen benim belki de hayatım boyunca yazabileceğim, konuşabileceğim bir diğer yarımsın.

Yazdıklarım geri gelmen için değil, sadece beni anlaman için. Hayat bazen iyi olur, bazen kötü ve en önemlisi bunları senin öğretmendi. Bazen kötü günün geçiyor ve belki de iyi olmak için, iyi olmam için içinden ben geçiyorum.

Artık içinden geçenlerle yaşamanın zamanı değil. Artık beni sevme zamanı değil. Artık ölme zamanı. Sen olmayınca belki bende senin yokluğuna dayanamam, alışamam. Alışmak çok zor, hele hele ölmeye alışmak daha da zor. Ben artık öldüğüme, öldürdüğüne alışıyorum da zaten. Alışmaksa, gerçekten zor.

Saatimin durduğu, çalışmadığı bir zaman diliminde senden haber yok. Nasıl olsa ben senin gittiğine alışacağım, yok olmana alıştığım gibi. Senden sonra dayanacağım biliyorum. Senin en çok sevdiğin benim ve benim sana getirdiğim gecenin en güzel resmi, en parlak resmi ve en önemlisi gecelerimin sende saklı kalmasıydı. Kalmakta ama bazen; gökyüzüne yükselen melekler gibi çıkmakta hala. Sırların hiçbir zaman çözülmedi ve çözülmeyecekte zaten. Sen benim gökyüzümün en değerli hazinesisin.

Bazı rüzgârlar savurdu seni bana. Sevmesini bilmeyen insanlar gibi çok sürüklendim ve şuna eminim sevebileceğin kadar sevilmektesin hala. Belki de rüyanın biten tarafı sen benimlesin.


Sen hiç başkalarının biten aşklarına ağladın mı? Ben ağladım.
Çünkü biliyordum o ne denli bir acıdır...
Nasıl eksiltir insanı, nasıl sızlatır yüreğini kor düşmüşcesine.
Aslında herşeye rağmen hayat devam eder bitenlerin ardından.
Çiçekler hep açar, güneş, ay hep doğar eskisi gibi...
Ama...Eskisinden daha çok acı verir bazen nefes almak.
Hani o çok sevdiğin, belki birçok şeyini feda ettiğin,
geceleri uyku yerine düşünüp hiç yorulmadan hep sevdiğin yoktur artık.
Terkedilmek değil de, ona gözlerine bakarak yeniden sevdiğini
söyleyemeyeceğini bilmek sızlatır yüreğini.
Yaşamak güzeldir, herşeye rağmen ölüm hiç gelmez aklına.
Yaşamak bir şanstır da özlemek biraz yorucu.

Hani çocukken oynadığın beş taşlar, yakan toplar, doktorculuklar...
Hani kaçamak yenen dondurma, şekerlemeler...
Onları özler gibi özlersin de bir de bunu söyleyebilsen!
Aslında söylemek zor değil de terkedilmek var ya bu bağlar dilini.
O sevse seni terketmezdi diye düşünürsün.
Oysa sen onu hala nasıl deli gibi seversin.
Söleyemedikçe büyür o yumak içinde.
Büyür de dur diyemezsin...

Yolda yürümek bazen ne anlamsız gelir insana. Gideceğin bir yer yok...
Ya da... Gitmek istediğin yere gidemeyecek olmak...
Aslında ne olur ki şimdi çıksan, onun evinin önünden geçsen.
Belki camdadır... Belki...
Belkiler öyle çoktur ki. Belkiler aslında içimizdeki umutlar...
Belki o da beni seviyor, belki beni bekliyor, belki yeniden başlar,
belki, belki, belki...
Umut mu, kendini kandırış mı bilinmez ki.
Belki umut belki başka birşey...

Sözler bitti derler ya bazen, çok yanılırlar.
Sözler söylenir ve asla bitmez.
Bir bıçak kesiğinin yarası kapanır da sözlerin yarası asla sarılmaz.
Yıllar geçse de nasıl acıtır canını hala...

Bazılarımızın gözleri hep nemlidir ya, hani en mutlu anlarında bile...
Kimbilir içlerinde sızlayan hangi söz yarası vardır
bilinmez ki...
Bilinmez...
Bilmediğimiz ne çok şey vardır aslında.

Bazı anlar vardır hayatta pek az yaşarsın.
Aslında şanstır da biz farkına varamayız.
Annemiz, babamız, kardeşimiz, hani sizi çok kızdıran komşunuz,
bir de hep zayıf aldığınız matematik yok mu...
Acaba şans mı yaşadıklarımız.
Anneni, babanı görebilmek bir şans mı hiç düşündünüz mü?
Ama onlar beni anlamıyor demeyin.
Belki anlaşılmamak bile bir şans değil mi?
Kaybedince anlarımızı anlıyoruz şanslarımızı ama neden hep geç kalıyoruz...
Halbuki yolda şöyle bir bakınca etrafıma ne telaş içinde
koşuşturuyoruz hayatın içinde.
Ama yine de hep birşeylere geç kalıyoruz.
Sevmeye, yaşamaya, umut etmeye...
Herkes koşuşturuyor ya, gök yüzüne bakan yok hiç.
Yürürken şöyle bir durup baksanıza neler var orada?
O sonsuz boşluk aslında nasıl da dolu umutlarımızla...
Biten bir aşka ağlamak bile aslında ne denli bağlanmak hayata?

Aslında hiç bitmeyecek sandığımız şeyler var ya hepimizin...
O yüreğimi bitişiyle sızlatan aşk da öyleydi benim gözümde.
Onlar hiç ayrılmayacak sanırdım hep...
Ama demek ki herşey bitermiş birbir.
Bitermiş bazen ölümüne denen sevdalar bile.
O zaman acılar da biter! Evet! Evet!
Zaman herşeyi azaltır. Sevgiyi, acıyı, daha neleri neleri...
Ama zaman özlemi azaltır mı?
Ya alışkanlıklar nerede kaldı?

Öyle uzun zaman geçmiş ki aradan hani onunla tanışalı...
Hayatın içinde bir bağdır,
o da koparsa işte birgün o zaman ne olur...
Ne mi olur? Belki iyi, belki kötü. Hem belki...


Sen hiç sevdin mi senin olmayan birini
Sen hiç duydun mu baska bir yüregi kendi gögsünde atar gibi...
Üzüldün mü, yanaklarindan süzüldü mü hiç bir baskasinin gözyaslari...
Yabanci hıçkırıklar gelip düğümlendi mi göğsünde...
Düşündün mü geceleri... senin olmayan rüyalar gördün mü...
senin olmayan birini sevdin mi?
Gökyüzüne baktin mi , yıldızlar düştü mü güneş doğdu mu her gecenin sonunda ?
Uyandın mi başka birinin sabahına?
Hiç sevdin mi sen,
Duydun mu baska bir yüreği kendi göğsünde atar gibi...
Gülümseyişini hissettin mi belli belirsiz
senin dudaklarındaymışcasına yakın... Sıcak...
Hiç sevdin mi senin olmayan birini?
Senin olmayan bir şehirde, bir gecede, bir bedende yaşadın mı hiç?
Sen hiç gerçekten sevdin mi senin olmayan birini ....

Zaman unutturur demişlerdi Seni..
Oysa hala sımsıcak yüreğin içimde..
Benliğimden kayıp gitti her senden ayrı oluşumda sensizliğin..
Bu çaresizlik hissi ölüm kadar ıssız
Bu şehrin ışıkları kadar müşfik
Gönlüme yağdırdığın yağmurlar şimdi teselli
Güncesi olmayan hatıralarımın gölgesinde avunur sensiz yüreğim
Zülüflerimde rüzgarın hazin sesi yankılanır
Gönül yurdumun şehir ışıklarıydın sen
Sen gidince karardı tüm beldelerim nahiyelerim
Mevsimlere küskünmü olmam gerekiyor
Mavilere sitemkar
Dakikalarım anlarım sonbahar şimdi,kışa merhaba diyen
Çaresizliğim çare oluyor ümit ısmarlıyorum şehri sönmüşlere
Artık sokaklarımda söyleniyor hasretin acı türküleri
Kışlarım bile üşüyor mevsimlerimde
Ankaların buğulu gözlerinde emanetimsin
Yüreğimden yıldızlara köprüler kurmuyorum artık
Bütün sabahlara burukluğum
Uzaklarda olsanda yeni dualar ısmarlıyorum yüzünde hüzünler tüllenmesin diye
Hey benim sazımdaki hüznüm, HÜZÜN YOLDAŞIMM
Sılamdaki hasretim
Boynu bükük karanfilim
Gözlerime yağmur diye düşürdüğüm
Ne kardelenler açtı sensizliğinde
Ne lalelerim salındı dağlarımda
Ne bülbüller şakıdı gülsüz ışıksız şehrinde
Ölüm gibi mühürlü bendeki sevdan
Ölüm gibi....
Sen Nerdesin HüZüN YoLdaŞıM ......

Sen Nerdesin ey sevgili yar...???

SEN OLMASAYDIN
Ne böyle yanardım ne böyle özler
Gönlümü dağlayansen olmasaydın
Ne böyle beklerdim ne böyle susar
Elimi bağlayan sen olmasaydın

Gölgemi gömmezdim kaldırımlara
Düşünmezdim bu derde bu durumlara
Atardım kalbimi uçurumlara
Eğerki içinde sen olmasaydın

Çocukça kanmazdım hiçbir falcıya
Eyvallah etmezdim hiçbir acıya
Adını sormazdım geçen yolcuya
yolumun sonunda sen olmasaydın

Sen uzaksın bana ve bir o kadar da yakın. kabullenmek istemediğim, hissetmekten korktuğum bir duygu var içimde sana karşı günden güne büyüyen. o duygunun vücudumu sarmasını istemiyorum. eğer ufacık da olsa bir yer verirsem ona bu zamanla beni kahreder ve ben kendimi asla affetmem.gözlerimi gözlerinden kaçırmamın, seni görünce, seninle konuşunca heyecanlanmamın, seni düşünmekten büyük bir keyif almamın, seninle birlikte olduğumda
elini tutmak isteyişimin, dudağına bir buse kondurmak isteyişimin, bunların hepsinin bir nedeni olmalı.ve bunların ötesinde ne hissedersem hissedeyim, sadece bu hissettiklerimin bende gizli kalacağını, ne olursa olsun senin bunları
asla öğrenmemen gerektiğinin bilincindeyim.bu yazıyı oturmuş sana yazıyorum işte. belki bir gün olurda bir tesadüf eseri eline geçer bu yazı ve sen bunu okurken yazarına takılır gözlerin, şaşırırsın benim adımı orda görünce ve belki merak edersin bunun kime yazıldığını. bilemezsin ki o yazının senin için
yazıldığını. her mısrasında, her kelimesinde senin olduğunu.
bilseydin ne hissederdin ki, bunu bilmeyi isterdim. ufacıkta olsa yüreğinde benim için ne hissettiğini, zaman zaman beni düşünüp düşünmediğini, hepsini bilmek isterdim. ama bunları senden duymak istemezdim. isterdim ki martılar fısıldasın beni sevdiğini, denizler senfoni orkestrası kursunlar senin bana sevgini anlatacak, yıldızlar kayarken beni sevdiğini çizsinler gökyüzüne. yada gözlerin
gözlerimdeyken seni seviyorum de içinden, ben onu hissederim.
imkansızlıklar kahrediyor beni. ama yinede şikayetçi değilim. zaten istesek de seninle iki çılgın aşık olamayacağımızın farkındayım.
bu duygu beni korkutuyor ve rahatsız ediyor çünkü doğru değil. ne doğru ki hayatta zaten...sana yazıldığını bilmediğin ve belki hiç haberin bile olmayacak bir yazı bırakıyorum. şuan beni duymasan da, ve bunu hiç bir zaman bilmeyecek ve anlamayacak olsan da ilk ve son kez söylüyorum bunu ''seni seviyorum her şeye rağmen''


Yoklugunda ne atesleri hasretimle yaktim da,
Bir seni yakamadim beni yaktigin gibi.
cölde su, mahpusta gün, oructa ekmek gibi bekledim seni.
Sense araya korkular koydun,
Yasaklar koydun,
Bitmez tükenmez engeller koydun.
simdi nerdesin diye sakin sorma.
Sen cagirdin da ben gelmedim mi?
Sen varken darilmazdim ciceksiz baharlara,
Yagmurlu havalara, bu kasvetli aksamlara.
Sen varken;
Bakip iclenmezdim tren istasyonlarina,
Otobüs duraklarina...
Sen varken ayrilanlara aglamazdim...
Yikilmazdim biten sevdalarin ardindan,
Gidenlere küsmezdim,
Kalanlara acimazdim...
Sen varken böyle üsümezdim,titremezdim.
Masumdum, cocuklar gibi.
Böyle delirmezdim,küfretmezdim...
Hele ölmeyi hic düsünmezdim.
simdi soruyorum sana:
Adi sevdaysa bu cehennemin,
Sen yaktin da ben yanmadim mi?
Biliyorsun;
Bütün acilarina yesil isik yaktim olmadi.
Bütün korkularina arka ciktim olmadi.
Daglara merdiven dayadim olmadi.
Haziranda kar oldum yagdim avuclarina olmadi.
Sevdim olmadi,yandim olmadi,taptim olmadi.
Artik benden pes!
Bu askin biletini istedigin gibi kes!
Nasilsa gidiyorsun.
Biliyorum, git...
Ama ardinda;
Aglayan bir cift göz,
Paramparca bir yürek,
Ve yikilmis bir dag görmek istemiyosan;
cek silahini,daya sirtima,
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi? 

Duydugum en güzel söz duymadığım sözdür belkide asla duyamayacağım benim sağır dünyamda..
Görmeyenlerin gözleri duymayanların kulagı hayatım. Yaşlı birinin gençliğinde gizli hayallerim, genç birinin umutlarında yada bir çoçugun elma şekerinde... Nerdesin diye sorma bana kayıp bir şehrin ortasında hayallerinde kaybolan insanlardanım ben sonu olmayan yollarda kendini rüzgara bırakmış yalnızlığın ortasında...
Duymuyorum sokakta oynayan çoçukların seslerini, görmüyorum karanlığa gizlenmiş aydınlığı karanlık penceremin önündeki ekmek kırıntılarını yiyen kuşları... Elini ver bana tut ellerimden izin verme düşmeme sesi ol sessizliğimin, güneşi ol karanlığımın bırakma beni bu karanlık sağır odada.
Kapatma yüreğinin kapısını bana girmeme izin ver teninin kokusunu duymama izin ver bıkmışken bu yosun kokusundan görmesemde ben sen bak gözlerime duymasamda söyle bana sevdiğin en güzel şarkıyı gökyüzünü anlat bana,benim gördüğüm kara bulutlarmı var orada?? yoksa göremediğim mavilik mi??
elini koy kalbime bedenimdeki sessizliğin çığlığıdır orası...korkma sakın ölü bedenimde yaşayan kalbimin sesini duyduğunda sadece dinle onu anlatmasına izin ver yaşanmamışlıkların hikayesini.
Bana gül getir kırmızı olsun kokusundan tanırım ama dikeni hissetmediğim bedenime batmasın!Benim yüreğimde batmış güneşin doğuşunu anlat bana renklerini karıştırdığım çiçekleri göster hepsi niye siyah???hıçkırarak ağlama bana bakarak biliyorsun duymuyorum, göz yaşlarını silememki görmüyorum.
Kalbim de suskunsa artık sen yanımda YOKSUN...

Sen Yoksun aşk mektupları
Bu gece yüreğime ılgıt ılgıt bir hasret düştü,
seni hatırladım.
O an iki damla yaş süzüldü
gözlerimden yüreğime,
sana olan sevgim yağmur gibi döküldü gönlüme.
Bütün mutluluklarım seninle başladı,
umutlarım seninle yeşerdi.
Sen benim mevsimlerimin bahardalı,
gönlümün sevdalı masalısın.
Seni kaleme alıp yazmak istesem,
geri kalan zamana sığmazsın ki.
Sen yoksun ya;
mevsimlerde tat var mı sanıyorsun?
ne baharlar bahar
kalbim buruk mu buruk.
Gönlüme hele hele de gözlerime söz geçiremiyorum
ille de seni istiyor,
hep seni arıyor.
Kafamın içi ise bir deli poyraz.
Sen akşam serinliğinde gönlüme dökülen gönül türküsü,
sabah süzgünlüğünde ise gözündeki yaşsın.
Vurulup kalmısım gözlerine,
bir içtenliği varki gözlerinin
tutsak almış gönlümü.
Bakışlarında kuşların ürpertisi
ve çocukların masum korkusu hakim
İşte en çokta bunu seviyorum.
Sana içindeki dağlardan sesleniyorum!
geceler sabaha susamış, hayaller gerçeğe,
ben sana.
Haydi tut ellerimi ve sakın bırakma.
Küçük bir çocuğun karanlıktan korkması gibi
seni kaybetmekten korkarım.
Seni özlemediğin, duyup hissetmediğim an yok ki
özleyişim o kadar içten ki
hemen gözyaşlarım yanağımda tomurcuklanıp yuvarlanıyor
ardından tatlı bir uykuya dalıyorum.
Rüyamda ruhumda ki bulutların dağıldığını
ve oluşan gökkuşağı altında
o sevimli hayalini görüyorum
işte bu durum beni biraz olsun ferahlatıyor
ve özlemini gideriyor.
Evet birtanem!
gözlerim hayallerinin peşinden koşa koşa yoruldu.
Bakışlarının gönlümde bıraktığı etki
hala devam etmekte.
Geceleri tatlı hayallerine dalarak uyumak
bir hastalık
bir alışkanlık haline geldi.
sabahlara kadar hep seni anmak,
seni düşünmek
en büyük meşgalem oldu.
gönlümde periler kadar güzel hayallerin
gözlerimde ise aşkının parıltısı var.
Geceleri yıldızlara bakarak,
gündüz güneşe dert yanarak,
hep gelmeni umarak, seni bekledim.
Seni gecelerin en masum yakamozlarından,
benim gibi yanlız gezen yıldızlardan sordum.
'SEVİYOR,GELECEK' dediler
doğrumu Kraliçem...

SEN…

Yollarından büyük küskünlükler büyüttüğüm, adı bile artıklaşarak küflenmeye yüz tutturulmuş güzel bir “hiç unutmayacağım “ yalanıydın. Kışlarından mevsimler büyüterek ,renkli acılardan kaymamak için direttiğimiz buzlu yollarımız oldu. Önce hep ben çıkıyordum patika başlarına. Sen alıştırılmıştın bir vesile bir şeylerin takibinden izler sürmeye. Tuhaf ama üstelik ataerkil olduğuna inandırılmış bir kültürün ikliminde…

Gitmeden daha doğrusu gelmeden bir bitişi yaşamayı birbirimizden öğrendik. Öğretiler ansiklopedisine ekleyebildiğimiz tek şey de bu oldu. “Gitmeden, daha doğrusu gelmeden bir bitişi bölüşmek, üleştirmek tam sayılar teoriyasında …”

Bir şehrin güneşine seninle ortak olmak, izlerimden, illaki izlerimden geleceğine olan bağlılığına güvencemden doğan zoraki dikkatliliklerim. Sen benim hata yapma özgürlüğümü törpüledin. Bunu yaparken bir güneşi, bildiğim bir şehrin gürültüsünden güzelliğini duyamadığım o rotatif rengin gizemini senden öğrendim.

Öğretilerimiz öğrenciliklerin sınırlandırılmış sahtekarlığı mıydı dersin? Az dikkat, çok dağınıklılık. En kolayların soru olarak dayatılması yalanından mutlu olmalar. Bile bile bir tembelliğe yakışmamış, pot kalmış başarılar giydirmeye inanıyor gibi yapmak… Birlikte kalmayı beceremediğimiz bütün anlarda aynı şehrin rotatif renklerinden kordonlar aradık. Yine de ne zaman en uzakları düşlesek; hep bahçedeki siyah kordonlu saatin yanındaydık. İzbe, uçurtma karanlıklarımız… Gerisi ,ilerisi hesaplamaları hep bir başka medeniyetin doğrularını gösteren o kordonlu saat, izbe güneşte…

Hesabını veremeyecek hesaplaşmalar mezbele ayrılıkların küskün garlarına yollandırdı birikmemiş renk tonlarımızı. Çok klasik olacaktı herhangi birimizin gara gitmeyi düşünmesi. Renkleri göndermek daha akıllıcaydı. Stratejik düşünüm diyorlardı buna; çok sonra öğrendik ki aşkta strateji bir halta yaramıyordu. Ayrılık ve acıdan başka…

Ama yüne de en gereksiz arabeskliğe bürünüp, üstümde komik olacağını bile bile, yıllar önce annemin ,ayağımda çocuk mezarı gibi duran topuklu ayakkabılarını giymek, onlarla yürümek, annemden azar işitmek ama tüm bu gereksiz gürültülerden doğan hüzne rağmen kendimi mutlu kılınmış bulmak gibi; “sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım” lı bir nidayla mektup yazmak isterdim sana son defa. Evet, illaki böyle olmalıydı girişi. “Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım dan sonra koymalıydım noktalı virgülü, defalarca buruşturup yere atmalıydım kağıdı. Olmadı, bu değil, diyerek attığım kağıtların dağınıklığına bakmak sonra masamdan.. Bu kadar millileştirmek, Türkleştirmek, ırklaştırmak, arabeskleştirmek bir aşkı. Kurtarır mıydı? Kurtulur muyduk? Bilmiyorum…

Almadan verdiğim, vermediğim halde benim saydığım nefes dolusu tükenmelerim öyle çok birikti ki kapı arkalarında. Kapatılan her dörtlü cam, toza ve acıya bulandı kış ayları ayazında ayaklarımı en çok da.. Evet yazmadım, hiç yazmayacağım da bundan sonra hiç kimseye “Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım”la başlayan üç beş arkası getirilmiş cümle. Yazsaydım, gitseydim gelecektin yine izlerimden. Kurtulur muyduk o zaman bu izbe güneş rotatiflerinden bilmiyorum. Gerçekten hiç bilmiyorum.

Hayır, yine de ırklara bölünmemeli aşk! Türkçeleştirilmemeli. Her dilde aynıdır sevdanın kangren yalnızlığı. Bu yüzden yazmadım. Bundan sonra da hiç öyle başlanmış bir satır arasızlığım olmayacak iyi biliyorum..


Sen..Ben..ve birde sevdamız...
Soğuk ve yağmurlu bir günde sıcacık bir merhaban ile başladı her şey.
O buz gibi soğuk günde öyle ılık ılık indin ki yüreğime , sevgiye susamış gönül dallarıma can suyu oldun umut oldun.

Umudun rengi maviydi .. Aynı adımın anlamı gibi..

Dedin yüreğim yüreğine dokundu bu yüzden sevdik birbirimizi.. Bir mavi boncuk ve bir mor menekşe benden sana..! Seni çok seviyorum bunu asla unutma....!

Öyle sevdim ki seni, gönlümün sırça sarayına padişah yaptım. Bu da yetmedi korktum bırakırda bir gün gidersin diye , başladım ilmek ilmek düğüm, düğüm nakış gibi, gökyüzünün mavisini, gelin duvağının saf beyazlığını, Kırmızının ateşini, yeşilin kutsallığını ,pembenin masumiyetini ve ipeğin zarifliğini katarak yüreğime işlemeye seni. Sevdim seni, seninde beni sevmeni umut ederek...

Sen kendi dünyasında Aşk’a aşık, Aşkı tek bir şeyde değil her yerde her şeyde arayan deli bir adam. Ben Aşkı sen de bulduğunu sanan kör bir aşık.

Zaman oldu, gecenin perçemini seninle taradım. Günün yüzünü seninle yıkadım.
Zaman oldu , zamansız bahar tomurcukları açtı yüreğim.
Zaman oldu, uğruna siyah inciler döktü ki gözlerim.
Zaman oldu, senden kilometrelerce uzakta bile bir kalp atışı kadar yakın oldun..

Ve Bir zaman oldu .. Ben sen oldum ..Sen..Ben..ve birde sevdamız...

Bak sevdam, bu sabahta hazırladım kahvaltımızı.. Tavşan kanı çayını demledim. Ekmeklerini kızarttım. Sevdiğin reçelden de koydum...Belki fark etmezsin ama tutam tutam sevgi de ektim masamızın her bir köşesine...

Dışarısı yine soğuk... Yağmurda atıştırmaya başladı... Birazdan hızlanır... O zaman hiç gelmezsin belki... Zaten o kadar uzun zaman oldu ki sen gideli....

Ne olur artık gel.. Bak mor menekşende benimle... Avuçlarımda gittiğin günden beri biriktirdiğim umudum.. mavi boncuklarım..

Hadi sevdiğim, Hadi yüzümün gülen yanı...

Söyle hala gelmeyecek misin...?

Söyle hala sevmeyecek misin beni ...?
Sende Artık Git İstersen..Bu içinde "sen" geçen cümlelerimin en "sonuncusu" olacak diyerek başlıyorum hep, her kalemime dokunduğunda elim..
Ne "Sen" siz oluyor, ne "Son"suz...
"Hadi artık git istersen."
Fikrimden, düşüncemden, bütün mazimden, geleceğimden, "Ben" den, "Biz" den.
Artık tek başıma yazmalıyım kendi hikayemi. Kendim koyup noktalarını, kendim silmeliyim virgüllerini.
Tüm cümlelerimin öznelerinden silinmeli adın, yüklemlerininse "miş" li geçmiş zamanında kalmalı yaşanan her şey.
Ben çoktan geçtim "Biz" den..
"Sen de artık git istersen.."
Ben yokluğunu daha ağır zannederken, yıllardır, yollardır, oysa ki varlığın daha ağırmış bana.
Günlerdir sözcükler düğümleniyor boğazımda, tıkanıyor nefesim.
Herkese, herşeye sustum ama, bilsen öyle zor ki susmalar sana.
Birşeyleri görüp te dokunamamak, kimselere anlatamamak içinden geçenleri, sıkışıp kalmak soyutlanmış bir zaman diliminde, bunca kalabalığın arasında yalnız, yapayalnız hissetmek kendini..
O kadar sessizce bitiyorum ki, sesimin yankısı kırıyor tüm bedenimi.
"Şimdi sen de git istersen..."
Hıçkırıklara boğulsun bu şehir ardından, hırçınca sahile vursun dalgaları denizin, tüm kaldırım taşları şahit olsun gidişine..
Çığlıklar atsın omzuna yaslanıp, bir buruk hüzün, bir kaç damla gözyaşıyla dinlediğim bütün şarkılar..
Kaybolsun gökyüzünün mavileri, hiç bitmesin soğuk, efkarlı gecem.
Yıldızlar birer birer düşüp semadan, yitirsinler ferlerini.
Ben çıkıp kendi hayatımın içinden, sessizce, sakince, hiç yokmuşum, hiç olmamışım gibi karşıdan izleyeyim sadece bütün olan biteni..
Aldırma sitemlerime, gözyaşlarıma. Bakma ardına..
"Sen de şimdi, git istersen"

Sende Bittin
Güvenmeli miyim sana bana bu kadar acı çektirdikten sonra yoksa terk mi etmeliyim büsbütün bütün hayallerimi...
gelmek miydi, seni görmek miydi bütün özlemlerin sonu... hani uzaklar büyük aşkları daha da güçlendirirdi, yoksa bizim aşkımız senin gözünde boş muydu...
acımadı mı kalbin bırakıp giderken zavallı yüreğimi, hayallerimi umutsuz ve çaresiz...
kalbin öyle taş ki sevgili ezmişti beni. dayanamıyorum artık ne olur çektirme bana bu eziyeti...
ya konuş yada tamamen bırak git..
"beni anla diyemiyorum sana. bana ne olduğunu bende bilmiyorum ama sen üzülme seni seviyorum" deyip 1 hafta aramayan sen...ne demek ben çözemedim bu sözlerin anlamını yoksa benim anlamadığım anlamlar mı gizli altında (var mı anlayan söyleyin lütfen)...
kalbim sıkıntıdan durmuyor artık sessizce bekliyor dönüşünü...
ama biliyorum ki eskisi gibi olmayacak hiçbir şey (döneceğinden emin de değilim ama)
sevmeyeceğim eskisi gibi...
aşkım demeyeceğim tutkuyla...
sarılmayacağım içten...
öpmeyeceğim dudaklarını...
üşüdüm dediğinde tutmayacağım ellerini...
gözlerine bakarak ilk aşkım demeyeceğim artık...
her gün aramayacağım ve merak etmeyeceğim nerde diye...
sabahları güneşin doğuşunu izlemeyeceğim artık senle...
ve güneşin batışını...

kaybettin sen, belki de kazandın sanıyorsun ama KAYBETTİN...
ve asla kazanamayacaksın...
çünkü sende yürek yok seni sevmiyorum artık diyebilecek yürek...
Ama ben her mesajımda tekrarlıyorum sana sevgimi çekinmeden ve artık senin b aşkı bitirdiğini bile bile...
Ve kalp kırdın sen. kırdın kelebeğin kanadını ve öldürdün uğur böceğini.
canlanmaz artık onlar bittiler ...
İŞTE ARTIK BENİ DE CANLANDIRAMAZSIN...
BENDE BİTTİM ...
SEVGİMDE BİTTİ...
VE SEN ; SENDE BİTTİN......

Geceye kurban edilmiş bir karanlığa gözlerin miktarı bir umut yaktım.
Sonra büyüdüm biraz.
Sorma ne kadar büyüdün diye..
Sen kadar büyüdüm dün gece..
Ve bir türlü bitiremediğim önsözümü tamamlayıp,
Lafzımdaki tüm alfabeyle söylüyorum;
Seni bir Elif miktarı seviyorum..."


Seni tanıdığım zamanlardı acıya tuz basışlarım. Gömleğimden sızan kan rengine benziyordu göğümün rengi. Sen yoktun ilkin, kıyısızlığın eşiğindeydi gözlerim..Yarım yamalak sözlerim, yamalı susmalarım vardı dudağı kuyulara dayanmış..Çıplaktım adım miktarı, üryandım yaralarından feragat edip kaldırımları yatak bilen. Yer edinemedi sözlerim dudaklarımın cografyasında, ölemedi yüreğim kendi infazının avucunda.Tam vazgeçmişken umuttan, tam da sözlerimi sırtıma vurmuşken düştün düş’üme..Yalnızdım kalıbım kadar seni diktim önsözüme. Yarımdım, seninle tamamladım acıkta kalan yanlarımı..


Seni tanıdığımda gardolabında ütüsüz satırların vardı. Ertelenmiş, geçiştirilmiş ya da zamana ötelenmiş rüyaların vardı..Karanlığa çaldığın lakin tutmamış bir sabah yağmuru vardı kirpiklerinde birikmiş. Kıyısızlık dururken yüzünde, dağların arsızlığı vurmuş sevda rengine..Kaybetmişliğin rengi siyaha çalarken, koynuna döşenmekteydi ayrılık trenlerinin gri sirenleri..Bir yanı üşümekteydi ellerinin, diğer yanı ise idam sehpasındaki urganı düğümlemekteydi..Seni tanıdığım zamandı, gölgelerin karanlığa başkaldırışı.


Biz ki acıya bağdaş kurmuş iki zamandık, susuşlara meyilli. Birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak trenlerin tek suçlusuyduk. Sevdaya itham edilmiş romanların katili, yüreğinden sızan kanları susuz toprağa ifşa edilen iki hükümlüydük..Biz ki hüzne örülüydük..Sonra sırtlarımızı dayadık birbirimize. Kalabalıkların arasına iki kırık bedenle yürümektense; bir kız çocuğuna renkli balonlar alma suçuyla ölmeyi tercih ettik .. Kavganın ortasında, gölgenin avcuna, karanlığın sabahına bir filiz ekmeye yemin ettik biz..Günahlarımıza tövbe diye degil, Elif’in dilsiz duvağına dua saflığı katmak için aynı safa durduk. Ayak uçlarımıza dökülen gözyaşına biz umut ilave ettik ta ki bu iki beden bir canda vücut bulana kadar...Çünki bizim ekmeğimiz; hayata hüzün miktarı ölüm, ölüme bir dua miktarı hayat katmaktı. Başardık sevgili..Başardık..Kendi ayaklarının üzerinde durabilen sevdayız biz..

" Büyüdük lakin sen hala benim için saçları örgülü bir kız çocuğusun rüzgarın peşinde koşan "

Küçük bir kız çocuğu canlanıyor gözlerimde siyah- beyaz fotoğrafların şahitliğinde. Çocukluğuna dair tek bir resim olmasa da arşivimde, biliyorum ki o siyah- beyaz sinemasına hayat rengi katansın.Bilirim ki, gözlerine sirayet etmiş renklerden çıkarırım seni siyah - beyaz tonlardan.Onca çocuğun arasından saçlarındaki rüzgardan tanırım ben seni. Bilirim ki, örgülü saçlarına kurulmuştur dört mevsim. Şimdilerde iki yetişkiniz zamanın dudaklarında. Sırtı birbirine değmemiş iki sıradağdır omuzlarımız. Gözlerimizde iki tren garı beslenir, kirpiklerimizde kısır topraklar..Hadi imkansızlığın kanamasın dudaklarında..Kanatlan siyah-beyaz fotoğraflardan..Bizi bekliyor Elif diyen cicekler...Vuslat yakındır artık...

Ey hayat rengine bürünmüş gözlerimin sahibi,

Sırça bir köşke denk gelmese de düşlerimiz, biz yine de yürüyelim elimizde bir kutu çikolata ile. Gardolabında ütülenmeyi beklese de satırların, eselim bir deli rüzgarın peşinde..Durma sakın, sevdamızla daha nice yetim ceylanı emzireceğiz. Gülüşlerimizle kurulayacağımız o kadar ıslak kirpik var ki sakın duraksama..Ayakkabılarım ayağımda değil sevgili diye yorma kendini. Toprak ayakkabın olmuşken neye gerek ki uzun topuklu ayakkabıların..Koş hadi..Zaman Elif’in düş’ü değil mi..Yaşadıklarımız umudun ta kendisi değil mi ?

Özür dilerim ey yaraları tuz kokan sevgili,

Güya seni yazacaktım satırlara. Diz çöktüm lahfzımdaki dimağa lakin başaramadım yine..Anlatamadım yine..Anlamadığımdan çıkardığım, hiçbir sözcüğe emanet edemem seni. Seni ancak ben yaşarken yazabilirim dudaklarıma. Yüreğinin büyüklüğüne tekâbül eden anlam ancak benim nefesimde saklı...En iyisi Elif miktarı susmak. Bilirsin ki bir Elif miktarı susmak; sözcüklerin yetmediği yerden hayatı yaşabilmektir Tıpkı senle ben gibi..Şimdi ben sustum..Seni bana Elif anlatsın...


Yeşeren düşlere,
Dudak kenarları Nisan sevinciyle dolan Elif niyetine..
Sustum...
Sustuğum kadar sevilesin diye..


Ey gözlerinde hayat bulduğum..
Verdiğin hayat miktarı gülümsüyorum

Ey yüreğindeki umutlara tutunduğum...
Adın miktarı büyütüyorum seni...

Ey sevginle Elif’i soluduğum..
Aldığım nefes miktarı yaşıyorum seni..

Ey adına sustuğum, canına can diye susadığım..
Bir "Elif " miktarınca seviyorum seni ..

Beni en iyi sen anlarsın yine de hatırlatayım;
Sustum..
Başımı eğdim sana..
Sağ elimi sol göğsüme götürdüm...
Seni sevdiğim için..
Senin tarafından sevildiğim için..
Koca bir "eyvallah"....

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık.

Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.

O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

Seni Seviyorum,
Çünkü,
Her sabah kalktığımda yaşamak için tek nedenim, sen varsın …
Fakat seni sevmek için binlerce nedenim var …Seni Seviyorum,
Çünkü,
Bu siyah beyaz dünyada tek renk sensin,
Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi …
Ama alalade bir renk değil,
Gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan bir renk …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Bu soğuk günde içimi ısıtan bir esinti gibisin …
Hafiften esiyorsun, iliklerime işleyerek …
Sonra da kaybolup gidiyorsun, daha nereden geldiğini
Anlayamadan …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Seni Sevmekten başka bir şey gelmiyor içimden …
O kadar doğal ki bu duygu ruhumun derinliklerinde,
Sanki doğduğumdan beri var …
Sadece ortaya çıkmak için seni bekliyordu …

Seni Seviyorum,
Çünkü,
Sensiz bir yaşamı artık düşünemiyorum …
Sensiz bu kuru dünyada yaşamaktansa,
ölümün soğuk nefesini öpmeyi
bir daha hiç seni görmemektense hayata arkamı dönmeyi
tercih ederim …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Ne zaman bir aşk şiiri duysam, mısralardan sen akıyorsun …
Ne zaman eski bir şarkı gelse kulağıma,
Gitar telleri arasından süzülen notalar, seni getiriyor bana …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Sen hep benimlesin …
Gözümü kapatmam yeterli seni görmem için …
Tatlı narin tenini …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Belki de ilk defa bir kadının kokusu beni çılgına çeviriyor
içimden Odyseus’a türkü söyleyen deniz kızları da
Onu aynı kokuyla baştan çıkarmaya mı çalıştılar acaba diyorum
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Gözlerinin içinde binlerce yıldız,
Gecenin karanlığını delip geçiyor …
Bana bakarken kendimi yıldızlara tepeden bakıyor gibi hissediyorum …
Sen Seviyorum,
Çünkü,
Benliğim sana ait …
Sen onu buruşturup çöpe de atabilirsi,
Kalbine yakın bir yere de koyabilirsin …
Tanrım !!!
O kalbine yakın bir yerde olmak istiyorum …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Sen sensin …
Ama sen beni ben olduğum için seviyor musun
Onu kim bilir …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Seni Sevmeyi Seviyorum …
Seni koklamayı seviyorum …
Sana dokunmayı seviyorum …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Saçların ellerimin arasından kayıp giderken,
Dünyada cenneti bulmuş gibiyim …
Bir an elimde tutuyorum o cenneti …
Bir an sonra belki de tamamen ellerimden kayıp gidecek …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Ben hiç bir kadın için şiir yazmadım, bu hep tuhaf gelmişti …
Ama şimdi senin için şiir yazmamak tuhaf geliyor …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
İçimde bir umut var …
Bu şiiri belki başucuna koyarsın …
Kim bilir belki yanına da ‘’Kırmızı'’ bir gül …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Tanrı çiçekleri yaratırken seni de onlarla beraber yaratmış …
Papatyadan güzel,
Zambaktan asil,
Manolyadan tatlı,
Gülden daha güzel kokulu …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Güzelliğine melekler imreniyorlar …
Dünyada ise,
Ölümlüler arasında galiba bir tek benim gibi bir iki şanslı
Onu farkedebiliyor …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Ölene kadar, yok olana kadar seninle olsam,
Bu herhalde bir ceza gibi gelir,
Daha çok senle olamadığım için …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Senin tarafından Sevilme fikri bile bir insanı hayatı boyunca
mutlu edebilecek kadar güzel ve asil …
Seni Seviyorum,
Çünkü
Seni anlatmak için mısralar yetmiyor …
Düşünüyorum bir kış gecesi bunu yazarken,
Acaba kaç şair senin güzelliğini anlatmak için binlerce mısra yazdı …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Senin gülümsemen güneşin doğuşu gibi,
İnsana her şeyi unutturuyor,
Sadece seyredip tadına varma hissi uyandırıyor …
Seni Seviyorum,
Çünkü,
Bu kadar nedenden sonra bile SENİ ne kadar SEVDİĞİMİ anlatamadım !!! 

Gün boyu üzerime yağan yağmurun ıslaklığını üzerimden atmadan, sarı bir mumun kör ışığının gölgesinde, ellerim titreyerek gözlerimden mahsunlaşan inci tanelerine aldırmadan yazıyorum bu mektubu... tıpkı ötekiler gibi...
Her zamanki gibi bugünde avucumuzun içinden akıp gidiyor zaman... çabalıyoruz.. inadına onu tutmaya çalışıyoruz ama gücümüz yetmiyor geçen zamanı geri getirmeye... kardelenin üzerine biriken su damlalarının sessizliğiyle zamanın bize kurduğu acımasız dünyada dalıyoruz hayallere... bizi saran doğayı unutup siyahın, beyazın farkına varmadan tükenmiş bedenimizle...
Az sonra doğacak olan güneşin göz kamaştıran güzelliğini unutup zamanın aldatmacası olan kapana takılıyoruz. herşeyin bundan ibaret olduğunu ve sadece bunların bizi mutlu ettiğini düşünüyoruz.. tedirginliği, ürkekliği ve hayal kurmayı bir yana bırakarak sevgiyi hep ama hep erteliyoruz... Çünkü özlediğimiz sevgiden delice korktuk, sevmek bizim için kapana kısılmaktı. kendimizi tanıyamadan çıkamazdık, çünkü sıradan geçit yoktu bize...SEVGİYE GEÇİT YOKTU(...)...
Sevdiğimize açılmak, onu ondan almaktı, bazen susmak herşeyi söylemekti bizce... bu yüzden hep korktuk, özlediğimiz canımızdan çok sevdiğimiz sevgiyi hep erteledik (...)... Oysa kendimize duymadığımız sevgiyi, şefkati onlara duyardık... Okuduğumuz yoksulluk romanlarında, gözyaşlarıyla seyrettiğimiz filimlerde hep onları görürdük...
Kimileri sevdiğini şarkılarda yaşatırdı; kimi eski cüzdanındaki soluk bir resimde... Ben ise hayallerle süslediğim sınırlı dünyamda yaşattım seni (...)... yüreğimde duyduğum bir bahar, bazen gecenin sessizliği, bazen çığlık, bazense ılık ılık yağan güz yağmuru oldu (...) ...Ansızın sen gelirdin gecelerime, uzun , geçmek bilmez beklemenin ardından, içimde hep gelememen korkusu olurdu ama sen hep gelirdin (...)...
Gün buluttan çıkar, zaman dururdu... Sen gelince herşey birbaşka olurdu (...)... Nergisler bir başka güzel kokar, kokusu inadına ama inadına etrafa yayılırdı... Gülüşün sihirli bir öpücük gibi canlandırırdı uyuyan her güzel şeyi... Hele umutları besleyen büyüten o sıcacık sesin...
Bütün bir baharın nazeniyle yüreğime kurulurdun, ellerini koyardın masama tutmak isterdim çok çok ama... Ama bir daha bırakamam diye tutamazdım, kıyamazdım incinirsin diye.. Ama sen hep gül kokardın, zozan gülüşün olurdu.. o zaman kumral saçların güneşte biraz daha sararırdı... Bu sararmış halinle temmuz başağına benzerdin.. Başak bereket demekti... Sen ise herşey (...)...
Bugün bütün sözcükleri yasemen kokusuyla yıkadım, belki onlardan bir umut kulubesi yaparım diye...
Zaman, düş, makam, giz, ten, çığlık, hasret, yağmur, sessizlik.... Ve belkide döner usulca kulağına fusıldar herşeyi:
''SENİ SEVİYORUM (...)...'' diye !!! 

Ne zamandır beklediğim
Sendin sende şimdi bana geldin
Yokluğun acı varlığın uzak bende inan seni özledim

Gitme diyemediğimdin sen hoşçakal diyemediğim
Gözlerine bakamadığımdın sen seviyorum diyemediğim

Git yüzüme öyle bakma git
Hiç durma
Bir gidenin, bir gidenin birdaha asla giremiyeceği kapı orada git
Hiçbirşey açıklamak zorunda değilsin
Giderken, Giderken söyleyecek şey bulamaz insanlar
Sen bahanelerin arkasına sığınanlardan olma git

Her aşk biter sende git
Hem bizimkisi daha baştan biteceği belli bir aşktı
Sen gitmesen, sen gitmesen belli ki birgün ben gidecektim
Herkes kendi tercihini yaşar
Sen tercihini yaptın rahat ol git
Aklın kalmasın buralarda
Aklın kalmasın bende.
Dramatik vedaların kahramanları olmayalım
Nasıl geldiysen öyle git

İstersen dost olabiliriz seninle
Haberleşebiliriz birbirimizle
Mutlu olmanı isterim
Elbet, elbet bende mutlu olacağım
Merak etme git

Aramıza başkaları girecek
Ve biz birlikte yaşadıklarımızı
Bir süre sonra hatırlamayacağız bile
Hangi yara kabuk bağlamamış ki Hangi ateş sönmemiş ki
Yapman gerekeni yap
Evet birgün bana nasıl geldiysen aynen öyle git
Hadi zaman geçiyor atık gitmelisin
Hem neden suratın asık sevinmelisin gittiğine
Aslında, aslında sana teşekkür etmeliyim ben
Beni bu aşkın yükünü taşımaktan kurtardığın için
Rahatladım biliyormusun
Bende kalan, evde kalan birkaç eşyan vardı
Onlarıda gönderirim ardından
Fırsat buldukça ararım
Hadi git…

Gittiğinden beri hep seni bekledim
Yalnız kaldığım günlerde yolunu gözledim
Özledim inan seni çok özledim
Sen bilmesende hep seni istedim

Gitme diyemediğimdin sen hoşça kal diyemediğim
Gözlerine bakamadığımdın sen seviyorum diyemediğim..

Oysa, oysa daha doyamadım sana
Kokunu yeterince çekemedim içime
Yapacağımız, ne çok şey vardı, neler planlamıştık
Şimdi ne yapacağım ben nasıl duracağım ayakta

Kal dersem, kal dersem kalırmısın
Nasıl istiyorum yalan bile olsa
Bu gidişim, bu gidişim sadece zorunluluktan
Bekle beni, bekle beni bekle döneceğim demeni
Ne çok istiyorum bir bilsen

Benim aklım sende kalacak
Sadece aklım değil yüreğimde
Bitmez bizim aşkımız asla terk etmezdim seni
Benliğimi varlığımı hayatımı adamıştım ben bu aşka
Beni tercih etmeni isterdim
oysa, oysa şimdi kimi yada neyi seçtiğimnin ne önemi var artık
ağlayacağım ardından kahretsin Kahretsin ağlayacağım

Sensiz mutlu olabilirmiyim ben yar, unutabilirmisin beni bu kadar kolay
Yaşadığımız onca şeyi silebilirmiyim mümkün değil
Mümkün değil seni içimden çıkartıp atmak mümkün değil
Biliyorum hiçbir ilaç iyileştiremicek senin açtığın bu yarayı
Senin yaktığın sevdanın ateşi hiçbir zaman sönmeyecek
Senin mutlu olmanı istememde bi yalan
Mutlu olma yar
Benim gibi, benim gibi sende mutlu olma
Belki o zaman yeniden dönersin bana

Gitme benim güzel sevdalım gitme
Beni bu aptal dünyada, beni bu aptal insanların arasında
bir başıma bırakıpda gitme, gidipde yüreğimi öldürme
Bak şimdi, bak şimdi içim acıyor kalbim sıkışıyor
Ben asıl, ben asıl sensizliğin yükünü taşıyamam
Ne olur, ne olur, ne olur gitme….

Gitme diyemediğimdin sen hoşçak diyemediğim
Gözlerine bakamadığımdın sen seviyorum diyemediğim…

Seni Seviyorum Sevgiliye Mektup
kırık bir kanattı yüreyime taktığın bu sevda senden sonra uçamadım.duygularım hep bir roldü sanki.ağladıkça içim kan kustu gözlerim.yapayanlız geçen günlerimi hep kalabalıktaymışım gösterdim sana.yüzümde gördüğün o tebessüm aslında yorgunlugumdu sensiz geçen her saatte.gözlerine bakabilme ve ellerini birkez tutabilme umuduyla doluyken ben yapamadım.görmedin duymadın ve bilmedin hiçbir zaman acılar içerisinde kıvranırken beni.güçlüydüm düşecektim aslında yada çoktan düştümde dedim ya roldü tüm duygularım. hiçmi bakmadık birbirimize baktık saatlerce günlerce kilometreler bile olsa aramızda gözlerim gözlerindeydi ve yüreğim yüreğinde uyduruk bir dünya bu yaşanılması en güzel duyguları yaşayabilmek zor hemde çok zor.gözlerimden sen düşerken gözyaşı diye ve yüreğim paramparça olmuşken bu gece haykırmak istediğim iki kelime var SENİ SEVİYORUM ama duyuramamki bunu sana çektim gittim buralardan ama sadece gittim ben sen oldugum anda burada kalan gene bendim artık sen bendin ve artık her döndüyümde seni eskisinden çok yüreğime sıgmaz bıldum.küçücük dünyama giriverdin usulca oysa ben yüreğim kadar küçük dünyama seni anlatamadım.şimdi istesemde çıkmaz bu sevda yüreğimden biliyorum ama ben gene güçlü gene duygularını çok iyi gizleyen biri gibi sana karşı rolümü oynamaya devam ediyorum.

- Seni seviyorum, çünkü…
Aşkı gerçek anlamda iliklerime kadar yaşatıyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Eğilip bükülmeyen, namuslu, saygı duyabileceğim sağlam bir karaktere sahipsin.
- Seni seviyorum, çünkü…
Kirlenmiş toplumda aşkımdan başka bir beklentin olmadı.
- Seni seviyorum, çünkü…
Kalbimi benden alabilecek kadar kararlı oldun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Sevgililiğimizi o an unutarak sıkılmadan saatlerce sohbet edebildiğim, hayatı, dünyayı kısacası her şeyi paylaşabildiğim, en iyi arkadaşım olmayı da başarabildin.
- Seni seviyorum, çünkü…
İlişkimiz kadın-erkek-sevgili muhabbetini koruyarak bir üst seviyeye daha çıktı, sevgiliye dahi anlatılmayacak kadar özel sırlarımı, mutsuz anlarımı paylaşacak rahatlığı vererek dostum da oldun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Özgüvenini ilişkimizde ustaca kullanarak özgürlüğümü kısıtlamadan sevmeyi becerebiliyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Beni güldürüyorsun. Üstelik güldürürken aynı anda sinir de edip grafiği monotonlaştırmıyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Pek çok duygu gibi aidiyet duygusunu da bu kadar yoğun ilk defa yaşatıyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Devam eden hayatıma girdin. Seni tanımaya başladıkça seninle yarım hayata değil, yeni, sıfır kilometre bir hayata başlayacak kadar değerli olduğunu gösterdin.
- Seni seviyorum, çünkü…
Her zor durumun altından tek başına, yardımsız kalkmaya becerebilen, herkese karşı dik duruşunu koruyan yapınla hayranlık beslettin.
- Seni seviyorum, çünkü…
Fiziksel ve ruhsal bir şablonum yokken, aradığım olduğunu seni tanıyınca anladım.
- Seni seviyorum, çünkü…
Bu kalpte bölünme olmadan sadece sen varolabilecek kadar büyüksün.
- Seni Çok Seviyorum, çünkü…
Sevgilim, arkadaşım, dostum, sırdaşım, akıl hocam, sığınabileceğim bir liman, bazen bir ağabey, bazen bir baba, en önemlisi eşim olmayı hak edecek bir insan olduğunu gösterdin…

Her şeyde doğallıktan, gerçeklikten, dobralıktan yanayım. Aşkın içinde bile argo olabilir, yeter ki yapay olmasın, yeter ki içten gelip denilenleri yalınca anlatabilsin… Sevdiğinize süslü cümleler bulmaktan vazgeçin, siz olun kafidir…

Öpü öpücükleeer…kara gözlüm............

Daha ne kadar derin yaralara ev sahipliği yapacak kalbim bilemiyorum.


Kokunu özleyeceğim en çok biliyorum.....

Bir tek kokudur geçmeyen zamanla
Her duyulduğunda biraz daha keskinleşen.....

Hala burnumda seni düşündükçe içimi yakan kokun...

Birde gözlerin, güneş açınca deniz rengini alan gözlerin, Sen bilmezsin bakmaya doyamazdım gözlerine,

Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin
Bu yaşlar utangaç boynumun kolyesi olsun...

Bana sarıldığında vücudumu saran sıcaklığın yerini hiç birşey alamayacak biliyormusun?

Sen giderken en çokta beni götürdün yanında, bu üzüyor, bu yıkıyor belkide en fazla bu acıtıyor canımı...
Çaresiz olmak, geç kalmış olmak, elini uzatsan tutabilirsin beni, elimi uzatsam tutabilirim seni, ama o eli uzatamıyor olmak, sevdiğin için, sevildiğin için vazgeçmek çok ağır geliyor.

Ben hiç sevdiklerimden vazgeçmedim ki, Hiç bir sevenim benden vazgeçmedi ki.....

Hergeçen gün biraz daha çocuklaştığımı hissediyorum, biraz daha çaresiz, biraz daha mutsuz, biraz daha üzgün...

Buda geçer diyenleri umursamıyorum bile, bildiğimi değil bilmediğimi söyleyenler lazım bana... Yada susanlar sadece dinleyenler, sevemedim ki hiç yorum yapanları.


Hangi bahane avutur beni,
Hangi günahın bedeli bu,
Kandırmıyor ne gündüzüm, ne gecem
Böyle yalnız kalınmaz.....

Çok mu fazla bu sitem,
Ağır değil mi bu ceza
Söyle kim çok gördü seni bana
Böyle intikam olmaz...

Şimdi yanımdaki herkese seni anlatıyorum, nedenlerimi,neden seni sevdiğimi, bir başkasını değilde neden seni sevdiğimi... Bilmiyorum nedensiz sebepsiz birşey bu, sorgusu suali yok... Belkide açtığım zaman o kilidi sende uçup gidiceksin, belkide hiç hatırlamayacağım seni... ama anahtarım yok açamıyorum...



Aşıklar ve sarhoşlar sır tutamaz
Sırsızım
Anlattım seni herkese
Rahatlamadım....


Şimdi seni nasıl unuturum, senden nasıl vazgeçerim sorularının cevaplarını arıyorum, bulamıyorum, sen geliyorsun aklıma vazgeçiyorum.
Gözlerin geliyor, ellerin geliyor, beni sevişin geliyor aklıma en basitinden, çıkarsız sevişin, sadece ben olduğum için, sadece seninle olduğum için, sadece sen olduğum için sevişin geliyor, vazgeçiyorum.


Senden geçmeye çalıştıkça
Seni geçiriyorum aklımdan
İnadıma
İsteyerek yapıyorum...


Seni sevmek, belki yanlızca beynimde bilinmedik bir patlama olarak kalacak, korkmuyorum. Ben seni sensizde yaşarım.....

Gün olur sana çoğalırım, seni üretirim aynı güzelliğinle, ve binlerce sen içimde, binlerce sevda......

Her biri özleminle dağlayan gözlerimi.Her biri bana gelen, karanlığın ışığı yırtması gibi uykularımda.....
Gün olur, kahırlar bedenimi damla damla eritir, tükeniriz,
içimdeki senle birlikte tükeniriz, kimseler bilmez....

ben seni sensiz de yaşarım......

Ağlamak zoruma gitmez, hesapsız sevmelerdir gerçek kimliği aşkların.
Unutma;

Ben seni sensiz de yaşarım......

Gün olur teslim olurum belki korkularıma, görmezsin beni.
Seni korkularımla yaşarım.
Gecenin bir yarısı kan-ter içinde uyanırım düşlerimden, kimbilir kaçıncı yitirişimdir seni, hakedilmemiş yenilgilerimde.


seni yalnızlıklarımda yaşarım...


Seni özledikçe,
Sana gelen bir nehre özeniyorum..
Kırıyorum belimi,
Akıyorum 29 harf, iki cümle...
Dur gitme mavi bilyelerin peşinden
Ölüm ölmeden beni bekle!

Kirpiklerimde bir kız çocuğu üşüyor.. Uzuyor bir türlü biçemediğim hasret sancıları.. Sana gelen her yola bir yaşımı bırakıyorum, büyüyorum sen miktarı…Sana geç kaldığım her zamana bir damarımı miras bırakıyorum, sana düşüyorum ben miktarı..Özlüyorum seni..Özledikçe katili oluyorum cümlelerin, kirleniyorum..Sen yüreğinde temize çek beni..Sorgusuz, sualsiz kabul et beni..Düşüyorum..Düşmeden yüreğine düşür beni..Bakışlarında avut, sonra da dinginliğinde büyüt çocukluğumu…

Seni düşündükçe,
Sana giden her yola büküyorum kendimi..
Bir heybeye sığdırıyorum yüreğimi..
Dolduruyorum kendimi..
Bir yürek, koca bir yürek…
Dur vazgeçme rengarenk balonlu bekleyişlerden..
Özlemin ölmeden beni bekle…

Ben ki, kendime aciz bir cümleydim senden önce..Yorgun, kırgın adamdım ben..Mavi bilyelerini kaybetmiş bir unutulmuş..Kuyularda bir karanlık, tarih sayfalarında unutulmuş…Ama sen geldin ölümden önce..Suratıma kapatılmış kapıların aydınlığına bıraktın yüzünü..Solmaya ramak kalmış damarlarıma “ can “, kurumaya yüz tutmuş yapraklarıma “ hayat “ oldun..Esmâ ilinde keskin bıçağın dilinde ölüme koşmaya hazırlanan İsmail’e “ elif “ oldun..Sonra da sustum..Sana sustukça bir sevda gebe kaldım..Seni özledikçe 29 harf doğurdum, sonunda iki cümleyi kucağıma aldım...

"Seni özlüyorum…."

Şimdi bir yaşını doldurmaya az kalmış sevdanın koynunda,
Uzun bir yol oluyor cümlelerim..
Eskimiş şarkıları demliyorum yüreğimde..
Kucağımda Elif'in büyüme heyecanı,
Sana büyüyorum..

Küçük bir köyün kaldırımı oluyorum sonra..
Hani kutu kutu çikolata dağıtacağımız çocukların koşuşturduğu
Sonra da küçük bir koy
Ellerimiz bellerimize kavuşup,
Rengini kaybetmiş gökkuşağına renklerini iade edeceğimiz
Balonların delice bırakılacağı..

Sonra da 29 harf ve bir cümle
Sen sustukça ben sana susuyorum..
Dudaklarım kurumadan,
Kirpiklerinin hayat dalından sağılmış,
Bir damla "umut" ikram et..

Unutmadım sana gelen yolların yarı uykulu seslerini..
Unutmadım cam kenarları özlemlerimi...

Seni özlemin tuza dönen hallerini saklarken iç cebimde..
29 harf ve iki cümleyi kurban ediyorum..
Ve adına ithaf edilen her harf düştükçe göğsüme,
Babamın öldüğü ekin tarlasında,
Sana büyüyorum
Dudaklarımda kuruyan ölüm ölmedikçe,
İçimdeki sana yürüyorum...
Susadıkça toprağın terli dudağında,
Senin gözlerinden geçiyorum denizlere..
Kana kana içerken maviyi…

"7 harf ve iki kelime" bir hayata bağışlıyorum kendimi..

"Seni özlüyorum"...

Rüzgara karşı alıp yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni. Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir,
İşte son budur...

İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir,
İşte hayal budur...

Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser,
İşte acı budur...

Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi konuşamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün budur...

Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini,
İşte huzur budur...

Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile,
İşte sabır budur...

Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin.


Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN... 

Artık sensiz olamıyorum,
Ne zaman senden ayrı kalsam
Ölüp ölüp tekrar diriliyorum.
Gözlerim gözlerine,tenim tenine öyle muhtaç ki,
Nefes almaktan bile daha muhtaç.
Keşke her an yanımda olsan..
Sarılsam sana,öpsem,koklasam
Sonra haykırsam içimde ne varsa aşktan yana
Seni seviyorum diye bağırsam çığlık çığlığa.
Yanımda olmasanda belki duyarsın diye
Hep söylüyorum zaten SENİ SEVİYORUM.
Artık sensiz olmam imkansız
Yokluğunla bu sensiz geceler ne kadar sürecek bilmiyorum
Ve bu sensizliğe ne kadar dayanırım?
Bilemiyorum...
Sensizlik zaman durması gibi,ölüm gibi
Artık sensiz olamıyorum
İçim acıyor yokluğunda
Canım konuşmak,vücudum hareket etmek,kalbim atmak istemiyor
Keşke yanımda olsan
Bak artık sensiz olamıyorum
 
SENİ ÖZLÜYORUM...

Seni ariyorum Bu sehrin bütün sokaklarina sinmis Sensizligin
Köse basindayim Avuçlarimda kirik Yalnizligim
Dökük pismanliklar Avuntusuz çikmazlara dogru yürüyorum
Bütün umutsuzluguma inat Yine seni ariyorum...
Dudaklarimda bildigin o islik Sokak lambalarina siginiyorum
Hafiften bir yagmur agliyor benimle
Bir deli rüzgar saçlarimda Yalnizliktan üsüyorum
Bulamayacagimi bile bile Yine seni ariyorum...
Anlatacak nelerim var bir bilsen Içimde
ihtilaller kopmus Kendime sürgüne verdim
Mutlulugum çoktan iflas etmis
Itiraza hakkim yok biliyorum
Beni savunmak sana düstü Seni ariyorum...
Yarim kalmis siirlerim gibisin
Yasanmamis çocuklugumsun anilarimda
Öylesine eksigim sensiz Öylesine sahipsiz
Iste bütün umutlara havlu attim gidiyorum
Içinde geç kalmisligin çaresizligi
Çocuklar gibi agliyorum Ve gel görkü her damla gözyasimda
Yine seni ariyorum...

Sevda Mektuplar... aşk mektupları
Bu size yazdığım ikinci mektuptu aslında, lakin ne size vermeye hazırdı yüreğim.

Ne de muhtemel reddinize…

Bir insanın yüreğinden geçenleri söylemesinden daha doğal ne olabilir ki, bu nedenle bu kez korkak yazmayacağım cümlelerimi.

Tımes nehrine yüzümü dönmüşüm ve nehrin akışını seyrediyorum. Hava soğuk ellerim üşüyor ağzımın buğusu ay ışığına karışıyor. Saat kulesinin sesi geliyor. Saatler gece yarısını vuruyor. Bir kaç çift daha var benim gibi, fakat içlerinde yalnız olan bir tek benim. Soğuk şehirlerin iklimleri gibi soğuk oluyor insanları. Parduseli, takım elbiseli, elinde şemsiyesiyle tam bir İngiliz bey efendisiyim. Fakat yalnızım.

Yalnızım kelimesi çok dokunuyor bana, kalabalıklar çoğu zaman yalnızlıkları gidermiyor. Şu an yanımda olmanı ne çok isterdim. Ne olurdu sadece sana sarılıp saçlarını okşasam, başını omzuma dayasan ve birbirimize sarılarak karşılasak sabahı.

Nasıl başardık bu kadar duyguları paylaşmayı, bunu talep etmem ne kadar doğru, yada bunu talep etme hakkım var mı ?

Samimi olmalı insan, içten değilse yazılan satırlar ne anlamı var birbirini oyalamaktan başka.
Bütün içtenliğimle açıyorum gönlümün tüm kapılarını, çalmadan girebilirsin sende içeri.

Bu sabah uyandığımda, bu gün diğerlerinden farklı olacak diye düşünmüştüm. Ama nerdeyse bir önceki günün tekrarı gibiydi. Fakat içimi sarsan heyecanın sana mektup yazacağım gerçeğini kanıksadığımda, daha da bir yoğunlaşarak heyecanlandığımı ve sevindiğimi söylesem yeridir.

Uzun zaman sonra ilk defa mektup yazıyorum. İlk defa hasretle, özlemle merak ettiğim bir hanıma mektup yazıyorum.

Bu içimde coşan, inanılmaz duyguyu tekrar yaşattığın için sana teşekkürü bir borç bilirim.

Biliyor musun ? Hiç yabancı gelmiyorsun bana, uzun zamandır tanışıyor konuşuyormuşuz gibi.
Bu nedenle kendimle ilgili nelerden bahsetmeliyim bilmiyorum. Umarım bu satırlar bizi daha da yakınlaştırır. Ve bu büyü bozulmaz.

Sana bahsettim mi bilmiyorum. İzmir’e birkaç defa gelmiştim, hem iş ziyaretleri için hem de akraba. Teyzemler, dayımlar ve bir çok daha akrabam var orada. Hatta teyzemin evide Alsancak’ daydı. Az da olsa hatırlıyorum oraları. Belki de senin bindiğin otobüse bindim. Senin gittiğin marketten alışveriş yaptım. Senin gezdiğin caddelerde dolaştım, senin yürüdüğün kaldırımlarda yürüdüm. Belki de birkaç metre yakındık. Yada karşılaştık bir yerde ama tanışmıyorduk kim bilir.

Akrabalarım çok istemişlerdi İzmir’e yerleşmemi ama nedense olmadı. Belki de ben şimdilik bir yerlere ait olmayı beceremiyorum. Bir yerde sabit kalırsam elinden oyuncağı alınmış bir çocuğa dönerim diye korkuyorum. Yada beni bir yerlere bağlayacak o cinsi latifi bulamadığım için, belki de şimdilik gezgin gibi dem sürüyorum.

Bazen düşünmüyor değilim nerde yaşamalıyım. Nerde olmalıyım? Yada kiminle olmalıyım ? Nasıl ? İnan henüz cevabını bulmuş değilim tüm bu soruların. Şimdilik bu seyahatlerim, geliş gidişlerim devam edecek. Evi’ de özlediğimi itiraf etmeliyim. Ankara’nın dinginliğini özledim. Ülkemin hasreti var yüreğimde. Yakında topraklarımdayım.

Biliyor musun ? Çoğu zaman sevilen uzaktadır. Arada mesafeler vardır. Oysa gecenin şu yoğun anında en doğal haktır sevilenle birlikte olmak. Gönlünün, teninin, yüreğinin istemediği yerde olmak kolay mıdır ki.? Vosnevengli şöyle dile getiriyor bunu;

“ Mesafeler ayıramaz insanı inan;
Birleştirir telefon telleri gibi…
Ama, milimetrelerse ayıran.
Bağışlanamaz bir yazgıdır. Bu beterin beteri…”

Neler gelmiyor ki insanın aklına, seni nasılda merak ediyorum. İlk karşılaşmamızı tasavvur ediyorum. Nasılda başlarız söze diye.

Farkında mısın bilmiyorum? Yada senin içinde aynı duygular geçerli mi ? Hayatımda yer edinmeye başladın. Seni merak eder ve özler oldum. Senden gelecek birkaç satır yazıyı yıllardır dertlere beklenen şifa gibi bekler oldum.

Daha hayatında biri var mı ? Yada bana ait bir yer var mı ? Onu bile sorgulamadım. Yüreğinden cesaret alarak yazıyorum ona güvenerek döküyorum duygularımı.

Bakalım satırlarım beni tanımana yeterli olacak mı ?

Bu gün Oxfort Street’ e gideceğim. Nasılda kalabalık oluyor orası. Bu trafiğe rağmen yinede o caddeyi ve kalabalıkları seviyorum. Çünkü dolaşırken ülkemden kareler buluyorum. Bu cadde İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e çok benziyor.

Ben satırlarımla yürümeye devam ederken. Cümlelerimle atarken bu adını henüz koymadığımız ilişkinin temellerini. Sen şimdilik uzak şehirlerin peri kızı gibisin. Neler yapıyorsun bensiz. Ben bu satırları yazarken. Şimdi sen belki de uykunun en güzel yerindesin.

Yarın güne nasıl uyanacaksın. Programın ne, trafiğin nasıl gelişecek gün içinde, hiç aklına gelecek miyim? Hiç dönecek misin daha önce sana ulaştığım cümlelerime? Yüzünde nasıl bir hal belirecek? Yanında olamadığım zamanlara sana kim bilir hangi gözler değecek.

İnsan kolay kolay kabullenemiyor. Ne gitmek nede kalmak. Bundan sonra ne yapacaksın ? İzmir’ imi mesken tutacaksın? Yoksa henüz bilmediğin başka bir coğrafyaya mı kanat açacaksın? Gelecekle ilgili ne planların var. Ya da düşlerinde neler var? Seninde yaşamla savaşın belki de yeni başlayacak. Ama kazanan tarafta olman için dua edeceğim.

Seni özlüyorum belki tuhaf karşılayabilirsin. Benden önce başkaları da söylemiş olabilir. Benim söylemlerimin sendeki hükmünü henüz bilmiyorum. Sana ait bir şeyler olmalı yanımda. Bir resmin ve de saçlarından bir tutam tel. Masama koymalıyım. Yastığıma koymalıyım. Güne senin kokunla uyanmalı ve seni görerek başlamalıyım. Eğer bu ricamı yerine getirebilirsen beni çok mesut edersin.

Seni henüz görmedim. Yüreğini tanıyorum sadece. Sana aşık olmanın yada seni sevmenin maliyetini henüz bilmiyorum. Ama yüreğim şimdiden kıvranmaya başladı haberin olsun.

Birazdan bende uykuya yöneleceğim. Sıcacık umutlarla dolu olacak. Kim bilir senide rüyalarımda görürüm. En karanlık gecede bile ışık ışık, yıldız yıldız umutlarımız.

Sevdiğim bir söz vardır.

“ Hepimiz çamurlar arasında yaşarız. Fakat bazılarımız yıldızlara bakar…”

Karanlık gecelerinize yıldız yıldız güzellikler dileğiyle efendim.

Sevgilerimle,

Merhaba Sevgili;

Güneşin bile kendini göstererek, bir nebze olsun ara verdiği şu soğuk kış günlerine bir solukluk bir arada biz verelim diyerek başlamak istedim satırlarıma.

Güneşin sıcaklığını yansıtarak belki buralardan aynı sıcaklığı seninde hissetmen temennisiyle kuruyorum cümlelerimi.

Bir önceki mektubunda yazmaya başladığını söylemişsin. Kocaman teşekkürler yazmaya başladığın için. Hem de tüm duygu yüklü teşekkürlerimi göndermek istiyorum sana. İçinde senden izler olan, duygularını, düşüncelerini ve belki de umutlarını taşıyan mektubunun gelmesini büyük bir keyif ve özlemle bekleyeceğim. Biliyor musun ? Küçük bir tebessüm bile bazen insani mutlu kılmaya yetiyor. İste bu mektup; hem zamanlamasıyla, hem de geldiği kişiyle alakalı olarak belki de Tanrının bana sunduğu bir bayram hediyesi olacak.

Nasılsın demiştin ya ? Beni soracak olursan diye devam eden mektup cümlelerinden olsun, bende iyiyim demek istiyorum. Yoğunluk, koşarak devam eden ve yakalamaya çalıştığımız hayatın plesengleri diyelim.

Nasılsın sorusu o kadar geniş ki, inan bazen ben bile nasıl olduğum sorusuna tam anlamıyla cevap bulamıyorum. Sadece geniş bir perspektiften ifade edecek olursam yoğun geçiyor diye adlandırmak en doğrusu. Vatanında olmanın, sevdiklerinle beraber olmanın anlamını tarifsiz bir mutluluk diye nitelendirebiliyorum. Diğer yanda yaptığım uğraşları sevmenin keyfi bir nebze olsa da yoğunluğu tatlı bir yorgunluğa dönüştürüyor. Bazen yorucuda olsa insanin özlemlerinin, duygularının bir nehir misali yol aldığını görmek yaşamanın, var olmanın gerçekliği diye düşünüyorum.

Kendisini dinlemesi insanin hele ki bir müziğin tılsımlı duyumsamalarında, gerçekten aklın bütün ayrımsamalarını gözler önüne seriyor. Bunu zaman zaman da olsa çemberin dışına çıkmak olarak nitelendirdiğim şekilde bende yapıyorum.

“Beyaz Turnayı” aramanın yolunda seher yıldızının rehberliğinde bir seyyah gibi ilerlemekteyim hayatin su akil almaz yolculuğunda. Zamanın aynasından yansıyanları düşlerde birleştirip gerçeğe dönüştürme sevdası belki de beni alıp üren. Uzak diyarları yakın etme, imkansızı olağan kılabilme uğraşı diğer bir tanımıyla.

Evet bayramda geliyor. Bayram hepimizin çocukluğumuzdan bu yana aklımızda kalan bol sekerli bol sevinçli günler. Hele ki sevdiklerimizle bir arada olabiliyorsak ne mutlu bize.

Sende bayramda anneme gideceğim demişsin. O kadar kısa ama o kadar içten ve bir o kadarda duygu yüklü bir cümle geldi ki bana. Simdi özlemlerim depreşti yüreğimde ve bunun üzerine ben de validemi aradım. Ve bu cümlenle ilgili bir kaç satır yazmak ihtiyaç oldu.

Hani gözlerimizi kapattığımızda yüreğimizden süzülen bir damla vardır ya. İste sevgilerin bütün tanımlamalarının başını çeken annelerimiz.

Acıkınca ağlayan, üşüyünce üstümüzü örten, gece yarısı ninnilerinin en güzel sesi annelerimiz. Çocukluğumuzun ve hayatımızın müdahil ilk rehberi. Belki simdi büyüdük o kadar ihtiyaç duymuyor gibi gözüksek de bizi yine de kollayan, saran annelerimiz.

Eve her geç geldiğimizde, kapıyı açınca bizi bekler bulduğumuz annelerimiz. Başka şehirlerdeyken bile arayıp üstünü kalın giyin üşütme diyen, yemeğini güzel ye, ihmal etme diyen annelerimiz.

Anne ya artık büyüdük diye verdiğimiz serzenişli cevaplara. Siz benim gözümde hala çocuksunuz ve bir gün Anne baba olursanız anlarsınız diyen annelerimiz. Babalarımızla aramızda bir iletişim köprüsü kuran, bazen bir dost bir arkadaş olan annelerimiz.

Hayatta neye muaffak olursak olalım, asla hakkını yeterince ödeyemeyeceğimiz annelerimiz.

Umarım bir gün sende anneliğin kutsiyetini tadar ve onun erdemini yaşarsın. Başta da kurduğun cümle gibi, git şimdi sende annene koş. Büyük bir özlemle sarıl
annene ve beraberce bu kutsiyetin tadını çıkar .

Yine farkındayım cümleye nokta koymanın zamanı geldi. Yinede mektubunla bu yoğunluğa bir nefeslik mola verdirdiğin için teşekkür ederim.

Görüşmek üzere diye bitirilen, insanin içinde umutlarını taze tutan sözlerle noktalamak en doğrusu gibi geliyor.

Şimdilik gözlerinden öpüyorum, dudaklarından öpmeye kıyamadığım için.

Hoşçakal gönlümün güzeli, görüşmek üzere.

Ya da bu kadar yandıkça Sevmemeliydim ..
''Şimdi sen yoksunları,sensiz naparımları,seni özlüyorumları cümlelerimden çıkardım.Bunları zaten birçok kez söylediğim için ezberledin ezberlettim artık ..
bilmek yetmiyor
Anlaman gerek beni ..! Söylenenler basit geliyor,dinlemek anlamsızlaşıyor,hatta sıkıcı buluyorsun sevgimi AMA
seni sıkan sevgiM beni yakıyor!!!
Dışarısı ayazmış,karmış hissetmiyorum.
Sana uzaktan bakmak öyle acı ki
Soğuk nedir unuttum durmadan ,sönmeden YaNıYoRuM..
Seni böyle sevmek ,çok ağır bir yük .Karşılığını alamayacağımı bildiğim halde neyime güvenip seni böyle çok sevdiğimi bilmiyorum. Bildiğim bir şey yok yavaş yavaş kayboluyorum...
Artık senLe anLamlı olan gülüşlerim yok
Ve yine senle kurduğum düşlerim de...
Şimdi içine hapsolduğum gözyaşlarımLa
gidiyorum,bitiyorum,
öLüYoRuM
 
Sevgilim sana nasıl söyleyeceğim, nasıl yazacağım.. Kelimelerim yetersiz, kalemim tutuk. Sana öyle hasretim ki bütün sözler ifadesiz. Senden önce yaşamamışım, senden önce ben ben değilmişim.Sen gittiğinden beri yine kendimde değilim. Seninle yaşadıklarım yetmiyor, anılar kalbimin acısını dindirmiyor.Ayrılık kapıyı çaldı, seni benden aldı.. artık içeri hiç kimse giremiyor.

Sevemiyorum kimseyi, gözlerim senden başkasını görmüyor. Ellerim senden başkasına gitmiyor. Dudaklarım senden başkasını öpmüyor. Geceleri bir yorgan gibi çekip üstüme, karanlığı örtüyorum. Uzak yıldızların ışığı bile bu karanlığı delip geçmiyor. Yıldız yok, ay yok, bulut yok.. umut yok sevgilim. Umutsuz yaşanmıyor.

Sokağa çıksam attığım adımlar boşlukta geziniyor, yağmurlar yağsa damlalar bana seni söylüyor. Çiçeklerin boynu bükük, güneş bitmiş. Dünya benden hesap soruyor. Bu ceza çok ağır sevgilim, bana reva gördüğün bu ceza çekilir gibi değil. Yüreğim sökülüyor.

Hatamı biliyorum, yanlışın farkındayım. Senden özür dileyecek yüzüm yok. İstersen kapının eşiğinde küçük bir taş olayım itip kaktığın, yeter ki uzaklara fırlatıp atma beni. Pencerende bir kuş olayım, elinin tersiyle uçurma beni. İnce parmaklarında solgun bir çiçek olayım, buruşturup kırma beni..

Susup gittin, çekip gittin. Bir namlunun ucuna kurşunu sürüp gittin. .Ama öyle kaskatı öyle ağır ki ruhum, can damarım kesilse bir damla kanım akmaz. Gözlerim ufka dikili, bir küçük kızıl ışık bekliyorum senden..Bir aydınlık teli.. Bir umut.. affeder misin beni?

Sevgiliye
Karanlığa düşünce gözlerim fikrime gelirsin yar.Ellerin ah ellerin yanık buğdaylara benzerdi dolaşırken ellerimde.Bela bu geceler.Belalı düşünceler.Kurulsun sabaha darağaçları şimdi boynumda yağlı ilmekle bekleyeyim seni. Tek görgü tanığım yıldızlar olsun geceden inen yüzüme.Sen hangi sevgilinin teninde bayram yeri kurmuşsan kal orda alacakaranlıklarda.
Dokunma sesime dokunma nefesime.Kal gittiğin yerde.Sensiz de severim ben seni.

Hani sevgi iki yalnızlığın birbirini selamlamasıydı.Hani sevgi iki yalnızlığın teninin dokunmasıydı.

Yorulmadım seni severken.Parmak uçlarını düşlerken.İçimden dışıma püsküren lavlarım kaldı senden yadigar.Ne güzel anılarım var bilsen.Irmaklara benziyor yüreğim.Her bahar dağlardan besliyor kendini.Yenileniyor aşkla.Sen içimde kaldın sevgili.Uzak mevsimlerin kırağıları yağsa da bedenine bendesin ölümüne.Seninle buldum kendimi.Keşfettim içimden geçen denizi.

Büyüdüm seninle.Okyanus oldum.Affetmeyi öğrendim ihanetinde.Gülümsemeyi yalnızlığımda.Yetinmeyi,
yetinebilmeyi içimdeki sevgiliyle.Gömdüm seni şiirlerime.Öldürmedim ölümüne. Yoksa yaşar mıydın bedenimde.
Ah sevgili…Ne çok sen oldum teninde.Ben doğdum bittiğin yerde.Karanfiller boy veriyor heveslerimde.Kırmızıya dönüyor sabahlar.Çiy damlıyor yokluğunla gözlerime.Zamanları saymıyorum ve baharları beklemiyorum artık.Her dem acıtan bir diken bıraktın bana.Kırmızıya sevdalı akşamlarda asılı kaldı gözlerim.Diğer yarım demiyorum sana.Sen bensin.Sen benim aydınlığımsın.

Bildiğinden daha güzelim şimdi.Onurlu bir aşık gibi bekliyorum geleceğin günü.Yalvarmıyorum kapılarda ve sevda şiirleri göndermiyorum martılarla.Seni benden alan çirkin yüzleri hapsediyorum hak ettikleri yere.Sen geleceksin sevgili.Yüzüme dönecek yüzün yine.Aşinası olduğun sevgiye.

Sevgili… yüzümün aynasında gördüğüm en güzel düş.Canımın tatlı yangını.Mağrurluğumun kırık aynası.Kanayan kanadı içimdeki serçenin.Kapı eşiklerinde bekleyen ümidim.Hiç eksilmedin gecelerimden.Gülüşün gitmedi penceremden.

bir katre alevdir bu karanfil
ruhum acısından bunu bildi..( Ahmet Haşim)

Acıyı sevdim seninle sevgili.Ayrı düşen yaprakları süpürdüm inadına birbirine.Adaklar adadım tanrıya.Gücüm yettiğince,bir kadın nasıl sevebilirse o kadar sevdim seni.Yok dahası,yok fazlası.Yasemin kokulu bahçelere anlattım sevdamı.Taş merdivenli sokaklarda çağırdım adını.Mumlar yaktım yarısı yanmış tapınaklarda.Kokunu sevdim sensizliğimde.Yüzüne benzeyen yüzlere döndüm.

Mağrur ve huzurlu bir kadın büyüyor bu şehirde.Gelip dokunasın diye..dokunup sevesin diye.Ve her gün şiirler saklıyor sol göğsünün üstüne.Sen gelirsin diye…..

SEVGİLİ

Sevgiliye ..
Yeşili severim ama gözlerinin rengini sevdiğim kadar değil, güneşi severim ama gülüşünü sevdiğim kadar değil, ağlamayı severim ama gülmeyi sevdiğim kadar değil, insanları severim ama seni sevdiğim kadar değil.

Güneş mi doğdu yoksa sen mi gülümsedin?

Seni tanıdım ve tüm dualarım kabul oldu.

Yüzüne bakınca geleceği görüyorum.

Gözlerinin içine bakmak sevgi dolu bir aşk filmini seyretmek gibi.

Yaşamaksa seni sevmek ben hiç ölmeyeceğim.

Gözlerim seni göstermiyor diye gözlerime bakamıyorum.

Gözlerim güneşi görmedi senden sonra hasretin ateşi sönmedi senden sonra

Baksaydın görebilirdin, her şey gözlerimdeydi gözlerimde bir damla yaş vardı ağlayamadım; o bir damlada sen vardın anlayamadın…

Okyanuslarda büyüttüm sevgimi rüyalarımda hep sen vardın...

Yüreğin sıkışır, nefesin daralır, gözünden yağmur yaşlar boşalır; yanarsın sönmek bilmez, kovalarsın gitmek bilmez, bu aşka gücün yetmez sende ağlarsın…

İsyan eden kalbimi biraz olsun duy yeter; aşka susayan gönlümü seveceksen sev yeter...

Korkma sakın gecelerden yıldız gibi parlayacağım; uzaklarda yalnızım sanma nefes gibi içinde, gölgen gibi peşinde, kan gibi canındayım…

Bir çiçek olmak isterdim; dağlarda gezmek için, bir rüzgar olmak isterdim; mutluluklara esmek için, bir aşk olmak isterdim sadece senin olmak için…

Sen bazen dudağımdaki gülücük, bazen yüreğimdeki ateş bazen gözümden akan yaşsın ama her zaman küçük kalbimde en büyük parçamsın

Boşuna arama kendini gözlerimde… Çok uzun zamandır gözlerimde değil kalbimdesin.


Seni gittiğim her yere taşıyorum, sevgili! O yüzden yabancı gözlerde aramıyorum gözlerini.


İçim o kadar senle doldu ki… İnsanlar seni göz bebeklerimde görürler diye bakmaya korkar oldum.

Aynaya bakınca seni değil kocaman bir yürek ve o yürekte ondan da büyük bir sen gördüm.

Karşımda dur gözlerimi kapatıp seni seyretmek istiyorum.

Gözlerim seni göstermiyor diye gözlerime bakmıyorum.

Gözlerim sende kaldı bir daha istemeye utandım.

Görmedin mi? Karanlıkta sana göz kırptım.

Gözlerimle sana esir olacağıma ya seni gözlerimden silerim ya da seni kalbime nakşederim.

Öyle sarılmıştım ki sana aramızdan rüzgar geçmezdi.

Ruhun dudaklarını kullanıyorsa öpebilirsin. Yok eğer ruhun dudaklarından kopmuşsa yok hayır dur öpme.

Seni yeterince anlatmadılar diye gözlerime hesap sordum.

Gözlerim gözlerine vurgun olduğundan beri artık her şey anlamını yitirdi. Artık her şeye senin gözlerinden bakıyorum.

Sana öyle bir sevgim var ki, sana bu sevgiden zarar gelmesin diye bakmaktan korkuyorum.

Bakışlarımın ölülüğünden sevgimin diriliği okunur.

Titrer durur ellerim yanında. Vücudum ürpermeye dolar. Üşürüm ben senin yanında. Çünkü varlığın içime serinlik verir.

Seni gözlerinden seyredemiyorum. Bana kalbinin gözlerini aç.

Seni acılarımın içinde canım gibi saklıyorum.

Ben senin yüzünden çektiğim her şeye razıyım. Ama senin benim yüzümden azap çekmeni istemem.

Acını acım bilerek acını yüklenmek istiyorum.

Açılırken avuçlarım sessizliğe ellerinin içindeyim. Ağlamak geliyorsa içinde, ağla; gözyaşının içindeyim.

Dokunsan haykıracak bıraksan ağlayacağım.


Kim ağlasın gülüşlerine. Kim gülüp geçsin insanların çekilmez dert dediklerine

Göz yaşların neden düşer o gözlerinden bilmem ki? Yıldızlar yere düşmezdi benim bildiğim…

Dağ düştü üstümüze yıkılmadık ama; insan değdi tenimize acısı yıktı bizi.

Sensiz geçirdim tek bir an yokluğunda ki sevgine vurulan bir düğümdür.

Gözlerimde bir damla yaş olduğun gün, korkarım ki seni hiç bırakamayacağım.

Birlikteliğimiz ayrılığın zirvesinde devam etmeli.

İnsanlar seni tanımak istiyor, sen ise bana kendini tanıtıyorsun.



Sen sende olmak istersin ama sende olan nerde olmak ister bilir misin? Sen seni bil. Sende olan varacağı yeri bilir.

Sen insanlar için var olmalısın. İnsanların senin için var olmasını istememelisin.

Dünyayı değiştirmeden evvel, dünyanın seni değiştiremeyeceği bir sağlamlığı elde etmeye çalış.

Gökler temizdir yerlerse çamur. Gökleri isteyen ışığı bulur. Yerde kalansa çamurda yürür.

Artık kimseler senin dünyana giremiyorsa sen herkesin dünyasına girmişsin demektir.

Böldün aydınlığımı, karanlığım sende kaldı.

Beni insanlarda arama, kendinde ara beni.

Sen hangi dünyanın insanısın. Gerçeklerin mi doğruların mı?

Yıllara bölüyorum geceleri bitmiyorlar. Ne diye sensiz böyle zor geçiyor zamanlar

Sevgiliye Açık Mektup Aşk Mektubu
Açık yüreklilikle açık mektup
Umutları çoğaltmıştık sevgimizle
Filiz filiz yeşertmiştik sevdayı
Kol kola girmişti yüreklerimiz
Sevgimiz sevdikçe yüreklerimize
Saplanan bir hançer değil
Sevdikçe çiçeklerle açan
Ve özgürleşen umudu yüklenip
Hep aydınlığı müjdeleyen
Doğan güneş pırıltısında
Bir sevinç bir pınardı
Yıldızlara yükselip
Mehtabı öpmekti
Adını yüreklerimize
Güneşten parçayla
Kazıdığımız bir aşktı
Alnına düşen kar tanesini
Savurdu yüreğine
İhanetin yeli
ihanetin soğuğunda
Yalnızlığında
Sen tek kaldın ama
Yalnız bile değilsin
Bir başına
İhanetin gölgesi
Gölgenin yanında
İhanet ki ölümün
Bile ölümüdür
Aslında insan hayatında
Sen sevdiğim dediğim
Şimdi sen ölümün
Bile yalnız bıraktığı
Azraili kovalayan
Yalnız başına
Ölümün adresi
Bile kurtuluş değil sana
Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…


Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni…
Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan belki … belki de o öpülesi dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye, korkumdan.. Farkına varamadım gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer; … eğer, denizlerden çaldığın dalganın, bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını çözebilseydim, mayasız öperdim seni.. Özüm’süz …


Güzel kelimeler istiyordum senden … Ay ışıklarıyla yıkanmış, okuyunca en çirkin anlarımın anlamlaştığı, okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı …


Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an; anlatmak istedim, ama sen … yoktun..!


Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan…
Adımlarım daha büyük, daha hızlı ve daha sağlam…
Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. nasıl unuturdum seni? Yaprakların salına salına karıştığı toprağı öpüyordum, “Vatanım” diye değil! Sen dön diye…

-Köylü kız- büyüsü bozulduğunda ben öğretmen olmuştum.. Hani rüyalarımın en güzel sahnesinde seyrederken, göz yaşlarımı tutamadığım … hani en mateminde gecenin; üzerimde bir hamal gibi taşıdığım sensizlik yükünü atmak istediğimde, düşünüp de derinlere daldığım….
Hatırladın mı?
Saçlarım; senin bildiğin kadar sıradan değil artık..
Gözlerime durulmayı öğrettim..
Dudaklarıma kilit vurdum konuşmasın diye..
Yüreğimdeki seni her gece zindana attım bensizliğin acısını, sensizliğin acısını çektiğim gibi çek diye! !


Gitme Sevgili!
Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.. yüreğim yüreğinde.. Böyle kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver, yada hakkımı! çok mu arzu ettiklerim?
Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok? Senaryoda figüran olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine…
 
Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık, her parselinde acı ve göz yaşı… Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde.. Dudaklarından dökülmedikten sonra, adıma yazılan mektupların ne albenisi var ki?

 
Evlendim…Soğuk duvarlarında, gece lâmbasının aydınlattığı kadar görebildiğim dünyanın eşiğinde, bedenimi saran başka kolları sen zannedip doyasıya, hissedilmeyen kokunu sineye çektiğim günler aklıma geldi..

Evlendin…İkinci sayfa haber bültenlerinden öğrenmek istemezdim… Bilmek isterdim yerime koyduğun biblonu… Kim bilir hangi Can sırada bekliyordu Yanmak için… Farkında olmadan işlediğin günahın bedelini ödeyeceksin demiştim … Yüreğimi yüreğine koymuş olsaydın farkına varırdın süzülmemiş gerçeklerin… Arsız gönül kuşun konmuştu bir başka evin bir başka penceresine…Açar mıydı? …
 
Yıllar geçti aradan … farkında olmadan.
Cebimde kimsenin göremediği bir öfke saklı sevdiğim… Çıkardığımda dağ dayanmaz ki gönlün dayansın? Ben, kaybolmuşluğun sefasını sürerken, sen, bensizliğin nedametini çekiyorsun… Hissediyorum bunu…Ne ektin ki biçesin?

Beni arıyorsan;
Yokum! !
Sisle çevirdiğin bu evren, artık benim olmadığı kadar, seninde değil! !
Zaman hızla akıp gidiyor..
Yıllar sonra bugün, bakıp da halime gülmeyeceğim… Gözlerime durulmayı öğrettim…
Dudaklarım, dudaklarında güneşe selam çakmayacak artık..
Erkekçe, namusluca çekip gideceğim gözlerinin önünden;
Arkasına bile bakmadan…

Dur! !
Yaklaşma…
Yollarına toz olduğum sevgili! !
Dudak büktüğüm gidişine…
Yüz eskittiğim zamanla..
Ey Yüreğimi yüreğine bir kez olsun konuk edemediğim sevgili! ! !
Dokunma ellerime..
O eller ki, zamanın bir köşesinde, okul kaçışlarının heyecanıyla atan kâlpleri bir bedene dolduran; sonra Tek can ile kenetlenip kaderin vahametini inadıyla kıran eller…

 
Git..

Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…
Beni düşündüğünde
Özlemin bir damla umut oluyorsa kestane karası gözlerinde
Sakın umudunu kağıt bir mendille slip çöpe atma!
Gün gelecek ;
Acılarınla büyüttüğün sevda çiçeğin tomurcuklanacak
Güneş bir başka doğacak ve yağmurlar umutla yağacak
Ve sana söz tomurcuk çiçek açtığında yanında olacağım,
İşte o zaman hayallerin pembe bir düşten ziyade,
Beyazlar içinde bir gerçek olacak,
Umudunu hasretıine yenik düşürme sakın
Mutluluk bizimi mutluluk yakın!

Sana bu kaçıncı mektup ,gönderilmeyen
Yazıp da okuyamadığım,okuduğumda ağladığım
Bu nasıl bir sevda ki,ağlayıp ta anlatamadım
Anlatayım....
Ellerim nasır,gömleğim ütüsüz
Yamalı pantolonumdan utanır
Sevdalara sığmasa da sesim,haykıramazdım
Senin için en nezih kelimelerden şiirler yazdım
Tarif edemedim diye gönlümün diliyle seni,
Yırtıp attım...........................
Kaç gül kopardım bahçelerden,al
Kaç kez yemin ettim,tamam
Gülümü vereceğim sevgimi söyleyeceğim
Olmadı liseli kız olmadı,anlatamadım
Sen eve dönerken ben bir köşede ,ağladım
Bir bakış çok şey anlatır derler
Anadolu yiğidi sevdalıysa,
Ben sana bakamadım da doyasıya
Gözümden sakındım seni.................
En serin yaylalardan daha,serin
Saçların savrulurken gözlerin ah..gözlerin
Umudun başka gözlerde,ellerin başka ellerde
Düşünsene seni severken deli ce..
Dokunsun başka bir ten tenine
Nasıl anlatayım kıskanıyorum.
SENİ ÇOK SEVİYORUM...................

Sevmiştim
Hem'de çok sevmiştim seni
Atan kalpimin seslerinde
Çektiğim nefesimin sıcaklığında
Sana baktığım gözlerimin ışıltısında, sevmiştim
Canım,birtanem vazgeçilmezimsin demiştim
Küstüğümüzde
Hiç olmadık nedenlerden,birbirimize kırıldığımızda
Gözlerimden akan, sana olan sonsuz sevgimle
Çektiğim nefes'te
Duyduğum sesler'de
Yine'de sen benim tek sevdigimsin demiştim..

Bu kadar büyük sevgimi olur
Dağlar bile dayanamazdı,ağladı
Öten bülbüller,her sabah senin adını şakır'dı
Sen'de dem tutmuş sevgime
Ne oldu neler oldu'da
Sevgim sen'de kırıldı,tüm hayatım mahvoldu
Acılarmı artık benim hayatımı sardı
Bir türlü kendimi sen'de tamir edemiyorum
Düşündükçe gönlümde kahrolup,gidiyorum
Acıları ise
Sana olan sevgimde tanıdıkça
Nefretle,nifakla buluşturdun,tanıştırdın beni..

Güzelsin,sen tek'sin dediysem
Şımarman,kendini bir şey sanman'mı gerekiyordu
Uydun yaptın beni
Utanmadan yıllarca kendine
Döndükçe etrafında
Zevk aldın,dağıttın kendini, şuursuz hareketlerinde
Ve sonunda öfke kusturdun, bana
Şaşkın şaşkın sana bakan gözlerimde..

Sen....bana göre değilsin
Açmamış güllerde koksan'da
Bir çiğ olup yüreğime damlasan'da
Sen....bana göre değilsin
Gönlümde yıllarca sakladığım resmini
Defalarca his ve duygularımda sevdim,okşadım
İstemiyerek seni yırttım,parçaladım,kırıştırdım attım
Yine'de dayanamadım
Çünkü seni çok ama çok seviyordum
Sevgimde bir hamur gibi seni yogurdum
Sonra tekrar birer birer kendime ekledim
Ve seni gönlüme yapıştırıp
Gerçek fotoğrafını çektim
Ama ne yazık'ki
Senin.... bana yalan olan sevgini gördüm
İş'te o an
Düşüncelerimi avuçlarıma aldım
Ağladım,tüm bedenimden
Bir kor ateş gibi yaktı,kavurdu gönlümü, yalan olan sevgim..

Sen bana göre değilsin
Bundan kesin olarak eminim artık
Keşke sana inanabilseydim,
güvenebilseydim
Sevginin ne olduğunu sana öğretebilseydim
Bu kelimeleri sana asla yazmamış olsaydım
Hep güzelim,birtanem diyebilseydim
Ne olurdu ne olurdu
Artık sen benim bir tanemsin diyemediğim..

Kendini zorlamana
Ben'den saklamana gerek yok artık
Küçüldükçe küçüldü sevgin önümde
Kum taneleri gibi yok olup gidiyorsun gönlümden
Sen....yalanları,dolanları seviyorsun
Onlarla mutlu olup,kendini buluyorsun
Söyle ne olur söyle, çekinme
Sen....beni nasıl sevebilirsinki
Yalanlar,dolanlar dolaştıkça gönlünde..

Kelimelere sözlere hiç gerek yok artık
Sen.....bana göre değilsin
Bana yalan sevginin ne olduğunu öğrettin
İnan.....kendim'den değil
Sen'den....senin yalan sevginden utandım
Ve sana ait olan sevgi pedalını çevirirken
Dişlileri arasında
Senin ezilerek yok oluşunu,üzülerek seyrediyorum..

Gözlerim senin gerçek kimliğinle tanıştı
Duygularım parçalandı
Hislerim ise senin görüntünden yara aldı
Biliyormusun..?
Sen...bana sevgi yerine, artık nefreti öğretiyorsun
Sen,sen....sen bana göre değilsin
Yıldız'sız yökyüzünün, karanlıklarda kalması gibi
Güneş'siz toprakların,ağlaması gibi
Bir yudum su'ya muhtaç
Çöl görüntüsüne bürünmüş
Sen'de saramış ben'liğinle
Hislerin virğül
Duyguların nokta
Arzuların ise
Bir yelkovana binmiş akrep gibi
Daralan çemberinde,seni sıktıkça
Bu defa
Sen......... kendini zehirleyip
Yalanlar,dolanlar adına bu dünyadan gideceksin..
 
Sevmek Kolay Değil
Hep düşünmüşümdür;
Her sevmek istediğimde sevebilseydim hayatım ne kadar başka olurdu diye... Şunu sevmek istiyorum, sevdim... Buna aşık olmak istiyorum, oldum... Kolay söylenmiyor üstad " SENİ SEVİYORUM ", olmuyor denmiyor yürekten bir çığlık gibi yükselmedikçe.
Sevgi kolay değil usta... Sabahları onu özleyerek uyanmak, yanındayken bile özlemek, o güldüğünde senin içinin gülmesi, o üzüldüğünde senin için parçalanması, o ağladığında senin kahrolman kolay değil... Kontrol edilememezliktir sevgi...
Sevgi kolay değil usta... Yemek yemesine sevinmek, sigara içmesine üzülmek, üşümesine dayanamamak, terlemesinden korkmak, hem bir seven yürek gibi, hem bir aile şevkati ile sarıp sarmalamak istemek kolay değil... O' nu içten düşünmek, sen O olmaktır sevgi...
Sevgi kolay değil usta... Göz göze geldiğinde, yüreğine bir kor düşmesine engel olamamak, dans ederken o dakikaların hiç bitmemesi için dua etmek, O' nun tenine her sıradan temasında bile, O' nu ne kadar çok sevdiğini düşünmek ve hissetmek, avuç içlerinin ter kokusunu bile özlemek yokluğunda kolay değil... Sımsıcaklıktır sevgi...
Sevgi kolay değil usta... Gece yatağına girdiğinde O' nu düşünmek, dualarına O' nu da dahil etmek, kendinden çok, O' nun için yalvarmak, dua etmek kolay değil... Dualarında O' na da yer vermektir sevgi...
Sevgi kolay değil usta... Onunla sadece bakışmayı, dans etmeyi, gezmeyi, elini tutmayı, kokusunu hissetmeyi özlemek değil, yıllar sonrasınıda düşünerek, onla geçecek olan yıllara tatlı bir tebessümle bakmak, onunla beraber yaşlanmayı istemek kolay değil... Hayatını ona verebilmeyi istemektir sevgi...
Bütün bunlar, kolay değil. Bir anda düşünemez, isteyemez insan.

Ben bunları düşünüyor, hissediyor ve istiyorsam ve ben BUYSAM. Bu kadar kolay değil diyerek, sevgime küfür etme arkadaş... Tabii ki kolay değil. Kolay şeyler yakışmaz sevebilen insanlara zaten. Geceye mahkum olan, gündüz önünü göremez misali, ben sevgime mahkum olmuşum. 
 
sen, belki de bu mektubu aslında sana yazdığımı hiç bilmeden okuyacaksın.

ben senin bunu okurken parmağınla yanağına dokunduğunu, gözlerini hafifçe kıstığını, saçlarını kulağının ardına attığını göremeyeceğim.

elimin uzanamadığı yerlere kelimelerimle sokulmaya çalışmamın, kırılgan harflerden kurulmuş görünmez bir köprüden sana doğru yürürken düşmekten böylesine korkmamın, sana tek bir bakışla anlatabileceğime inandığım ve birçoğunun belki ismi bile olmayan birçok duygunun her birine isimler bulmaya uğraşmamın beni nasıl yaralayıp yorduğunu bilmeyeceksin.

ilerde bir gün bana çok karmaşık ve anlaşılmaz gözükecek olsalar da, şu anda bana, kendime saplamak için elimde tuttuğum çelik bir bıçak gibi sade ve içmeye hazırlandığım zehirli bir su gibi berrak gözüken duygularımın, keskin ve yakıcı tadını onların üstünü örten sözcüklerin altından çıkarıp çıkarmamakta duyduğum kararsızlığı da herhalde sana hiç anlatamayacağım.

halbuki bütün korkunçluğu sadeliğinde gizli olan duygularım o kadar açık ki.

yorulduğumda, bıktığımda, yenilginin tam kıyısında durduğumu hissettiğimde, beni sadece bana dokunarak iyileştirebileceğini biliyorum.

değmeden, hatta bazen seni görmeden, hissettiğim bedeninin o yumuşak sıcaklığını istiyorum.

yalnızım...

kendimi yalnız hissetdiyorum ki, bu yalnızlıktan da kötü.

benim yalnızlığımı ve kendimi yalnız hissetmemin yalnızlıktan daha kötü olduğunu anlayacak senden başka kimsem yok.

ve sen de yoksun.

belki de hiç olmayacaksın.

sözcüklerden oluşturduğum köprüden sana ulaşmaya çalışacağım.

ve biliyor musun, sen bütün bunları okurken, ben yazdıklarımı şakacı gülüşlerimle reddedeceğım.

bir gün beni görürsen, gördüğünün bu satırları sana yazan adam olduğuna inanmayacaksın.

duyduğum aşkı, özlemi ve bunları duymaktan duyduğum korkuyu güvenli bir duruşun ardında saklayacağım.

yüzümde satırlarımda bir iz aradığında, onlar orada olmayacak.

sana nasıl yalvardığımı hiç işitmeyeceksin, sıradan bir 'nasılsın' sözcüğü saklayacak o yalvarışı.

ama bütün bunlar, bu sahte kibir, bu şakacı gülüş, bu sıradan 'nasılsın' sözü, bu güvenli duruş, içimdeki sesi dindirmeyecek.

bütün bunlara hiç aldırmadan bana sarılmanı bekleyeceğim, bazen benden babandan korktuğun gibi korktuğunu, bazen beni çocuğunu okşar gibi okşadığını görmek isteyeceğim.

aralarında dolaştığım kalabalıklar içinde benim yalnızlığımı gören ve kendimi yalnız hissetmemin yalnızlıktan da kötü olduğunu sezen bir tek sen varsın.

o kadar sade ki duygularım.

kırılgan bir köprüden sana doğru yürüyorum.

sana ulaşamnazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse ve sen bana bir kez bile dokunmazsan, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız düşeceğim...

"beni tut! beni herşeye rağmen tut!"


Sonunda sende gidiyosun iste. Herkes gibi sende terkediyosun beni.
Benim daha onca hayallerim varken, ardina bile bakmadan beni koyup gidiyosun.
Her hayalimi, bir Cicek gibi, teker teker özenle ekmisdim yüregime.
Bu koskoca Ayrilik Rüzgari öyle siddetliki, umutlarla ektigim ciceklerimi söküp ucurdu.
Hayallerimide alip gidiyosun.
Bari onlari biraksaydin benimle.

Hani verdigin sözler?
Giderken onlarida götüryosun beraberinde...
Ayni sözleri, yeni asklarina vermek icin, onlarida götürüyosun...
Bu issiz gecede beni yapayalniz birakip gidiyosun...
Bukadarmiydi senin o kocaman sevgin?
Hala inanamiyorum gittigine. Okadar alismisken sana. Varligina okadar alismisken…
Nasil birakip gidiyosun beni, nasil?
Anliyamiyorummm…
Bunu bana nasil yapiyosun? Hani hic kiyamazdin gözyaslarima?
Simdi senin icin agliyorum…
Dayanamiyorum…
Ne yaptimki ben?
Seni sevmekden baska ne yaptimki?
Hadi söyle, Ne yaptim?
Hani önümüzde koskocaman bir ömür vardi, beraber yapacagimiz daha cok sey vardi hani ?
Unuttunmu ? Onlara neoldu ?
Beni hic sevmedin dimi ?
Yalandi her sözün, sevginde yalandi!

Iste sonunda sende gidiyosun, bana hic biseyimi birakmadan, herseyimi alip gidiyosun…
Birtek Yalnizligimi birakiyosun.
Geldigin gibi, gidiyosun yani.
Beni nasil bulduysan, yine öyle birakip gidiyosun.
Oysa bilmiyosunki, seninle kendime yeni bir Hayat kurmusdum ben.
Herseye yeniden baslamisdim. Mutluydum oysa…

Ama, simdi yine yalnizim iste…
Zaten bitek buna üzülüyorum, senin cekip gitmene degil.
Cünkü,
biliyomusun
BEN SENI DEGIL, SEN BENI KAYBETTIN………
 
Bir Umut Yalnızlığı Sadece
Cümleleri yine sana yordum..
Kabul eyle..”

Ağlama sakın / Yıkılırım…
Sakın bir damla gözyaşı dökme kirpiklerinden.
Yıkılır ölüme kurduğum barikatlar.
Bağlanır dilim.
Sakın akmasın yüreğin ayak uçlarına.
Sarılır dudaklarım senden önce saklambaç oynadığım gecelere.
Susuzluğuma bakıp da sakın nehirleri giyinme üzerine…
Tel tel kızarmasın gözbebeklerin.
Sancılanır yine umutla sardığın yamalarım..
Kapanır kepenkler.
Nice aynalar kırılır yüreğimin sahnelerinde..
Ağlama diyorum sana.
Bulutlara özenip sağanak halinde yağma üzerime..
Bıçağın en keskin yüzü ol da saplan böğrüme.
Ama kızarmasın gönül bahçem.
Ellerimizle ektiğimiz ve gülüşlerimizle yeşerttiğimiz “ umut “ sahifesi ıslanmasın..
Yetim kalan serçeler üşümesin ıslak kirpiklerinde.
Gülümsemene alışmış gökyüzü yine kara bulutlara rehin düşmesin..
Ağlama..
Düşerim..
Yalpalarım ağlayışların sessiz çığlıklarında.
Biliyorum hayata rehin bir mültecisin kendi yüreğinde.
Yangınlara verdin tüm defterleri.
Elinde sadece birkaç umut yaprağı ve de yorgunluktan muzdarip ben..
Aldırma sen…
Her şeye inat bana dik durmayı sen öğretmiştin.
Şimdi sıra sende..
Bu zamana kadar akıttığın her gözyaşına bir gülü feda ettim.
Sakın ağlama ne olur.
Sen ağladıkça yüreğimden bir parçayı koparıyorum..
Kopardıkça kaybediyorum.
Kaybettikçe ölüyorum.
Sorma neden diye.
Sen sicim sicim yağdıkça üzerime..
Ben yavaş yavaş ölüyorum…

Korkma sakın / Yanında ben varım..
Ben seni bir kelebeğin en narin dalında büyüttüm.
Dünya’ya gözlerini yeni açmış bir bebeğin narinliğinde sakladım seni..
Biliyorum dönsen karanlığın ayak dibi, yürüsen bir adım sonrası uçurum.
Kal öylece..
Çıkar kendini kuyulardan.
Yetmedi mi kendinle savaşın ?
Yetmedi mi kendine zalimce saldırışın ?
Korkularınla savaşmaktansa ölmek çare ise vur kendini.
Ama önce beni çiğnemelisin..
Yılgın olabilirsin hayatın isimsiz ihtilallerinde..
Her buluttan bir hüzün çalmış olabilirsin..
Bu kadar çaresiz, bu kadar dirayetsiz olamazsın.
Eğer benim sevdiğim isen bu kadar pes edemezsin.
Bırak üzerine yürüsün hayat.
Bırak üstüne çullansın acılar..
Sığın bir nefeslik Cennetime.
Sokul bir umut türküsüne..
Korkun ölüm ise; dudaklarımda saklı son nefesin.
Korkma kendinden.
Korkma bizden..
Biliyorum uçsuz bucaksız düşüncelerdesin.
Diptesin. En derinde..
Yetmedi mi kendini ipsiz uçurumlara saldığın ?
Yetmedi mi korkularına inat kendini “ kendi “ yüreğine astığın ?
Kendime yarım cümlelik bir can' ım dediğimde bana delice kızan “ sen “şimdi korkulara yenik düşen yüreğine çift sözün yok mu ?
Bırak korkular çerçevelesin etrafını.
Eğme başını diyorum eğme.
Bitâp düşsen de gece yarısı korkularından gözlerimde yeşeren hayatla umutlan sen..
Sokul çatısı olmayan evimizin sıcaklığına..
Yoksa sen korktukça tükenirim.
Tüketirim bendeki beni..
Bir serçeye özenirim yüzüm..
Bir namlunun sıcaklığına kanar çocukluğum.
Kaybolurum..Yok olurum…
Tutuklu kalırım kalemin sızlayan dibinde.
Akmaz sözlerim dilimin ucundan..
Düşerim. Düştüğüm yer senin korkuların olmasın sakın..
Gözlerini kapama sakın..
Korkularında bir martı can verir..
Bir de ben..Sabırsızımdır bilirim.
Ya ben senden önce korkularına yenik düşersem..
Ya ben ölümü mavzere hediye eylersem ..
Sığınacak bir yer olarak karanlığı belleme.
Diren ve savaş.
Kendin için savaşacak takat bulamıyorsan bari “ umut “ için savaş..
Hadi bu gece uykusuzluğu sil at gözlerinden..
Korkularına inat sen sevmeye devam et…
Yoksa..Yoksa…
Gözlerimdeki gökkuşaklarını bir bir sererim sabırsız toprağa…

Susma sakın / Her cümlende ben nefes alırım…
Göremezsen de gözlerimdeki kanatsız kelebekleri, sen cümleler kur bana dair. Yorgunluğuma, uykulardan arındırılmamış sevdama aldırmadan sen anlat beni.
Bırak beni anlatmaya çalışırken katili ol alfabesin.
Titresin dudakların adımı anınca.
Ama sakın susma.
Susarsan kefen olur nefesin.
Bilmediğim okyanuslar çatlamış dudaklarıma el sürer.
Sen sustukça kirlenirim çelimsiz duraklarda.
Ve bilirsin suskunluğun kirini ancak ölüm paklar..
Biliyorum mevsimlerden sonbahardasın..
Dalların solmakta yine.
Yine acılar yüreğinde başrolde.
Gel etme. Diline kepenkler vurulsa da sen giyme susuzluğu..
Bizim / benim sana ihtiyacım/ız var..
Susarsan tek bir kum tanesi akmaz zaman zulasından.
Dibe vurur köklerim..
Bilirsin ben yüzme bilmem..
Boğulurum sessizliğin kör derinliğinde..Eririm.
Çözülürüm yavaş yavaş.
Esirgeme beni dudaklarından.
.Olur olmadık an ismimi.
Her bir cümlene katmasan da her gülüşünde sayıkla bendeki “ seni “.
Susma, karanfiller örtmesin üzerimi..
Kıyısız kalmasın bendeki öznelerin.
Susma, içimdeki dilenci kanamasın.
Rehin düşmesin mürekkebim bozkır toprağına.
Susma ne olur.
Kopmasın sende saklı kıyametim..
Biliyorum attığın her adım sonrası yangın yeri..
Köşe başları tutulmuş..Eller tetikte.
Her kelimende bir ölüm saklı..
Ama sen konuş beni.
Bedeli ne olursa olsun sen sadeliğimi kelimelerinle zenginleştir.
Yeni anlamlar yükle sevdamın yalınlığına.
Dudaklarındaki en değerli hazine olan nefesine kat.
Öznesizliğim yeniden kanamasın..
Sakın susma…

Etrafta bir yalnızlık kokusu…
Kuyularda Yusuf susturulmuş..
Köşe başları ise tutulmuş..
Korkular revaçta.
Başrollerde ise ölüm..
Ve mevsim sonbahar..
Ve gözlerden akan,
Bir “ umut “ yalnızlığı…
Hem de sicim sicim…

Doğrul eğildiğin yerden..
Kopar at serçe ıslaklığı kirpiklerinden..
Adının sadeliğinde yaşa sadece.
Sana reva görülen acıya inat,
Sen şükret Eyyubvari..
Bu kadar kolay olmamalı pes etmek ?
Bu kadar zor olmamalı direnmek ?
Alnının ortasına dayansa namluyu hayat,
Bu kadar suskun olmamalı ölmek ?

Pes ediyorsan,
Namlu hazır..

Yenilgiyi kabul ediyorsan,
Mezar hazır..

Hayatı değil de,
Uykusuzluğu istiyorsan
Ölüm hazır…

Ama tek bir şartla..
Önce beni öldür..

Bütün kelimelerim,
tüm söyleneceklerim
söylenmemişlerim suskunluğa bürünüyor yokluğunda.
İstesem de konuşamıyorum seninle.
Susmaktan başka da bir şey de gelmiyor elimden.
Susup gözümden yaş akarken gülümsemekten başka..
İçimde çığlığa dönüşmüşken söylenememişlerim,
acılarımı susturmak öylesine zor ki..

Bu sessizliğimde de anlarmısın beni yine?


Bugün yine gelmek istedim sana..
Yüreğinle konuşmak istedim.
boğazımda düğümlenen ertelenmiş bütün sözcüklerim
"keşke" lere sebep olacaklardı, biliyordum.
Günlerdir Haftalardır, aylardır böyle oluyor zaten..
Ayaklarımı Kırdın Gelemiyorum, dilimi lâl ettin
Yaraladın Ama Yüreğimde Kendini Öldüremedin.
Tam kapına geliyorum
ve hatta nefesin bile yakınına
sonra
Ardıma bakmadan hızlı adımlarla uzaklaşıp gidiyorum..
Ya da uzaklaştığımı zannediyorum.
Belki ardımda bıraktığım sen,
en yakınım,
en iyi bilenim,
anlayanımsın.

Ne vakit seninle ilgili,

gidişinle ilgili bir şeyler düşse aklıma,
kovalıyorum beynimin içinden, hiç bir sesi dinlemiyorum.
Ya da ürkekçe bir yerlere saklanıp, gizleniyorum.
Gelip beni gizlendiğim yerlerden bulacağını bile bile..

Sen ardımda kalıyorsun ben yürüyorum.

Hep geride kalanlar yalnızlığa mahkum olmuyor.
Ben kendi yalnızlığıma, kendi yokluğuma, hiçliğime yürüyorum.

Artık kulaklarım sesleri duymaktan daha da yoksun,

artık hangi kelimeye atsam elimi,
hepsi birbirinden kırık, birbirinden yarım.
Gözlerimse denizi, gökyüzünü eskisi kadar mavi görmüyor.
Hani ne yapsan çıkmazdı denizin lekesi?

Hiç bir şey eskisi gibi değil.

Her yeni gün birşeyler daha eksiliyor.
Senin gidip, sen de eksildiğin gibi..
Ne bir dost doldurabilecek dünyamdaki yokluğunu,
ne de bir sevda..
Issız kaldığımda kimselere sığınamayacağım.
Korkularımdan daha bir korkar oldum.
Sen de gidince ya unutttum gülmeyi?
En büyük korkum da buydu ya..

gidişinin ardından, sonsuza kadar sustum.

İçimdeki çığlık arttıkça bastırmaya çalışmak ne zor bilemezsin.
Son sözcüklerimi sen yine duymayacaksın.
Pişmanlıklar boğacak ikimizi de
"keşke"lerin sağır mermiler gibi fişek fişek delip yüreğimi
Keşkelerimin mezar gibi suskun,
soğuk ve derine düşürecek bedenimi
Dinleseydin Yüreğinle
"Belki anlayabilirdin beni,
Duyabilseydin söyleyemediklerimi..

Bütün sırlarımı, yaşanmışlıklarımı,
yarım kalmışlıklarımı hiç düşünmeden paylaştım seninle.
En umutsuz anlarımda bile sığındığım oldun.
Küçük şımarık bir çocuk gibi
azıcık canım yansa hep sana şikayetlenirdim.
Söylesene şimdi seni kime şikayet edeceğim?

Hiç sevmedim suskunlukları, biliyorsun..
Ama susmak zamanıdır şimdi.
Bazı şeyler var ki, dillenmiyor, söylenmiyor..

Söylenemiyor.
Sana gülümserken bile bir bulut çöküyor yüzüme adeta...
Farkediyorum ki, susmak en büyük yalnızlık.. 
.............
Susmaktan çok yoruldum. Hasretim, hasretin içimde kor. Artık bildiğin sesler hatırına konuş dilim…

Vakit gecenin yarası… Gözümü açtım aydınlı niyetinde. Gündüzlere sığmayınca, geceyi kabullenir oldum. Gecenin en karanlık yerinden yarınlara aydınlıklar biriktirmekti amacım. Aydınlığı gecenin zifiri karanlığından biriktirmek, yarınlarıma karanlık ekmekti. Bildim; ama kulak ardı ettim. Ve geleceğimin portresine kara bir çerçeve biçtim.
Bir ölümün ardından tutulan yaslara hep siyah eklenirdi. Ölü siyahla uğurlanırdı. Ben hangi yanımı öldürmüştüm, hangi yanımı her gün öldürdüm de bu denli siyaha büründüm? Oysa tüm bildiğim siyahlar aynı beyazla kurşunlanıyor. Ve cesedi hep beyazı gölgelenmiş bir kefenle son buluyor.
Bir bir yok oluyorum. Yokluğum giderek “faili meçhul”lere sığınıyor. Kalabalık bir sokak ortasından, günün en aydınlık anında vuruluyorum; ama nedense tutanaklarda sadece “faili meçhul” kalıyorum.
Pılımı pırtımı toplayıp saniyelerin gözüne çarpıyorum hece hece yalnızlığı. Saliseler geçiyordu üstümden... Zamanı öldürmeye yelteniyordu içimdeki akrep. Oysa yirmi dört saatten yirmi dört yaraya ulamıştım dünyamı. Yirmi dördü de içimi yaktı…
Bir bedende bir düzineyim . Bir ruhta bin… Oyuncaklarla yaşama gülümsemek için geç bir zaman artık. Şimdi cümlelerle oynuyor beynim. Bu oyunda hep düşüp kalkıyorum. Her yanım yara bere… Her yanım vurgun… Tehlikeli bir oyunda ölüm kalım savaşı vererek mutsuzluk diziyorum. Dizgim hatalı, harflerim kırık…

Kelimelerimin kapısı aralı… Her an yazıya dönüşmeyi bekliyor içimdeki ses. Ne konuşacak kadarım ne de susmaktan yanayım … Kendime tek muhalifim ben. Tezatlardan tezat beğenmem kendime. Kendim varken en karşımdaki bile yandaşım olur. Bana karşı ben savaşından ölüm aklar beni. Ki hangi yanımı tutsam ölümün kucağıdır zaten. Bir savaşsa yamaçlarımdaki, biri yok olmalı biri kalmalı… İkisi de benim… Bana karşı ben… Ya ben ölücem ya da yine ben… bir yanım sadece sağ çıkacak bu mübarezeden. Ölüm ardında, ölüm tadından koşturup duruyorum . Yok, mu musalla suretindeki kelimelerden tabut ören?
Anlamı uzun olan bir cümle bulanıklığıyım. Hangi kelime beni özetleyebilir ki? Hangi dil lisanımı konuşur?

Ne demeliydi ki içim bunca yanmışlığı üzerine? Herkese ve her şeye rağmen yalnız değilim yalanının ardına saklanıp koyu bir yalnızlığı yudumladığında, ne söylemeliydi? Onda acıyı dem tutturan hayatına mı kızmalıydı? Ya da bitmez tükenmez ağıtları mı diline dolamalıydı? Kimden başlamalıydı ağıt yakmaya? En suçlusu kimdi bozulan hayatımın? En suçlusu gidenler miydi? Gitmeyip acı çektirenler mi? Bir bilinmezlik üçgeni arasından oradan oraya savruluyorum . Kendime sorduğum soruların bile cevaplarını bulamıyorum. Aşikâr değilim. Hafi bir ömrün kalıntılarını taşıyorum. Yine ben mi suçluyum. Yoksa tüm konuşmalarımı çalıp bana sadece susmayı bırakanlar mı?
Payıma bir son yazılmış. Ne kadar didinsem boş yaarr… Öyle geçti ki vakit. Sen bile kurtaramazsın artık, toprak bağrını açmış bekler beni…

Yine bir gece ve yine baş başayım kendimle, işte yine seni bulup
kaybettiğim yerdeyim.

İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydin, yoksa yanımda kalıp savaşmalı mıydın?...

Bir yol arıyorum kendime, bulduğum tüm yollarsa sana çıkıyor…

Kapanmalı artık gözlerim. Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye devam etmeliyim uçsuz bucaksız yollarda...

Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim parçala***** uğrunda ölebileceğim değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları...

Nasılda acımasız zaman. Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi
ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama
yine ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da seni ölene kadar yaşatmalıyım taş kalpli dediğin yüreğimde.....

Ne kadar zor bir karar Hiç bu kadar zorlanmamıştı zonkluyan beynim..

Bir yanım: "Bir daha kimse, hiç kimse onun kadar çok sevilmeyecek", derken, bir yanım sakin, sessiz...

Zaman geçiyor, yüreğim acıyor. Kapanmıyor yaralarım..

Tükenirken ben, aklımda bir tek sen varsın...

Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce....

Susmayı öğreniyor yüreğim..

Ama ben kararımı verdim...

Seninle olduğum zamanları düşünmek bile bana mutlulukların en büyüğünü yaşatıyor..

Seni ne çok seviyormuşum...Söküp atamıyorum düşünlerimden
 

 
 


 

 
 

 
saat
E- OKULA GİR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol